Ya zamanından çok erken gelirim
Dünyaya geldiğim gibi
Ya zamanından çok geç
Seni bu yaşta sevdiğim gibi
Mutluluğa hep geç kalırım
Devamını Oku
Dünyaya geldiğim gibi
Ya zamanından çok geç
Seni bu yaşta sevdiğim gibi
Mutluluğa hep geç kalırım
Sefil Selimi, asıl adı Ahmet Günbulut, yazar, türkü yazarı.
İlkokul'dan sonra iki yıl ortaokula devam ettikten sonra geçim sıkıntısı nedeniyle okulu bıraktı. Okuldan ayrıldıktan sonra şiire merak sardı. Ümmü Gülsüm adında bir kızı kaçırdı. Bir terzinin yanında çırak olarak çalışmaya başladı. Evliliğinin ikinci yılında bir kızları oldu. Kadir gecesi doğduğu için de adını Kadriye koydular.
1954 yılında Mamak Muhabere Okulu'nda terzi olarak askerliğini yaptı. Terhis olduktan sonra ...
O kadar çok aşığımız ozanımız var ki hangisi bilelim veya takip edelim inanın çok zor... Sizi bugün kefşettim aşığım... İyice okudum taradım sizi... Etkilendim diyebilirim... Hakkın rahmetine kavuşmuşsunuz... Allah (c.c) nur içinde yatırsın inşallah... OZAN GÖKAN ÖZTÜRK
YANSIN
Hor görme Rahmanın kudreti kulda
Kul yanmasın Sefil Selimi yansın
Her maharet mevcut, el oğlu elde
El yanmasın Sefil Sefili yansın
Yolcuları menziline yetirir
Hasreti hasrete karşı götürür
Belki bir aşığı yola götürür
Yol yanmasın Sefil Selimi yansın
Yolcuyu bitmeyen el inletiyor
Arıyı yaptığı bal inletiyor
Sazı birkaç tane tel inletiyor
Tel yanmasın Sefil Selimi yansın
Halıya, kilime nakış vurulur
Dokuyanlar emek verir yorulur
Gün gelir ki yar altına serilir
Çul yanmasın Sefil Selimi yansın
Yere atma, tepelenir ezilir
Kıymeti zay olur rengi bozulur
Bir yazmaya bir oyaya dizilir
Pul yanmasın Sefil Selimi yansın
Ağaçlar dikilir bir orman olur
Herkes bir ev yapar bir derman olur
Kuşlar acı çeker, yuvasız kalır
Dal yanmasın Sefil Selimi yansın
Benden başkasının elemi mi var
Gönül daplarından eksik olmaz kar
Bağlar çirkin kalır, bülbül etmez kar
Gül yanmasın Sefil Selimi yansın
Baş ayağa bağlı, ayak da başa
İncitme kimseyi, yaşa hoş yaşa
Çok güzel yakışır, kirpiğe kaşa
Kıl yanmasın Sefil Selimi yansın
Ey Sefil Selimi acı her cana
Yakıp kimseyi düşürme isyana
Yanan bir şey fayda vermez insana
Gül yanmasın Sefil Selimi yansın
Aşık Sefil Selimi
USTA SEFİL SELİMİ' YE
'Kul yanmasın' diye diye söylerken
Göçüp gitti usta Sefil Selimi
'Dost Bâdesin' sevgilinin elinden
İçip gitti usta Sefil Selimi.
Öksüz koydu yıldızları ve ay' I
Bırakmazdı şükür ile duayı,
Dünya denen bu tarladan buğdayı
Biçip giiti usta Sefil Selimi.
Bir yıl sonu daha gelip çatmıştı,
Yıllar yılı elimizden tutmuştu,
Bir melekti, kanat kanat bir kuştu
Uçup gitti usta Sefil Selimi.
Ozan MENDERES (Mustafa CEYLAN)
Antalya GÜLLÜK dergisi- Sayı: 1, Sayfa: 26
SEFİL SELİMİ
Ozan MENDERES
ALTIN ZİNCİRİN
SON HALKASI SEFİL SELİMİ
Ey canımın canı! Şimdi can kulağıyla dinle beni... Sana anlatacaklarım çok önemli... Gönül kitabının unutulmaz sayfalarını açıyorum işte... Sevgi dolu yüreğinin kapısını sürekli açık tuttuğundan sana konuşuyor, diyeceklerimi sana söylüyorum.
Bizim Sefil Selimi, bana göre kutlu bir halkanın devamıydı. Bir altın zincirin Veysel’ den sonra gelen en önemli halkasıydı.
Türk Halk Şiiri’ nin altın zincirinin Aşık Veysel’ den sonra en önemli halkası bana göre Sefil Selimi idi. Elbette ki, bu halka sonsuza kadar, yüce milletimiz var oldukça mevcudiyetini devam ettirecek ve yeni yeni halkalarla gelecek çağlara uzanacaktır.
Kimimizin “aşık”, kimimizin “ozan”, kimilerinin de “saz şairi” olarak isim verdiğimiz bu insanlar, sazlarının telleriyle gönül dillerini ve halk kültürünü harman edip, ekin ekin savuran kimselerdir.
Edebiyat tarihçileri, bizim asil ve necip milletimizin tarih sahnesine çıktığı Orta Asya’ daki o ilk-millet-ulus olma noktasına çıkışla birlikte bu altın zinciri başlatırlar. Başlatırlar ya, esas kaynaktan çağıl çağıl akış Büyük Yunus Emre ile daha bir unutulmaz noktalara varır. 13. Yüzyıldan bugüne değin, bu zincir halka halka uzanıp gelmiştir. Cihana nam salan, barışın, huzurun, hoş görünün ve sevginin ulusu Türk’ ün nabzıdır, yüreğidir bu güzelim gelenek. Arı, duru, anamızın ak sütü kadar ak ve berrak dilimizi işleye işleye gelecek yüzyıllara taşıyan canlı, diri bir aksiyondur.
Ahmet Yesevi’ den hız ve aşk alarak, 14. Yüzyılda Hacı Bayram-ı Veli ve Hacı Bektaş_ı Velilerimizin tutuşturduğu aşk ateşi günümüze kadar gelmiş, yürek yürek daha nice uzak zamanlara taşınacaktır.
20.Yüzyılda Kağızmanlı Hıfzı, Derdiçok, Yusufelili Huzuri, Aşık Veysel... Ve günümüzde de işte bizim ozanımız Sefil Selimi vardı... Şimdi uçmak üzre bir makama vardı usta ozan. Ezel-ebed sevgilisine kavuştu… Aramızdan fiziki olarak ayrıldı…
Halka böylesine güzel ve pırıltılarla dolu, neresinden bakarsak bakalım, göz bebeğimizden ruhumuza uzanan ışık yağmuru bu... Sefil Selimi’ de o yağmurun son dönem temsilcisiydi…
Bu ışık yağmuru ki, bizi biz eden değerler manzumesi... Bu ışık yağmuru ki, kalbimiz, aklımız, gönlümüz, her şeyimiz...
Bak can, bizim Selimi, bu zincirdeki bazı halkalar için neler demişti? Merak etmiyor musun? Ediyorsan, sana birkaç örnek vereyim. Olur mu?
Ozanımız Selimi, “ilahi varlığın sır tutmuş kabı” dediği Ruhsati için bak neler demiş?
RUHSATİ BABA
Nasıl bir aşıktır derseniz eğer
Pirden destur almış Ruhsati Baba
Kıymetini bilen azımış meğer
Dünyaya bir gelmiş Ruhsati Baba
İlahi varlığın sır tutmuş kabı
Her zaman özünde taşımış Rabb’ ı
Hiç kimse içmemiş içtiği âbı
Aşk sarhoşu olmuş Ruhsati Baba.
Çürük tahtalara çivi çakmamış
Deryayımış kenarını yıkmamış
Kendi aleminden dışa çıkmamış
Yaradan’ı bulmuş Ruhsati Baba.
Çanak çömlek değil çerçöp belleme
O bir dervişandır postun elleme
Yemin ederim ki kendi kelleme
Ummanlara dalmış Ruhsati Baba.
Ham insan uzak Mevlâ aşığı
Can gözünün feri ahret ışığı
Sanat sarayının altın eşiği
Eskimeden kalmış Ruhsati Baba.
Meşkle muhabbetle coşmuş da coşmuş
Sevgi potasında hal olmuş pişmiş
Mürüvvet denilen varlığa düşmüş
Doldukça da dolmuş Ruhsati Baba.
Yazı tarif etmez söz tarif etmez
Anlatmak ne mümkün çünkü güç yetmez
Aklımdan gitse de gönlümden gitmez
Sevilmeyi bilmiş Ruhsati Baba.
Kangal kazsıdır Deliktaş Köyü
Sivas ilimizin manevi suyu
Huzuruna geldik görelim deyi
Gizli haber salmış Ruhsati Baba.
Ben onu seslerim o beni sesler
Bomboş yüreğimi döşeyip süsler
Bu Sefil Selimi sırtını yaslar
Tadından tad çalmış Ruhsati Baba.
Ozan böyledir işte. Gerçek ozan, ustasını asla unutmaz. Ustası, kendinden önceki halkayı teşkil etmektedir. Ustalara saygı duymayan insan ozan olamaz. Saz çalsa neye yarar ki? Boşunadır, o saygısızların çalıp söyledikleri. Kendinden öncekilere saygı göstermeyen, gününden ve gelecekten de saygı beklemesin. Usta-çırak ilişkisi, bizim aşıklık geleneğimizin en vaz geçilmez özelliğidir. Büyüklerinin yaşadıklarından, eserlerinden hız ve ilham almamış kişi, bozkırdaki yipelek otuna benzer. Rüzgârın önünde bir o yana, bir bu yana... Ömrü uzun olmaz. Bir mevsim bile dayanamaz. Ustaya dayanan, ustadan el alan, öğüt alan ise, sırtını sağlam dağa dayamıştır. Tohum verimli toprağa serpilmiştir yani... Ozanımız Sefil Selimi, sefilliği ziynetlerle dolu bir hırka olarak üzerinde taşırken, ustalara gösterdiği o hiç eksilmeyen saygı ve hürmetle hırkasını süslemektedir. Şiirlerinde, iki ustasını Veysel ve Ruhsati için bak neler söylemiş? Gel birlikte okuyalım... Hem de 2001 model, dumanı üstünde şiirler... Ne dersin? okuyalım mı? Hadi dinle o zaman! ..
“Kâinat adını alan bu yerin
Küresinde Aşık Veysel, Ruhsati.
Benden sorun amma siz karar verin
Neresinde Aşık Veysel, Ruhsati?
Aşıklık kültürü süregeldikçe,
Türküler söylenip, sazlar çaldıkça
Şiirler okunup, şölen oldukça
Töresinde Aşık Veysel, Ruhsati.
Türkçemiz var iken, dil söz tutarken,
Güneş ufuklardan doğup batarken,
Gündüzler başlayıp gece biterken
Süresinde Aşık Veysel, Ruhsati.
Çevrede tanındı, sedleri aştı
Kabına sığmadı her yöne taştı,
Onları dinleyen feyz aldı, coştu
Yöresinde Aşık Veysel, Ruhsati.
Kendisinden evlâ gördü her ferdi,
Bölücülük eden cahili yerdi,
İnsanca yaşamak öğüdü verdi
Sırasında Aşık Veysel, Ruhsati.
Pir Sultan topluma ne verdi, aldı?
Bazı beyinlerde tereddüt kaldı,
Aydın gönüllerde göz feri oldu
Çırasında Aşık Veysel, Ruhsati.
Şu âlem, bu âlem her yanında biz,
Aynı cana sahip sır yönünde siz,
Sefil Selimi’ den “Bir” yönünde söz
Arasında Aşık Veysel, Ruhsati.”
27.04.2001
“Eskimez, yıpranmaz, ekşimez, kokmaz
Sulardan da pakdır Ruhsati, Veysel...
Büyüğü, küçüğü, pek sever yıkmaz
Emsalleri yoktur Ruhsati, Veysel.
Türkiye içinde, sınır dışında
Kültür alanında sanat peşinde
Aşıklar saz çalar kabri başında
Yeryüzünde tekdir Ruhsati, Veysel.
Sivas’ın adını yaydı duyurdu
Fark görmedi her canlıyı kayırdı.
İkisi de “halkı sevin” buyurdu
Şüphesiz ki yekdir Ruhsati, Veysel.
Saz söz âleminde besbelli sesi
Toprağı deş de bak, gelir nefesi
Duygunun, saygının başında fesi
Gökyüzünden akdır Ruhsati, Veysel.
Kibirsiz ve nazik, gurursuz kinsiz
İkilik bilmezler, şeytansız-cinsiz
Öldü zannetmeyin hayatı sonsuz
Varılacak kattır Ruhsati, Veysel.
Bu aciz görüşüm bağlamaz seni
Açık seçik orta yerde her yönü
Yaşadığı günden daha da yeni
Taze hüviyettir Ruhsati, Veysel
Sefil Selimi’ye elzem ve gerçek
Hepimize lâzım öyle bir yürek
Sema çökmüş olsa, vurulsa direk
O türlü kuvvettir Ruhsati, Veysel.”
27-4-2001
Nasıl? Haklıyım değil mi söylediklerimde? Ustalarına bu kadar candan, yürekten bağlı ve saygılı olan Sefil Selimi’ mizi de elbette gelecek çağların ozanları övecek, çalıp söyleyeceklerdir. Zaten, bizim şu sohbetimiz de bir kitap olarak yayınlandığında, gelecek nesillere kalmayacak mı? Ne demişler? “Söz uçar, yazı kalır.” Öyle ya, bu satırlar, Selimi gibi, muhteşem bir gönül sahibi ozanı da, ustalarınca yaşatmak için çığrışıp duracaklar. Harf harf, satır satır seslenecekler acımasız zamanın tıkalı kulaklarına...
Selimi, sadece ustalara değil, bütünüyle mevcudata saygılı bir ozandır. Yüce Rabb’ in yarattığı her şeye, görünen-görünmeyen tüm var olana saygılıdır. Çünkü onda Yunus’ un “Yaradılanı severim,Yaradan’ dan ötürü” anlayışı vardır. Dolayısiyle, kendinden çok küçük yaştakilere dahi en derin saygı duyan eşi bulunmaz bir gönle sahiptir. Şiirlerindeki derinlik ve ufuk işte bu kaynaktan neşet etmektedir.
Yaa işte böyle gönlümün sultanı...
Bu sebeple altın zincirin Veysel’ den sonraki halkası olan bir ozanın yüreği ve aklı da böyle olur işte...
SEFİL SELİMİ' YE
'Kul yanmasın' diye diye
Sen mi yandın ey Selimi.
Bizi böyle öksüz niye,
sözden caydın ey Selimi.
Ustamızdın, pirimizdin,
Ozanlardan er'imizdin,
ölümüzdün, dirimizdin,
Birden kaydın ey Selimi.
Otururduk, halleşirdik,
dilden dile dilleşirdik,
bülbül gibi gülleşirdik,
Bize kıydın ey Selimi.
Sensiz ben Sivas iline,
Gurbanım tatlı diline,
Çoban Mehmed'in seline,
sen de doydun ey Selimi.
Sesini sesime kattım,
sohbetine doydum, tattım,
son defa evinde yattım,
Bizi saydın ey Selimi.
Ne yazayım kalem yetmez,
Seni anlatmakla bitmez,
İnce'yim dumanım tütmez,
Nara koydun ey Selimi.
Sabit ince Kayseri 3.4.2004
Sevgili dostum, üstadım, Ahmet Babam,
Herkes seni unutsa bile biz seni asla unutmayacağız.
Son defa 3 eylül 2003 günü beraber olduk, daha çok yapacaklarımız vardı ama sen 30 aralık da bizi bırakıp gittin. Ruhun şad olsun, Rahmeti bol olur inşaallah.
Rahat uyu üstadım.