Bu gün son kez on ikiyi vurdu saatler..
Son kez ezan sesi değdi kulaklarıma..
Namazda gözüm yok ama
Nedendir kulaklarım hala ezanda..
Kana bulanmış yortuların sonunda
Öleli çok oldu aslında..
Öldüm ben
Sen doğduğun gün başka bir rüyada
Öldüm ben
Yıllardır ruhum Arafat’ta..
Umarsızca bekliyor..
Güneş her tan vakti ağardığında..
Rüzgar, çiçeklerin değil ateşin dölünü dağıtıyor..
Ve evet mevsimler de bir tuhaf
Ne zamandır yağmıyor kar
Ve erimiyor güneş vurunca..
Toprakta iz bırakmıyor damlalar..
Çölleşen sadece yürekler değil..
Yeminler de artık kalpazanca…
Ve hala
Sorular.. sorular.. sorular..
Bu gün yine sorular geziniyor
Henüz kör bir kurşuna teslim etmediğim kafamda..
Kardeş katilini bulduğum gün annemin karnında
Hissetim senin de geleceğini..
Burnumu ısırıp bir hışımla
Vahşi köpeklere yem diye vereceğini..
Ben bir ömür beklemişken Arafat’ta
Kan revan içinde bırakıp ellerimi
Çekip gideceğini anladım sonunda..
Ama yine de sorular geziniyor
Kemirgen kurtlar gibi beyin zarımda..
Neden yasaklandı Adem’e elma?
Neden öldürdü Habil’i Kabil?
Çocuklar büyüdükçe sürgün ayazında
Neden bulanıklaştı rüyamız?
Neden gri akıyor artık kan, damarda?
Kim ırzına geçti yağmurun?
Çivisini çıkarıp yerine kuyruk takan kim bu yaşlı dünyaya?
Şeytanın emrettiği gibi yaşamak
Bu mu tek suçu kovulmuş meleklerin?
Ben de olsam belki etmezdim secde
Çok görmüyorum artık şeytana
O’na değil aşka kandım ben aslında
Ve kör kütük sarhoş bir sevda masalı yazdım kutsalına dokunan
Aşk neden şeytan işi olsun ki
Muhabbetten doğmuş bu köhne dünyada..
Aşk neden yargılansın ki..
Bu gün son kez on ikiyi vurdu saatler..
Son kez ezan sesi değdi kulaklarıma..
Namazda gözüm yok ama
Nedendir kulaklarım hala ezanda..
Günahlarımı yıkamak istedikçe
Her yerime bulaştı şehrin karanlık sokakları..
Fahişeler ve buruk çocukları
Alnıma yazıldı
Şarap kokan buruşuk sofralarda
Yüzlerce kez kovuldum cennetten
Yüzlerce kez ısırdım elmayı inatla…
Öyleyse ben de mi yanmalıyım dâr-ũ l ukbâda..
Hep bir cehennemi yaşamışken bu hayatta
Yine alevlere mi atılmalı yılgın bedenim..
Sana söylemiştim
Geleceğini bildiğim gibi gideceğini de bildim senin
Kan kaybından ölmesem de
Vefasızlıktan ölecektim
Yalnızlıktan
Aşksızlıktan
Biliyorum acı çektikçe olgunlaşır insan
Biliyorum bütün bu kabus benim kaderim
Bu kıyamet gibi geceler
Bu çileli sesi baykuşların
Pervane böceklerinin bitmez tükenmez tavafları
Harabeye dönen serseri adımları karıncaların
Biliyorum gün olur sorguya çekilir
Gün olur zorlanır kelimeler
Sarı bir sonbaharda saklanan küflü resimler
Gün olur acını daha da derinleştirir..
Biliyorum acı çektikçe olgunlaşır insan
Ben de sınırlarını zorladım aklın ve yüreğin..
Karanlık masallar biriktirdim..
Her gece aynı kabusu yaşarken çocuk ellerim..
Dayanılmaz sancılar öğüttü yel değirmenim..
Büyüdü yaram her bağ bozumunda
Büyüdü kabuklu serkeş yaram
Büyüdü iğrendiğin irinli cüzzam
Büyüdü yüzüme vurduğun kara damgalar
Şimdi demode bir bilge oldum yalnızlar başkentinde
Ziyaretime gelenler var kimsenin görmediği..
Varlıklarından kendilerinin bile haberdar olmadığı “Şey”ler
Seni dinlemek için gelip duruyorlar aynada
Seni benim ağzımdan dinlemek için..
Dışardan görüp bildikleri seni..
Bilip inandıkları seni dinlemek için..
Her gece kapımı çalıyorlar..
Ama çekip gidiyorlar getiremeden sonunu..
Her insan için fazlası var elbet
Her insanın bir sınırı var..
Her kulağın duyabileceği şeyler
Her aklın alabileceği şeyler var..
İnsan, gördüğüne her dem kanar
Kandığına inanır
Ve inandığı gibi yaşar
Sen bir gün duyup da hissedebilirsen eğer
Ben, hissedebilirsem hissedebildiğini..
Ancak o zaman anlatabilirim sonunu..
Kalbin dayanabilirse
Kalbim dayanabilirse
Bedenim katlanabilirse ruhsuz yaşamaya
Ya da ruhum Arafat’tan dönebilirse
Başarabilirim sana sonunu anlatmaya
Hiçbir soru kalmaksızın kafanda
Sana hayatının gerçeğini gösterebilirim…
Belki de bir dahaki seansta….
Kayıt Tarihi : 5.3.2012 13:34:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!