Ve son kuş uçar yuvadan…
Yine umutlar başka baharlara kalır…
“Sen, okyanuslar ülkesinin yosunlu, buz mavisi kaldırımlarında…
Ben hasretin memleketinde hüzünlerimle prangalar
eskittim.
Bitmek, tükenmek bilmez ümitlerimle…”
Yedi, bitirdi beni…
Mahvetti beni bu yitik, kurusıkı hayaller…
İznin olmadan…
Varlığımdan haberin yokken…
“Çok kara gecede hayal etmişliğim var seni…”
Kâh yalnızlığımın bitimine koydum!
Kâh kavuşmalarımın ortasına…
Bazen de en zifiri karanlıklarımın içine koydum seni…
Tüm çırpınışlarımla!
Bende olan “hayat” boşluğundaki tüm yaşayışlarıma ekledim
seni!
Tüm renkli merasimlerime…
Gizli kalmış nice sevdalarımı huzuruna serdiğim yar!
Beni gör, beni duy.
Beni hisset…
Gülüşlerine uzaktan bakmak!
Bana en büyük hasret…
Kör ve sağır bu hayat!
Kalışlarına acizim…
Öylesine bitkinim…
Gönlüme dizildin...
Ömrüne tükendim!
Yürek silahımdaki mermileri yolluyorum sana…
Yüreğini acıtsın da, unutma diye…
Karanlık gecelerde hayalimin sorularına ne cevap vereceksin?
Ayrılığın baş sempatizanı, baş figüranı…
Gidişlerinin hepsi yazılı mahallenin köşe başlarında…
“Sen olmasaydın;
Nereden bilirdim yüreğimin yerini…
Nereden bilirdim sevmeyi…
Nereden bilirdim kalbimin dünyaya sığamadığını…”
Sen hep gönlümü bana sevdirirdin.
Onu yeşertip büyüten, besleyen bir kalbin var.
Eski günler yakınlarda.
Eski günler, en sıcaklığıyla…
Vefalarını uzaklardan, sevgilerini yarınlardan al ve geri
dön…
Dokunuşlarını kibrinden sıyır ve gel…
Yanı başımda var ol!
Sözcüklerini gönlüne taşı ve gel…
“Kavuş bir an önce, eksik kalan tüm baş uçlarıma…”
Sevgisiz kaldığımız yıllar ağlar şefkatine.
Öyle ısıt ki mutluluğu duyan rüzgâr ağlasın.
Küsüp darılsam da yalnızlıklara merak etme, buğzetmem
onlara.
Ben senin adının geçtiği hiçbir hayata kızamam.
Ne yalnızlıklara, ne hüzünlere, ne kahroluşlara, ne de ayrılıklara
dargınım.
Havale etmişim ben sensiz geçen günlerimi, sonbahar yaprakları
eşliğinde yürüyeceğimiz yollara, yağmurlu gecelere.
El ele gezeceğimiz tüm diyarlara…
Düşünmeyelim acıları, unutalım hüzünle geçen zamanları.
Sen yokken hayat diyarımda…
Yokluğunla dövdüm yüreğimi…
İzledim hep…
Yanı başlarının hepsi kokuna hasret…
Son çırpınışlar kurtarmaz belki, lakin sana uzanmak isteyen
her nefesi gökyüzüne savurmak!
Çaresizce…
Çözümsüzce…
Bulduğum en iyi seçenek…
Tüm çırpınışlarımla…
Buluşamadığım maviliklerin arkasında bir başıma…
Kaybolmuş tüm yetim akrabalarımla.
Kaldım hayatımda…
Senden sonra, bir başıma!
Dünya boşluğunda…
Her yer kimsesiz…
Ve her yer ıssız…
Kavuşmalar çaresiz, seslenişler sessiz…
Kaldım…
Bir başıma...
Biriktirdiğim, araştırıp bulduğum hatıralarımla.
Tüm yanı başlarınla…
Hayat şehrinin ortasında bir başıma…
Bu hayat yolculuğu…
Bu mekân…
Yeryüzü…
Ayaklarım tutmaz oldu, başımı döndürdü uçsuz bucaksız
hatıra bulutları…
Hayat karmaşası…
Yordu…
“Burada vefa yok!
Bu yerde merhamet yok!
Alalım hatıralarımızı, gidelim buralardan...”
Bu gökyüzünün martıları yok!
Denizdendir…
Yahut fırtınadan…
Yoksa havada nefesin mi yok!
Bir ayrılık hikâyesi yaz ey hayat…
Rüzgârlar…
Yapraklar…
Buluşmalar…
Uzaklıklar fazla…
Kavuşmalar az!
Yağmuru yok.
Ve dağların yamacında kar birikintileri de…
Karanlık…
Dostluklar, beş yaşındaki çocuğun duyguları kadar eder mi?
Sevgi…
Aşka şahit olamayacak kadar!
Bir hikâye…
İsimlerimizin baş harfleriyle…
Ey nasibime perde çektiren yâr;
“Sensiz hüzün bile kabul etmez bu yürek…”
Biz şimdi boşverelim bunları.
Hoş geldin yâr, sefalar getirdin…
Kayıt Tarihi : 19.5.2018 11:55:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
MAKAM-I AŞK KİTABINDAN...
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!