Fâriğ olmam eylesen yüz bin cefâ sevdim seni
Böyle yazmış alnıma kilk-î kazâ sevdim seni
Ben bu sözden dönmezem devreyledikçe nûh-felek
Şâhid olsun aşkıma arz u semâ sevdim seni
Yüzbin cefâ etsen vazgeçmem, sevdim seni.
Kaza ve kader kalemi alnıma böyle yazmış; sevdim seni.
Dokuz gök döndükçe bu sözden dönmem:
Sevdim seni; yer, gök, aşkıma şâhit olsun.
Bend-i peyvend-î dilim ebrû-yı gaddârındadır
Rişte-î cem'iyyetim zülf-i siyeh-kârındadır
Hastayım ümmîd-i sıhhat çeşm-i bîmârındadır
Bir devâsız derde oldum mübtelâ sevdim seni
Gönlümün bağlantısı, zâlim kaşındadır;
Zihnimin manevi bağı siyah saçlarındadır.
Hastayım, sıhhate kavuşma ümidim, hasta gözlerindedir.
Devâsız bir derde düştüm: sevdim seni.
Ey hilâl-ebrû dilin meylî sanâdır doğrusu
Sûy-ı mihrâba nigâhım geç-edâdır doğrusu
Râ kaşından inhirâf etsem riyâdır doğrusu
Yâ savâb olmuş ve yâ olmuş hatâ sevdim seni
Ey hilâl kaşlı, gönlün meyli sanadır doğrusu;
Mihrâba doğru bakışım biraz geç oldu doğrusu.
Râ harfine benziyen kaşından vazgeçtim desem bu riya olur doğrusu.
Doğru ya da yanlış olmuş olsa da ben sevdim seni.
Bî-gubârım hasret-î hattınla hâk olsam yine
Sihhatim rûh-ı lebindendir helâk olsam yine
Tig-ı gamzenden kesilmem çâk çâk olsam yine
Hâsılı bîhûde cevretme banâ sevdim seni
Senin hatlarının hasretiyle toprak olsam bile tozum olmaz.
Helâk olsam bile, iyileşmem gene dudağının özünden olur.
Süzgün bakışının kılıcından parça parça olsam da ayrılmam,
Kısacası boşuna bana cefa etme, sevdim seni.
Galib-î dîvâneyim Ferhâd u Mecnûn'a salâ
Yüz çevirmem olsa dünyâ bir yanâ ben bir yana
Şem'ine pervâneyim perva ne lâzımdır banâ
Anlasın bigâne bilsin âşinâ sevdim seni.
Divane Galib'im; Ferhâd ile Mecnun'un ruhu şad olsun
Dünyâ bir yana, ben bir yana olsam, gene de senden yüz çevirmem.
Senin mumuna pervâneyim, bana korku gerekmez
Yabancılar anlasın, tanıdıklar bilsin ki sevdim seni.
Kayıt Tarihi : 6.2.2014 17:03:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Şeyh Galib](https://www.antoloji.com/i/siir/2014/02/06/sarki-9.jpg)
Fâriğ olmam eylesen yüz bin cefâ sevdim seni
Böyle yazmış alnıma kilk-i kazâ sevdim seni
Ben bu sözden dönmezem devreyledikçe nüh felek
Şâhid olsun aşkıma arz u semâ sevdim seni
(Ey sevgili,) yüz bin(lerce) eziyet etsen (de) seni sevdim.
Kazâ (ve kader) kalemi alnıma böyle yazmış(tır): Seni sevdim.
Dokuz (kat) gök(ler) dönmeye devam ettikçe ben bu (“Seni sevdim”) söz(ün)den vazgeçmeyeceğim!
Seni sevdim! Yer ve gök aşkıma şahit olsun!
Şairin çınlayıcı bir duyuruyla giriş yaptığı bu ilk bentte, şiir boyunca sergileyeceği, aşkın tezahürleri olan isyan, inat ve irade edalarının başlangıcını görmekteyiz.
Birinci ve ikinci mısrayı ters çevirerek sebep sonuç tarzındaki şu anlam ilişkisine varabiliriz:
“Seni sevdim. Kaza ve kader, alnıma böyle yazdığı için yüz binlerce acı çektirsen bile senden vazgeçecek değilim!”
Bentlerde asıl anlatılmak istenenin hep üçüncü mısrada verildiğini dikkate alarak ilerlediğimizde, evrendeki dönüşler3 devam ettikçe, yani kıyamete kadar, şairin bu “seni sevdim” sözünü dilinden düşürmeyeceğine dair kararlılığıyla karşılaşıyoruz.
Ve son mısrada ise, yerler ve gökler şahit tutularak bu sevginin “Aşk” olduğu ilk kez ilan edilmektedir.
Sevmenin bir alın yazısı olduğunu belirten “Kilk-i kazâ” terkibinde anlama daha münasipken ve vezne de uygunken, niçin “kader” değil de “kaza” kelimesi tercih edilmiştir? Çünkü başa gelen, aşktır ve o, sükûnetle kabulü gerektiren bir teslimiyetten öte, felaket karşısındaki panik refleksine sebep bir “kaza”dır.
Dîvân şairinin kelime seçimindeki geleneksel titizliğine ve Şeyh Gâlib inceliğine dair, dikkat çekici olan bu noktayı tespit ile devam edelim.
“Fâriğ olmam” ile “dönmezem” sözlerinin belirttiği olumsuzluk vurgusu ve kısmen polemik üslubuyla sezdirilen isyan duruşu, bu şiirin ana temasıdır. Klasik şiirimizde bu ifade tarzıyla, bir münakaşa havasıyla, seviyor olmayı anlatmanın köklerini, on dördüncü yüzyıl şairlerinden Kadı Burhânettin’e kadar götürmek mümkündür:
“Nola seni sevmişem kâfir degülem âhir
Cümle seni severler ben bir degülem âhir”
Kadı Burhânettin
Peki; yüz bin cefaya rağmen şairi vazgeçirmeyen, fezaların dönüşüyle beraber varlığı devam eden, yerlerin ve göklerin şahit kılındığı bir alın yazısı olan böylesi bir aşk, kime karşı duyulmaktadır? Hayal âleminin yerden Arş’a kadar seferber edildiği şiddette bir sevmek, maddi ve fiziki anlamda etten kemikten bir insana, bir kadına karşı mı yaşanmaktadır; yoksa kıyas, tahmin ve tarif ötesi mutlak güzelliğe mi?
Şiirde ulvî olanla maddi olanın en çok birbirine geçtiği ve düğümlendiği alan, şüphesiz ki dîvân edebiyatımızdır. Aynı şiir içinde hem ilâhî, hem beşerî olana vurgu yapabilmenin söyleyiş kıvraklığı, asırlar içinde had tanımaz noktalara kadar varacaktır. Çünkü şiirde çok boyutluluk, türlü anlam katmanları, çağrışım zenginliği ve her meşrepteki okuyucuya aynı anda hitap edebilme maharetinin sergilenmesi… gibi özellikler, ulvî olanla maddi olanın birbiri içinde verilmesini gerekli kılmaktadır.
Bu durumda şairin kişiliği belirleyici olmaktadır. Şerhinde bulunduğumuz şarkıdaki âşık rolünü üstlenmiş olan şair, Şeyh Gâlib değil de mesela Nedîm olsaydı -ki o, bizim dîvân şiirindeki Casanova’mızdır- hayal zorlayıcı mübalağalarla “…sevdim seni” dediği kişinin bir kadın, bir dilber olduğunu rahatlıkla söylemek mümkündü.
Ama söz konusu mısraları yazan, Şeyh Gâlib.
O, bir şeyhtir ve Mevlevîlik hiyerarşisinde önemli birer rütbe olan “dede”lik, “postnişin”lik gibi makamlara sahiptir.
Öyleyse bu dörtlükte, yerlerin ve göklerin şahadeti davet edilerek “…sevdim seni” denilen muhatabın kim olduğuna dair, ürpertici bir ihtiyatla yaklaşım, kaçınılmazdır.
(Kaynak: DEMİRBAĞ, Ömer; SEYH GÂLİB’İN BİR ŞARKISINI ŞERH DENEMESİ, JOURNAL OF SOCIALAND HUMANITIES SCIENCES RESEARCH, 2017 Vol:4 / Issue:15 pp.2054-2062)
Rahmetle anıyoruz
TÜM YORUMLAR (19)