Birinci bölüm:
Yazın kavurucu sıcaklığı herkesi etkiliyordu. Emine ise pencerenin kenarına oturmuştu. Çevreyi seyrediyordu. Aslında seyredecek bir şey yoktu ki. Evlerinin önü hep kayalıktı. Emineler yeni evlerine taşınalı bir iki hafta olmuştu. Burada hiç tanıdığı yoktu. Arkadaşı bile yoktu. Emine sıkılmaktan çatlayacaktı. Eee kız haklı bir kasabada ve kayalıkların arasında kim onu görecekti. Kim onunla arkadaş olacaktı. Buraya gelmelerinin sebebi; babasının işi nedeniyle İstanbul’dan Nazilli kasabasına gelmişti. Emine’nin tek can dostu bebeği Ayla idi. Emine Ayla bebeğini çok seviyordu. Bebeğini annesi Sabiha Hanım kızına özene bezene dikmişti. Kızı için her şeyi yapmaya hazırdı. Emine’nin birde erkek kardeşi vardı. Adı Hasan. Emine Hasan’ı çok seviyor. Hasan’da Emine’yi. Babaları ise inşaatta çalışıyordu.
Ama inşaat grev yapınca işten çıkardılar. Emine, Hasan ve anneleri hayatlarından memnundular. Fakir olmak onların suçu değildi elbet. Emine okula gidemiyordu. Çünkü maddi durumları kısıtlıydı ki bir ekmek alacak paraları bile yoktu. Annesi gizlice çöpleri karıştırıyor, belki bir yemek artığı bulurum diye umutlanıyordu.
Kendini hiç düşünmüyordu. Sadece Hasan, Emine ve eşini düşünüyordu. Neyse ki Sabiha Hanım bir balık çöpü bulabilmişti. Ama bu bir balık çöpüydü. bu balık çöpü pişirilmezdi ki.
Sabiha Hanım elindeki balık çöpünü yere fırlattı. Bağırmaya başladı.
-Ben artık bu hayattan bıktım. Bu arada sesi kocası duydu. Hemen yanına geldi. Karısına dedi ki.
-Tamam. Bunların hepsi geçecek. Sen tasa etti. Ben yeni bir iş bulacağım. Sen merak etme.
Sabiha Hanım biraz sakinleşmişti. Eve gidip biraz dinlendiler
İkingi Bölüm:
Akşam olduğunda. Emine otlardan yemek yapıyordu. Emine 12 yaşında olmasına rağmen hayatın gerçeklerini hemen öğrenmişti. Ot yemeğini sadece Hasan yedi. Çünkü çocuk açlıktan ölecekti. Bir tencere ot çorbasını yedi. Emine, kardeşinin ot çorbasını yemesine çok sevinmişti. Sanki kendi yemiş gibi olmuştu. Annesi ile eski tahtadan yapılmış bir sedirin üzerine yatmış ağlıyordu. Ama çocuklara belli etmemek için elinden geleni yapıyordu. Emine annesine:
-Anneciğim ben Ayla bebeğimi de alıp dışarı çıkıyorum. Biraz ot toplayacağım. Çok güzel çorba oluyor.
Emine ot çorbasının gıcık bir çorba olduğunu biliyordu ama annesi üzülmesin diye ‘bu çorbanın tadı iğrenç’ diyemiyordu. Annesi üzülür diye korkuyordu. Emine dışarı çıktı. Kapının önüne oturarak bebeğiyle oynamaya başladı. Oynarken aklına bir fikir geldi.
Hemen gidip birkaç tane tahta parçası buldu. Sonra yerden 5-6 tane paslı çivi buldu. Tahtaya çivileri çaktı. Bebeğine bir beşik yapmaya çalışıyordu. Çivileri çakınca bebeğine çok güzel bir beşik oldu. Ama bunu boyaması gerekiyordu. Emine bunu düşünüyordu. Annesi ise evde Hasan’la ilgileniyordu. Hasan dört yaşındaydı. Daha bu yaş onun için bu sefaletleri çekmek için yaşı daha çok küçüktü. Ama bunlara bu yaşta alışması gerekiyordu. Akşama doğru kasabanın muhtarı Emine gilin evine geldi. Emine’nin babası Ahmet beyde evdeydi. Muhtar Emine’ye:
- Emine, baban evde mi?
Emine:
- Muhtar emmi babam evde.
Muhtar:
- Senin beşiğin çok güzel kim yaptı.
Emine:
- Muhtar emmi ben yaptım bu beşiği. Ama boyanması gerekiyor.
Muhtar:
- Ben sana veririm. Boya ile o güzel beşiği boyarsın. Neyse ben babanla bir şey konuşacağım.
Ve muhtar böyle diyip içeri girmişti. Ahmet Bey içeride oturuyordu. Muhtarı gören Ahmet Bey hemen kalktı. Muhtar Ahmet Bey’e:
- Ahmet Bey. Seninle kızın hakkında konuşacağım. Emine artık okula gitmeli. Yaşıtlarıyla beraber okuma yazma öğrensin. Ahmet Bey hemen lafa çıkıştı:
- Muhtar Bey benim durumumu biliyorsunuz. Ben Emine’yi okula gönderemem.
Muhtar Bey bu sözler üzerine:
- Emine’nin tüm masrafını ben karşılarım. Ama Emine’yi okula gönderin. Ahmet Bey razı olmamıştı.
Üçüncü bölüm
Aradan aylar geçti. Sonbahar gelmişti. Eylül ayına girmiştik. Emine bugün okula başlayacaktı. Aceba okul nasıldı? Çok merak ediyordu. Bunu okula gidince öğrenecekti. Acaba arkadaşları Emine’yi sevecekler miydi?
Emine’nin bu sorular aklını kurcalıyordu. Okul saati gelmişti. Hemen önlüğünü giyindi. Emine’nin saçlarında ki kurdele ayrı bir güzellik veriyordu. Annesine seslenerek:
- Anne ben okula gidiyorum.
Annesi:
- Tamam kızım git. Diye cevap verdi.
Emine şarkı söyleyerek okula gidiyordu. Hasan ise yeni uyanmıştı.
- Ben acıktım diye.
Annesi:
- Oğlum yemek yok.
Hasan anlayışlı çocuktu. Geri uyudu. Annesi ile hayatının böyle daha ne kadar geçeceğini bilmiyordu.
Ama sonuna kadar dayanmaya çalışacaktı. Kocası gelmişti.
- Emine nerede?
- Okula gitti.
Ahmet Bey sinirlendi.
- Ben ona okula gitmeyecek dememiş miydim?
- ………
- Hanım niye cevap vermiyorsun. İyi o zaman bende okula gider zorla Emine’yi getiririm.
- Ama Bey. Yazıktır günahtır.
- Yapma
- Ama Ahmet Bey hiç karısını dinlememişti. Hemen okula girdi. 1/A’nın kapısını çaldı. Kapıyı açtı Ahmet Bey içeri girdi. Onu öğretmen karşılamıştı.
- Buyurun Ahmet Bey.
- Yo oturmayacağım. Emine’yi alıp eve gideceğim.
- Ama şuan da dersteyiz.
- Emine. Kız Emine gel eve gidiyoruz.
Emine korkusundan bir şey söyleyemedi. Babası öğretmenden Emine’yi alıp.
Zorla eve götürdü.
Dördüncü bölüm
Emine eve geldiğinde ağlıyordu. Kardeşi Hasan yanına geldi. Neden ağladığını sordu. Emine de olanları anlattı. Emine artık okula gidemeyecekti. Evde durup annesine yardım etmek zorundaydı. Emine artık fakirliğe dayanamıyordu. Bebeği Ayla ile dertleşiyordu.
- Bu dertlerden nasıl kurtulacağız.
Sonra elini kaldırıp Allah’a dua etti Emine.
Biraz sonra annesi Emine’nin yaptığı beşiği görünce çok sevindi.
Emine’ye:
- Emine bu beşiği sen mi yaptın?
- Evet anne, ben yaptım güzel olmuş mu?
- Tabiî ki çok güzel çok harika olmuş. Kızım ben pazara gideceğim. Gizli, saklı bir yerde para biriktirmiştim. Önceden bir şeyler alacaktım ama bu dar güne sakladım.
Peki anne git istersen bende geleyim.
Sabiha Hanım:
- Tamam kızım sende gel.
Emine:
- oleyy, yahu…
Ama bu çığlıklar kısa süre sonra bitti. Emine:
- Hasan ne olacak?
- O da bizimle gelsin.
Hasan, Emine ve anneleri kasaba’nın pazarına girmişlerdi.
Bir sürü elbise vardı. Bir tane elbiseyi beğenmişti. Ama annesine söyleyemiyordu. Çünkü burada yiyecek alacaktı. Giyecek değil. Ama kendisi gene annesine söyledi.
- Anneciğim, şuradaki elbise çok hoş. Alalım mı?
Sabiha Hanım:
- Emine paramız çok az. Sana o elbiseyi almam imkansız. Canım kızım beni lütfen anla.
Emine giysinin yanına gitti.
Beşinci bölüm
Ama anneciğim çok güzel bir elbise. Elbise satan pazarcı adam:
- Buyrun hoş geldiniz. Neye bakıyordunuz?
Emine:
- Şu elbisenin fiyatını öğrenebilir miyim?
- 5 ytl.
Emine hemen annesinin yanına koştu.
- Anne elbise 5 ytl sana hak veriyorum çok pahalı. Alamayacağız galiba.
Annesi:
- Ben sana söylemiştim. Bunlar çok pahalı.
Pazarcı adam Emine’yi yanına çağırarak:
- Al bu elbiseyi benden sana hediye. Lütfen annen de kabul etsin.
Dediklerini duydum.
Emine biraz utanarak annesinin yanına gitti. Annesine dediki:
- Anne bu amca bana elbiseyi hediye etti. Almak istemiyorum. Çünkü parasız verdi.
Sabiha Hanım hemen pazarcının yanına gitmişti. Pazarcıya dedi ki:
- Ben bu elbiseyi kabul edemem. Hem 5 ytl az para değil.
Pazarcı:
- Lütfen alın. Alırsanız çok mennun olurum. Çocuğu sevindirmiş oluruz.
Emine çok sevinmişti. Elbisenin rengi pembeydi. Bir de tüylü şapkası vardı. Onun da rengi pembeydi. Emine dünyada bu kadar sevinmemişti galiba. Hasan’a bir küçük kamyon aldılar. Hasan:
_ Funnnnnn diye ses çıkarıyordu. Emine ise fakir olmasına rağmen böyle mutlu olmayı nasıl başarıyordu?
Eve geldiklerinde Emine hemen elbisesini üzerine giymişti. Hele tüylü şapkası onun çok güzel görünüyordu.
Altıncı bölüm
Hasan oyuncak arabasıyla oynuyordu. Emine ise elbisesini giyip kırık aynalarında kendini seyrediyordu. Emine çok iyi kalpli bir kızdı. Herkesle iyi geçinirdi. İstanbul’da bir çok arkadaşı vardı. Keşke yine onlarla oyun oynasalardı. Annesi Emine’nin yanına yaklaşarak:
- Kızım hadi çıkar üzerindekileri. Kirlenecekler sonra.
- Anne sana bir şey soracağım. Babam nerede? Kaç gündür gelmiyor. Kasabaya iniyorum dedi ve bir daha gelmedi.
Sabiha hanım sanki bu sorunun cevabını ağlayarak verecekti sanki. Emine’ye her şeyi anlatmaya başladı.
- Emine Ahmet Bey senin baban değil. Senin gerçek baban sen küçükken Hasan’a hamileydim. İnşaatta kafasına tuğla düşüp beyin kanamasından ölmüştü. Ahmet Bey senin amcan. Baban ölünce mecburen amcanla evlendim. Ama çocuğumuz olmadı. Şimdi amcan başka bir kadınla evli. Onunla birlikte Antalya’ya gittiler.
Emine bu sözler üzerine şok olmuştu. O amcasını yıllarca baba yerine koymuş. Hasan annesinin anlattıklarını dinlemişti. Annesine dedi ki:
- Ben babamın yanına gitmek istiyorum. Ben babamı hiç görmedim görmek istiyorum. Onunla birlikte parka gitmek istiyorum.
Sabiha Hanım oğluna anlayabileceği bir şekilde cevap verdi.
- Ama baban öldü. O başka çocuklarla oyun oynuyor. Ama istersen senle de oynayabilir.
Hasan:
- O zaman şimdi babam benimle oynasın.
Sabiha Hanım:
- ama şimdi baban başka çocuklarla oynuyor.
Hasan:
- Öff ama hani benimle oynayacaktı.
Hasan böyle diyip kamyonuyla oynamaya başladı. Emine ise bunu duyunca çok üzülmüştü. Annesine çok kızgındı. Çünkü önceden kendine söylemediği için biraz kızgındı. Babasını çok merak ediyordu. Küçükken bile olsa hatırlamıyordu. Ama babasının çok yakışıklı olduğundan emindi. Emine babasını şöyle hayal ediyordu. ‘’siyah saçlı, mavi gözlü, ve uzun boylu’’ olarak hayal ediyordu. Keşke babasını ölmeden önce görebilseydi. Babasını çok merak ediyordu. Bu arada Hasan kamyonun tekerini kırmıştı. Hemen Emine’nin yanına geldi. Dedi ki:
- Abla, ablacığım kamyonumun tekeri kırıldı. Takabilir misin?
Emine kabul ederek tekerin ayağını taktı.
Yedinci bölüm
Akşam olunca Emine hemen yatağına yatmıştı. Hemen uyumuş ve rüya alemine dalmıştı. Rüyasında kendinin üzerinde pembe simli bir elbise vardı. Her şey pembeydi. Tokası bile. Kardeşide güzel bir şekilde giyinmişti. Çok şık giyinmişti. Ama bu rüya çok fazla sürmedi. Annesi Emine’yi dürterek.
- Emine hadi kalk. Hasan’ın tuvaleti gelmiş. Onu ağaçların oraya götür tuvaletini yapsın.
Emine yatağından gözünü üfeleyerek kalktı. Hasan’ın elini tutarak otlukların oraya götürdü. Hasan tuvaletini yaparken Emine bir yılan gördü. Hasan’a doğru geliyordu. Emine yılanı görünce bağırmaya başladı. Hemen Hasan’ın elini tutup çekti. Ama çok geç kalmıştı. Hasan’ı yılan sokmuştu. Emine hemen Hasan’ı alıp eve gittiler. Annesi:
- Ne oldu Emine yüzün sapsarı emine her şeyi anlattı.
Annesi Hasan’ı yılanın soktuğunu duyunca delirdi. Kendi yöntemleriyle kanı durdurmaya çalıştılar. Biraz durdu. Ama doktor çağırmak gerekiyordu. Emine hemen koşarak doktorun olduğu yere gitti. Doktoru çağırdı. Doktor ise bir sandalyede oturuyordu. Emine:
- Doktor amca lütfen gelin. Kardeşimi yılan soktu. Yılan zehirli olabilir.
Doktor:
- Hemen geliyorum
Emine ile doktor eve doğru gittiler. Eve geldiklerinde Hasan ağlıyordu. Doktor hemen malzemelerini çıkardı. Hasan’ı kontrol etti. Birazda kan aldı. Sonra bunu bir şişeye koydu. Test yapıp yarın getireceğini söyledi. Ve gitti.
Emine ağlıyordu. Akşam olmuştu emine yatmıştı. Ellerini kaldırarak Allah’a dua etti. Şöyle diyordu:
- Allah’ım lütfen sen kardeşimi iyi et. Ben küçüğüm ya sen dualarımı kabul et. Ve sonra yattı.
Sekizinci bölüm
Sabah olmuştu. Hasan hala uyuyordu. Doktor kapıyı çalıyordu. Kapıyı Sabiha Hanım açtı. Doktor Sabiha Hanım’a:
- Sabiha Hanım oğlunuzun kanına zehir bulaşmış. Ve her tarafına dağılmış. Artık ölmesini beklemekten başka çaremiz yok.
Sabiha Hanım beyninden vurulmuşa dönmüştü. Bunun bir çaresi olmalıydı. Oğlunun ölmesine göz yumamazdı. Bu nasıl adaletsizlikti. Sabiha Hanım doktora:
- Ama bunun bir çaresi olmalı. Bunu benden istemeyin oğlumun ölmesine göz yumamam.
Doktor:
- Evet. Bir tedavisi var ama New York’ta. Oraya gidebileceğinizi sanmıyorum.
Bu arada Emine acı bir feryatla bağırıyordu.
- Anne Hasan ölmüş.
Sabiha Hanım ağlıyordu. Bağırarak oğlunun yanına geldi. Hasan cansız bir şekilde yatağında yatıyordu. Üzerine bir çarşaf örttüler. Sabiha Hanım ve Emine ağlıyordu. Birkaç saat sonra bir araba çağırdılar. Hasan’ı onun içine koydular. Sabiha Hanım sinir kırizi geçirdi. Doktor gelip tansiyonunu ölçtü. Olaylar böyle gelişiyordu. Hasan ise Nazilli kasabasının mezarlığına gömdüler. Sabiha Hanım ise ağlamaktan gözleri şişmişti. Emine de ağlıyordu. Sabiha Hanım ve Emine eve gelmişlerdi. Artık evde iki kişilerdi. Emine yalnız başına ne yapacaktı? Bari Hasan ile oyun oynanıyordu. Ama onun için kimse kardeşinin yerini tutmuyordu. Sabiha Hanım hala ağlamaya devam ediyordu. Ağlamaktan harap olmuştu. Ama ölenle ölünmüyordu. Emine ise kendine diyordu ki:
- Sevdiklerini kaybedince değerini anlıyorsun diyordu. Ağlamaya devam ediyordu.
Aradan bir sene geçmişti. Hasan’ın mezar başının yapılması gerekiyordu. Sabiha Hanımın parası yoktu.
Dokuzuncu bölüm
O anda Emine ve Hasan’ın amcası çıka geldi. Biraz yiyecek getirmişti. Başsağlığına gelmişti. Sabiha Hanım Ahmet Bey’e:
- Ahmet Bey oğlumun mezar taşı başının yapılması gerekiyor. Biliyorsunuz bizim paramız yok.
Ahmet Bey:
- Merak etmeyin ben mezar taşını bugün yaptırırım. İsterseniz sizde gelin
Emine ve Sabiha Hanım:
- Peki geliriz.
Öğlene doğru Ahmet Bey Emine ve Sabiha hanım mezar taşı yapan bir adamın yanına gittiler. Adamla uygun bir fiyata anlaştılar. Adam mezar taşını yaptı. Sonra mezarın başına diktiler. Sabiha Hanım gene hüzünlenerek. Ağlamaya başladı. Hasan’ın mezarı diğer mezarların yanında çok küçük görünüyordu. Emine kamyonu mezarın yanına koydu. Sabiha hanım hala ağlıyordu. Ahmet Bey onu teselli etmeye çalışıyordu. Emine de annesine bakıyordu. Ahmet Bey:
- İsterseniz 4-5 gün burada kalabilirsiniz.
Sabiha Hanım:
- Size yük olmaz mıyız?
- Hayır hem Emine sıkılmaz. Karımın önceki eşinden Simge adında bir kızı var. O da Emine’nin yaşlarında. Umarım Emine Simge’yi seversin.
Emine:
- Sevmez olurmuyum. Yeter ki bana iyi bir arkadaş olsun.
Sabiha Hanım bu teklifi kabul etmişti. Sonra eve geldiler. Kapıyı Ahmet Bey’in karısı Nilgün Hanım kapıyı açtı.
Onuncu bölüm
Hoş geldin. Daha doğrusu hoş geldiniz. Buyurun içeri geçin. Emine ve Sabiha Hanım içeri girerken Nilgün Hanım Ahmet Bey’e:
- Bu kadını ve bu sümüklü çocuğu neden getirdin?
- Çok kötü durumdalardı ne yapayım?
Neyse hadi içeri girelim.
Emine ve Sabiha Hanım içeri girdiler. Koltuğa oturdular. Ahmet Bey Emine’ye:
- Emine yukarı çık orada bir oda var. Üzerinde ‘’odam’’ yazıyor. Orada bir yatak var. Orada yatabilirsin. Emine odaya girdi. Oda da büyük bir genç kız vardı. Emine’ye:
- Hey ufaklık bu odaya girmek yasak.
- Ama amcam Ahmet Bey bana bu odaya girmemi söyledi.
- O benim babalığım. Bu evde onun sözü geçmez benim sözüm geçer.
Emine merdivenlerden inerek. Salona geri geldi. Ahmet Bey Emine’ye:
- Sen niye geri geldin. Uzun yoldan geldin. Uyuman gerekiyor. Kim seni geri gönderdi?
- Şey Simge abla benim dışarı çıkmamı söyledi.
- Sen ona aldırma ben seni götürürüm.
Emine biraz düşünerek:
- Bana simge ablayı biraz anlatsana amca.
Ahmet Bey:
- Peki anlatayım. Simge 13 yaşında. Lise 1 e gidiyor. Bir sene sınıfta kaldı. O yüzden yeniden lise 1 e gidiyor. Gece televizyon seyretmeyi seviyor. Biraz delice bir kız. Çocuklardan nefret eder. Biraz çılgın. Ben onunla ilgilenmiyorum. Çünkü onu zaptedemiyorum. Ve ondan nefret ediyorum. Hele bana babalık diye çağırıyor. Boğasım geliyor. Gırtlaklamak istiyorum.
Emine:
- Hadi beni götür uykum geldi.
Emine ayakta uyuyordu. Ve amcasının kucağında uyudu. Amcası onu alıp Simge’nin odasına götürdü. Simge odada rock müzik dinliyordu. Ahmet Bey Simge’ye:
- Şu müziğin sensi kıs. Emine uyudu. Yatağına koyacağım.
Simge:
- Babalık sen aklını mı kaçırdın? O kızı yatağıma koymayı düşünmüyorsun değil mi?
- Evet düşünüyorum. Nasıl olsa sen biraz sonra arkadaşlarınla birlikte gideceksin. Emine burada yatacak. İşte o kadar. Bu evde senin sözün değil benim sözüm geçer.
Simge:
- Tamam babalık bir günde senin sözün geçti.
Ahmet Bey:
- Hadi yatağın üzerinden kalkta Emine’yi yatağın üzerine koyayım.
Simge yatağın üzerinden kalkarak üzerini giyindi. Sonra odasının kapısından dışarı çıktı. Emine hala uyuyordu. Ahmet amcası onu yatağına koydu.
Sabiha Hanım ise koltukta oturuyordu. Nilgün Hanım Sabiha Hanımla hiç konuşmadan yatak odasına gitti. Ahmet Bey odaya indi. Sabiha Hanım’ın nerede yatacağını söyledi. Sabiha Hanım Emine’nin yanında yoktu. Emine ise uyumamıştı. Simge’nin bebekleri ile oynuyordu. O sırada simge eğlenmekten dönüp odasına geldi. Emine’ye:
- O bebeklerle oynama anladın mı?
Diyerek Emine’ye tokat attı. Emine ağlıyordu ama kimseye belli etmek istemiyordu.
Simge:
- Böyle çocukları çok severim. Dövünce ağlamayan çocukları. Seninle iyi geçinicez.
Diyip oturma odasına gitti. Televizyonun sesini sonuna kadar açıp izledi. Ahmet Bey hemen televizyonu kapayıp. Şu oturma odasında yatmasını söyledi. Simge ise dağınık bir şekilde yattı.
Onbirinci bölüm
Sabah olunca herkes kahvaltı sofrasındaydı. Tek dikkat çeken Emine idi. Çünkü yüzü biraz morarmış gibiydi. Simge yapmıştı ama kimseye söyleyemiyordu. Sabiha Hanım ve Ahmet bey Emine’nin yüzünü merak ettiler. Önce Sabiha Hanım, sonrada Ahmet bey sordu.
- Emine yüzüne ne oldu?
Emine telaşlı bir tavırla.
- Şey gece yatarken yere düşmüşüm.
- Ama hiç yere düşmüşe benzemiyor.
- Şey dikkat etmeden düşmüştüm.
Emine’nin bu yalanına biraz inanmışlardı. Artık bu konudan çıkıp ev konusuna geldiler.
Ev konusu olunca Nilgün hanım hemen atıldı:
Sabiha hanım ve kızının bir eve ihtiyacı var. Artık kendileri bir ev bulup taşınırlar.
Sabiha hanım, Nilgün hanımın ne demek istediğini gayet iyi anlamıştı. Nilgün Hanım bu sözleriyle buradan gitmelerini belirtiyordu.
Sabiha Hanım:
- İnşallah bir ev bulur otururuz.
Emine:
- Önceki evimize ne oldu?
- Kızım orası dağ başı. Hem kışa yaklaşıyor. Orada durulmaz.
Emine annesine hak vermişti. ‘’evlerimize kurt gelir.’’ Dedi.
O arada Simge, Emine’yi odasına çağırdı. Dedi ki:
- Teşekkür ederim beni söylemediğin için. Bir de özür dilerim tokat attığım için. Seninle arkadaş olabilirim. İstediğin zaman bebeğimle oynayabilirsin dedi.
Emine ve Simge odaya gittiler. Ahmet Bey ise Simge’yi ilk defa böyle sessiz ve masum görüyordu. Adamcağız şaşa kaldı. Çünkü Simge’yi ilk defa böyle görüyordu. Simge, Emine’ye:
- Biz iki gün sonra denize gidiyoruz.
Onikinci bölüm
Emine:
- Eeee ne yapayım?
- Ne eeesi sende geleceksin değil mi?
- Ben gelemem. Hem annem izin vermez siz gidin keyfinize bakın.
Simge:
- O zaman hemen gidip söyle denize gitmene izin versin.
Emine denize gitmediği için denizin ne olduğunu bilmiyordu. Simge’ye sordu:
- Deniz ne demek?
- Deniz suları tuzlu olur. Denizde yüzülür, eğlenilir.
- Anladım. Yüzmek için.
- Evet aynen öyle. Daha zaman kaybetmeden söyle annene izin versin.
Emine hemen annesinin yanına gitti.
Annesine dedi ki:
- Anne Simge denize gidiyormuş, ben de gidebilir miyim? Çok eğlenirmişim orada.
Sabiha Hanım öfkeyle:
- Hayır. Hem biz yarın köydeki evimize gideceğiz. Biraz durup bu Antalya’da ev bulacağız. Hem Ahmet Bey çağırdı mı seni?
O sırada Ahmet Bey geldi.
Sabiha Hanım’a:
- Biz iki gün sonra denize gidiyoruz. Siz de gelmek ister misiniz?
- Hayır ben gelemem. Yalnız Emine’nin sizinle gelmesine belki izin verebilirim.
- Hadi Sabiha Hanım siz gelmiyorsanız bari Emine’yi gönderin.
- Peki tamam. Şey Ahmet Bey ben sizinle önemli bir şey konuşacağım.
Ahmet Bey:
- Bu önemli konu neymiş.
- Konuşurken öğrenirsiniz.
Emine hemen Simge’nin yanına gitti.
- Annem denize gitmeme izin verdi.
Onüçüncü bölüm
Simge çok sevinmişti. Sevinç çığlıkları atıyordu.
- Yaşasın oleyyyy.
Peki annen gelmiyor mu?
- Hayır annem Ahmet amcamla bir konu konuşacaklar.
O arada Ahmet Bey ile Sabiha Hanım konuşmaya başladı. Söze ilk önce Sabiha Hanım başladı.
- Ahmet Bey Simge Emine’ye çok alıştı. Eğer kabul edersen…
O arada Ahmet Bey’in karısı Nilgün Hanım geldi.
- Hadi yemek hazır. Sofraya.
Sabiha Hanım’ın sözü yarım kaldı.
Ahmet Bey:
- Ben en iyisi kızları çağırayım. Siz bana söyleyeceğinizi yemekten sonra söylersiniz. Sabiha Hanım.
- İstediğiniz gibi olsun.
Herkes yemek sofrasındaydı. Yemekler yendi. Hiç kimse sofrada kalmadı. Herkes odasına çekildi. Sabiha Hanım Ahmet Bey’e:
- Eğer uygun görürseniz Emine’yi size evlatlık olarak vermek istiyorum. Hem zaten diğeri öldü kurtuldum. Emine’yi sana vermeyi düşünüyorum. Hem Simge ile iyi geçiniyor. Ona arkadaş olur.
Ahmet Bey ne diyeceğini bilemiyordu. Hem rahmetli Hasan için böyle demeye utanmıyordu.
Sabiha Hanım ekledi.
- Hem bana piyango çıktı. Antalya’ya gelirken ekmek niyetine o kağıdı aldım. Artık bu sefaletin kucağından kurtuluyorum. ‘’sefalet artık bana lakırdı bir kelime gibi geliyor.’’
Ahmet Bey ne diyeceğini bilmiyordu. En sonunda karar verdi.
- Peki Emine bizde kalacak ama yalnız senin gibi gurursuz bir kadın, iki gün içinde bu evi terk edecek. Beni anlıyorsundur.
Sabiha Hanım öfkeyle:
- Zaten burada bir dakika bile durmam
Ondördüncü bölüm
Bu konuşmalardan sonra Sabiha Hanım bavulunu hazırlayıp gitmeye karar verdi. Kızına da şöyle bir mektup yazıp bıraktı.
- Emine artık sen amcanlarda oturacaksın. Ben buralardan gidiyorum. Artık senin gibi sümüklü bir kıza bakamam. Beni anla.
Sabiha Hanım bu kısa mektubu yazdıktan sonra Ahmet Beye:
- Bu mektubu Emine’ye ver.
Ahmet Bey:
- Büyük bir hata yapıyorsun. Emine’yi burada bırakmakla hata ediyorsun.
- Ne oldu yoksa Emine’ye bakmayacak mısın? O senin yeğenin.
- O senin yiğenin.
- Tabiî ki de bakacağım. Ama Emine sana alışık, senin kokuna alışık.
- Ayy beni ağlatacaksın. Emine’ye çok acıdım. Bunlar palavra. Ben buradan uzaklara gidiyorum. Beni sakın aramayın. Artık Emine senin kızın. Ona iyi bak.
- Hiç merak etme ben Emine’ye bakarım bakmasına da, Nilgün bu işe nasıl bakar bilmem. Ama bu iş Nilgün’e göre olmaz.
Sabiha Hanım sert bir tavırla:
- Sen onun amcasısın. Bu evde karının sözümü geçiyor senin. Karına sormaya ne gerek var.
- Bu işi uzatmayalım. Sen git hadi.
Sabiha Hanım bavulunu valizini alarak kapıdan çıktı. Kapıyı da sert bir şekilde çarpmıştı.
Neyse biz gelelim Simge ve Emine’ye Simge çantasını hazırlıyordu. Emine:
- Simge çantana çok şey koyma. Taşıyamazsın.
O sırada kapı çalındı ve içeri Ahmet Bey girdi.
- Emine annen gitti. Sana bir mektup bıraktı. Artık bir daha annen gelmeyecek.
Emine ne diyeceğini şaşırarak. Ağlamaya başladı. Ahmet Bey Emine’yi teselli etmeye çalışıyordu.
Onbeşinci bölüm
Aradan günler geçti. Emine annesinin yokluğuna alışmıştı. Biraz mutlu gibiydi. Çünkü denize gideceklerdi. Simge eşyalarını hazırlamıştı. Emine de Simge’yi seyrediyordu. Ahmet Bey’in arabasına binip Mersin’e gittiler. Denize geldiklerinde. Simge hemen mayosunu giyip denize girdi Emine’ye:
- Ne bakıyorsun? Gel korkma.
Emine denize girdi iki gün daha Mersin’de kaldılar. Emine kısa sürede yüzmeyi öğrendi. Ama derin yerlere şişme simit ile gidiyordu. Emine bir gün Simge’ye:
- Derinlere simit ile gitmesem olur mu?
- Hayır boğulursun. Sonra annen çok üzülür.
Emine sert bir tavırla:
- O artık benim annem değil. Anneler çocuklarını çok sever ve korur. Ama o beni bırakıp gitti. Ona nasıl anne diyebilirim?
Simge pot kırdığının ve Emine’nin acısını yeniden açtığını biliyordu. Ama pişmandı nasılsa.
Emine bu yaşta annesiz, babasız kalmanın ne demek olduğunu anlamıştı. Daha Emine 13 yaşındaydı. Emine’nin bir hafta sonra doğum günü olacaktı. Emine doğum günün bir pasta üzerine dikilmiş mumlar olarak hayal ediyordu. Ama Emine sevinç ve mutluluk olan bir doğum günü yaşamamıştı. Simge yüzüyordu. Emine ise kumların üzerine oturmuş Simge’yi seyrediyordu. Simge.
- ne beni seyrediyorsun? Sende yüzsene.
- Hayır ben yüzmek istemiyorum. Beni pansiyona geri götür.
- Tamam hadi kalk gidelim.
Emine ve Simge pansiyona geri geldiler. Akşam olmuştu. Simge, Emine, Ahmet Bey ve Nilgün Hanım hepsi sofradaydılar. Sonra uyudular.
Onaltıncı bölüm
Sabahın o ilk ışıklarıyla Emine gözlerini açtı. Herkes uyuyordu. Emine bavulundan annesinin resmini çıkarıp saniyelerce baktı. Sonra ‘’ sen benim annem değilsin artık’’ diyip resmi yırtıp attı. O sırada Simge uyandı. Emine’ye:
- Emine ne oldu? Niye erken kalktın bana söyler misin?
- Önemli bir şey değil. Uykum gelmedi. Yani uykum kaçtı.
Simge bu sebebi kabul ederek geri yattı. Biz gelelim Sabiha Hanım’a Sabiha Hanım yollara koyulmuştu. Yolda karşısına bir adam çıktı. O adamla evlenmeye karar verdi. Adamın önceki karısından bir tane oğlu vardı. Adı Salih. O da Emine’nin yaşlarındaydı. Sabiha Hanım Kazım Beyle evlenmişti. Kazım Beyin bir tane villası iki tanede abası vardı.
Biz gelelim Simge ve Emine’ye. Onlarda bavulların hazırlayıp evlerinin yolunu tutacaklardı. Eve geldiklerinde Emine hemen yatağına gitti. Çok yorulmuşa benziyordu. Simge pek üzerine gitmedi. Belki canı bir şeye sıkılmıştır dedi. Kendi de eline bir kitap alıp okumaya başladı. Ahmet Bey ise bavulları içeri almaya çalışıyordu. Nilgün Hanım mutfağa gitti. Bir bardak su içti. Sonra odasına çıktı. Ahmet Bey bu kadının ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu. Ama kokusu çıkardı elbet.
Sabiha Hanım ise kızını çoktan unutmuş bolluk içinde yaşıyordu. Ama ikide birde:
- Kazım, bu oğlun Salih bu evden gidecek. Ben onu istemiyorum. Bu evde fazlalık anladın mı?
Kazım Bey ise bu soruya yanıt vermiyordu. Hep bu soruların cevapları boştu.
Emine ise uyanmıştı. Emine artık büyümüştü. Simge ve Emine kahvaltı sofrasına gittiler. Nilgün hanım gülüyordu.
Onyedinci bölüm
Emine çok acıkmıştı. Yemeğini büyük bir iştahla yiyordu. Simge ise yemeğini karıştırıp duruyordu. Ahmet Bey Simge’ye:
- neden yemeğini yemiyorsun? Bir sorunun mu var?
Simge:
- Hayır yok ama içimde kötü bir his var. Bir türlü beni rahat bırakmıyor.
Ahmet Bey:
- Merak etme bir şey olmaz.
Nilgün Hanım saatine bakarak:
- Ben odama gidiyorum dedi. Ve odasına gitti.
Biraz sonra Emine yere düştü. Ahmet Bey Emine’yi kucağına alarak, hastaneye götürdü. Simge ise ağlıyordu. Hastaneye geldiklerinde ise doktor Emine’nin zehirlenmiş olduğunu açıkladı. ‘’ama biraz daha geç kalsaydınız Emine ölebilirdi’’ dedi.
Aradan birkaç gün geçmişti. Emine’yi eve getirmişlerdi. Ahmet Bey ise bu işin peşini bırakmaya hiç niyeti yoktu. Emine’yi zehirleyeni bulacaktı. Sabiha Hanım bolluk içinde yaşıyordu. Hiç Emine’yi düşünmüyordu. Sanki kendi çocuğu değilmiş gibi. Bir anne nasıl böyle insafsız ve sorumsuz olabiliyordu. Emine hala annesi Sabiha Hanımı unutamıyordu. Kardeşi Hasan’ı da çok özledi. Emine’nin artık dünyada kimsesi yoktu. Kardeşi yok, babası yok annesi de kendisini terk etmişti. Emine ne talihsiz bir kızdı. Bu kadar talihsiz şeyler Emine’nin başına mı gelecekti? Emine karnının ağrımadığını söyledi. Neyse ki tehlikeyi geride bırakmıştı. Akşam olmuştu. Yemek vakti gelmişti. Simge Emine’ye kendi eliyle yaptığı domates çorbasını getirdi. Emine:
- Çok teşekkür ederim. Çorbayı çok güzel yapmışsın. Diğer yemeklerden çok farklı.
Nilgün Hanım hemen atıldı.
- Ne yani. Ben yemekleri kötümü yapıyorum. O zaman yeme. Ben yemekleri iyi yapamıyorum.
- Şey ben öyle demek….
- Sus. Ben senin annen değilim git yemekleri annen yapsın.
Emine ağlayarak odasına gitti.
Onsekizinci bölüm
Ahmet Bey karısının bu yaptığını beğenmeyerek.
- Yaptığını beğendin mi?
- Evet çok beğendim.
- Nilgün bu aralar sen böyle kötü olmaya başladın. Emine’nin sana ne zararı var. Kız yemeğini yiyip çıt çıkarmadan oturuyor.
Bu arada Emine su içmeye mutfağa geldi. İstemeyerek bu sözlere kulak misafiri oldu. Nilgün hanım Ahmet Bey’e:
Ben o kızı sevmiyorum varlığı bile beni rahatsız ediyor. Annesi zengin annesi baksın. Sen ise ayda 400 milyon getiriyorsun. 400 milyon kime yetecek.
Bu sözleri Emine maalesef duydu. Ve çok üzüldü. Simge2ye bu konu hakkında hiç konuşmadı. Akşam olmuştu. Bulutlar her yeri kaplamıştı. Emine akşam olunca eline kitap alır okurdu. Bugün ise hiçbir şeye dokunmadan uyudu. Simge ise Emine’de bir tuhaflık sezmişti. Sabahın ilk ışıkları Emine’nin gözlerine vuruyordu. Emine valizini hazırlayıp gitmeye karar vermişti. Ama kime gidecekti. Emine’nin akrabası yoktu ki. Bu evden kesin gitmeliydi. Çünkü Nilgün Hanım’ın dedikleri ona çok ağır gelmişti. Evet Emine gitmeye karar verdi. Ağlıyordu çok üzülüyordu. Nilgün Hanım’ın yaptıklarına. Evet, evet Emine gitmeye kararlıydı. Tam odadan çıkarken Simge gözlerini açtı. Emine’ye:
- Emine nereye? Elinde bavul.
Simge hemen yatağından kalkarak. Emine’nin kolundan çekti. Emine ise itiraz ediyor. Gitmek istiyordu. Simge:
Emine ne yapıyorsun? Nereye gidersin? Hem seni kızdıran nedir? Söyler misin?
Emine ses çıkarmadı. Ağlayarak yatağına gitti. Ve Emine:
- simge Nilgün teyze beni istemiyor. Benim bu evden gitmemi istiyor. Ben ne suç, ne kabahat işledim?
Simge ne diyeceğini şaşırdı. Ama Emine’yi istemeyen annesiydi. Ne yapacağını bilmiyordu. Akşam olmuştu. Ahmet Bey maç seyrediyor, Nilgün Hanım örgü örüyor. Simge kitap okuyordu.
Ondokuzuncu bölüm
Emine ise oturuyordu. Annesinin resmine bakıyordu.emine aslında annesini unutmuştu ama yinede annesinin resmine bakıyordu. Emine bir an kendi kendine düşünüyordu. ‘’ aceba annem ne yapıyor? ’’ ben annemi özlüyorum. İster sevsin isterse sevmesin. Önemli değil. Bu arada Ahmet Bey maç seyrederken gol olmuştu. Emine’nin bu düşünceleri Ahmet Bey’in goooll sesiyle sona ermişti. Nilgün Hanım:
Ne bağırıyorsun canım.
Ahmet Bey gülerek:
- Gol oldu hanım gol oldu.
- Eee ne yapalım? Ben yatmaya gidiyorum.
Nilgün Hanım odasına gidip uyudu. Bu arada Ahmet Bey:
- Emine sen yarın okula gitmeyecek misin? Bak yaşıtların okula başladı. Hatta liseye gidiyorlar.sen de okula gitmeye başlayacaksın artık. Bugün kaydını bir liseye yaptırdım. Sen kasabada ilk okulu ve orta okulu başarıyla okumuşsun. Tüm giysilerin kitabı ve saire masrafların karşılandı. Biz gelelim Sabiha Hanıma Sabiha Hanım zenginlik içinde yaşıyordu. Hiç kızını düşünmüyordu. Sanki Emine’yi unutmuştu. Hiç hatırlamıyordu. Sabah olmuştu. Emine büyük bir heyecanla uyandı. Simge Emine’ye:
- Emine daha okula gitmene 2 saat var. Hadi uyu. Emine uyumadı. Oturup çantasını hazırladı. Kendini oyalamaya çalışıyordu. Aradan bir buçuk saat geçti. Emine okul kıyafetlerini çoktan giyinmişti. Ahmet bey:
- Seni bırakmamı istermisin?
- Yoo ben kendim giderim.
- Peki paran var mı?
- Evet var.
- Tamam o zaman sen kendin okula gidebilirsin değil mi?
- Tabii ki hem ben büyüdüm değil mi?
Ahmet Bey bunun üzerine güldü.
Aradan bayağı bir zaman geçmişti. Emine üstünü giymişti. Eteği ayağına kadar kıravatı boğazına kadar çekiliydi.
Yirminci bölüm
Emine’ye gülecekleri belliydi. Okula gittiğinde yürürken birine çarptı. Kitapları yere düşmüştü. Çarptığı kişi Salih’ti. Salih, annesinin yeni kocasının oğluydu.
- Şey özür dilerim. Kaza ile oldu diyerek Emine’nin kitaplarını yerden kaldırdı. Emine:
- Ben asıl özür dilerim. Hem size çarpıyorum hem kitaplarımı topluyorsunuz. Salih.
- Sen bu okula yeni başladın sanırım. Ben de yeni başladım diyerek sohbet daha uzun sürdü. Birkaç hafta sonra Emine okuluna alışmıştı.
Sürüsüyle arkadaşı oldu. Ama Emine içlerinde en çok Salih’i seviyordu. Ama sadece arkadaş olarak seviyor. Salih ise onu seviyordu. Bu konuyu Emine’ye açmak istiyordu. Bir teneffüste Salih Emine’ye dedi ki.
- emine. Ben sana bir şey demek istiyorum. Uygunsa Cuma günü bir cafeye gidelim. Annen izin verir mi?
Emine ağlamaklı bir sesle:
- Salih benim annem yok. Ben küçükken beni bırakarak yerimin amcamın yanı olduğuna alıştım. Lütfen bu konuyu kapatalım.
Salih Emine’nin yarasına bastığını anladı. Özür dileyerek eve gitti. Emine de eve gitti. Yolda Salih’in kafeye gitme düşüncesini düşünüyordu. Eve geldiğinde Simge müzik dinliyordu. Emine:
- Simge galiba ben aşık oldum.
Simge Emine’nin ne dediğini anlamadı. Sonra kulağından kulaklığı çıkarıp dertleştiler. Bugün cumaydı. Emine saçını topladı. Eteğini giydi. Giyindikten sonra bir mektup yazarak Simge’nin yatağının üzerine koydu. İçinde:
- Simge ben biraz geçikeceğim beni idare et.
Emine mektubu bıraktıktan sonra evden çıktı. Salih kafeye gelmişti bile. Elinde küçükten bir kutu vardı. Emine Salih’i gördü. Hemen yanına gitti. Salih:
- Ben şey yani şey öff seni seviyorum dedi.
Emine şaşırmış bir şekilde Salih’e bakıyordu. Salih kutuyu Emine’ye verdi. Uzaklaşıp gitti. Emine’de Salih’i seviyordu.
Arkasından bağırdı:
- Bende seni seviyorum dedi.
Eve geldiğinde öğlen yemeği yeniyordu. Ahmet Bey biraz sinirli idi.
- Nerde kaldın Emine. Okul o zaman kapalı olması gerekir.
Emine:
- şey ben arkadaşımla evlerine gittik. Ahmet Bey cevap vermeden Nilgün Hanım söze karıştı.
- Ne olacak. Anasının kızı her gördüğü yere gider. Anasıda böyleydi. Tanımadığı biri ile parası için evlendi.
Yirmi birinci bölüm
Emine bu sözlere dayanamadı.
- İstemiyorsan giderim dedi. Ama lütfen bana hakaret etme.
Nilgün Hanım:
- Nereye gideceksin. Yoksa sende mi paralı bir koca ile evleneceksin?
- Hayır.
Emine sinirden ne dediğini bilmiyordu.
- Bende Salih gile giderim.
- Salih de kim?
- Bu yaşta kendine kocamı buldun?
Ahmet Bey söze karıştı.
- Nilgün sen ne diyorsun?
Nilgün Hanım hemen odasına gitti.
Ahmet Bey:
- Senin ifadeni sonra alacağım. Emine bu Salih kim? Öğrenelim.
Emine şimdi nasıl söyleyecekti. Akşam olduğunda Emine kutuyu açtığında içinde bir yastık çıktı. Üzerinde seni seviyorum diyordu. Emine buna çok sevinmişti.
Aradan 4 sene geçmişti. Emine 21 yaşına girmişti. Emine’yi bugün istemeye geleceklerdi. Tabiî ki Salih’le evlenecekti. Evin önüne koca bir limuzin geldi. İçinden babası ve Salih çıktı. Elinde bir demet çiçek ile bir çikolata vardı. Salih’in üvey annesi Sabiha Hanım istemeye gelmemişti. Herkes kapıda sıraya girmiş gelenleri karşılıyordu. Emine Salih’i görünce biraz utandı. Ve biraz sevindi. Elindeki çiçeği ve çikolatayı aldıktan sonra kız tarafı ve erkek tarafı biraz konuştular. Bu arada Emine ile Simge mutfağa geçip kahve yapıyorlardı. Kahveler yapıldı. İçilmeye geldi. Ve asıl konuya geçildi. Ve uzun lafın kısası Emine’yi verdiler. Emine Ahmet Bey’in elini öptü. Sonra müstakbel kayınvalidesinin ve kayınpederinin elini öptü. Aynı şeyi Salih’te yineledi. Düğün günüde belirlendi. Nilgün Hanım ise olan bitenleri merdivenin basamağından izliyordu.
Yirmi ikinci bölüm
Sonra Salihler limuzinlerine binip evlerine gittiler. Sabah olduğunda Nilgün Hanım kendi kendine:
- sonunda bu sığıntı kız gidiyor senelerce burada kaldı. Bana hakaret etti. Emine aldırmıyordu.
Bugün Salih ile buluşacaktı. Birlikte güzel bir gün geçireceklerdi. Emine üzerini giyindi. Ve evden çıktı. Salih arabasıyla Emine’yi bekliyordu. Emine Salih’i gördü ve hemen arabaya bindi. Gezip dolaştıktan sonra Salih:
- İstersen bizim eve gidelim. Üvey annemi görmüş olursun.
Emine bu teklifi kabul etti.
Eve geldiklerinde geldiklerin de zili çaldılar kapıyı Sabiha Hanım açtı. Emine az çok annesini tanıyordu. Sabiha Hanım da Emine’yi. Emine:
- anne. Sen benim annemsin. Sabiha Hanım ise yaptıklarından bir şekilde pişmandı.
- Kızım dedi.
Ve Salih ile birlikte içeri girdiler. Salih’e olanları anlattılar. Ve evlendiler mutlu mesut oldular.....
Burcu UÇAK
ADANA- MAYIS.2006
Kayıt Tarihi : 13.10.2006 14:59:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
sevgili okurlarım bu benim ilk hikayem.ben ilk okul 5. sınıftayım umarım beğenirsiniz.

MÜNEVVER DÜVER
Böyle güzel yazılarınla seni
Şair Ahmet Ayaz grubuna bekliyorum.
Selam ve dualarımla.
Ahmet Ayaz
TÜM YORUMLAR (2)