Bağrı yanık bu türküyü ilk defa okuyorum,
Günü ateşte geçmiş, bir kelebeğin ömrüdür.
Bu bir gülün öyküsü, bir rüzgârın külüdür.
Bu çığlık girdabında, kendi sesimi arıyorum
***
Günü ateşte geçmiş bir kelebeğin ömrüdür.
Şark minyatüründe yanık bir kadın sesi;
Ve siyah çığlıkla, mor bebeği, sıcak sıcak öpmesi,
Bu acıya bağdaş kuran, bir yüreğin ölümüdür.
***
Şark minyatüründe, yanık bir kadın sesi,
Söndü bir lahza, İbrahim ateşe girdiği zaman
Ve kuşlar matem bağladı, narçiçeği solduğu an,
Bu türküye beste oldu, o kül rengi ağıt sesi.
***
Söndü bir lahza, İbrahim ateşe girdiği zaman
Şimdi gözlerimden taşıyor, sabrın sıcak şırası
Davet var sevgiliden, âşık olmanın tam sırası
Bu sevda pıhtılaşmaz; kalbimiz çalıştığı zaman.
***
Bu şiirin kabzasına işlendi, bu elmas zernişan;
Ay; dalgalı bu gece, şimdi belki de titrek bir gölde
Doldu göz çanaklarım, lahuti ve acı bir nemle
Yazılacak şiir çok, çok ama benim gönlüm perişan
***
Bu ateşler bizim için mi tutuşup, alevlenecek
Bir müjdeden önce, çık gel artık, bir şafak sökümü
Sana nevbahar olsun, bana da son yaprak dökümü
Samanyolu destanını, kalkıp ayakta yazman gerek
***
Aşkla baş edemem deyip; küçümseme kalbini,
Sevdamızın göz bebeğidir; mor çocuk ve mavi sema;
Sabrın sıcak şırası, şu an taştı yüreğimden…
Benim bu Mecnun halimi, bağlama sırf Leyla’ya..
Kayıt Tarihi : 31.10.2018 22:45:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!