Sedat Umran ve Şiir
Sedat Umran'ın şiirini okurken, okuyucunun başta; sıradan mısra okuduğu zannından ayrılması gereği vardır. Bu kanıya "Leke"yi okuması için verdiğim bir arkadaşıma iki gün sonra "Nasıl? " diye sorduğumda, kendisi bu şiirlerin sıradanlığından bahsetti. Kendisine şiirleri daha dikkatli okuması tavsiyesiyle bir öneride bulundum. Bu öneriden bir hafta sonra yanıma topala büyülenmiş olarak geldiğinde, kendisine: "Ben sakızı, sakız diye mi okudun? " dedim. O: "Evet" dedi. Oysa sakızı, sakız olarak algılamanın ötesinde bir düşün derinliğine okuyucunun dalması gerekir. Aksi takdirde, Sedat Umran'ın şiirini kavramak mümkün değildir.
Sedat Umran'ın şiirlerinde eşyanın metafiziğini anlattığı söylenmektedir. Bu doğru. Ancak; şair, eşyanın metafiziğinde Dünya'nın realitesini gizlemeyi çok iyi dillendirmektedir. Öyle ki, Balya şiirinde; ay ay ödenen hesaplar, paranın birike birike kişiye büründüğü, derken burada balya konu itibarıyla metafizik olmaktan çıkmış, direkt 20. yüzyılın sömürü düzeninin nasıl acımasız bir formülle toplumda bireyi nasıl sömürdüğünü, bankacılık, düzenin ve ekonomi denen kavramın kişiyi nasıl kişiliksizleştirdiğini, insanın daha yaşamadan, yaşamın başlangıcında:
Ölümün o kapkara soluğu gezinmiş aynalarda
Görünüp kayboldular yarasalar gibi
Yaşamın bir aynaya bakmak gibi birşeye büründüğü, gerçek yaşamla bir illiyet bağının kalmadığını şairin kendisinin bunu fark etmesinin ötesinde, toplumdan nasıl uzaklaştığını kendi değer yargılarının çok daha üstlerde olduğunu, Devin Uyanışı'nda sergilemektedir. Şöyle ki; ruhunu küllerinden sıyırarak alışkanlıklarını değiştirerek ve bunu da gözlemleyerek kendini yenilediğini:
İrkildi görünce büyüyen gölgesinin
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta