I
Ben her akşam dolaşırdım bu yeşil sahilde,
Aşinalar gibi karşımda gülümserdi sular;
Nazlı rüzgar konuşur anladığım bir dilde,
Sevdiğim şarkıyı söylerdi hafiften korular.
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Doğa Fendi. nickli arkadaş şiir metnini okttuğunuz için teşekkür ederim. İyi varsınız.
Doğa Fendi. nickli arkadaş şiir metnini okttuğunuz için teşekkür ederim. İyi varsınız.
Şarkın Sultanları
I
Ben her akşam dolaşırdım bu yeşil sahilde,
Aşinalar gibi karşımda gülümserdi sular;
Nazlı rüzgar konuşur anladığım bir dilde,
Sevdiğim şarkıyı söylerdi hafiften korular.
Yaz kış, öterdi ağaçlar bu derin maviliği,
Uhrevi beldeler üstünde güneş parlardı;
Bir havari gibi her gün denizin inlediği
Kayalıklarda gezen ince kadınlar vardı.
Sisli enginleri ruhumda duyup dinlerken
Dolaşan kızları toplardı deniz şen sesine,
Ayrı bir yüz düşünürdüm bu güzelliklerden
El ederken sarışın şaireler beldesine.
Gülmek isterdi uzaktan bana bir gölge, niye?
Tanımazdım onu, esmer mi veyahut sarı mı?
Belki bir gün gelerek toplar o mabude diye,
Dağıtırdım deli rüzgarda uzun saçlarımı.
Gezerek sessiz adımlarla nefessiz kımda
Geçirirdim bu hararetli yaz akşamlarını;
Bazı bir şüphe parıldardı sönük ruhumda,
Her güzel yüzde arardım bir ilahi kadını.
II
Bir hazan akşamı indimdi yeşil sahile ben,
Vardı kumral sular üstünde beyaz bir yelken.
Daralan omzuma bir yaşlı sedir oldu kaya,
Gözlerim daldı uzaklardaki mermer saraya.
Ufkun üstünde güneş secde eden bir iklil.
Tutuşan körfeze çizmişti alevden bir Nil.
Gölgeler cenneti olmuştu bütün karşıki yar,
Gölgelenmişti kayıtsız uyuyan genç adalar.
Silinirken güneşin yorgun ufuklardan izi
Bir kürek darbesi titretti o baygın denizi.
Geri döndümdü düşerken yere boynumdaki şal;
Kayalıklarda yanaşmıştı uzun bir sandal.
Geçti bir gizli nefes gölgeli sahillerden...
Sandalın taşlara yaslandığı tenha yerden.
İndi şarkın sarışın kızlarının en genci;
Arkadan bir köle, munis ve uzun bir zenci.
Kumlar üstünde, çakıllarda denizden sessiz,
Yürümekteydi bu parlak ve karanlık iki iz.
Solgun alnında kımıldardı yürürken saçlar,
Belli, çalak idi bir yavru geyik ruhu kadar.
Ben o hummalı bakışlarla sararken geçeni,
'Kim bu vahşi' demek ister gibi süzmüştü beni.
O zaman kalbimi bir gizli günah etti esir,
Sardı etrafımı gökten boşalan bir zincir.
Önce kalbimde beyaz elleri bir sisli kışın;
Sonra karşımda o sultan, o ilahi sarışın...
Bir alev şarkısı halinde geçerken o peri,
Kül olup kaldı hayalimde onun nağmeleri.
Sanki vurmuştu benim alnıma çöllerdeki sam,
Kumların üstüne düşmüştü yılan başlı asam.
III
Bütün eşyaya hazan indi, sular dermansız.
Şimdi bir gölgeyi bekler, gezerim ben yalnız.
Gördüğüm manzara, akşamları, kalbimde bir ok;
Gece, kalbim gibi, evlerde ışık yok, ses yok.
Mavi bir sis çiziyor bahçeler üstünde sabah,
Geziyor gölgeli sahilde hazin bir seyyah.
Bu şiir ile ilgili 3 tane yorum bulunmakta