Gönlümdeki yangının
Yüreğimdeki sancının
Ruhumda dinmez acının
Tek sebebi yalnız sensin
Gül misali gülistandan
Koparıp kuruttun beni
Ham meyva misali daldan
Koparıp çürüttün beni
Acınacak bir halde'ysem
Hayatımdan bezmiş'sem
Kendimden bile aciz'sem
Tek sebebi yalnız sensin
Kayıt Tarihi : 6.10.2008 11:20:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Hikayesi:
sevilmenin kıymetini bilemeyip! seveni' sevdiğine seveceğine pişman edene
![Fuat İnan](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/10/06/sebebi-yalniz-sensin.jpg)
Severek ve beğenerek okudum..
Selam ve sevgilerimle...
Nafi Çelik
Hiç şüphesiz geçtiğimiz haftaya damgasını Aktütün Karakolu’na yapılan hain saldırı ve 15 askerimizin şehid edilmesi vurdu.
Acı haber tüm ülkeyi yasa boğarken evlatlarının terhis olmasını hasretle bekleyen aileler şehit cenazeleriyle karşılaşınca fenalık geçirerek gözyaşına boğuldular.
Bir kez daha Ateş düştüğü yeri yaktı.
Burada dikkat çeken en önemli unsur, aynı karakola benzer saldırıların daha önce de 4 defa gerçekleştirilerek onlarca askerimizin şehit edilmesi.
Kuşkusuz hassas bir dönemden geçiyoruz.
Bu günlerde Balıkesir Altınova'da meydana gelen olaylar hala taze ve sıcaklığını koruyor.
Vatansever stratejistler kaç günden beri ortalığı ayağa kaldırıyorlar: “Altınova'da kendiliğinden gelişen bir olay, bir takım provokatörlerin de devreye girmesiyle ilçenin tamamına hatta tüm yurt sathına yayılmak isteniyor. Bu olayda bir takım provokatörlerin devreye girdiği açık. DTP bölgede olayı tırmandırmaya çalışıyor. Bu günler teyakkuzda olunması gereken hassas günler!” uyarısını yaparak!
Tüm bu uyarılara rağmen aynı karakola güpe gündüz 5. saldırı ve 15 askerimiz şehit! Hâla iki askerimiz şehit mi edildi yoksa esir mi alındı şu saate kadar bilen yok.
Bu çok ciddi bir zafiyet ve çok ağır bir ihmal değil midir?
Bunun bir izahatının yapılması gerekmez mi?
Dünyada hangi bürokrat görevini tam beş defa ihmal edipte aynı görevde kalabilir?
Baskınla ilgili gelen ilk bilgi ve yapılan ilk açıklamalar teröristlerin Irak'ın kuzeyinden sızdığını, ağır ve uzun menzilli silahlarla baskını gerçekleştirdiklerini gösteriyor.
Türkiye kısa bir zaman önce ABD ile anlık istihbarat paylaşımı için anlaşmaya varmış, o zamanki Genelkurmay Başkanı’nın ifadesiyle örgüt kampları BBG evleri gibi olmuştu.
Teröristlerin Karakola kadar gelmek için ellerindeki ağır silahlarla uzun ve meşakkatli bir yol kat ettikleri kesin olduğuna göre, ABD uyduları ile Askerin elindeki termal kameraların ne işe yaradığını sormak gerekiyor.
Böyle ağır bir ihmal bu kadar istihbarat zaafı olur mu?
Peki, bu gaflet uykusunun hesabını kim verecek?
Şimdi gözler kime çevrilecek?
Bu skandalın bedelini kim ödeyecek?
Bu ülkede, sıradan kazalarda, sportif başarısızlıklarda, doğal afetlerde, yağmurda, karda, depremde önlem almakta yetersiz kalınınca, haklı olarak gözler hemen yerel idarecilere, genel idarecilere, hükümetlerin atadıkları bürokratlara çevrilmez mi!
Şeften, müdürden, genel müdürden başlayıp, bakana hatta başbakana bile hesap sorulmaz mı!
Medya işine geldiğinde ortalığı ayağa kaldırıp, ana muhalefet kendince suçluyu hemen bulmaz mı!
Burada kime hesap sorulacak, gözler kimin üzerinde olacak?
Geçmiş dönemlerde Gazi Mustafa Kemal, ani bir kararla Genel Kurmay Başkanı Mustafa Fevzi Paşa’yı vazifesinden alarak yerine Cevdet Paşayı atamış.
Mustafa Fevzi Paşa’yı da tenzili rütbeyle 1. Ordu müfettişliğine tayin etmiş.
Hatırlanacağı üzere yakın tarihte de Rahmetli Turgut Özal zamanın Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay’ı bir nevi görevden alarak yerine Doğan Güreş Paşa'yı getirmişti.
Son dönemlerde bir anormalliktir gidiyor.
“Kınalı kuzuları”nı “Peygamber ocağı” bilip gönderdikleri kurumun, sıradan masum “inanç etkinlikleri”ni bile bahane edip bildiri yayınlamada gösterdikleri hassasiyeti asli görevlerinde göstermemeleri toplum vicdanında nasıl bir iz bırakıyor?
Hadi her on yılda bir, millet iradesine yapılan müdahaleyi geçelim.
Daha geçen yıl, üstlerine hiç vazife olmadığı halde, millet iradesini yok sayıp yasaları ayaklar altına alarak, alelacele kendi yetki ve görev alanlarının dışına çıkıp, cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahale ederek e-muhtıra yayınlamışlardı.
'Malum medya'nın gazına gelerek en küçük fırsatı değerlendirip kameralar karşısına geçip arz-ı endam edenler asli vazifelerinde neden bu kadar vurdumduymazlar?
***
Daha dün gibi…
İktidar partisinin kapatılma görüşmelerinin devam ettiği süreçte AYM başkanvekiliyle, kameralar karartılarak gizlice buluşmalar..
Lahikalar,
Gayri Nizami Harp çerçevesinde sivil kişilere gizli görevlendirmeler,
Batı çalışma Grubu’nun lağvedilmesinden sonra Cumhuriyet çalışma Grubu (CÇG) adlı merkezden siyaseti ve toplumu yönlendirme çabaları…
Hafızalardan henüz silinmeyen bir 28 Şubat anti-demokratik süreç yaşadı bu ülke.
Batı çalışma Grubu, JİTEM gibi örgütlenmelerle toplumu psikolojik olarak harap eden o sürecin mimarları arasında, belki de en önde, askeri bürokrasi yer aldı.
Bin yıllık ‘inanç etkinlikleri’nin adını 'irtica' koydular ve birinci tehdit olarak addettiler.
Oysa ki bu ülkede adına 'irtica' dedikleri 'meçhul düşman' yüzünden bu güne kadar hangi vatan evladının burnu kanadı?
Ancak Ergenekon bağlantılı PKK eliyle bu ülkede on binlerce 'kınalı kuzu' şehit edildi. Milyarlarca dolara eş değer maddi kayıplar verildi.
Ülkemizin normalleşmesi açısından tüm bunların gözden geçirilerek yeniden muhasebesinin yapılmasının vakti hâla gelmedi mi?
Sivillere, siyasetçilere yıllar yılı hep hesap soruldu.
Başarısız olduklarında ilk önce millet cezalandırdı. Sandıkta hesap sordu.
Gerektiğinde yargılanıyorlar, bedel ödüyorlar. Makamlarından, mevkilerinden oluyorlar.
Doğru olan da bu değil mi?
Asgerî sorumluların da zafiyet göstererek başarısız olduklarında; hesap vermeleri gerekmez mi?
Başarının da, başarısızlığın da bir bedelinin olması kadar doğal bir şey var mı?
Ama maalesef bizde asgerî bürokrasi hesap vermeye hiç yanaşmıyor. Dağlıca skandalının hesabını vermeye hiç yanaşmadıkları gibi işi pişkinliğe vurup davul-zurna eşliğinde kadeh kaldırıp eğlence tertiplemişlerdi.
Bu menfur saldırı bardağı taşıran son damladır. Bu da mı hesapsız kalacak?
Sivil idareler hep hesap versin, askerî idareler hiç vermesin!
Böyle adalet, böyle anlayış dünyanın neresinde var?
Adaletin tecellisi için, bu acıların yeniden yaşanmaması için sorumluları 'hesap vermeye' çağırıyoruz!
TÜM YORUMLAR (3)