hayatı akan şelaleler gibi düşünün
şelaleler akar nehirde birleşir
insan akar denginde bütünleşir
birlikte yaşadığın la denk değilsen
nehir doldu mu taşar
insan dengiyle değilse kanar
..
Yalan mı sevgi saygı
Anlayamadım hiç yok mu yüreklerde kaygı
Şuursuzluk dolmuş, sanki yüzlerde sargı
Lanet olsun ikiyüzlülük bitsin artık gayrı
Işık tutsun yüreklere sevgi saygı
Gel bitsin bu kötü yazgı
..
Dahil olmaya can attığımız Avrupa Birliği'nin en gözde ülkelerinden olan Hıristiyan Danimarka'da, anayasalarına aykırı görüldüğü bahanesiyle KURAN-I KERİM'in okutulması yasaklanmış, CAMİLERİN KAPATILMASI için karar alınmış, gerekçe olarak da İSLÂM'IN ŞİDDETİ EMRETTİĞİ öne sürülmüştür.
Bağnaz Danimarka, acaba HAÇLI SEFERLERİ KONUSUNDA NE DÜŞÜNÜYOR? BAŞKA DİNLERE SAYGI DUYUYOR MU? İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜNE SAYGI DUYUYOR MU?
KARİKATÜR OLAYI DA ŞİDDETİN DANİSKASIDIR! ..
DANİMARKA ve TÜM AVRUPA BİRLİĞİ YÖNETİCİLERİNİN DİKKÂTİNE! ..
..
Çalışanın hakkı,sayğı görmektir.
Patronun görevi,Hakkı vermektir.
Huzurla yenilen,helal yemektir.
Atamdan duyduğum,nardır emek.
Not:Şiir perisi Grubunun EMEK başlıklı çalışması için yazılmıştır.
Nar.Ateş
..
Sevmek ve sevilmek için
Kalpte sevgi taşımak
Halden anlamak için görmek ve yaşamak gerekir
Kalıcı dostluklar kazanmak için
Yürekten sevmek,samimi olmak
Ve de paylaşmak gerekir
Para kazanmak için önce akıl sonra da çalışmak
..
Her kadın kutsaldır,sakın unutma
Kutsal cennet serilmiş o kadına
Değer ver kadına,baksın tadına
Yaşam tadım adın,kutsaldır kadın
Kadın,en zirvede açan kardelen
Karlara inat çiçek açar kadın
..
Ta Adem ile havva'dan soyu sürer bu yana
Hem savaşta,hem barışta gider iş başına
İster çocuk ister eş istersede doğuran ana
Saygı duyalım köz olmasınlar yana yana...
..
En acı gün hakkıdır dünyaya çağrı sanki. O çağrıyı duyacak ‘Dünya’ ile ve öncelikle insanlık adına; “insanlığı konuşma programı anlaşması”nı sunma, onaylatma, uygulatma ile “pazar alanı” başarmalıyız. Ancak;
--Bizim bir “Terörle mücadele merkezi” ve kurumlarımız var mı? Hükümet gerçekten terör mü besliyor? Ödevimizi çalışıyoruz diyor da hep, elbette bu yüzden sorulur böyle... Hem, Millet ve Ordu niye veya neye eğitiyoruz onları? Onlar meclisteler, ama Türkiye’ye hizmet hariç, yapılmasını isteyen her ülkeyi memnun ediyorlar.....
--Bölge halkı Türkçe konuşmak istemiyor demek ne demek? Türkiye`de yaşayacaklar diye mi bu çare sunulurmuş? Türkiye`de bir vatandaşın kendi kendini koruyabilmesi bir kutsallıktır vatan bütünlüğünde! Dili ötekileşmek, sıkmabaş gezinmek ya da peçede dolaştırmak, ayağı topal, kolu bağlı, gözü şaşı, beli kambur etmektir bu! Can sağlığına saldırıdır yani! Din dilimizin Türkçe olmasına seviniriz, her din mensuplarının din dillerinin lisanlarıyla aynı olduğu gibi. Ancak, okulda, memuriyette, sokaklarda vs.dincilik gösterisi bir şekilciliğe şer deriz biz. Ama her din mensuplarının ibadethanelerde, evlerde hürce ve öğrenmeye olanaklarıyla, kamu alanı ve okulda ‘kural ve yasalara uyum’ ile elbette, insanlıklarını insanca yaşayarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak veya Türkiye Cumhuriyetinde yaşıyor olmak yeterince kültür güzelliğidir.... Veya;
:::::Kimileri adına, belki mücadele etmeye modern olmanın anlamına yetişemiyorlar demeyeceğim, çünkü bu laf curcunacıları zaten neye, niye, ne dediklerini hem bilmiyor, hem duymuyor kendi söylediklerini. Türkiye’de örneğin, bunu bilen hep bir Türk olacak ve mücadele edemeyenlerin uğruna da mücadele edeceğim diyecekler. Bu bizim kültür anlayışımızdan biridir sadece. Onları rahatsız etmeye hak sırtlanan sırtlanlar bu Türklüğü bulacak karşısında ve çünkü, işte bu “Birlik” Türkiye`mdir bir uçtan öbür ucuna!
..
DÜNYA kültür ve değerlerine baktığında, GELİŞİM, DEĞİŞİM, DÖNÜŞÜM adında üç nehirde ava çıkan en büyük kan bağı Aile’dir. Ailenin insanlık için yapabilecekleri, eşlerin rollerini unutmadan iyi çalışarak uygulaması gereken çok kutsal bir toplumsal ünite ve kendi akliyle, ihtiyacı olana, istemeden de olsa destek olmak, sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşamı ertelemeden hareketlilik içerisinde “DURMAK YOK, AVA DEVAM” diye düşünerek üç nehirde devamlı uğranması gereklidir. Gelişim nehri çeşitli “BABA BALIK” ile doludur. Baba balık kültür ve değerleri ve “ANNE OLTA” NIN değerleri aynıdır. Her iki tarafın değerlerinde “ SORUMLULUK, TOPLAYICI, MERAK, BİLGİ, FARKINDALIK, BAKIŞ AÇISI, SADAKAT ve SAYGI” balıklarıdır. GELİŞİM ve DEĞİŞİM nehirlerinin kesiştiği noktada ava çıkan “ BABA BALIK Ve ANNE OLTA” NIN YEM’E ihtiyacı vardır. ÇEVRE ve MESLEK. ÖZE DÖNÜŞ, KENDİNE SAYGI, yolunda ilerlemelidir ki BİRLİKTELİK ile başlayan kararlar ayrılıklara sebep olmasın.
Yaşam bu iki jenerasyonun sorumsuzlukları ile avlanıldığında “YAŞAM, TOPLUM, GEÇİMSİZ, ASABİ, İLGİSİZ, ŞARTÇI, HIRÇIN, SABIRSIZ, SAÇMA, DUYGUSAL, BECERİKSİZ, ZAVALLI, YANLIŞ SEÇİM, MUTSUZLUK, ALKOL, KARAKTERSİZ, KİŞİLİKSİZLİKTİR.” Nehri temizlemek için DÖNÜŞÜM nehrine uğranmalıdır. “ ÇOCUK YEM” E ihtiyaç duyulur. “ÇOCUK YEM” DE bulunan “ SORUMLULUK, EĞİTİCİ, ÖĞRETİCİ, BAŞARI, FARKINDALIK, DİSİPLİN” adlarındaki yemleri “BABA BALIK” ve “ANNE OLTA” YA teslim eder. Ve dönüşüm sağlar. BABA BALIK geçmişi yaşar, ANNE OLTA geleceği için her iki taraf ile oyun oynar. ÇOCUK YEM İse BABA BALIK, ANNE OLTA’DAN aldığı sorumsuzluk ve sorumluluk ile DÖNÜŞÜM sağlayarak bugünü yaşamaya çalışır… Bazı geceler barda, bazı geceler….
AİLE
Ansızın çıka gelen bir eve misafir isen…
İlgili olmalısın hem kendin ile, hem evin ile…
..
Atatürkçü düşünce 'Modernleşme' progra¬mıdır. Yirminci yüzyılda yaşadığımız ulusal kur¬tuluş hareketinin temeli ve ürünü olarak bilindi¬ği Türk aydınlarınca kabul edilmiş sistemdir.
Bu sistemde hak ve sorumluluk ilkesi yatar. İnsanca yaşamanın idealleri ile donatılmış dü¬şünce birliğidir. İnsan, biricik varlık olarak görü¬lür. İnsan olarak temel hak ve sorumluluğun kay¬nağını oluşturur. Yaşama hakkı, tüm hakları bünyesinde saklar. Haklar ve sorumluluk arasın¬da doğru orantı çizmektedir. Ne denli hak varsa bir o kadar sorumluluğun bulunduğunu unut¬mamak gerekir. Temel özgürlük kavramını içe¬ren Atatürkçü düşünce akılcı, barışçı, ilerleme¬cidir. O'nun koyduğu esas Türk Milleti'ni çağ¬daş uygarlığın üstüne çıkarmaktır. İnsan olma, millet olma, devlet olma davası Büyük Önder'in ana düşüncesi idi. Bunu da gerçekleştirerek ay¬dın Türk gençliğine emanet etmiştir. Bu bir dev¬rim hareketi olup sürekliliğini çağdaş temel üze¬rine oturtmuştur. Tam bağımsızlık Atatürkçü¬lüğün ruhunda muhafaza edilmektedir. Her tür¬lü emperyalizme karşı, askeri, kültürel, siyasal, ekonomik, eğitim, toplumsal yaşam alanlarında Türk insanının duyarlı olmasını istemektedir. Geçmişin dinamizmi ile geleceğin idealinin mille¬te güç kazandıracağını çok iyi bilmekte olan Ulusal Mücadele'nin Muzaffer Kahramanı Atatürk, bölünmez bütünlüğü, milletin birlik ve beraberliği önemli nitelik olarak görmekte idi. En büyük eseri Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Cumhuriyetçilik, Milliyetçi¬lik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik Ata¬türk Düşüncesinin bütününü oluşturmaktadır. Samsun'a çıkışının ardından Amasya genelgesi, Erzurum ve Sivas Kongrelerine karşı oluşan iç isyanlar, padişahın aciz tavrı, en güçlü ordula¬rıyla ülkemizin işgalini gerçekleştirmeye çalışan emperyalistlere örgütlü direniş, zaferle sonuçlanan Modern Türk Devletini oluşturmuştur.
O'nun ilke ve inkılâplarını gözardı ederek başka ufuklarda mutluluğu arayanlar mutlaka kendi hesaplarına, çıkarlarına, gericiliğe bunun ardından kargaşa ve yokluğa susayanlardır. Millet egemenliğine dayanan, laiklik, hoşgörü, barış, diyalog, uzlaşma, akılcı, çağdaş, milli ve modern programın adı olan Atatürkçülük düşüncesi bölünmez bütünlüğün, birlik ve beraber¬liğin bir ifadesi olarak gördüğümüz ve hiç bir ideolojiyi kabul etmeyen yirminci asrın yüksek düşüncesidir.
Atatürkçülük ilkesinde halkın egemenliği esastır. Önemli olan halktır. Onun için ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ ilkesini koymuştur. Çağdaş ve ileri düzeyde bir yönetim biçimi olan demokrasi bilinci ruhumuza işlemiştir. Bu millet tüm kuruluş ve kurumlarıyla anayasamızın başlangıç ibaresi ile 1’den 12. maddesine kadar olan hükümlerin değişmez biçimini sindirmiş durumdadır.
Bir insan veya aile ıssız bir adada yaşayamayacağı gibi bir ulus da dışa kapalı, uluslar arası ilişkilerden mahrum yaşayamaz. Ulu önderin “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesi bugünün ve yarının insanına ışık tutmaktadır. Bunun için barış, huzur, hakkaniyet, hoşgörü, sevgi ve saygı toplumların yaşamında önemli yer almalıdır. Dünya artık küreselleşmeye ve milletler topluluğu yoluna girmektedir. Bizler bu konuda kayıtsız kalamayız. Ancak ulusal bağımsızlık, egemenlik, insan haklarına saygı, eşitlik, hoşgörü ve etik düzeyde yaşamın süreci herkesçe beklenir.
Milletin yaşam omurgasını oluşturan yasama, yürütme ve yargı erkleri çalıştığında ulus esenliğe ulaşır. Ülkemizde çok şükür ki bu kuvvetler ayrılığının çalıştığını görüyoruz. Hiç kimse ne Atatürk’ün, ne dinin, ne de başka şeylerin arkasına sığınarak macera peşinde koşmasın. Devletimiz dimdik ayaktadır. İç ve dış mihrakların kişisel çıkarlarına bu millet rağbet göstermeyecektir.
..
ne geldiyse ba$imiza hep cahillikten geldi
insanlara insanca davranmayi bilemedik
ayrimcilik,kin,nefret,gavgayla verdik elele
birlik beraberlikte biraraya gelemedik
kücüge $efkat büyüklere saygi uzak kaldi
kadina $iddet ise silogan halini aldi
..
Çağrılmış ziyafete, Hoca da gitmiş.
Ne ona bakmış kimse, ne buyur etmiş.
Üstündeki ceketi çok çok eskiymiş
Gitmiş evine Hoca, kürkünü giymiş.
Ve ziyafet evine dönünce yine
..
Dolduruşa gelmek yerine, sağduyu ile bilgi olmadan fikir sahibi olanların farkında olmak, her örgüt yetenekli, laf becerikliyi de hükümet seçilemeyeceğini hissettirmek ve geçici olarak ordunun hükümet olması için belki, hiç seçime gitmeyip, bütün partinin iflasını kendilerine imzalattırmak… Bütün partilerin millete gidecek yolu hukuktan geçecek hesap yoludur belki…
Belki de bu hesaplaşmaya, dincilik taslaklanan hükümetin bu Yahudiliği ile sebep olduğuyla, iyi bir isabet oldu, baştan başlayarak gelişmeye şansı kullanmanın gereğine ve yorucu bu yolda azim ve kararlılığı derleyip, toparlamaya, bir embriyo gibi… evrenle birlikte…
Zaten hep söylüyorum, Türkün doğuşudur düşünmek diye… Allah dünya Türklerinin ve Türkiye’min varlığı ve bütünlüğüne azminin ve kararlılığının yar ve yardımcısı olsun!
Kimsenin dinine karışmayın, herkesin aklı erdiği kadar inanacağına ve inandığına saygılı olalım. Saygı, durumu kontrol altında tutabilmek demektir. Hiç kimse bir inancını sembol süslenerek okullara, makamlara, caddelere, kamu alanlarına dayatmayla sokuşmasın. Kim daha iyi dinciydi, kim dini saygınlığını iyi koruyabiliyordu diye Allah huzurunda zaten herkes tartacaktır kendini. Yeryüzünde doğamız bizi yaşatıyordu, ölüyor gözlerimizin önünde…
..
Merhaba gurbetçiler merhaba canlarım,
Selam size Demirci babadan, Sarıçayır'dan,Taz tepeden, Molla pınarından, Şahin pınarından, Keşlik yol ayırımından, Yüreğimin her yanından selam size, Elli yıldır aramıza gurbet girdi, Siz oralarda mutsuz, ben buralarda huzursuzum. Kör olası gurbet bizi bir birimizden ayırdı, hasretinizle göz yaşlarım sel oldu içime aktı, derdimi hiç kimse anlayamadı.
Paranın herşey olmadığını yaşayarak anladınız, iyi biliyorum hepinizin parası var,malı var, mülkü var ama eminim ki hiç biriniz huzurlu hiç biriniz mutlu degilsiniz. Maddeyi az çok kazandınız, amma bedel olarak manayı büyük ölçüde kayıp ettiniz, oysa burda hep birlikte bir arada ne güzel ne mutlu yaşıyordunuz. Örfünüz, adetiniz, geleneginiz, töreniz, inancınız ve itikatınız birdi insani değerler ve inancınız yaşam gayenizdi. Paylaşmayı, yardımlaşmayı iyi biliyor kusursuz uyguluyordunuz, Akrabalarla ilginizi kesmiyordunuz, Komşu hakkını çok iyi idrak ediyor göz ardı etmiyordunuz. Özünüzle sözünüz birdi, Cem oluyordunuz senede bir defada olsa küsleri barıştırıyor, bilerek veya bilmeyerek işlediğiniz günahlara tövbe ediyordunuz, Hastaları ziyaret ediyor, yoksula düşküne yardım ediyordunuz. Mazluma ağıt yakıyor, zalime lanet okuyordunuz, Dışarıdan gelen her misafiri hızır biliyor, hürmette kusur etmiyordunuz.Hak Muhammed Ali yolunu, güruhu naci biliyordunuz. Her zaman her yerde ezilenin, emekçinin saflarında saf tutuyordunuz. Hiç bir zaman zalimin kılıcını çalmadınız. Çalmazsınız! hepiniz iman sahibiydiniz, hakka hakikata bağlıydı özünüz
..
Güçsüz ülkelerin tepesine çullanmaya Türkiye sessiz eylemde, diyelim ki hatasıdır. Bu partilerle ne beklenirdi zaten…
Parti zihniyetini kirleten yıllarla, grup işgaline uğrayan meclis de nasiplendi. T.C kuruluşuyla cumhuriyet ruhunu siyaset ahlakıyla taşımaya ‘CHP’ geçirildi hayata. Cumhuriyet ruhunun özü, sağduyulu bilgiyle bilinç dolu ve hissiyatı sağlıklı hür umudu koruyor, o ezici yıllara rağmen. Muhalefet ödevinde yine öyle kusursuz direnişi ile millet aşkına onur taşıyan
: çatışmadır yanlışı
: gerekirse darbe ihtarı ve kararlığına duruşudur
Bunda sözüm yok! Buldum hep başarıyı, yürekten teşekkürlerimle. Yönetim varlığını da istiyorum! Diyorum demesine ya, yüreğim titriyor…
..
Aile ortamı sevgi,saygı.
Sokak ortamı hapçı kaçakçı.
Cemaat de olmuşsa yalancı,
Tek olan neyler bu cihanda?
..
YİRMİBİRİNCİ YÜZYILIN MOMINDISİ
Kefeninin yüzü daha yeni yırtılmıştı Gever dağlarının, bu coğrafya ilk yağmurlardan sonra hiç böyle gülümsememişti ve hiç bu kadar diri ve ihtişamlı değildi. Tabiat yeniden canlanmış uzun bir uykudan sonra doğa ile beraber umutlar ve yarım kalan sevdalar, daha yeni tomurcuklarını açmış, çiçekler ilk defa bu denli doyasıya su içiyorlardı. Her yer taptaze, canlı ve diri kısacası her şey insanı umuda sevdaya ve yaşama biraz daha bağlıyordu.
Bu güzellik ve canlılık içinde bırak ölmeyi, ölümü düşünmek bile istemez insan. Gever; ters lalenin anavatanı. Her canlı tüm yaşamı boyu başı dik yaşamak ister. Ancak ters lale törelere yobazlığa kendisinden başka kimsenin değer ve sevdalarına kıymet ve itibar etmeyen bin yılların kokuşmuşluğuna ilk isyandır. Zifiri törelere geriliğe eskiye ilk karşı duruştur. Momındı ve sevdasına sadıktır ve sıkıca bağlıdır. Ters lale Momındı ye yapılan haksızlığı dünyaya ve yaşama yüzünü çevirerek adeta küsmüş ve insanlığa kırılmışlığını böyle yansıtır. Onun duruşu Momındının cellâtlarına verilmiş en büyük cezadır. Törelerin aşiretlerin yobaz hukuklarına son kurban olsun diyedir. Yıllardır insanlığın, gökyüzünün ve tabiatın yüzüne bakmayışı. Oysaki ne ilkti Momındı ne son oldu, sadece isimleri değişti yazgısı değişmeyen töre kurbanı Kürt kadının.
Yaşamının en verimli çağıydı aylardan mayıs, umutların dirildiği yarım kalmış şarkıların, tamamlanmamış sevdaların alanı düğünler. Altı aylık kışa katlanmanın, sabır taşı olmanın tek gerekçesidir düğünler. Kokuşmuş köy düzenin ve kendisinin varlık nedeni olan törelere başkaldırının tek sistemsiz örgütlü alanlarıdır düğünler. Bin yıllardır nice kutsal aşklara sevdalara ve dostluklara mekân olmuş düğünler. Yine böyle bir geleneği yaşamaya ve yaşatmaya çalışıyordu. Ancak bu gün diğer günlerden farklıydı. Köydeki düğün, istenmeyen davetsiz bir misafiri ağırlıyordu. Tüm karalık ve çirkinliklerini beyaz sakalı ve renk uyumu içerisinde olan abasının altında ustaca saklayan, imamlık kurumuna ve misyonuna yakışmayan bir pratiğin sahibi bir imamdı bu misafir. Teknoloji çağında orta çağı yaşatmaya çalışan ve bu yaşamı din, Allah, şeriat korkusuyla topluma dayatan bir kişilik, hiçmi hiç sevdiremedi kendisini ne bu köyün genç erkeklerine nede genç kızlarına. Oysaki düğünlerin doğası gereği halaylar tutulmalı şarkılar özgürce söylenmeliydi. Olmadı olamazdı çünkü en ufak bir özgürlük yaşanılırsa imam ve duygudaşlarının biten saygınlıklarıydı. Bu da onlar gibi düşünenler için yağmurun bir daha yağmaması bereketin kalmamasıydı. O kirli elleri kutsal ağızları susturmalıydı. İhtiram ve saygı görmeliydiler, bununda tek yolu Feride ve Feride gibilerinin erkeklere görünmeden köşe ve kuytularda sınırlı eğlenmeleri ve sevinmeleri ile olanaklıydı.
Feride karşı duracak ve onları köyden çıkaracak kadar güçlü olmadığını biliyordu. Bir dağlara baktı, birde duyguları gibi hırçın akan Xorekan çayına, töreler yeni bir kurban istiyordu. Özgürlük ve Kürt kadının yaşam hakkı için. Uzunca düşündü bari benden sonraki hemcinslerim daha özgür yaşasın dedi, bedeli can olsa bile başka çarem yok dedi kendi kendisine. Bırakıverdi kendisini Feride Xorekan deresine, Xorekan çayı onun sevda kanlısından daha merhametliydi. Kıyamadı almadı canını, oysaki yardım etmek isterdi Feride ye Xorekan çayı, ama daha temizleyeceği çok kirlilikler vardı, bekleyemezdi Feride yi, alacağı uzunca bir yol, bu vahşeti ve zulmü duyuracağı epey kent, köy, mezra ve canlılar vardı. Onun için akıp gitmeliydi. Feride burada başaramamıştı ölümü. Tekrar köyüne döndü bütün sırlarına sevdalarına ve acılarına ortak olmuş evinin odasının tavanına asmakla denedi ölümü ve başardı.
..
Uygarlık: Arz'ı, Cennet'e çevirme arzusu ve eylemidir...
Hep, huzurlu, güvenli yaşamak; sevgi, saygı, söylemidir...
Üzüntü yaratan şey de; yalnız, ayrılışın elemidir...
..
Eğer sevgi bir çiçekse
Saygı onu koruyan saksıdır
Çiçek solmaya başlamışsa
Dikkat edin...
Saksı mutlaka çatlamıştır.
(Hayat dediğin nedir ki)
..
Mevkiler gelip geçicidir
İnsanlık baki kalan
Sevgi ve saygı ile anılmıyorsan
Sen de boş dünya gibi yalansın yalan
..