Kızıltepe İlçesi’nde 2 ay önce höyüklerde yüzey taraması yapan arkeologlar, pişmiş çamurdan yapılmış oyuncak araba buldu. Arkeologların yaptığı çalışma sonunda oyuncak arabanın 7 bin 500 yıl öncesine ait olduğu ortaya çıktı. Aynı bölgede yapılan yüzey taraması kazılarında dünyanın ilk tapu senedi olduğu belirtilen 2 bin 800 yıllık çivi yazılı tablet de bulundu. Dünyanın ilk oyuncak arabası ve ilk tapu senedi olduğu belirtilen tablet, Mardin Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmeye başlandı.
TARİH YENİDEN YAZILMALI
Mardin Müzesi Müdürü Arkeolog Nihat Erdoğan, dünyanın ilk oyuncağı konusundaki tarihin yeniden yazılması gerektiğini savundu. Daha önce dünyanın ilk oyuncağının Mısır’da olduğunun belirtildiğini hatırlatan Erdoğan, şöyle dedi:
Her ne kadar insanlık tarihinin en eski oyuncağının çamurdan yapılmış toplar ya da kartopu olduğunu iddia eden araştırmacılar olsa da; oyuncak alanında araştırma yapan arkeolog, sosyolog ve tarihçilerin elde ettiği bilgilere göre, tarihin en eski oyuncağının M.Ö. 5’nci yüzyılda Mısır’da yapılan tahta atlar olduğu sanılıyordu. Son zamanlara kadar müzelerde yer alan verilere göre en eski oyuncak İskoçya’da bulunmuş 4 bin yıldan daha eski taştan yapılmış toplar olarak kayıtlara geçmişti. Oysa dünyanın günümüze ulaşan en eski oyuncağı bir ay önce Kızıltepe İlçesi’nde bir höyükte yapılan kazılarda bulundu. 7 bin 500 yıllık oyuncak arabanın Kalkolitik Döneme ait olduğunu tespit ettik. Bu tarihi oyuncak yapılan analizlerden sonra takriben M.Ö. 5500-3000’li yıllara ait. Dünyanın en eski oyuncak arabası olma unvanını taşıyan bu arkeolojik bulgu aynı zamanda dünyanın en eski oyuncağı unvanına da sahip oldu.
DÜNYANIN İLK TAPU SENEDİ DE NUSAYBİN’DE BULUNDU
Oyuncak arabadan sonra dünyanın ilk yazılı arazi tapu senedinin de Nusaybin İlçesi’ne 4 kilometre uzaklıktaki Gırnavas Höyüğü’nde yapılan kazı çalışmalarında bulunduğu belirtildi. Asur Dönemi’ne ait çivi yazısı ile yazılan tableti çözen Mardin Müzesi arkeologları, tabletin bir arazi tapusu ve satış sözleşmesi olduğunu ortaya çıkardı.
Müzede sergilenen dünyanın ilk oyuncak araba, tapu senedi ve sözleşme tableti hakkında bilgi veren Kültür ve Turizm Müdürü Davut Beliktay, 7500-5000 yıl önce pimiş topraktan yapılmış oyuncak arabanın günümüz araba şekillerine çok benzediğini ve bir traktör görüntüsü verdiğini söyledi. Beliktay, oyuncak arabanın yanında farklı kazılarda aynı dönemlere ait bebek figürleri ve ses çıkaran kuş görünümlü düdüklerin de ortaya çıkarıldığı bilgisini verdi. Gırnavas Höyüğü’nde bulunan tapu senedi tabletinin toprak altında çok iyi korunduğu için üzerindeki yazının bozulmadığını anlatan Beliktay, çamur üzerine çivi yazısı ile yazı yazıldıktan sonra o döneme ait özel bir fırında pişirildiğini kaydetti.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta