Sarıkız Efsanelerinden Derleme

Tamay Önal Polat
482

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Sarıkız Efsanelerinden Derleme

Sarıkız efsanesini yazmak ya da şiirleştirmek gibi bir görev yüklenince önce konuyu adamakıllı araştırmak gerekiyordu. Bunu yaptığımda mitolojiden Şaman geleneklerine kadar bu toprakların tozuna karışmış, polen polen yeniden toprağa düşmüş sanki ölmüş ölmüş yeniden dirilmiş ve bu gün belki de hepimizin içine kadar girmiş güzellikler Ece’sinin karışık söylenceleriyle karşılaştım. Bu söylencelerden biri yada birileri doğru olabilir miydi? Söylencenin doğrulanmaya gereksinimi var mıydı? Hepsi de yalan yanlış bir şeylerdir diyip geçebilirdim ama aklım bana başka şeyler söylüyor ve iyi düşün diyordu. Bu söylencelere iyi kulak ver ve iyi kurgula anlayacaksın ki her şey yerli yerine oturacaktır.
Üç güzeller içinden seçilen tek güzel sarı kız olamaz mıydı?
Sarı kız hem kral kızı hem çoban kızı olamaz mıydı? .
Çoban, hem kral hem Cılbak Baba olamaz mıydı?
Ali aşkı bütün aşkların üstünde yer aldığında Ali ile Hak aşkını anlamış olan Sarıkız her gücü kendinde bulamaz, erenlere karışamaz mıydı?
Evet bence Sarıkız hem kral kızıydı hem de çoban kızı. Cılbak baba da hem kraldı hem çoban.
Bakın şimdi size ben de benim Sarıkız’ımı anlatayım.
Bir zamanlar Farisi ülkesinin bir bölgesinde güçlü bir karal vardı. Bu kral genç eşini kaybettiğinde ondan kendisine ödül olarak kara kaş, ela göz, güzel mi güzel bir kız bebek armağan kaldı. Kral kızına gözü gibi baktı yetiştirdi ve Selman-ı Farisi ile evlendirdi. Her şey bu evlilikle başladı. Kız, Selman-ı Farisi ile birlikte olmak istemeyip nedenini ona açıkladı. O, Kan kalesinde savaşan Ali’yi gördükten sonra hak aşkını keşfetmiş ve bu aşk nedeniyle de gönlünü başka tüm aşklara kapamıştı. Bir sır olarak sakladığı aşkını açıklayınca ne yazık ki bir sır olmaktan çıkmış, Selman_ı Farisinin bütün gizleme gayretlerine karşın konu Fatime’nin kulağına kadar gitmişti.
Elbette gereken yapılacak kız ölüm cezasıyla cezalandırılacak infaz işi de babaya bırakılacaktı. Kızını öldürünceye kadar krallığı da elinden alınacak tüm sülalesi yedi düvele dağıtılacaktı. Kızı ile ölüm yolculuğuna çıkan baba belki de demir asa demir çarıkla Edremit’e ulaşmıştır diyerek devam ediyorum.
Edremit, Güre, Kavurmacılar köyündeki bir kavurma kokusu aç karınlı bu iki can’ı oraya çekmiş olmalı ki baba kız bu güzel köye yerleşti,.
Baba elbette kim olduğunu açıklayamazdı. “Koyun çobanıyım.” diyerek köyün koyunlarını otlatmaya başladı. Kızını da yanından ayırmamak için ona da bir kaz sürüsü aldı. Ve güzel dağların eteklerinde hiçbir şeyi olmayan Cılbak Baba ile ela gözlü kızı çobanlık yaparak yaşamaya başladıklarında kız bir ölüm yolculuğunda olduğunu çok iyi biliyordu. Gün günü kovaladı Cılbak Baba kızını öldürmeyi başaramadığı halde memleket topraklarını özledi. Hacca gitmek, giderken de topraklarını görmek için kızını köyün imamına emanet edip tekrar yola koyuldu. Bu uzun ayrılık süresinde dağlardan köye inmek zorunda kalan ela gözlü güzel, elbette ki yağız bakışlı delikanlıların yüreklerine birer od bırakacak ve bu ateşle tutuşan geçler kendileri için bu güzeli isteyeceklerdi. Ama Hak aşkı öyle böyle bir aşk değildi. ela bakışlar kimseyi görmüyor istemiyordu. Delikanlılardan birisi çok ısrarcı çıkınca güzel kaz çobanı, ondan bir çuval tuzu dereden geçirerek getirmesini istedi. Bunu yapabilirse kendisi ile evlenebilirdi. Delikanlı bir çuval tuzu sırtlanıp dereye girince tuz ıslandı. Islanan tuz eriyip hafifleyeceğine iyice ağırlaşıyordu. Bu ağırlıkla sulara kapılan delikanlı telef oldu. Bu duruma “Ela bakışlı kızın gazabı” dendi ve köyde dedikodular başladı..Zaten kazları kanatlanıyor Bayramiç ovasına iniyor tarlaları talan ediyor bu kendisine söyleyince de kucağına doldurduğu taşlarla kocaman bir bölgeyi çepeçevre sınırladığını artık kazlarının bu bölgeden dışarı çıkmayacaklarını bildiriyor kazlar da bir daha o bölgeden dışarıya çıkmıyorlardı. Bu kız şeytan gibi bir şeydi. Bu ve buna benzemez başka dedikodular alıp başını gidiyor, iş çığırından çıkıyor dedikodular iftiraya dönüşüyordu ki Cılbak Baba da hacdan geldi. Bir yiğidini toprağa koymuş olan köylüyü durdurmak olanaksızdı. Duyduklarıyla şaşkına dönmüş olan baba yapılan baskılara ve uygulanan tecride dayanamadı. Kızını yeniden dağlara götürmek için evden çıkarır çıkarmaz atılan iftiralar ve yayılan dedikodulara inanmış olanlar tarafından çürük yumurtalar atılmaya başlandı. Atılan her yumurtayla bu güzel kızın Siyah saçları sapsarı oluyor, Bu uzun sarı saçlardan güneş ışığı gibi ışıklar yayıyor, kız sarıya boyandıkça teninden nergis kokuları yayılıyordu.
Köyün çocukları böylesi bir gariplik karşısında tekerlemeler söylemeye başlıyorlar,
Sarı kız… sarı kız…diye el çırpıyorlardı. Artık ela gözlü prenses Sarıkız olmuştu. Cılbak Baba kızını öldüremeyeceğini bildiğinden onu kendi kendisine ölüme terk ederim diyerek Sarıkız’la köyden uzaklaştı.. Bu kez eteklere değil doruklara çıkmak zorundaydılar. Doruklarda yaşam olanaksızdı. Sarıkız Soğuktan kısa sürede nasılsa ölürdü..Oysa bilmiyordu ki koç boynuzuna yılan dolanacak ve Sarıkız kara kışın geleceğini hemen anlayıp kuytuluğa gidecekti. Gene gün gelecek koç boynuzuna yeniden yılan dolandığında yaz başlayacağı muştulanacak sarı kız da doruklara çıkabilecekti. Sarıkız kendisini ölüme terk etmeyi bir türlü başaramayan babasına döndü ve “babacığım sen git artık. Ben buraya neden geldiğimizi biliyorum. Başımın çaresine kendim bakarım. Sen hava kararmadan köye in. Bak bir kaz kestim. Kanına da gömleğimi buladım. Bunu götür ölüm haberimi köye ilet ki başın rahat etsin. Beni de hiç düşünme.” Sarıkız’ın her şeyi hissettiğini bilen, İki günlük azıkla zaten yaşayamayacağını çok iyi kestiren baba iki gözünün yaşı yüzünü yıkarken zirveden eteklere doğru yürüdü. Ancak aynı ayaklar onu Farasi ülkesine görürecek kadar dirençli değildi. Kızının ölmüş olduğunu düşünse bile buralarını bırakıp gidemez krallığına geri dönemezdi. O Cılbak baba olarak buraların insanı olmuştu çoktan.
Aradan bir süre geçtikten sonra dağlarda dolaşan çobanlar arasında Sarıkız’ı gördüğünü söyleyenler oldu. İki gözünün yaşı hiç dinmemiş olan baba bu olabilir mi diye bir ümit zirveye yöneldi. Uzaklarda gördüğü bir ışık vardı ve bu ışık dışında hiçbir hayat belirtisi yoktu.
Işığı yakından görmek için sabırsızlanıyor soluksuz ilerliyor ve ışığa ulaşıyordu. Dalmış öylece bu nur demetine bakakalmıştı ki ışık silkelendi ve Sarı Kız olarak babasına göründü eğildi elini öptü.
Gördüğü, yaşadığı karşısında baba kızından af diledi. Ve hızla uzaklaşmaya başladı.
-Nereye gidiyorsun babacığım dedi sarı kız
- Abdest alıp namaz kılacak Allah’ım dan da af dileyeceğim dedi Cılbak Baba
-Gitme babacığım ben sana abdest suyu vereyim.diyen Sarıkız elindeki testiden babasına su akıtmaya başladı. Abdest almaya başlayan baba suyun tuzlu olduğunu görünce
-Kızım ben tatlı suyla abdest alıp geleyim dedi
kız
-Peki babacığım diyerek topuğunu yere vurdu ve buz gibi tatlı su yerden fışkırdı.
-Tuzlu suyu nereden bulmuştun kızım diye sordu bu kez baba
-Sen acele edince telaştan denizden aldım dedi kız.
Bu konuşmalardan ve gördüklerinden sonra babası artık kızındaki ermişliği tamamen anladı. başka soru soramayarak namazını kıldı. Allah’a gerekli teşekkürünü yaptı, kızını öldürememekle beraber iftiralara da inanmış olmasının affını istedi. o günden sonra tıpkı zülfikarın iki ucu gibi kızıyla hep yan yana olacağını ondan ayrılmayacağını, onun ilahi sevdasına sonsuza dek saygı göstereceğinin sözünü verdi .
Bir kucak taşla bir kilometre çapında çemberi sınırlayan, kazlara söz geçiren, çiçeklerle arkadaş olan, yılanlardan haber alan, Dağın zirvesinden bir kova daldırması ile denize ulaşabilen, bir topuk vurması ile tatlı sular çıkaran ışık olan silkelenip yeniden Sarıkız olan, Ali’nin gözleriyle Hak’ka sevdalanan kızının ermişliğini anladığında kendisi de ermişler sınıfındaydı ve bunun belki de farkında değildi Köylü koyunlarına ağıllar yapıp korurken Cılbak Babanın koyunlarını ince bir bulut tabakası koruyordu. Cılbak baba yedi sülalesi yedi düvele savrulduğunda istanbula yerleşmiş olan kardeşi mesci babayı ziyarete giderken ona götürecek hiçbir armağan bulamadığından dağlardan kar toplayıp mendiline koyuyor ve mendildeki karı istanbulda tavana asıyor orada yavaş yavaş eriyen karı gören kardeş sen ermiş misin de mendille kar taşıyorsun mendille kar taşınır mı diyordu.
yavaş yavaş hem babanın hem de sarı kızın erenlere karıştığını köylüler da anlamaya başlamışlardı. Kendilerini affettirmek isteyen köylüler bu iki ermişin peşine düştükleri bir gece hava aniden bozdu. Bu bozuk havada dağda yaşam devam edemezdi bunu bilen köylüler kendi tedbirlerini aldılar ve o gece büyük bir afet oldu. Bu afetin sonunda sabah gün ışıdığında köylüler zirvelere ulaştı. Karşılıklı iki ayrı tepede baba kızı ölmüş buldular. Kızın öldüğü tepeye Sarıkız tepesi Cılbak babanın öldüğü tepeye Baba Tepe dediler. Kanatlarının altından kızını hiç ayırmayan bu baba anısına bazıları kartal tepe de demek istediler. Kızın kucağındaki taşlarla çevirdiği ve kazların bir daha hiç dışarı çıkmadığı bir kilometre çapındaki çemberde kırklar semah döndüğünde pamuk gibi beyaz bulutlar kırkların üstünü bir tül gibi gölgelediğinden bu bölgeye bazıları kaz vadisi derken bazıları da kırklar vadisi dedi.

Tahtacı Yörükleri efsaneyi günümüze taşıdı.
Anadolunun dörtbir yanında kızlar mani söyledi.

Dorukları buzludur
Deniz suyu tuzludur
Gönül mekan tanımaz
Dağlar sarı kızlıdır…

Dağlar başında yatar
Saçından ışık akar
Bir topuk vurmasıyla
Fışkırır soğuk sular

Samah dönünce kırklar
İpek olur bulutlar
Sarıkız sevdasından
Eğilir yüce dağlar

…… TAMAY ÖNAL POLAT.13 08.2009

Tamay Önal Polat
Kayıt Tarihi : 17.8.2009 11:59:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Sadece bir görevdi. Bu kadarını yaptım. Efsane üretmek ve çoğaltmak kolay ama ne kadar yapılmalı o tartışılır.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • İsmihan Erdoğmuş
    İsmihan Erdoğmuş

    Sarı kız hikayesini hem edremit de tahtakuşlar köyünde ki bir müze sahibi Alibey Kudar dan dinledim hem de kitaplardan okudum tabi ki çok berzerlikler var ama farklılıklar da var. Bu bilgiler için teşekkür ediyor emeğiniz için kutluyorum yüreğinizi...selam ve sevgimle...

    Cevap Yaz
  • Gündüz Tabakoglu
    Gündüz Tabakoglu

    TAMAY HANIM,,,,,,,,,,,,,,
    dillendirdiğin güzel ötesi,,,,,,,,,,
    oldum olası efsaneler üzer beni nedense,,,,,,,,,,,
    Güzel bir yaklaşım güzel bir ifade,,,,
    emegine yüregine saglık,,,,,,,,,,

    Cevap Yaz
  • Meltem Ege
    Meltem Ege

    sarıkız efsanesinde beni yaralayan tek şeydir bir genç kızın iftiraya uğraması...
    iftira atmak çok günahtır...bir kadını,kızı karalamak çok günahtır....
    bu efsanede kızın masum olduğuen sonunda anlaşılıyor...ama anlaşılana kadar kızın yaşadıkları?
    severim bu efsaneyi...
    can dostun kaleminden döküğlen şekliyle de çok güzeldi....
    kaleminiz susmasın güzel insan...
    sizi çok seviyorum....

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

Tamay Önal Polat