SEĞMEN RUHU(Araştırma İnceleme) SEĞMEN'e ...

Mustafa Ceylan
658

ŞİİR


21

TAKİPÇİ

SEĞMEN RUHU(Araştırma İnceleme) SEĞMEN'e ve Başkent'e dair(2)

SEĞMEN RUHU(2)

-Araştırma-İnceleme)

MUSTAFA CEYLAN
**************************

TARİH, KÜLTÜR
VE
SEĞMEN

Tarih, Arapça kökten gelen bir kelimedir. Sözlükteki manâsı: 'zamanı belirlemek, günü, ayı, yılı, asrı bildirmek” demektir. Lâtince kökenli karşılığı ise 'historia,, olup 'kayda değer olayların hikâyesi” anlamına gelmektedir.
Bilim olarak tarih:'Bir milletin veya bütün insanlığın zaman içinde yaşadığı gerçeklik üzerine yapılan ilmi araştırmalar sonucunda ortaya konulan bilgilerin bütünlüğü”dür.

Tarihle kültür arasındaki bağıntıya geçmeden evvel, zamanı belirlemek anlamındaki tarih kelimesinin her alanda kullanıldığını da belirtelim.
Dinler tarihi, hukuk tarihi, teknoloji tarihi, sosyal tarih, felsefe tarihi, zihniyetler tarihi, siyasî tarih, ahlâk tarihi, iktisat tarihi...gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Bize göre tarih, milletlerin hayat manzumesidir.Bu hayat manzumesi milleti ekonomisiyle, siyasetiyle, kültürüyle, teknolojii, ahlâk anlayışıyla, özetle, tüm hatlarıyla kucaklamaktadır. Bu manzumede bütünüyle bir millet bulunmaktadır.
Bize göre tarih eşittir insan...
İlk insanla başlayan tarih, sonsuza akıp giden bir ırmaktır. Bu ırmağın girdapları, çağlayanları, köpükleri, dalgaları bulunmaktadır. Bizler, içinde bulunduğumuz an'da kimi zaman kader çizgimizin yörüngesinde girdaplarla, kimi zaman dalgalarla karşı karşıya gelmekteyiz...
Kültüre gelince, kültür:'Bir milletin öz benliğidir.” Bu öz benlikte milletin;

-Duygu, düşünce ve ortak davranış biçimi
-Bilgi, sanat ve becerisi
-Dil ve tarih bilinci
-Din, ahlâk, hukuk, edebiyat, ekonomi, teknoloji yapısı
-Giysiler, yemekler, moral değerler
-Ortak sevgi, öfke ve kin
gibi hayat tarzını oluşturmaktadır.
Onun için, kültür millidir. Millete aitdir. Bütün bir millete has olan kültüre 'Milli Kültür” adı verilir.

Seğmen, Türk milletinin mucizevi mefkûresini gerçekleştiren, yiğit, yaman, mert, korkusuz, cesur, hoşgörülü, sevecen, güleryüzlü, samimi, candan insana verilen isimdir. Seğmen, karanlık günleri aydınlatan, zoru kolaylaştıran, dağılanı toplayan, umutsuzluğu müjdeli bir bayram sabahına çeviren insana denir. Seğmen, devlet kuran ve kurduğu devleti, sonsuza kadar dimdik ayakta tutmasını bilendir. Seğmen, açık sözlü, mangal yürekli bir insan olup, kendi çıkarlarını komşusu için, milleti için hiçe sayan, milleti uğrunda can vermesini bilendir. Yeni gelişmelere açık, teknolojiyi ve çağı yakalamış, bugünden yarınları gören kişidir.

Türk milletinin şanlı destanlarla dolu tarihini seğmenler yazmıştır. Onun için seğmenle, tarih ve kültür hep iç içedir.
Ankara ve Ankaralı tarihinden aldığı ilham ve hızla geleceğe emin adımlarla ilerlemektedir.

Törelerini daima canlı-diri tutan Ankara ve Ankaralı gene seğmen alayları'nı düzecektir. Seğmen düzülmeyi yanlız Ankara an'ane olarak saklamıştır. Bu an'ane Türk'ün kıyamıdır. Ve ikibinli yıllarda da kıyamı olacaktır. Her gâleyanlı günde düzülen seğmen alayları, bu kez, çağa uygun bir şekilde düzülecektir. Dün yaya-atlı ve silahlı düzülen seğmen alayı, bu kere, kamyonla, iş makinasıyla, uçakla, roketle, bilgisayarla, siyasetle, diplomasiyle, televizyonla, radyo ile, tarımla, ticaretle, ekonomiyle, kültürle, edebiyatla, sevgiyle düzülecektir. Bu defa seğmen alayı böyle olacaktır.

Bu defa Ankara'dan çıkan seğmen alayının atı, füze, uçak olacak, silâhı sevgi, barış ve birlik olacaktır.
Ankara, gene seğmen alayları düzmek üzeredir. Siz, vitrinde görünen basit-kısır siyasi çekişmelere bakmayın. Derinlerde, özde, temelde ikibinli yılların seğmen, alayı hazırlandı bile.
Bu seğmen alayı, fetih görevi yapmayacak, sınırları kaldırmayacak, coğrafyayı değiştirmeyecek ama, bir manâ iklimi getirecek, bu kültür birliği, dil birliği, siyaset ve inanç birliği getirecektir. Sevgi, kardeşlik, barış getirecektir. Her alanda özgürlük getirecektir. Ve bu seğmen alayı, ' muassır medeniyet seviyesinin üstüne,, çıkan bir milletin birliği, beraberliği olacaktır.
Çünkü;
'Ankara halkı, tarihinin pek eski devirlerinden beri, 'Seğmen düzülme” adı verilen bir Türk an'anesini millî vicdanında gizli bir sihir olarak yaşatmaktadır. Seğmen alayı daima kızılca günlerde kuruldu. Yani millî felâket günlerinde, bir beyliğin ve devletin yıkılışı sıralarında, halk yeni bir devlet kurmak ve başlarına yeni bir reis seçmek istediği zaman SEĞMEN ALAYI kurulurdu. Bu alay yeni devleti kurar, yeni reisi seçerdi. Bu töre Türk'ün mucizevî bir mefkûresiydi.,,

SEĞMEN'İM SEĞMEN! ..

Ankara, tarihinin derinliklerinde, sihirli bir rüzgâr halinde seğmen ruhubulunmaktadır. Yiğitlik, mertlik ve cesaretin muhteşem bir sembol olan seğmen, çevik, atılgan, cesur ve nişancıdır. Seğmen, bencil değildir. Kendini ve kendini çıkarlarını, mahalle, bölge ve vatan menfaatlerinin asla önüne çıkarmaz. Namus ve şeref, seğmen için çok önemlidir. Hele bu, milletin toplumun namus ve şerefi ise... Milletin bağımsızlığı bu bakımdan önemlidir.
Toplumun asayişi (dirliği-düzenliği) seğmenin ana gayesidir.Güven içinde, huzurlu bir toplum dokusunun muhafazasında kendini görevli addeder.Toplumu koruyup kollayan seğmen aynı zamanda lider özelliğiyle toplumun dinamiğidir. Zor ve kara günlerde toplum, seğmenin işaretini bekler. Bir işaretiyle milleti aynı noktada toplayabilir ve aynı hedefe yönlendirebilir. Zor ve kara günlerde lider seğmenin açtığı bayrak, kutsaldır.Bu kutsal bayrağın altında genç-ihtiyar demeden bütün millet, itirazsız gönüllü olarak toplanır. Seğmen, önderdir, komutandır. Onun kararları muhakkak doğrudur. Onun kararları sonucunda zafer mukadderdir. Toplanmak, bir araya gelmek, tek yürek-tek bilek olmak ve seğmen başının açtığı bayrağı dalgalandırmak ulvî bir vazifedir. Bu ulvî vazife yapılırken, düşmanla göğüs göğüse çarpışmak, gazi olmak, hattâ şehit düşmek de mümkündür.

Milleti faize bağlamış, milletin kanını emen, elinde avucunda ne varsa alıp götüren, acımasız, şımarık ve küstah zenginlerin hakkından seğmen ve seğmenin kuralları gelir. Seğmen, haksızlık karşısında susmayan, hakkı hakim kılan, adaletli bir sistemin adıdır. Seğmen zulme isyânın kendisidir. Haram kazancın düşmanıdır. Haksız kâr ve kazancı temin edeni seğmen ve halk birlikte yola getirir.'Zulmü alkışlamayan ve zalimi asla sevmeyen ' seğmen, fakirin-fukaranın, gariban babasıdır. Yetim hakkı yiyenlere, hak hukuk gözetmeyenlere çelik bir yumruktur. Yetime, düşküne, garibe ise kadifeden bir eldivendir. Seğmen sığınaktır, çatıdır yuvadır. Kimsesizler kimsesidir. Onların gözü, kulağı, sesi olmakla beraber, öfkesi, yumruğu kinidir...

Seğmen, adalet tesis eden hakimdir. Seğmenin sorgulayıcıları, savcıları halkın kendisidir. Halkın içinde yaşayan güngörmüş, bilge kişilerdir. Sevilen, sayılan, kimi ak sakallı dedeler, kimi al yazmalı ninelerdir... Halkın milli vicdanıdır. Halkın ortak kanaatidir. Seğmen kararlarını işte bu milli vicdanın işaretlediği doğrultuda alır ve uygular.

Seğmen yurttur, yuvadır. Yıkılanı tutup kaldırandır. Ancak, yıkılması gereken varsa da, ona da acımayıp yıkandır. Bu ikisinin arasındaki tek ülçü, halkın birliği, beraberliği ve halkın ortak menfaatleri, milli vicdanıdır. Bu ölçü şaşmaz bir ölçüdür. Yıkılanı tutup kaldırırken, milletle birlikte el ele, gönül gönüledir.

Aile, çoluk, çocuk seğmenin dünyasında en temel hadisedir. Ailenin korunması gereklidir. Çoluk-çocuk ülkenin geleceğidir. Seğmen gönlü, çocuklara bayram yeri gibidir. O kara günlerin savaşan kartalı, dağların aslanı seğmen, ailede bir reis, bir eş, bir bebe olduğu gibi çocuklarında en iyi arkadadaşıdır. Çocukların okuması, ileride memleket yöneten büyük adam olmalarını arzular. Çocuklara ölüm, savaş, işkence, zulüm değil, top, tüfek, kılıç, süngü, dinamit, barut değil, sevgi, saygı, kardeşlik, merhamet, bağışlama, koruma, birleştirme, bütünleştirme, fedakârlık, hoş görü öğretilmesini ister. Sevmeyi, aileden başlatır. Bütün vatan sathına şamil tutar. İnanç, iman, ahlâk her zaman kılıçtan, toptan, tüfekten üstündür. Her silahın bir tetiği vardır ve tetiği, o ateşleme düğmesini çeken de insan elidir. İnançsız, imansız, ahlâksız bir elin çektiği tetikle kurşun hedefe varamaz.
Günümüz seğmeninde bulunan inanaç, iman ve ahlâk ölçüleri, bilgi ve çağdaşlıkla bütünleşmiştir. Günümüz seğmeni, çocuklarımızın bilgisayar ve elektronik tekniğin daha ötelere geçmesini ister. İnternetin daha ilerisinde, maddenin sonsuz boyutları arasında sevgi, saygı, birlik getiren en ileri boyutlarına ulaşmasını arzular. Ufoların, uzay mekiklerinin ilerisindeki, öteler ötesinin ayyıldızlı uzay araçları ve gök bilimcileriyle keşfedilmesini işaret eder.İşte seğmen ruhu budur.

Ankara tarihinin derinliklerinden esip gelen seğmen ruhunun geleceğimizi yönlendiren, gelecek çağlara şekil ve renk kazandırarak manânın sihirli ikliminin meltemi olduğunu biliyoruz. Milltimizin sonsuza kadar başşehri kalacak olan Ankara'mız seğmen melteminin serinliğiyle müjdeli yarınları kucaklamaktadır. Müjdeli yarınlara, seğmen ruhuyla ulaşacağız.
Bugün bulunduğumuz noktadan memnun olmakla birlikte, kendimize yeterli görmüyoruz. İleri,daha da ilerideki noktaları da geçmeye mecburuz.
Bu nedenle, lider-komutan-hakim seğmenin açtığı bayrağın gölgesinden, takip ettiği yoldan, işaret ettiği hedeften, asla ayrılmadan, tek yürek-tek bilek olarak hareket edeceğiz. Globaleşen, küreselleşen dünyada, dünya uluslarının bir parçası olurken, içimizde o sihirli seğmen ruhunu sürekli taşıyacağız. Hattâ, yer yüzünün öteki ulusları, bizim bu asîl ruhumuzdan hız, ilham ve medet umacaklardır. Çünkü, seğmeniz seğmen! ...

BAŞKENT VE SEĞMEN

Ankara'nın başkent oluşunda seğmenlerin çok büyük fonksiyonu vardır.
Tarihimizin muhteşem sayfaları, mukaddes başkentlerimizin aldığı kararlar ile meydana gelmiştir.
Lider, önder, komutan, 'başkent seçimi'ni asla tesadüfe bırakmaz. Her başkentin tespitinde efsânevî bir sır gizlidir. Milletlerin alın yazılarında başkentler çok büyük yer tutarlar. Hattâ, alın yazılarını dolduran bütün hadiseler başkentle başlar, başkentle biter.

Büyük Hun İmparatorluğu’nun, Avarlar'ın başkenti mukaddes bölge diye adlandırılan Orhun Irmağı kıyısındaydı.
Bilge Kağan, bir şehir (başkent) yaptırarak etrafını sularla çevirmek istiyordu. Ancak, veziri Tonyukuk, bu görüşe katılmıyordu. Tonyukuk, Bilge Kağan'ın babası İlteriş Kağan ile amcası Kapağan Kağan'ın da vezirliklerini yapmıştı. Tonyukuk, Çin'in insan sayısı bakımından Türklerden çok fazla olduğunu, bu nedenle de, şehir ve kale yapılıp içine oturulursa, Çinlilerin Türkleri kolaylıkla kapana sıkıştırıp yok edebileceğini söylüyordu. Bu nedenle, Türklerin sürülerini otlatarak, sadece suları ve otlakları takip etmelerini gerektiğini, Çin ordularının vadilerin ve dağların derinliklerindeki Türkleri bulamayacaklarını ve Çin akınlarının başarısız kalacağını ifade ediyordu.

İşte, Türk milleti, çoğu imparatorluklarında başkentlerini stratejik noktalardan kareket ederek seçmişlerdi.
Eski Türklerde kağan ve otağının bulunduğu yer başkentti. Hattâ şehirlere orduda verilirdi.

Kaşgarlı Mahmut diyor ki:
'Ordu, hakanın oturduğu şehir demektir. Bundan alınarak hakanların oturdukları Kaşgar şehrine de Ordu-kend denilmiştir. Ordu, Balasagun yakınlarında bir şehir. Balasagun şehrine de Kuz-ordu adını verir. Ordu, ordubaşı, hakanların döşeyicisi ve yaygıcısı demektir.”
Ordu-kend'ler büyük ticaret yolları üzerinde kuruluyordu.
Ordulanmak deyimi çoğu kez, yer tutmak, ikâmet etmek anlamında kullanılıyordu.

M.Ö.210 yıllarında Mete ile Moğollar (Proto-Moğol) (ataları Tunghu'lar) arasında bulunan otlak, boş yere 'ordu', 'orta' ve sonra da 'ordu' adı verilmiştir.
Kağan'ın çadırına 'Alaçuk'deniyordu. Sarı renk, hakanlık rengiydi. Ala-çuk adı da bu rengden kaynaklanıyordu.
Önce Alaçuk, sonra Otağ, ardından Saray...
İşte başkent! ..
Baş-kent, ya da baş-şehir...
Yani şehirlerin başı...
İlim merkezi. Karar merkezi. Kültür merkezi. Ticaret merkezi.
Seğmen, bozkırın ortasındaki bir şehri başkent yapandır. Türk'ün kararan bahtını 'akeden' kararların alındığı bir şehri, dünyanın gündemine sunarak, yeryüzündeki bütün Türklerin gözbebeği haline getiren seğmendir.
Beynam yollarında, Dikmen sırtlarında yağız atlar üstünde Atatürk'ü karşılayıp, O’na 'hoşgeldiniz, sizinle bu millet ve bu vatan için ölmeye hazırız' diyenler seğmenlerdir.

Atatürk'ümüzü, Samsun'da başlayan istiklâl yürüyüşünde çoğu il-ilçe şüphesiz iyi bir şekilde karşılamış, bağrına basmıştır. Ancak Ankara seğmenleri gibi hiç bir il karşılayamamıştır diyebiliriz. Seğmen ruhu, Atatürk'ün kafasında ve gönlündeki bağımsızlık ateşini yakmıştır. Dizlikleri, çorapları, cepkenleri, hamailler,, silahlıkları, puşularıyla yiğitliğin sembolü olan seğmenler, Atatürk'le bütünleşerek, cepheden cepheye koşmuşlardır. Ankara'da kurulan orduya ve hastahaneye köylerden kağnı kağnı cephane, giyecek yatak-yorgan ve yiyecek taşıyanlar seğmenlerdir.

Çanakkale'de Sakar'yada, Dumlupınar'da şehit düşenler seğmenlerdir. Batının en modern silahlarla donatılmış ordularla göğüs göğüse çarpışarak vatanı kurtaran onlardır.

İstanbul'u kimin, ne zaman fethedileceğini bilerek, Fatih' e talebesi Akşemseddin'i 'hoca,, olarak veren Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin memleketi olan Ankara'yı, Türk Milleti’nin sonsuza kadar başkenti yapan seğmendir.

TÜRK ADI VE SEĞMEN

Türk adı ile seğmen adı birbirinin aynısıdır.

Türk, tarihinin en büyük milletinin adıdır.Bu millet, seğmenlerden, efelerden, dadaşlardan, zeybeklerden meydana gelmiştir.

Türk kelimesi tarihin her döneminde kutlu bir mühür olarak insanlık medeniyetinin üzerine vurulduğu için, bütün araştırmacılar en eski dönemlerden beri bu kelimeyi araştırmışlardır. Bunlardan bir kısmına göz atacak olursak;

-M.Ö. 5.Asır Herodotos:'Türk doğu kavimleri arasındadır.' J.V.Hammer,1832 : İskit topraklarında oturan 'Targita' veya 'Tyrkae (Yurkae) 'ler (W.Tomsck,1887) , Kutsal kitap Tevrat'ta adı geçen,Yafesin torunu Togharma (J.V.Hammer,1832) ,
-Eski Hint kaynaklarından rastlanan 'Turukha' (veya Turuşka) 'lar (V.deSt.Martin,1899,J.Marguart,1901) Thrak'lar (F.Erdmann,1862)
-Eski ön Asya çivi yazılı metinlerde görülen ' Turukku'lar (H.Z. Koşay,1955) ,
-Çin kaynaklarında M.Ö. 1 bin içinde rol oynadıkları belirtilen 'Tik'(veya Di) 'ler (De Groot,1921) ve hattâ 'Troia'lar vb.,bizzat Türk adını taşıyan Türk kavimleri sanılmıştır.
-Nuh'un torunu (Yafes'in oğlu) 'Türk'deTeberî, Mes'udî, İbn'ül-Esir, İbn Hurdâdbih, Gardîzî, Kaşgarlı Mahmut v.b) ,
-İran kaynaklarında hükümdar Feeridun (Thraetaaona) 'un oğlu 'Turac'veya 'Tur' (Tûran) buradan geliyor, adını taşıyan ilk kavim.
-Afrâsyâb (Tunga Alp Er veya Alp Er Tunga) bir Türk başbuğu olup, İran-Turan mücadelelerine ait hatıraları dile getirir.
-Türk', Türük' (M.S.6-8 asır) Gök-Türk çağında Orhun Kitabelerinde zikredilmektedir.
-Peygamber (S.A.V) 'imizin sevdiği, övdüğü bir milletin adıdır.
-'Türk' kelime olarak, yiğit, kahraman, mert, cesur, hoşgörülü, sevgi dolu yürek sahibi, atılgan demektir. 'Seğmen'de kelime olarak aynıdır.
Türk, seğmenlerin teşkil ettiği milletin adıdır.

SEĞMEN=ALPEREN

Seğmen alperendir.Alplik,yiğitlik,komutanlık demektir.Erenlik,mâneviyât liderliğidemektir.Alperen,ordunun maddi ve manevî lideri olmakla beraber,halkın umut kaynağıdır.Kılıcı,tüfeği yani silahıu ve harp sanatını ustalık mertebesinde bildiği gibi,inanç,ahlâk ve imanın da bayarağıdır.Cepkeni veya kaftanı onun aynı zamanda kefenidir.Seğmenin beyaz patiskadan işliği onun aynı zamanda kefenidir...

Anadolunun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında mühim rol oynayan Alperenlerin Ankara'daki uç beyleri seğmenlerdir.
Alplik ve erenlik seğmenin kıyafetindeki silâhlık(kundaklık) ve hamaillerde simgelenmiştir.Alperenler ve seğmenler için,en vazgeçilmez varlıklardan biriside at'tır.

Seğmen alperenler,milletin makûs talihini,gene gene milletle birlikte yenerler.Tarih,bu hususun binlerce örneği ile doludur.
Kıratına binen seğmen alperenler,şanlı Türk bayrağını milyonlarca kale burçlarına dalga dalga taşımışlardır.Sadece karada değil,denizlerdeve havada şehitlik şerbetini içebilmek için yılmadan vatan,millet,bayrak ve din uğrunda çarpışmışlardır.Attığını vuran,gözünü budaktan esirgemeyen seğmen alperen,çok iyi nişancılardır.
Ordunun hem komutanı,hem de imamı,hocasıdır.Zaten,başarının mutlak olmasının sırrıda buradadır.

Ahiler döneminde Ankara'nın çok önemli bir merkez haline gelmesinin yegâne sebebi,seğmen ruhunun alperence bütün topluma halim olmasıdır.Hem savaşçi,hem sanatkâr,hem de mânevî mimar... İşte seğmen bu! ..

Seğmen alpereni hiç bir zaman Grek Lâtin milletlerinin 'Herkül'üne,ortaçağ Avrupa'sının 'şövalye'sine,Japonların'samuray'ına Amerika'nın 'kovboy'una benzemez.Benzemeyişinin tek nedeni mâneviyat liderliğini de yapmış olmasıdır.Alperen Türklüğün alpini,İslamiyet'inde 'gazi'liğini 'eren'liğini bir araya getirmiştir.

Seğmenlerin piri Hacı Bayram-ı Veli hazretleridir.Ahmet Yesevi'den bugüne kadar gelen nur şelâlesinin en büyük çağlayanı Hacı Bayram... Seğmen=alperen cihadı küçük görür.Esas büyük cihadı kendinde nefsiyle yapar.Seğmen,'ilahî kelimetullah için, yani İslâm'ın tevhît akidesini şanına layık bir şekilde yüceltip yaymak için savaşır.Savaş zaferle bittiğinde > deyip,büyük cihada dönüyorlardı.Yani nefeslerinin ıslahına,Allah (c.c) 'ın emirlerini noksansız olarak yerine getirmeye,işlemiş oldukları günahlar (varsa) 'ın tövbesine dönüyorlardı.

Bu Alp-erenler içinde:Battal Gâzî gibi elinden kılıç düşmeyen bir destan kahramanını,Alparslan ve Kılıç Arslan gibi devlet adamlarını,Hacı Bayram-ı Veli gibi mürşidi ve Yunus Emre gibi dervişi,zirveler olarak gösterebiliriz.Yunus Emre, bütün Anadolu'nun Moğol akınları ile yakılıp yıkıldığı,milletin çözülüp dağılma ve yok olma raddesine geldiği bir dönemde ortaya çıkmış; elinde âsâsı,sırtında heybesi,adım adım Anadolu'ya baştan başa dolaşarak milletin birlik ve beraberliğini temine ve düşmana karşı duracak gücü oluşturmaya çalışmıştır.İşte bu noktada duruyor ve tarihe bakıyoruz.

Tarih,yedi asır sonra tekerrür ediyor.Anadolu,Moğol istîlasına benzer bir şekilde baştan başa düşmanlar tarafından istîla edilmiş,millet çözülmeye yüz tutmuş,kimileri yok olmayı mukadder görmeye başlamış,kimileride Amerikan mandasına bel bağlar olmuştur.
Milletin yine bir Alp-erene ihtiyacı vardır.Ortaya Mehmet Akif çıkar.Akif,bütün şahsî menfaat ve rahatlıklardan uzak,imkansızlıklarla mücadele ederek,bütün Anadolu'yu şehir şehir,kasaba kasaba dolaşıp, milletin birlik ve beraberliğinin tesisi için çalışır.,,(*)

İstiklâl Marşını rahmetli Akif,Ankara'daki Tacettin Dergahında kaleme almıştır.Akif'e bu marşı,seğmen ruhu yazdırmıştır.Hacı Bayram-ı Veli hazretlerinin bütün Ankara'yı sarmalamış manevîyat havası yazdırmıştır.
(*) YİĞİT, Mehmet,Gülpınar Dergisi-'Türk Milletinin Milli Kahraman Modeli Alp-Eren ve Mehmet Akif' yazısından.

SEĞMEN KIYAFETLERİ

Seğmen giysileri, giysilerde kullanılan renkler ve desenler seğmen ruhu ile özdeştir.Hoşörüyle kahramanlığı bir arada bulundurma amacına tönelik giysiler,Anadolu'muzun dört bir yöresinde birbirine benzemektedir.
Aydıniİzmir,Bursa,Denizli efeleriyle,Ankara seğmenlerinin giysileri arasında çok küçük farklılıklar bulunmaktadır.Dizlik,işlik,cepken veya camadan ve beldeki silahlık...Genellikle dizlik kısa veya uzun olabilir.Kısasına dizlik,uzununa zıpka(zıvga) adı verilir.Çoğu kere cepkenler giyilmeyip,omuzlardan aşağı salıvermek adetti.Çoğu kere,koyu mavi (deniz veya petrol mavisi-gök mavisi) veya lacivert çuhadan yapılan bu cepken (camadan) 'lerin üzeri baştan başa simli desenlerle kaplıdır.Aydın efelerinde ipek kaftanla,Ankara seğmenlerinde ise sırma ile işlenmiştir.
Şimdi seğmen kıyafetlerini birer birer anlatalım.

Dizlik:

Diz kapağının altına kadar uzanan bir tür kısa şalvar(pantolon) olup,üzeri sarı ipekle, simle işlenmiştir.Beyaz veya mavi renkte patiskadan yapılmıştır.Bol ve geniş yapılan bu dizliklerin bütün kıvrımları arkada toplanmış,önü düz bırakılmıştır.Diz kapağının hemen altında ve dize sıkıca oturmuş vaziyettedir.Diz çorabı ile arasında iki parmaklık yer açıktır ve oradan ten görünür.

Diz çorapları:

Beyaz yün ve tiftikten yapılmıştır.Ayağa giyilir ve dizliğe (kısa şalvara) kadar bacak boyunca uzanır.İnce,kırmızı renkli bağı ile sıkıca bağlanır.
Diz bağları: Kırmızı renkte olup,çorabı bağlamaya yarar.Bir veya birbuçuk parmak genişliğinde,yarım metre boyundadır.Dokumadan uçları püsküllü olarak yapılır.Diz bağları sadece beyaz dizlik(kısa şalvar) 'lere mahsustur.Yarım dizlik ve zıvgalarda kullanılmaz.

Yarım dizlikler:

Aynı beyaz dizlikler gibidir.Ancak, ilacivert,siyah veya kurşini renkte kalın çuhadan yapılmıştır.Kırmızı renkli diz bağları bunlarla kullanılmaz.Parçalarında beyaz dizliklerden farklı olarak,siyah ipek harçtan küçük birer motif ile dikiş yerlerinde kaytan süsleri bulunurdu.

Zıvgalar:

Dizlik veya yarım dizliklerden sonra seğmenler tarafından Cumhuriyete kadar > adı verilen uzun dar paçalı,arkası fazlaca kabarık bir tür şalvar olup, kurşunî veya lacivert çuhadan yapılmıştır.Zıvgalar,ayak bileğine kadar uzanan uzunca bir giysi(pantolon) 'dir.Dar paçalıdır.Arkası bir kuyruk teşkil edecek derecede bol ve döküntülü olur.Paçaları diz çorabı üzer,inden baldıra kadar gayet özenli,muntazam kıvrımlar oluşturacak derecede sıvanarak adeta kısa şalvar giyilmiş hissi verilirdi.Paça ve dikiş yerlerinde işlemeli süsler bulunurdu.

İşlikler:

Bir çeşit gömlektir.Osmaniye topu denilen ipekli kumaştan yapıldığından Osmaniye İşliği adı da verilir.Hayadarî yakalı ve önü açıktır.Her iki yönde bir peş bulunur.Bel hizasında,yandan ufak bir bağla bağlanmak suretiyle iki önü birbiri üzerine kavuşurdu.Kolları uzun bilek,hizasında yırtmaçlı ve istenildiği zaman kapanabilmek üzere düğmelidir.Yaka kenarı,kol yerleri iki santim genişliğinde sarı veya siyah ipek kaytanlı, içi beyaz bez astarlıdır.

Camadanlar:

'Seğmen alayı gibi önemli günlerde dizlik veya zıvgalarla beraber osmaiye işlikleri üzerine giyilen camadanlar boyu belden,yukarı,göğüs hizasında kalacak şekilde kısa ve önü de birbiri üzerine kavuşmayacak derecede dardır.Uzun olan kolları bilek hizasından hafifçe yırtmaçlı, bir parmak yakalı,üstü baştan başa işlemeli ve içi astarlıdır.Camadanların seğmen ve seğmenliğe hevesli genç esnaf çocukları tarafından giyilen türlerinini üzeri kaytan işlemeli olurdu ki bunlara fermeni denirdi.

Sırmalı yelekler:

Camadan veya cepken gibi sırmalı takımları bulunmayanlar osmaniye işlik üzerine'sırmalı yelek,, giyerlerd..Bu yeleklerin boyu,göğüs hizasında kalacak tarzda kısa ve önüde birbiri üzerine kavuşmayacak derecede dar,vücuda sıkıca oturmuş vaziyettedir.Sırmalı yelek,camadan cepkenker Ankara'da yapılmaz,dışardan gelirdi...

Önü harçlı yelek:

'Bu yelekler daha ziyade alttaki iç çamaşırını veya iç işliğini kapatarak üzerine giyilecek osmaniye işliklerinin yakasından güzel görünmek için giyilirdi.Kapalıyakalı, kolsuz ve önü 3-4 cm genişliğinde ipek harç ve ibrişim düğmeli olur ve genellikle Osmaniye topundan veya pamuk karşık,yollu 'Halep toplarından,, yapılırdı.

Kadife veya çuha yelekler:

Harçlı yelek bulunmadığı taktirde,Osmaniye işlik altına giyilen bu yelekler kolsuz, kapalı yakalı,önden birbiri içine giyecek tarzda kapaklı ve iki sıra düğmelidir.Genellikle siyah veya lacivert çuha veya kadifeden yapılırsa da gençlerden bordro, nefti,mor renk kadifeden olmak üzere arzu ettikleri renkte giyenler de bulunurdu.

İzmir yelekleri:

Osmaniye işlikleri üzerine bazı kimseler,'İzmir yeleği'denilen çuha veya kadifeden çaprazvari,üzeri harçlı, kolsuz bir yelek giyerlerdi.Bu yeleklerin önü mailen karşılıklı bir sırma harç ve ilik düğmeli,önde düğmeler ilklenmeden bırakılırdı.Bu surette yeleğin harçlı uçlarının silahlık üzerinde kulak gibi dik durması efenin (seğmenin) 'fiyakası,, sayılırdı.İzmir yelekleri, ya kuşağı altında veya üstünde kalmak üzere giyilirdi.Bu yeleklerin sırmalı olanları da vardı.,,

Hamailler:

İşte seğmen ruhunu,madde âlemi içinde mânâ ikliminde dolaştıran bir inanç,bir iman işareti hamailler...Seğmen hamaillerle islam,ahlâk ve faziletinin granitleşmiş abidesi olduğunu ifade etmektedir.Kimilerin egöre batıl ve yanlış olarak nitelendirilen bu adet, asla yanlış ve batıl değildir.İslamı yaşayan ve yaşatmak için hem kendiyle,hem dünyayla mücadele içindedir seğmen...
'İçinde muska gibi ayetler enam gibi küçük din kitabı bulunan, gümüşten,dört köşe kutucuklardır.Seğmen alayı gibi önemli günlrde efeler (seğmenler) tarafından boyunlarına takılırdı.Yaşlıca kimseler ile, nazara fazla inananlar bunun çuhadan kaplı olanını elbiseleri altına takarlardı.

Bazubent veya pazvantlar:

'Frsça kol anlamnında olan bazu' ile bağlama manâsına gelen'bent'den teşkil eden bu deyim 'kol bağı'demektir ki halk arasında buna kısaca'pazvany'denirdi.Üzeri kabatma veya telkâri süslü dört köşe kutucuklardan ibâret olan bu bazubentler, içine muska konarak pazuya kuvvet vermek üzere seğmen alaylarında efeler(seğmenler) tarfından kollarına takılırdı.Abdülhamit Devrinin ortalarına kadar giyilen bu beyaz dizlikler,sonraları davulcu dizlikleriyle karıştıldığından terkedilmiş ve yerine 'yarım dizlik,, denilen ve bunların renkli çuhadan olanları giyilmeye başlanmıştır.

Efe kuşakları:

Bele sarılan kuşaktır.Lahuri şal,'bademli,, adı verilen iyi cins acem şalıydı.1.5-2 metre uzunluğunda ve dikdörtgen şeklinde olan bu şallar beldeki keçe kemer üzerine, kasıklardan göğüse kadar genişçe ve sıkıca sarılır.Bu kuşakların içine mendil,para veya tütün kesesi konurdu.Üzerine silâhlık takılırdı.

Silahlıklar:

(Seğmenlerin) 'Efelerin şal kuşaklarına taktıkları silahlıklar meşinden ve 7-8 gözlü olurdu.Yanlarda bulunan kayış kemer ve tokaları vasıtasıyla bele sıkıca bağlanır ve içinede bıçak,tabanca ve para konurdu.Ankara efelerinin (seğmenlerinin) silahlarında üzeri deri ile hasır örgüsü süslemeli,Anadolu'nun diğer bölgelerine ait silâhlıklar ise genellikle sim işlemelidir.,,

Çoraplar ve ayakkabılar:

'Genç (seğmenler) ayaklarına genellikle beyaz veya renkli ajurlu veya nakışlı diz çorapları giyerlerdi.Bayram,düğn,nişan gibi mutlu günlerde ise oldukça kıymatli ve pahalı olan 'şal diz çorapları,, denilen çeşitli renk ve desende,baştan başa işli çoraplar giyilirdi.Ayakkabı olarak genellikle ayağa yemeni,genç ve çapkınca olanlar ise cimcime,kışın ise yamak mest ile kundura veya kalçın giyilirdi.,,

Puşu: Başa giyilen seğmenelere özgü bir ipekli çevredir.
Fes: Uzun püsküllü olan kalıpllı fes olup,başa giyilirdi.
Gümüş köstekli saat: İsteyenin takıp kullandığı bir araç olup,elbiseler üzerine boyundan atma gümüş köstekli saat takılırdı.

Seğmen ruhu, seğmenin giysilerine de yansımıştır.Giysilerdeki zariflik,sim desenler,nakışlar,renkelr onun sevgi ve barış dolu dünyasını,dünya görüşünü yansıtır.Hamailler inanç ve imanlarını,pazubent,kuşak ve silahlkılar onun savaşçısı ve korkusuz olduğunu ortaya koymaktadır.Yelekler,d,zlikler ve cepkenler onun çevikliğini,atikliğini belirtmektedir.

Seğmen kıyafetleri,milli duygularımızın ifadesinden başka bir şey değildir.Bu kıyafet,bütünüyle milli ve mânevi değerlerimizi sergilemektedir.

EL SANATLARIMIZ VE SEĞMEN

Seğmen,sanat ve sanatçıya değer verir.Ankara seğmeni halkın bir meslek sahibi aolabilmesi için elinden gelen her türlü fedakârlığı yapmıştır.
Bugün çağı yakalama ve ileri memleketlerin önüne geçme hasretiyle yanıp tutuşan ülkemizde, üzerinde hassasiyetle durulması gereken konulardan birisi de el sanatlarımızdır.

İşsizler ordusunun,siyasi kişilerin ve partilerin kapıları zorlamalarının arkasında,el sanatlarına önem verilmeyişi bulunmaktadır.Mahallî imkan ve kaynaklardan istifade edilerek, insanlarımızın birer meslek sahibi,iş sahibi yapılmaları el sanatlarıyla mümkündür.

Tek bir tane pirincin üzerine bir âyeti işleyen sanatkar,sütunları,başlıklarını işeyen,mermerle dans eden kalıcı,ölümsüz eserleri vücuda getiren san'âtkar elleri şimdi neredesiniz? Neredesinz,halıya,kilime ruhunu,sabrını,gözyzşını,duygularını ilmik-ilmik,renk-renk,desen-desen işleyen kınalı eller? ..Çeliği pamuk ipliği gibi büken,gümüşü gül bahçesindeki gül yaprağına çeviren parmaklar neredesiniz?

Yeni,akılcı,muassır bir hamleye,bir şahlanışa,bir dirilişe ihtiyacımız var?
Şimdi,mâzimize bu konuda kısa bir göz atalım:

'Ahileri hüküm sürdüğü devirde Ankara'nın son derece ileri gittiğini ve her türlü sanat ve esnaf erbabının en ileri usüllerle bir teşkilata bağlı olarak idare ediyoruz.

Ankara'nın tarihinde yer alan sanat kollaroından bazıları şunlardır:

Sofçuluk: Bu sanat kolu eski Ankara'nın büyük bir gelir ve döviz kaynağı idi.Kralların, hükümdarların,padişahların ve bilhassa kadınların giydikleri elbiselerin çoğu Ankara tiftik keçisinin tiftiğinden dokunmuş soflardan yapılırdı.XIX.yüzyılın yarısında Ankara'da sof dokuyan binlerce tezgah olup,bu sofların boyanması için boya imal eden boyahane olduğu vergi kayıtlarından anlaşılmaktadır.

Tabakcılık: Ankara tabak esnafı ve sanatkârının toplandığı yer bugünkü Bendderesinin bulunduğu yerdi.Tabak esnafının buraya yerleşmesinin sebebi buradan geçen Hatip Çayı'nın gür ve bol sulu oluşudur.Tabaklıl bol su isteyen meslektir.Çaydan açılan avgın(ark) 'larda derilerin temizleme işlemi yapılırdı.

Saraçlık: Bu sanat kolu da bugün hala ayakta kalmıl olan saraçlar çarşısında toplanmıştır.Demiryolunun Ankara'ya ve daha ileri gidişinden sonra saraçlık da yavaş yavaş gerilemiştir.

Semercilik: Semercilik mesleğininde gerilemesine demiryolunun Sivas'a kadar uzanması gösterilebilir.Semercilerin en son şeyhleri Mehmet Usta idi.Merkep,beygir ve yük taşımak için uzun semer yapılırdı.
Mutap,Culhacı,Palacı: Mutap, nakışsız düz heybe yapanlara denir.Tohum heybesi,çarşı heybesi, esbab(çamaşır) heybesi gibi çeşitleri vardı.Mutaplar bugünkü At Pazarı Yokuşunda Ahi Elvan Camii civarında yerleşmişlerdi.Keçeciler ve Palacılar da çarşıda bulunurdu.

Çilingirler: Çilingirler Ulucanlar'da ve Tahtakale civarında bulunurdu.Çilingirler demircilerle işbirliği kurmuş olup, beraber otururlardı.

Gümüş İşlemeciliği: Ankara'nın Beypazarı ilçesinde eskiden beri yapılagelen telkâri işlemeciliği bugün de gittikçe gelişerek devam ettirilen bir sanat dalıdır.Gümüş,takı, kemer ve süs eşyası yapımında kullanılan bu sanat, yurt çapında yapılan tanıtım ve sergilerle oldukça ilgi toplamaktadır.Ayrıca Ankara'nın bütün ilçelerinde halı dokumacılığı gelişmiş olup,çeşitli kurslarla ve tanıtma ile tezgah sayısıda artmaktadır.,,
Bu bakımdan kıyafetlerimiz ve mesleğimiz çok önemlidir.

Kıyafetlerimiz ve mesleğimiz (yaptığımız iş) bizim kişiliğimizi ortaya koyar.Duygularımı,düşüncelerimizi,zevklerimizi,beğenilerimizi, kısaca her şeyimizi ortaya koyan kıyafetimiz ve mesleğimizdir.

Ankara seğmenlerinin kıyafetleri ve mesleklerine gösterdikleri özeni burada belirtmeden geçmeyelşim.Seğmen ruhu,kıyafetin her milimetresinde,mesleğin her bir anında yaşamıştır.Seğmen ruhu,seğmen kişilğini ortaya koymaktadır.Seğmeni seğmen yapan ruhudur.Bu ruh,kıyafetleriyle,yani öz kabukla bütünleşmesini bilmiştir.Seğmen ruhu,özellikle seğmenin işyle, el sanatlarıyla bütünleşmiştir.Seğmenin parmak üçlarında ruhunun sevinçleri bayramları ya da üzüntüleri dile gelmiş,sanatında şekil bulmuştur.

ANKARA EKMEĞİ VE SEĞMEN

Ekmek...Bütün kavgamızın özü.

<

Ankara'lı Ekmeği en kutsal bir varlık olarak görmüştür.Ekmek,saygı duyulan,saklanan,korunan...
(*) :Prof.DR.ÖGEL Bahaddin,Türk Kültür Tarihine Giriş,Cilt 4
Kültür Bakanlığı,Kültür Eserleri 46,Ankara 1991, Sahife:36

Ankara'mızın ilçelerinde çok değişik şekil ve usullerde ekmek yapılmaktadır. Ekmeğin yapım ve şekli,o ilçenin tarihi kökeni hakkında bilgi vermektedir.
Bazlama,şepit,sığır dili,somun,gıynaç,yufka,pide,kete,gözleme,göbü,kömbe,şaplak,şipleme,yarımca vb...
İşte Ankara çevresinin ekmeğe verdiği isimler.Kimi tandırda,kimi saç,kimi kilde,pişirilen,
Ve bazısı yağlı,bazısı yağsız,
bazısının içi peynir,et vb,şeylerle doldurulmuş,bazısının içi sade...
İşte güzelim Ankara ekmeği...
Ekmeği çöpe,sokağa atmak, artanını atmak Ankara'lının ham ayıp,hem günah ve hem de yasak saydığı olumsuz bir hadisedir.Yerde bir ekmek parçasını gören,onu güzelce temizler,öper ve alnına götürür ve onu saklardı.İşte seğmen ruhunun ekmek karşısındaki tavrı bu...

Eskiden çoğu yerleşim yerinde bir veya bir kaç değirmen bulunur ve buğdayı en ederdi...Ve her mahallenin bir ekmek yapma yeri (fırın-tandır) bulunurdu.Şimdi de, çoğu köylerimizde, kırsal kesimde bu böyledir.
Fırın-tandır,değirmen ve ekmek teknesi...
Tekne,ekmeğin depolandığı yer...
<

<

Bugün başkentteki modern fırınlar şehir ekmeği (somun) yapıyor.Ancak ilçelerde ve köylerde Ankara'lı atalarından devraldığı ekmek yapma geleneğini aynen devam ettirmektedir.
(*) : Prof.Dr.Ögel Bahddin,a.g.e,sh: 43-45

Ankara seğmeni,ekmeğe çok büyük değer verir.Ekmek,onun için,bayrak kadar,vatan kadar, kurân kadar aziz ve mübarektir.Allah'ın insanoğluna verdiği en mühim nimettir.Seğmen,kendisine terbiye edilmesi,yetiştirilmesi için emanet edilen çocuklara,her şeyden evvel ekmeğin kutsallığını öğretirdi.Ekmeğin bir milimlik kısmı,bir zerresi dahi yere düşürülmemeli... İnsan olmanın erdemi,ekmeğe gösterilen saygı ile başlar.Dünyada bir dilim ekmeği dahi bulamayanları göz önüne getirmek gereklidir.
İnsan ömrü boyunca karnını doyurmak için ekmek almak zorundadır.Ekmek parası kazanmak için,geceli gündüzlü bir çabamız sürer gider.Kilometreler, ötesine,gurbetlere hep onun için gidilir.Ekmeği Ankara'da kadınlar yapardı.Seğmenin helâl kazancıyla temin ettiği malzemelerden yapılırdı.

Seğmen,ekmek temin edemeyen,sakat,fakir,yetim ve düşkünleri müşfik kanatları altına alarak,onlara ekmek temin eder.

Mustafa Ceylan
Kayıt Tarihi : 15.1.2009 05:20:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mustafa Ceylan