Kar yağıyor dışarda.
Kelebekler ölüyor
Penceremin camında.
Kar yağıyor dışarda.
Fırtınalar ruhumda.
Bir cehennem kızgınlığı kuşatmıştı herkesi.
Sabah çıkan bilmiyordu, dönecek mi akşama.
Aman dikkat! Sokaktaki herşey her an şüpheli.
Endişeli tavırlarla yürünürdü daima.
Bir zamanlar bir hoca
Bir leyleği tutunca,
Dudak büküp söylendi:
“Nasıl kuştur bu! ” dedi.
“Gagası büyük bunun,
Ayağı da pek uzun”
Güneşin ısıttığı toprakta
Küçük yalın ayaklar.
Karınca kervanı,
Sakızı akmış kiraz ağacı,
Beştaş oynayan çocuklar.
Karabekir`in çağrısı:
Eskiden uzak bir ülkede,
Bir dev vardı, güçlü mü güçlü.
Yer gök inlerdi yürüdü mü.
Bir nida eder titretirdi,
Uyanırdı hep uyuyanlar.
Kapanıp evlere insanlar,
Terzi Ahmet’in dükkanında sabır
Odun kömürlü ütüden tüterdi.
Kumaş yerine teğel teğel zaman
Hapsolmuş nice umudu dikerdi.
Buğulu camlar ardında insanlar
Yalan bu şehir, ağaçlar, yollar, kaldırımlar.
Ayak altında dolaşan şu kuşlar da yalan!
Sanırsın maske takıp dışarı fırlamışlar,
Birbirine bakıp ta görmeyen bunca insan.
Keskin kokardı
Yumurta çaldığımız kümesler.
Patlıcan biber çığlıkları
Sokağa yayılırdı.
Ve kırlangıçlar
Çocukları kıskanırdı.
Çocuktum
Kırlangıç yuvaları,
Saçaklarda cıvıltı,
Bahçelerde kahvaltı,
Mutluydum.
Değişti artık devir, geldi “global” zamanlar.
Pusulalar sapıttı, şaştı onu tutanlar.
Sağ sol oldu, sol öldü, cenaze yok ortada.
Kabak tadı veriyor, bu zamanlarda dindarlar.
Kanaat mi? tu kaka, zengin olmalısın sen.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!