Beton yığınlarını bilirsin de,
sen köyün o tezek kokusunu,
taştan yapılı,
toprak damlarını bilir misin şehirli çocuk.
Bilir misin mis gibi kokan toprağın
huyunu-suyunu,
hele de bir dağın kokusunu,
eğilmez oluşunu?
Güllerin çok güzel, kokun da,
sakızın da öyle şehirli çocuk.
Peki sen kır çiçeklerini,
dağ çiçeklerini bilir misin?
Ya en keskin çam kokusunu,
çam sakızını, kenger sakızını,
taze kekik kokusunu bilir misin şehirli çocuk?
Evet, şehirli çocuk,
bu güne kadar hiç muz yemedim.
Somun ekmeğini yufka ekmeğinin içine sarıp,
dürmeç yapıp yedim.
Portakalın ve elmanın,
hastalara birer tane götürürlerken,
çoğu kez kabuğundan yedim.
Peki sen tadını bilir misin şehirli çocuk?
Otomobilleri,
paytonu belki bilirsin şehirli çocuk.
Ya kara sabanını, düveni,
kağnı arabasını bilir misin?
Elektriği, ampulü,
gündüz gibi geceyi bilirsin de şehirli çocuk,
ya idareyi, gaz lambasını;
bunun hikmetini bilir misin?
Çok yıldız görür müsün?
Nasıl diye sorma şehirli çocuk!
Sen ellerinle uzanacak kadar
çok ve yakın yıldızlar görmedin ki.
Sen hiç dam da, harman da,
dağ da koyun güdüp yatmadın ki.
Sen bir çul atıp gece üstüne yatmadın ki.
En parlak yıldızları üstüne yorgan gibi çekip,
ay’ın koynun da yatmadın ki.
Belki ellerin çok güzel şehirli çocuk,
yüzünde pürüzsüz.
Senin kadar da nazik ve kibar da değilim belki!
Sen Sivas’ın unutulmuş bir köyünü bilir misin şehirli çocuk?
Bilir misin uzun kara kışını, ayazını, kavurucu güneşini?
Tırpan sallamayı,
orakla ekin biçmeyi bilir misin şehirli çocuk?
Kazmayı-küreği, dirgeni-yabayı bilir misin?
Nerden bileceksin şehirli çocuk?
Belki tahsillisin çok artist bilirsin şehirli çocuk!
Peki sen Hızır paşayı bilir misin?
Ya Pir Sultanı, Ya Pir Sultanı,
Aşık Veysel’i bilir misin şehirli çocuk?
Nerden bileceksin,
sen hiç köylü olmadın ki.
Arada unutulmuş köyümüze gel
şehirli çocuk,
iyice betonlaşmadan.
Taki ÖRS 1976
Kayıt Tarihi : 9.3.2009 18:22:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
sen hiç köylü olmadın ki.
Arada unutulmuş köyümüze gel
şehirli çocuk,
iyice betonlaşmadan.
muhteşem bir konu...su gibi akıp giden dizeler.tablo güzelliğinde bir şiir..ben şimdi sizi alkışlamaz mıyım?
Nasıl diye sorma şehirli çocuk!
Sen ellerinle uzanacak kadar
çok ve yakın yıldızlar görmedin ki.
Sen hiç dam da, harman da,
dağ da koyun güdüp yatmadın ki.
Sen bir çul atıp gece üstüne yatmadın ki.
En parlak yıldızları üstüne yorgan gibi çekip,
ay’ın koynun da yatmadın ki.
*****************************************************
Bazen ne düşünüyorum biliyormusunuz, kendi kendime;
Hiç kimin kimsen olmayacak,
Gideceksin, memleketine,
Yani Harapşehire...
Ulu bir ağaç seçeceksin,
Sırtüstü uzanacaksın gölgesine,
Kenarından, şırıl şırıl akan bir dere,
Edrafta kuş sesleri,
Esen ılık bir rüzgâr,
Yaprak seslerinin hışıltısını duyacaksın....
Ve gözlerini kapatacaksın, sonsuzluğa...
Yani ölüme...
İşte öyle....
Hüseyin Çubuk
Taki abiciğim bu harika şiiriniz beni taa memleketime yani harapşehire götürdü...Çocukluğumu bir daha yaşadım adeta... Abi yüreğin dert görmesin... Kaleminiz daim olsun.
Saygılarımla...
yüzünde pürüzsüz.
*****************************************
Doğru,
görüntü iyi ama
Robot..TEBRİKLER
'Mahrumiyet abidelerini'
Güzel anlatmışsınız
namık cem
bir bakıma avuntu olduğunu asılnda süslemek adına yapılan güzelliklerin kirliliğe dönüştüğünün ip uçaların verir gibi..ve kırsaldaki o tertemiz yaşamın
insan ve üretim araclarının birlikteliğinin doyumsuz tadını ve üretmenin mutluluğu belirginleşerek dizelerin derinliklerinde göz kırparken,, şahir yaşantısına tatlı bir yerim le... doğanlığa özlemin altı çiziliyordu bir bakıma..
Kutluyorum emeği alkışlıyorum şair ve şiiri...
TÜM YORUMLAR (6)