Sartre Sokağında Mutlağın Levhasında ...

Hayrettin Taylan
1968

ŞİİR


23

TAKİPÇİ

Sartre Sokağında Mutlağın Levhasındasın Zindenaz

Sartre sokağındayım.Çıkmazlarım bul’antı yaşıyor.Var mıyım yok muyum derken ruhumun dehlizinde Mevlana akıyor. Çarpışan arabalar gibi kimin doğrusu mutlak doğrunun elektriğiyle çalışıyor.

Sartre´a göre İnsan sadece vardır. Belli bir amaç gözetilerek yaratılmamıştır. İnsan oluşurken bir taslak belirlenmemiştir. Önce varolur sonra kendi kendini gerçekleştirir. Yani kendisini nasıl yaparsa, öyle olur. Bir pipo ya da taş gibi, basit ve bilinçsiz bir varlık değildir
Sartre insan sadece vardır derken, insanın aslında yalnız bir birey olduğunu diğer insanların da yalnız olduklarını vurgulamış, bu yalnızlık ona korku vermiştir.
Henüz sekiz yaşımdayken Lüxemburg parkına oynamaya giderdim. Bir adam vardı. Gelip August Comte sokağı boyunca uzanan parmaklığın karşısındaki kulübenin içine otururdu. Bizi korkutan bu adamın ne sefil hali nede boynunda çıkmış olan ve yakasına değen urdu. Bizi korkutan onun yalnızlığı idi. Şeklinde anlatırdı Bulantı’da.
-Yalnızlık hangi bulantımızın bulgusunu özetler. Ya da bizi özetleyen özün hangi sözü doğrularımızı aşılar. Yeşeren doğrunun fidesi için Mevlana anlatır benim yerime,
İnsanı.
* “İnsan bir cevherdir, gökyüzü ise ona arazdır.”

“Her şey parçadır, basamaktır, maksat ise insandır.”
- Eşref-i mahlûkattır insan. Şimdi varlığın tümleyen en yüce makam insan olduğunu algılayarak ussal zehirlenmeyi önlemiş oluyoruz. Sarte nerde yanılıyor ki var oluşa bu kadar sığınıyor.
-Yine Yunus sahilinde benlik kıyıya vurur. Der ki:
“Beni bende deme, bende değilem, bir ben vardır bende benden içerü! ...”
-Şimdi iç ben’i de tümleyen b u katmanın hangi derecesi bizi gölge düşüncelerden arındırır.
Sartre Sokağındayım.Salyangoz burada önemlidir. Yunus kıyısında değilim ki “varoluşculuğu “
Zorlayan yalnızlık mı?
-Ya da insan eşref-i mahlûkattır ,mahlukatını tamamlayan diğerdenliği algılamakta zorlanıyor muyuz? Kulluk yapmaya geldiğimizi unutuyor mu insan.
Mevlana gibi gerçeğimizi “Hamdım, piştim, yandım! ”
Yakarak yaşamayı özetleyerek özümsemekten uzak mıyız ki?
Ya da her şeyin mutlaklığını algılamak zor mu? Bu kadar kaygı, bulantı, kendini arama, özüne atomlar bağlamak zor mu ki.
İmam-ı Rabbanî diliyle:
“Hiçbir şey O’na muttasıl (bitişik) değil ve hiçbir şey O’ndan münfasıl (kopuk) değil!) …

-Peki Sarte Sokağında yazılı Var olma levhalarındaki septik arayış nerden zorlar bizi.
“Geleceği görüyorum. İşte orada, sokakta. Şimdiden daha silikçe. Daha ne bekliyor gerçekleşmek için sanki? Gelecek, bu ihtiyar kadına daha fazla ne sağlayabilir ki? İhtiyar kadın topallayarak uzaklaşıyor. Aniden duruyor. Başörtüsünden sarkan aklaşmış bir tutam saçı yana doğru itiyor. Yeniden yürümeye koyuluyor. Demin oradaydı, simdi ise burada... Hiç anlayamıyorum içinde bulunduğum durumu: Hareketlerini gerçekten görebiliyor muyum, yoksa onları tahmin mi ediyorum? Şimdiyi gelecekten hiç ayırt etmiyorum artık. Çünkü, sürüp gidiyor bu, yavaş da olsa gerçekleşiyor; ihtiyar, koskocaman erkek ayakkabılarını sürüye sürüye ilerliyor issiz sokakta. Budur iste zaman, hem de çırılçıplak zaman, yavaşça varoluyor. Kendini beklettirir ve geldiğinde de tiksinti verir. Çünkü, zaten, uzun süredir onunla birlikte bulunulduğunun farkına varılır. İhtiyar, sokağın kösesine yaklaşıyor. Ufacık kara bir kumaş yığınından başka bir şey değildir artık o. Evet, doğru, bu, yeni bir şey. Demin orada değildi. Ama bu, insanı şaşırtmayan tatsız ve silik bir yenilik. Sokağın kösesini dönmek üzere ihtiyar kadın, dönüyor iste...bitmek bilmeyen bir süreden beri.

Pencereden söküp atıyorum kendimi. Sallana sallana odada başlıyorum dolaşmaya; birdenbire aynaya yapışıp kalıyorum, kendime söyle bir bakıyorum, tiksiniyorum kendimden: Hala bitmez tükenmez bir süre daha. Sonunda, bu görüntümden kurtulup yatağın üzerine yığılıyorum. Tavana bakıyorum, bir uyuyabilsem.

Sakinlik, sessizlik……..”

-Bulantı kütüphanesinde Sarte varlığa dair daireler çizmiş.Sessizlik, yalnızlığı, yalnızlık var olmaya doğru imgelem kurgusunu çizmiş.
-Burada yalnızlıktan sonrası gerçek varlığa, özüne dönütleri sunar. Biraz derin bir buhran ve kayıplar sıralanıyor. “Hiçlik” izleğinden varlığa dönüş yolu aralanıyor.
Yine sığıntılardan kaçınıp Mevlana aynasında varlık ile yokluk kardeşliği sıralanır.
Der ki Mevlana: “Yokluktayız, yokluğun sarhoşu olmuşuz. Yokluk sevgilisi, çok daha vefalıdır.”
-Sartre yanılgılarla varlığın bulantılarından kurtuluyor. Mevlana ise her şeyin zıddıyla kadimdir. Yokluğun sevgilisi olana gitmeyi en doğru izlek olarak çiziyor.Bunalım yok, içsek bir dehliz var sadece.
-Varlığı , insan-ı kamil olmayı durulayan gerçek aynalara baktığımızda
Cüneydî Bağdadî:“Allah’ın seni sende öldürmesi ve kendisiyle diriltmesi bağlamı bizi toplar. Merhale merhale bizi sunar öze. Varlığımızın içinde varolanı bulmaya meyilli olmaktır asıl gerçek.
Yine mutlak varlığın Yunus sahilinde :
“Hem evvelsin, hem âhir kâmu yerlerde zâhir

Hiç makam yoktur sensüz ben niçün göremezem”

Bütün bu metafizik fünyelerin içinde gerçeği anlamak zorlanmamak gerek.İnsan her zaman insan olmaya yakındır.
Mutlak her zaman gerçeğine meyillidir.Özünü tarar istençler.

Hayrettin Taylan
Kayıt Tarihi : 23.9.2011 15:25:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Hayrettin Taylan