1. Referandum adap dışı unsurlar taşıyan bir harekettir, Cumhuriyet savcılığından dilenir: Seçime gitmeyenlerin cezası, hükümet ve hükümetin milletvekillerine verilmeli. Halk, hükümeti dava edebilmeli. Halkı, görevi dışında ve gücünün üstünde bir sorumluluğa zorlandırmak suçtur! Halkı, bir alim, bilgin sorumluluğuna zorlandırmak suçtur! Bu suç varlığı mahkemelerce incelenmediği sürece, bu seçimin hükümsüzlüğe yargılanması, halka olan vicdani sorumluluktur! Halkın vergisini bu boyutta bir sorumsuzlukla kötüye kullanan hükümet suç işlemektedir! Hükümet süresince masraflarını devlet adına geri talep etme haklarını kullanmalarına millet bireyi olarak saygı duyarım.
2. DTP’liler de İktidar olan hükümeti, hükümet oldukları ilk günden başlamak üzere, mahkemeye verebilmeliler. Türk şehitlerine Kelle, Terörlere sayın hitabıyla, DTP’yi seçebilecek halkın oylarını kendine toplama adına amaçlarına, dosdoğru halkı kötüye kullanmıştır. Hükümet süresince masraflarını devlet adına geri talep etme haklarını kullanmalarına millet bireyi olarak saygı duyarım.
3. Din işleri bakanlığı iktidar olan hükümeti mahkemeye verebilir, dini suistimar ederek, oy toplama amacına halkın dini inançlarını kötüye kullanmıştır. Ilımlı İslam diyerek dünya ülkelerine bir kışkırtıcılık tabanı sunmuş olarak ve dini duyguları yanlış olarak galeyana uğrattığı halkı, şuur bulanıklığı ile sarsmaya dosdoğru cüret edişi suçtur. Tazminat açarak, hükümet süresince masraflarını devlet adına geri talep etme haklarını kullanmalarına millet bireyi olarak saygı duyarım.
Ve böyle gruplarca hak değerlerine saygı duyan bir millet olgusuna saygının yaşatılmasını hayata geçirebilme ile güven sağlığı kurtarılabilir ve kim vurduya götüren bir sistem uydurukluğuna önlem olarak düşünebilmeli ve korumaya harekete geçilebilmelidir.
Canım Türkiye’m! Canım Cumhuriyetim! Bir bilgin uygarlığı ile yaşatılarak emanet edilen canım vatanım! Halkın bilgisini çok çok aşan bir düzen sinsiliği ile, başına ne gibi ağ örülecekse de, Allah yüceliğini esirgemeyecek senden! Halk, bir Anayasa kutsallığı gibi titizliğin seçkin bir bilgin üstünlüğüne muhtaç olan bu bilgi ile sorumlandırılamaz! Bu, bilgelerin bile onlarca yıllar düzenli bir çalışmayla ulaşabildikleri bir bilgi sorumluluğudur! Canım vatanım, dayan bu ihanete! Bir gün… bir gün… mutlak kurtarılacak uygarlık onuru! ...
..
Teknolojiyi, kavramları, bilimi vb’ni silah olarak kullananlar ne kadar güçlü tehlike olursa olsun, kullanılmaya mekan ve zaman bulamadıkça zararsız kalmaya mahkumdur. Ancak, güç kullanma histerisi kontrol edilemeyebilir tehlikesi için de; sadece hukuk üstünlüğünü süreklilik korumaktır ve tek de savaş önlemidir bu aynı zamanda veya en azından olabilmeli. Süreklilik ile sanıyorum, daha bir buluş açıklanmadan, korumaya alan acil kanun düzenlemesidir. Zaman yönetimini sağlayan olmaktır bu ve bu uygar yaşam mücadelesinin de temeline bir sağlıklı alt yapıdır aynı zamanda.
Çok güzel bir düşünce hassaslığını genel kültür kazanmış olmanın değer ve huzurunu tadan olmanın önemiyle de refah olan hak bilincini yine, babanın ölümü ile hem anne, hem baba rolünü bilgi ve bilinç kazanmaya ilerleyen olarak ‘zaman borcum var sevgili oğluma, sevdiklerime’ diyerek sevgisini kitap hazırlamaya saygı koruyan bu hanımefendiyi, siyaset yaşam içine adapte olmuştur anlayışıyla ayrıcalıkla kutluyor, hayranlığımı doyurduğu bu içtenliği için teşekkür ediyorum. Teşekkür ediyorum, çünkü sessiz kalmayıp, vatandaşlık hakkını kabulleniş doğallığını da Türküm, ne mutlu bana varlığını; buradayım, yaşıyorum hürriyetine de aşk olmuş özgüvenini tanıma duyarlığını, tanışma özdenliğini yaşatan oldu.
Nihat Genç paketi, bir anne paketi, bir sevgilinin, sevilenin paketi ve ‘benimkinden bu çıktı’ mutluluğu ile siyasi değer oluşturan küçük bir örneğidir. Bir cemiyetin en küçük üyesi olan aile olduğuyla, bu küçük örnekleri oluşturanlar olduklarıyla, önce ulus varlığını birey büyümeye sorumluluk istemleri her biri! Coşku ilerlerken ‘verilen-istenen’ şeyler ile dengesinin farkındalıklarına değerlerini toplananlar ve değerler biriminin toplamıdırlar.
Dikkat çeken bir davranış diye belki, benden başka düşünenleri anlamak istemiyorum direnişi ile düşünmek içimi bayıyor demezler bazen, sık sık şöyle de duyulur: söylediğiniz (veya yazdığınız) içimi bayıyor. Onlar, anladıkları veya anlamak istedikleri kadarıyla da yine bir insan öncelliği değerine saygı korunacak olduklarıyla, farkındalıklarına değerlerini farklılık, ötekileşmek toplanan bir tehlike olmaktan ancak, disiplinli bir terbiye olan sevgiyi bir kontrol hakkı olarak hem korunacak, hem bulacak ve alacak olanlardırlar…
İnsan, araç olmayacaktır, bilinç değerlenmeye ilerleyen amaç olacaktır! İşlemeyen demir pas tutar deyimiyle, insan harekettir, ilerleyen veya gerileyen olarak da… Su da kokar, akışı yoksa…
..
Atatürk, yüreğimizi sevgi hediyesiyle donatan ruhumuzun mutluluğudur! Kaç mutluluk yok edecekler, ruhumuzu bedenimizden ayırarak acaba? Atatürk, içimde çocuğum olan ruhumun varlığıdır. Atatürk, sevgi kimliğini saygı büyüyecek çocuktur Türk varlığımızda yaşattığımız medeniyetimiz. Bu yüzden meclisin kuruluşu 23 Nisan çocuk Bayramı kutlanır evren aşkıyla.
Kördür aşkın gözü derler, çılgın Türkler vatan toprağı yüreğinde aşkın tebessümleridirler. Doğa aşktır, çılgın baharları yaşam toprağı yüreğinde aşkın tebessümleridir….
Doğaya Soykırım uyguluyor AB, ABD, İngiltere ticaret Yahudiliğini demokrasi çiğnetmeye ilerleyerek… İnsan doğasıdır taşıdığı can. Bu can, bedene yaşam sağlayan ruh olduğuyla, hür milli ruhumdur doğam! Burcu burcu sevgi kokan insanlıktır uygarlığı yaşamak! Sevgiyi uygarlık yaşamaya büyüyor saygı. Saygı büyüyendir çocuklarımız! Disiplinli bir terbiyedir sevgi! Saygıyı büyümek için verilecek emektir bu sevgi.
Sevgiye Soykırım uyguluyor AB, ABD, İngiltere saldırma histerisi olan Yahudiliğini… Yahudilik ırk türemektir! Vazgeçin bu vahşeti ilerlemeyi! İnsan, sosyal toplum varlığıdır, ırk değil!
Ad verilir, bir düzenlilik için canlı cansız her varlığa. Ülkelerin de adı vardır: Her ülke bir aile, her aile cemiyetin en küçük topluluk birimi, her topluluk bir ülke birliğinde bütünleşen ulus yücelmek! Eğer Almanya’da yaşamaya geldiysem, Alman ulusuyum kültür zenginliğine, karıştırmam, yobazlaşmam ayrıcalık soytarılığıyla. Türkçe dilimle okul isteyecek olursam, o emeğin hayrı Alman ulusunu kültür zenginliği için bir gereklilik belirtmeli. Bu emek, ben istedim, sen kur bana okulu dayatması olacağını düşünmesin hiç kimse! Ben karşı çıkacağım bu sapıklığa! Dil dersi ile bu zenginliği kazanabiliriz daha ve ortaksa ihtiyaçlarımıza, en seçkin olanak olduğu ve bu emeğe ulus dili Almanca’yı bilen olarak ödeve gelişen ben olacağımla.
Durduk yere vatanlara saldırmanın alemi ne sorusu zamanında sorulup, zamanında çözümü düşünülüp, müdahale edilmeli… Bunun değişik yöntemleri olabilir, bunlardan bir diğeri olarak: Parti kapatılmamalı diyebilmek için
..
Hep sürekli olayları konuşarak bir kin doğmaya
Dağınıklık tetikleyerek pişkinlik taslanmaya
Hep sürekli olay olarak bir şiddet uygulamaya
Bölük pörçük yürekleri sızılarda seyre durmaya
Bir amaç anlamlamıyor, düşünmeyi artik anla...
Kazandıralım düşünmeye saygı hakkını, hep uygarca!
Ermeni lobisi bir hak sureti, saygı beslerim
Türk benliğim bir özendir, bağımsızlık karakterim
..
Sesi olanlar yaşıyorlar daha, canlılar
Her biri kendi bütünlüğünde mücadeleci ordular onlar
Sessiz ordulardır şehitler
İnsanlığın ölüsü de dirisi de yücelik onurlular...
Hakkım helal, sevgim haram olsun sana
Şeytan, melek, insan hürdür her seçim hakkına
İnsanlık kök salar mezarını da
Yüreklilik kazanılan dal verirler yaşama...
..
Dillerinin iğfal edildiğinden, yaşamlarını hep şifre ile dolduruyor olmaları kaçınılmazlık doğuyor, doğal olarak. Puta tapıcılıktan tek tanrıcılığa ilerleyiş sürecinde, ilk kitap Zebur”dan sonra, saldırganlığı vahşet hakimiyeti koruyan bu toplumun belirtisini, sürekli güç kaybediyor olacağı ihtimali düşünülürse, ikinci kitap Tevrat”a tutunmayı anlamlandırıyor. Yahudiler, bu saldırganlıkta bu kez de hukukla zorlanmış olmalı. İğfal yetenekleri ile Roma imparatorluğuna kadar ilerliyor soylu soysuzluğu ve hukuku, eğitimi kontrolüne almayı başarıyor, Avrupa diline Allah kavramını terim olarak işlettiriyor, yani Allah” ın oğlu diyerek, çarmıha germe kararını veriyor. Zira, Allah ve ruha ulaşamayışı hazmedemiyor veya amacını engelliyor diye zorbalık icadını aktifliyor.
Avrupa”nın bu iğfal edilmiş dil ile yaşam sürmesi hiç de kolay bir hal olarak algılanamaz. Allah yardımcıları olsun! Sürekli bu baskı ile yaşamanın etkisini de hissettiriyor çevresinde böylece, denilebilir sanıyorum.
Atatürk, Batıya dönmeli yüzümüz derken, bu yardımlaşmayı düşünmüş olabilir mi? Göktürklerin şahadet parmağı ile gögü gösterdiği, ruhu ne büyük içtenlikle bir aşk duyarlığını yaşam özeninde, sevgiyi saygı büyümede aşk medeniyetini bağımsızlık karakteri edinmenin emanet yüceliği korunmayı, genç tarihimize Oğuztürk”ten sonra Atatürk ile gençligi ebedileşmiş olmasi bir tesadüf müdür? Avrupa deyip geçilir mi diye içimi yokladım, zihnimi okşadım. Bugün yaşanılan bu baskı cenderesinde formatlanmaya karşı duruşun, ne kadar doğal tutum olduğunu kanısadım.
AB,ABD,Ingiltere ile düşman değiliz!
Araplarin kini, Yahudilerin ırk bilincine düşmanım!
Diliyorum, insanlık diyecektir ki, anlıyorum...
..
Konu olarak: ‘’’Bence bu konu yıllardır istismar edildi. Bu konu kişisel hak ve özgürlükler zemininde kendiliğinden ve kalıcı olarak çözülür.
Hiç kimsenin başı açılmaya veya kapanmaya zorlanmamalıdır. Buna kişinin kendisi hür iradesi ile karar verebilmelidir. Kişinin tercihi ne olursa olsun saygılı davranmalıdır. Eğer biz kendimiz saygı görmek istiyorsak önce biz başkasına saygılı davranmalıyız ki, bize de saygılı davranılmasını beklemeye hakkımız olsun.
Cumhuriyetin değerleri ve halkımızın tercihi siyasetin emellerine malzeme edilmemelidir. Gereksiz tartışmalarla vakit kaybedildiği inancını taşıyorum.’’’ Bu metni seçtim.
Bu değerli düşünce metnine saygılar sonsuzluktur diyor ve düşünüyorum:
Konular halkı üzüyor diyerek teselli etmek, halkı aşağılamaktır. Oysa bu millete bu saygının, vakit kaybı olmadığı ile, kayıtsız şartsızlığı istisna kaldırmayacak olan: Milli iradesiyle Yüce Türk Milleti! vasıflarıdır. Halk, topluluklar da diyebilirim, bilgi ve bilinç düzeyinin en yüksek mertebesinin kendisidir o vicdan berraklığında. O halk mertebesi Anayasa’sıdır. Anayasa, uygarlık ocağı, ordusu peygamber ocağıdır. Vatanı, damarında taşıdığı kanını helal edecek en azami bilgilerde önceden donanmaktır. Bu vicdanı taşıyanlara Allah son nefesini şahadetle nurlu nasiplendirsin. Oraya ulaşmak, yetenekli vicdanlar birliği ve bütünlüğünde o yüreği taşıyabilmeye, o aynı saygıya yakışacak yücelik hakkını korumaktır.
..
Dolduruşa gelmek yerine, sağduyu ile bilgi olmadan fikir sahibi olanların farkında olmak, her örgüt yetenekli, laf becerikliyi de hükümet seçilemeyeceğini hissettirmek ve geçici olarak ordunun hükümet olması için belki, hiç seçime gitmeyip, bütün partinin iflasını kendilerine imzalattırmak… Bütün partilerin millete gidecek yolu hukuktan geçecek hesap yoludur belki…
Belki de bu hesaplaşmaya, dincilik taslaklanan hükümetin bu Yahudiliği ile sebep olduğuyla, iyi bir isabet oldu, baştan başlayarak gelişmeye şansı kullanmanın gereğine ve yorucu bu yolda azim ve kararlılığı derleyip, toparlamaya, bir embriyo gibi… evrenle birlikte…
Zaten hep söylüyorum, Türkün doğuşudur düşünmek diye… Allah dünya Türklerinin ve Türkiye’min varlığı ve bütünlüğüne azminin ve kararlılığının yar ve yardımcısı olsun!
Kimsenin dinine karışmayın, herkesin aklı erdiği kadar inanacağına ve inandığına saygılı olalım. Saygı, durumu kontrol altında tutabilmek demektir. Hiç kimse bir inancını sembol süslenerek okullara, makamlara, caddelere, kamu alanlarına dayatmayla sokuşmasın. Kim daha iyi dinciydi, kim dini saygınlığını iyi koruyabiliyordu diye Allah huzurunda zaten herkes tartacaktır kendini. Yeryüzünde doğamız bizi yaşatıyordu, ölüyor gözlerimizin önünde…
Haçlı Sefere son verin artık demek yerine, gelecekse göreceği var denilecek güne kadar, gelmeden önce gelişlerini ve projelerini düşünmeye zorlamalı ve kararlılıkla… Savaşa son verin dedikçe onlar, züppelik kaşınan vahşet saldırganlıkları bereketlensin diye, vurdum duymazlığa devam anlıyor… Bu diyalog sürecine, bu arsızlığa diyalog diye saldırma hakkını saklananları, o sığınaklarından çıkarmaya önce acil bir disiplin kurumu kurulmalı…
..
Güçsüz ülkelerin tepesine çullanmaya Türkiye sessiz eylemde, diyelim ki hatasıdır. Bu partilerle ne beklenirdi zaten…
Parti zihniyetini kirleten yıllarla, grup işgaline uğrayan meclis de nasiplendi. T.C kuruluşuyla cumhuriyet ruhunu siyaset ahlakıyla taşımaya ‘CHP’ geçirildi hayata. Cumhuriyet ruhunun özü, sağduyulu bilgiyle bilinç dolu ve hissiyatı sağlıklı hür umudu koruyor, o ezici yıllara rağmen. Muhalefet ödevinde yine öyle kusursuz direnişi ile millet aşkına onur taşıyan
: çatışmadır yanlışı
: gerekirse darbe ihtarı ve kararlığına duruşudur
Bunda sözüm yok! Buldum hep başarıyı, yürekten teşekkürlerimle. Yönetim varlığını da istiyorum! Diyorum demesine ya, yüreğim titriyor…
Eziciliğin son haliyle, iktidar olan AKP de başaramadı Türkiye’yi sarsmaya. Ama öyle hız aldı, öyle bir açık noktaya varıldı ki bu amaçta, öyleyse AKP’den öbürlerine başkanlık adaylığında direnirim demesi kolay. Bütün partiyi şirketleştirip, CHP de toplanarak CHP ruhunu da çiğneyelim biraz diye bir cürete saygı duyarım elbette, ama istemiyor olduğumu hissettirmeye gönüllü olacağım süresizce ve yine…
Sayın Baykal’a istifa et diyorken, size hoş geldiniz diye yazarken daha yüreğim karardı. O kadar yıllar parti edepsizlikleriyle CHP yönetime güç toplayamadı, hep savunmada kaldı, Türkiye yıkılmadı, yıkılmayacak! Yeryüzüne insanlığı barındıran bir milleti ulus varlığıyla koruyan ender güzellik Türkiye ve Türk milleti yaşatarak yaşayacak.
..
En acı gün hakkıdır dünyaya çağrı sanki. O çağrıyı duyacak ‘Dünya’ ile ve öncelikle insanlık adına; “insanlığı konuşma programı anlaşması”nı sunma, onaylatma, uygulatma ile “pazar alanı” başarmalıyız. Ancak;
--Bizim bir “Terörle mücadele merkezi” ve kurumlarımız var mı? Hükümet gerçekten terör mü besliyor? Ödevimizi çalışıyoruz diyor da hep, elbette bu yüzden sorulur böyle... Hem, Millet ve Ordu niye veya neye eğitiyoruz onları? Onlar meclisteler, ama Türkiye’ye hizmet hariç, yapılmasını isteyen her ülkeyi memnun ediyorlar.....
--Bölge halkı Türkçe konuşmak istemiyor demek ne demek? Türkiye`de yaşayacaklar diye mi bu çare sunulurmuş? Türkiye`de bir vatandaşın kendi kendini koruyabilmesi bir kutsallıktır vatan bütünlüğünde! Dili ötekileşmek, sıkmabaş gezinmek ya da peçede dolaştırmak, ayağı topal, kolu bağlı, gözü şaşı, beli kambur etmektir bu! Can sağlığına saldırıdır yani! Din dilimizin Türkçe olmasına seviniriz, her din mensuplarının din dillerinin lisanlarıyla aynı olduğu gibi. Ancak, okulda, memuriyette, sokaklarda vs.dincilik gösterisi bir şekilciliğe şer deriz biz. Ama her din mensuplarının ibadethanelerde, evlerde hürce ve öğrenmeye olanaklarıyla, kamu alanı ve okulda ‘kural ve yasalara uyum’ ile elbette, insanlıklarını insanca yaşayarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak veya Türkiye Cumhuriyetinde yaşıyor olmak yeterince kültür güzelliğidir.... Veya;
:::::Kimileri adına, belki mücadele etmeye modern olmanın anlamına yetişemiyorlar demeyeceğim, çünkü bu laf curcunacıları zaten neye, niye, ne dediklerini hem bilmiyor, hem duymuyor kendi söylediklerini. Türkiye’de örneğin, bunu bilen hep bir Türk olacak ve mücadele edemeyenlerin uğruna da mücadele edeceğim diyecekler. Bu bizim kültür anlayışımızdan biridir sadece. Onları rahatsız etmeye hak sırtlanan sırtlanlar bu Türklüğü bulacak karşısında ve çünkü, işte bu “Birlik” Türkiye`mdir bir uçtan öbür ucuna!
:::::Mücadele edemeyişe edepsizliği sebep bilenler için de geçerlidir bu mücadele. Sevgi yerine sevgisizliği kendilerine hak seçtiklerini bilecekler ama, diğerlerinden farklı olarak… Sevgi veya saygı diye bir seçime yönelmek farklılıktır. Sevgi ve saygıyı bir bütünlük bilenler insandır, insanlığı uygarlık emeğine ilerlemeye yücelik aşıklarıdır. Sevgi, disiplinli bir terbiyedir. Saygı, canlı veya cansız varlıkların yaşamına huzur ve refahını hak bilmektir.
..
Sevgim boynuna sarılmak, saygım öpmek istiyor elini
Medeniyetimiz aşk medeniyeti
Bir demet sevgi çiçeğimi saygı büyüyor, mutluluk oluyorum
Karşılaştığım bir ulus yüreğine bu değeri
Bodrum-Haziran 2008
..
Tek dil tek ulus uğruna yatırım azaldıkça, gösterişli tarım yardımı gibi saptırmalar hatta, gün ihtiyacını karşılar, ama yarını çökertmeye kökten sarsan en dehşetli garanti olur. Önce şunu sonra onu diye haklılık boyamacılığı kolay yerleşir, kolay etkiler git gide… Tek dil tek ulus öncelliktir Anayasası ile, kadını çocuklarıyla, ancak bu öncellikle başarı adımlamayı bilmeli, eğer niyetler yıkmak değil, hatta insanlığa hizmetse, kaldı ki vatan sevgisi ağızda sakız iken ancak, asilliğin beli bükülür. Tarihlerce hep söylenir: Türk ulusunu koynundakine vurdurmalı. Başka sarsılamadı çünkü tarihler boyu…
Teknolojinin hız aldığı çağa doğuyor nesillerimiz. Makbul kadın, makbul öğrenci terimlerinde yılışıklık da kanayan yaramdır, Anayasa yüreğine çomak sokmaya an bekleyen fırsatçılık gibi. Tuzağa düşmeden teknoloji hızına çoklu zeka uygarlığını korumaya engel, zaman aşındırmaya yarayacak duvar örecek, içe kapatılı yığın halinde çepeçevre sarılmış olarak çöküşecek. Bu konuyla ilgili güncel bir örnek vardı, bununla düşünmeyi deniyorum: Gençlerle sohbet ediliyordu…
Çoklu zekaya gelişim sınıfında öğretmen bir orkestra şefi olur, her biri kendi özelliğinde gelişebilen öğrenciler ahenk sağlarsa, ortaya çıkan bir nağmedir. İyi vatandaş zarar vermeyen, korku kuluçkası akışında kulaçlamayan iyi insandır. Hükümet dinciliği, Anayasa yüreğinde çelik çomak tepinişi nedir?
Bağımsızlık karakteri tarihlerce aslımızdır: Türkün doğuşudur düşünmek. Öğrenmeyi öğreniyoruz. Toplum kültürü ve ahlak sistemi bir taraftan hükümet gelişmesi kadardır, öğretmen niteliğini halk olacaktır. Medyayı kontrol eden bir hükümet neyi anlamlandırıyor? Halbuki Cumhuriyetimizdir, egemenlik milletindir, halk olacaktır soran, sorgulayan, araştıran… diğer taraftan yine, şehir planlaması kimin aklıyla çalışıyor? Karakterini bağımsız geliştirmeye hareket alanı olan yöresinde, çocuğumuz orada makbul kadın kıskacında makbul öğrenci bağnazlığı, hükümetin uğraştığı ve kurtulamadığı, hadi diyelim ki güya anlamıyorlar, hükümet gelişene kadar, kendini yöneten bebeklerimizden kaç nesil deveyi hendek atlatır… olacak…
Çocuklar önder veya öncü hayranlığından konuşuyor, bakanlarımız bildiklerini ülkelerden de örneklerle, sağolsunlar sayıp döküyorlar, millir ruh demeyi esirgemiyorlar ansızın sonra… Bebek olarak ilk öğrendiğimiz kültür ve ahlak Göktürk-Oğuztürk-Atatürk tarihimizdir, ilk hecemiz anne, baba, nine sultanlar, hatun yiğitler, Ay dede, Allah demeye varır varmaz daha… etkilenmek diye ufak da olsa, felsefe, çevre, konuşma, tanışma yeteneğini alıştırma alanı olarak, seyahat, spor, tiyatro, sinema, piyes, dans, -yoktu kütüphane, ama büyükanne babalar doluydu kütüphanelerden de zengince, manevi değeriyle, anlatım heyecanlarına tarih sevgisiyle, konferans yoktu, konserler vardı, Zeki Müren hatırlayabildiğim en güzeliydi- okul gezisi kırlarda daha çok, şehirler arası yarışmalar vardı, ülkeler arası bugün sunulamıyor bile… milli ve manevi değerlerine barışık ruhlarıyla yaşam kaynağı yavrularımızın kendileri oysa… gülücüklerinde mutluluk tadıyoruz, git gide bedavadan, ucuzca, yavrum demek mi bu? ... hükümet, Türkiye ile gerçekten dürüst ve samimi mi?
..