SÇ- Yoksul Hatıralar Şiiri - Sami Bağcı

Sami Bağcı
373

ŞİİR


5

TAKİPÇİ

SÇ- Yoksul Hatıralar

Belki herkesin yaşadığı bir yoksulluk hikayesi
İçim acıdı birden, annem, babam, kardeşlerim ve ben
Çocukluğumun unutulmaz, buruk ama en net karesi
Geçmişimi seyrettim yine, başa sardığım film şeridinden.
Babam yoksul, babam taş ocağı amelesi
Vurdu mu kazmayı, yerinden oynatırdı kayayı
Ferhat’ın dağları deldiği falan yalan
Tembel sayılırdı yanında babamın, basit bir tüneldi onun kazdığı.
Bildik Anadolu kadınıydı annem
Vakarlı, onurlu, hala dev bir abide gözümde, her geçen gün daha da büyüyen.
Tüm varlığımızdı evimiz, ıssız, kasabanın dışında
Ev dediysem, işte öyle…
Bırak elektriği, suyu, örtü bile yoktu damında
Mülteciler gibi sığınmıştık sanki sıvasız, küçük bir odasına.

Hiç unutmam, bir akşam üstüydü, mevsim yine böyle kış
Açlık karanlıkla bir olup kabus gibi çökerken üstümüze
Biz üç kardeş aç, gözümüzde merhamet dilenen çocuksu bakış
Ne bir avuç bulgur vardı evde, ne bir kaşık yağ
Hayal meyal gözlerimin önünde, nasıl da çırpınıyordu annem
Ah annem çocuklarına bir şeyler pişirmenin telaşı
Bir avuç patates bulmuştu köşede yazdan kalma
Evimizin en lüks eşyasıydı yer yer yamalı bir soba
Yeniler bilmez belki...
Ama sobayı da yamarlardı eskiden, yokluk işte başa bela
Odun kömür nerede, yakacak niyetine üç beş çalı çırpı
Nazlanırdı yanmaya, belki gürül gürül bir alevle hiç tanışmadı
Buruk bir tebessüm vardı annemin yüzünde
Patatesleri sobanın fırınına atarken bugünü de kurtarmıştı
Biz sabırsızca beklerken, gönülsüzce tıkırdayan kapı
Çoktan kararmıştı hava, belli ki bu gelen babam
Merhaba bile demeden külçe gibi bırakıverdi bir köşeye kendini
Belli ki yorgunluktan bitap düşmüştü adam.
Hoş geldin diyordu annem, sanki sarayın soylu kraliçesi
Nasırdan başka bir şey yoktu ellerinde
Ah babam, yemek var mı bile diyemedi utancından.
Zoraki gülümsedi annem
Patates attım diyordu sobaya, az kaldı pişer birazdan.
Kaç asır bekledik bilmem
Zaman kavramını unutuyor acıkınca insan.
Neden sonra gıcırtıyla açıldı sobanın kapağı
Tamam nihayet pişmişlerdi anlaşılan.
Yanık patates kokusu sarmıştı bir anda havayı
Gecenin karanlığında gözümüzde kaç yıldız parladı bilmem
Duvarda titreyerek yanan fersiz lamba bile kıskandı
Hiç böyle aydınlatmamıştı duvarlarında sıva bile olmayan bu odayı
Aceleyle soyuyordu kabuklarını annem, elleri yana yana sıcaktan
Hazır sayılırdı artık, yanında iki de yufka
Nasıl da saldırmıştık, kulakları çınlasın aç kurtların
Kızgın çölde bile bu kadar değerli değildi bir damlası suyun
Derken...
Yarı mahcup, belli belirsiz mırıldandı babam, tuzu yok bunun
Durun dedi annem, gaz lambasını eline alarak
Fersiz, titreyen bir ışıkla çıktı dışarı
Daha tavanı açık, küçük bir bölme, sözde adı mutfak
Eski püskü seslerini işitiyorduk karanlıkta
Birer birer yokladı, anlaşıldı boştu tabak çanak.
Lambanın loş ışığında iki buğulu göz tekrar belirdi kapıda
Bulamadım dedi karanlıkta, kimbilir hangi köşede
Yoksuldu ama vakar sahibiydi anam
Şimdi daha iyi anlıyorum,
Demek ki o sözleri üzülmesin diye söylemişti babam
Hadi dedi, bi koşu alda gel komşudan
Anlaşıldı, iş bana düşmüştü, en büyük çocuğuydum evin
Komşu dediysem, hemen köşe başı değil, en yakını bir kilometre ötede
Her yer karanlığa teslim
Yolları bile olmayan bu yerde, sokak lambasının ne işi vardı ki
Çok ama çok uzakta, cılız bir ışık, burdayım dercesine
Nasıl koşa koşa gitmiştim o gün
Kaç kere tökezledi ayaklarım, kaç kere düştüm yere.
Nefes nefese kalmıştım döndüğümde, hayat iksiriydi sanki tuttuğum ellerimde
Tamam dedim anne sevinçle, bak getirdim tuzu
Adı konmadık bir matem havası vardı odada, babamın başı öne eğik
Ne kadar belli etmese de, annem sessizce ağlıyordu.

(Son Çıkış)

Sami Bağcı
Kayıt Tarihi : 8.1.2008 23:29:00
Hikayesi:


Herkesin bir yoksulluk hikayesi var, herkesin böyle içini sızlatan bir anısı. Aslında yoksulluk, Anadolu insanının ortak paydasıydı. Her ne kadar, bugün için bir çok şeyleri aşmış görünsek de Şehirlerin varoşlarını düşünün, her biri birer yoksulluk adacıkları…

Sami Bağcı