Sebebim Meyhanesi. Şiiri - Yüksel Dayanç

Yüksel Dayanç
48

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Sebebim Meyhanesi.

SEBEBİM MEYHANESİ.

İçindeki karanlığın farkındalığıyla, kanepesine uzandığı odanın ışıklarını yakma ihtiyacını hissetmediği, tavanla gözlerinin arasındaki mesafeyi karış hesabıyla yapmak gibi akıl ötesine geçtiği bir anda, düşüncelerinin içinde kelimeler şöyle dizildi; ‘‘karanlığın içinde yaşam bulan aydınlık‘‘ O an, burnuna buram buram çay kokusu gelmişti. Yaklaşık bir saat önce demlediği çayı unutmuştu. Halsiz mutfağa yöneldi ve mutfak tezgahından ince belli, dudağına uygun, fettan basenleriyle tabağına yakışan çay bardağına çayını doldurduktan sonra irade dışı, bozgun, sessiz bir şekilde ağzından şu kelime çıktı. İHTİMALSİZ OLAMAZ. Karanlık odasına döndüp masasının üzerindeki karalama kağıtlarının birine bu sözü karaladı ve öylece bıraktı. Önceki düşüncesi çayın kokusunda kaybolmak üzereyken, çayın deminde kendi demini bulmanın hesapsız hesabında ‘‘karanlığın içinde yaşam bulan aydınlık‘‘ sözünü tekrarladı.

Günün koşuşturmaları başlamıştı sabahın oluşuyla. Devletin sorumlu memurlarından olması hasebiyle mevzuatlar yerine gelecekti, her mesai gününde olduğu gibi. Masasında günlük rutin işlerin arasında kafasını hafifçe kaldırdı ve karşısında duran takvime şöyle bir baktı. Neden baktığını, neye baktığının da farkında değildi. Ve bir anda ağzından şu kelime çıktı sessiz ve yalın haliyle. BİR SIFIR. Kapının çalınmasıyla kendine geldi ve çaycı sabah kahvesini getirmişti.
Nasıl ve neyin yorgunluğunun farkındasızlığıyla bir mesai daha bitmişti, akşamın karanlığıyla. Ayakları kendi halinde ilerliyordu. Aklında olmayan hedef ayaklarında da olmayacağını bildiğinden kendine hedef koymamıştı. Gayr-i İhtiyari arşınlarken sokak, cadde, köşe başı demeden; bir meyhanenin önünde durdu. Daha önce buraya bir-iki defa geldiğini anımsıyordu, fakat meyhanenin adı aklında değildi. Oysa isimleri çok az unuturdu. Kafasını kaldırdı ve meyhanenin ismini okudu. SEBEBİM MEYHANESİ.

İki yana dörder masa, en ön tarafta mezelerin sergilendiği buzdolabı ve hemen yanında bir kişinin geçebileceği kadar bir boşluk ve yanında sadece üzerine yazarkasanın sığabileceği büyüklükte bir masa, arkasında ızgara yapabilecek, bulaşık yıkanabilecek küçük bir mutfak benzetmesinden ibaretti meyhanenin büyüklüğü. Dekorasyon kelimesi buraya hiç uygun değildi. En küçük eşyasının yaşı kendi yaşından daha büyük olduğu solmuş rengiyle kendini gösteriyordu. Bir tarih gibiydi en küçük püskülü bile. Penceresi olmadığından her iki yanı duvardı. Giriş kapısı camekan olduğundan gün içinde ancak buradan giren ışık kadardı aydınlığı. Penceresi yoktu. Duvarları ara ara dörtlüklerden oluşan şiirlerle bezenmişti. Bir Hattat’ın ellerinden oluştuğu yazının karakterlerinden belirginliği kendini gösteriyordu. Rengi solmuş şiirlerin nerdeyse tamamı Ömer Hayyam’dan oluşuyordu. Belliydi meyhanecinin bir Ömer Hayyam aşığı olduğu.
Buzdolabının önüne yakın sol tarafta ikinci masaya oturdu. İki masa doluydu ve birinde iki, diğerinde üç kişi oturuyordu. Meyhaneci vakit kaybetmeden gelen müşterisiyle ilgilenmek için yanına geldi ve içmek istediğinin ne olduğunu sordu sadece. Rakı cevabını aldıktan sonra meze olarak neler istediğini sormadı. Ve servisi getirmek için mutfağa benzer bölümde hareketlilik başlamıştı.

Oturduğu sandalyeden kalktı ve dörtlüklerden oluşan Ömer Hayyam şiirlerine göz gezdirmeye başladı. Bir dörtlüğe takıldı kaldı.

Leyla isteyen mecnun olmalı
Kendinden de dünyasında da geçmeli
Aşıklar sofrasına davet edildiğinde
Ben körüm, ben tokum diyebilmeli
Ömer Hayyam

Gözlerini amaçsız gezdirirken şiirlerin arasında, dörtlüklerin içinde bir mısraya takıldı. Cebinden notluğunu çıkarttı, bir sayfasını yırttı ve kafasını meşgul eden mısrayı karaladı. TUTTU BU AK SAÇIMLA BENİ SEVDANIN TUZAĞI. Masasına döndüğünde rakı, peynir, yoğurt, tuzlu sarı leblebiden oluşan bir meyhane masası hazırdı. Kadehini doldurdu bir yudum aldı ve kafasını kaldırdığında buzdolabının arkasından kendisine bakan meyhaneciyle göz göze geldi. Birkaç saniye içinde elinde bir kadehle meyhaneci masasına gelmiş ve karşısına sormadan oturmuştu. Aslında bu durumdan hiç de şikayetçi değildi, hoşuna da gitmişti fakat belli etmemeye çalıştı memnuniyetini. Sessiz fakat bir o kadarda çok sözler konuşulmuş gibi kadehler kalktı ve hoş geldin SEBEBİM dedi meyhaneci.

-Anlamadım.. dedi
-Hoşgeldin içimdeki aydınlık…. dedi meyhaneci.
-Bir kez daha anlamadım…dedi.

Onca şiirin içinde okuduğun şiir, ben Elli senedir o şiirin içinde yaşıyorum. Onun içindir ki ‘‘BEN SENİN İÇİNDEKİ UMUDUM‘‘ dedi meyhaneci.
Gözlerini meyhanecinin gözlerinden kaçırıp kadehe baktı. Uzun bir yolculuk yaptı içinde. Kavram karmaşasında olduğunun farkındaydı, henüz ilk kadehin deminde bile değilken. Bir şeyler söylemesi gerektiğinin mecburiyetinde hissetti kendini ve kontrolsüzce ağzından çıkan ilk sözü söyledi. ‘‘İHTİMALSİZ OLMAZ‘‘ Meyhaneci kendinden emin bir vaziyette sandalyeye yaslanarak doğruldu ve Ömer Hayyam’dan bir dörtlük söyledi;

Aşk kitabını evirdim çevirdim
Bir adam konuştu kitabın içinden
Yüreği yana yana bir adam
Kimdir mutlu kişi bilir misin?
Bir karısı olacak, ay gibi güzel
Bir gecesi sürecek yıl kadar uzun

İHTİMALSİZ OLMAK sözü yerli yerince oturuyordu düşüncelerinin içinde.
Şişeyi bitirmiş olsa bu denli şarhoş olmazdı ki; hiçbir Rakı söz kadar sarhoş etmezdi insanı. Bunu iyi biliyordu.

Kafasını kaldırdı ve söylediği şiirin üzerindeki sarhoşluğu eksiksiz anlatan bir bakışla meyhaneciye baktı ve meyhaneci isminizi bağışlar mısınız? dedi.

Veysel. Veysel Karani

Meyhaneci derin bir iç çekti ve ses tonunun etkisiyle yankılanan bir ses ile kendiyle konuşurcasına ağzından dökülenlere dikkat kesilmişti Veysel.
Veysel Karani. Dünya gözüyle görmeden, gönül gözüyle peygamber efendimizin gönlünü feth etmiş, mütevazi gönül zenginliğiyle islam aleminin sevgisini kazanmış, annesinin hizmetkarı olmak, sevenlerine hizmet etmek birinci görevi olmuş. Kendisine Peygamber efendimizin Hırka-i Şerif-i hediye edilmeye layık görülmüş. Ve sen bu ismi taşıyabilirken hangi ihtimalsiz olmaktan bahsedebilirsin! ..

Bunları dinleyen Veysel, meyhaneciye baktı ve verilecek en doğru cevabı vermek yerine, sadece ismini sordu.

Meyhaneci saniyelerle-saatler arası sürenin ne olduğunu fark edememiş bir halde SEBEBİM dedi. Veysel, şaşkın şakın bir kez de kendi tekrarladı. SEBEBİM.
Böyle bir isim ilk defa duyuyorum. Sebebin bir sebebi olsa gerek? diye sordu.
Sebebim, sandalyesinden kalktı yazar kasanın sığabileceği büyüklükteki masaya gitti. Küçük çekmecesini çekti, içinden kenarları ve köşeleri parçalanmış ile yanmış arasında olan bir kağıt parçası getirerek Veysel’e uzattı. Veysel, tedirginlik, şaşkınlık, okumakla okumamak arasında kalmış bir durumda Sebebim’e baktı. Sebebim, kafasıyla oku, sorun yok gibi bir ifadeyle Veysel’i rahatlattı. Veysel bir kaç kelimeden ibaret yazıyı önce gözleriyle sonra yüreğiyle okudu defalarca.YAŞIYOR VE YAŞATIYORSAN BİR SEBEBİN OLMALI.

Veysel, kadehini kaldırıp fondip yaptı ve Sebebim konuşmaya başladı.
Sebebim yokken hayat beni yaşıyordu, annemin ve babamın sebebi yüzünden. Sebebini bilmediğim bir sebeple “bir aşk” yaşam sebebimdi artık. Sebebimin yaşama veda etme sebebiyim. Sebebini bildiğim ki; bildiğim sebepleri şişelerin son kadehlerine gömerek Elli Yıldır yaşıyorum bu sebebimle…HER DOĞRU İÇİNDE BİR PARÇA YANLIŞ BARINDIRIR…

Veysel, Sebebim’in gözlerinin derinlerine uzun uzun baktı. Kendi doğrularıyla kavram karmaşasının arasında kalmış bir durumda masadan kalktı, paltosunu giydi, ellerini paltosunun cebine soktu, iki omzunu birleştirir gibi öne doğru eğilerek kafasını paltosunun içinde saklamak istercesine içeri çekti ve gecenin sessizliğinde adımlarının sesi kaldırımlarda yankılanmaya başlamıştı.

Anahtarını cebinden çıkarttı kapıyı açtı ve direk mutfağa yöneldi, çayını demlemek için hazırlıklarını tamamlayıp masasının üzerinde duran karalama kağıdını okudu. Cebinden çıkarttığı diğer karalamasını da çıkarttı, işyerinde ağzından çıkan cümleyi düşündü sonra. Sebebimin sözlerinin içinden bir cümleyi de anımsayarak kelimeleri birleştirmeye başladı.

“TUTTU BU AK SAÇIMLA BENİ SEVDANIN TUZAĞI. HER DOĞRU İÇİNDE BİR PARÇA YANLIŞ BARINDIRIYORSA, HAYATA BİR SIFIR ÇEKMEK İHTİMALSİZ OLAMAZ… “ Cümlesini karaladı ve bir kaç kez okuduktan sonra cümleyi kendi içinde barındırarak derin bir nefes çekip mutfaktan gelen demlenmiş çayın kokusuyla yerinden kalktı ve çayın demiyle duygularının deminin tadına varmaya başlamıştı…

Yüksel DAYANÇ
14.02.2016
Köln/ALMANYA

Yüksel Dayanç
Kayıt Tarihi : 3.3.2016 22:39:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Edebiyat ve gönül dostu kardeşim Veysel Karani Muş'lu kardeşime ithafen.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Yüksel Dayanç