Sarıbaş Şiiri - Ebru Yıldız 2

Ebru Yıldız 2
2

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Sarıbaş

Ne zamandır,bir seher vakti,
Bir Ocak sabahı,
Bakamamıştım verandadan,
Kızıl altın tepsi sabah Güneş' ine.
İçimi ısıtan, duygularımı ışıtan.
Beykoz sırtlarından,
Doğan Güneş'e bakamıyorum.
Sevdaya özlem duyan gözlerim kamaşıyordu.
Dudaklarım titriyordu.
Ne heybetli doğuş ,
Ne heybetli gelişti o...
Dünya' mıza gelişi ve doğuşu,
Anlatılamazdı ve anlatılamıyorda...
Sadece Beykoz sahilinden seyredilir.
Bu seyir,İnsanı coşturuyor ,
Sonrada duygusallaştırıyor.
Boğazda bu canhıraş vapur sesleri,
Sabah sabah ne bet ses..
Boğaziçi yalı ahalisini,
Tatlı uykularından uyandırıyor.
Bir yerde iyi de oluyor.
Erken erken kalkmış oluyorlar,
Temiz boğaz havasını soluyorlar.
Böylece:
Mahmur gözlerle,
Bir Ocak sabahında,
Doğan kış güneşini,
Hasretle ve dahi ümitle seyrediyorlar.
Muhakkak bu sabah ,
Her şey daha güzel olacak.
Keşke umdukları gibi olsa...
Bu sabah bu GÜNEŞ' İ,
Sadece bir kişı seyredemedi.
O' da ,
Gelin Hürhuma'nın, kapı dışarıya attığı,
Dilruba hanım .
Sahilde koca çınarın altında ,
Çok soğuk bir Zemheri gecesinde,
Donmuş bir halde bulunmuştu.
Zor ve acı çekmeden, uyuyarak,
Elveda...Elveda,demişti.
Bir sokak köpeği gibi,
Güzel İstanbul'una:
--Haydi bana eyvallah, deyivermişti.
Dilruba hanımın başında,
Bekleyen mahallenin Sarıbaş köpeği.
Üzüntüsünden göz yaşı döküyor ve ağlıyordu.
Yemeden içmeden kesilivermişti.
Sarıbaş yastaydı.
Sarıbaş artık kahırdaydı.
Bizlerden de ümitsizce,
Yasına saygı bekliyordu.
Ben Sarıbaş'ın yasına aynen katılıyordum,
O'nun başını okşayarak teselli ediyordum.
Çınaraltı Kahvesi'nin hoparlöründen,
Sabah sabah;
"Bir teselli ver Allah'ım" şarkısının,
Arabesk nağmeleri geliyordu...
Dalga geçer gibi...
Bir Sarıbaş kadar olamamıştık.
Bir Sarıbaş kadar,
İnsana saygıyı gösterememiştik.
Sahi neler oluyor bizlere?
YILMAZ YILDIZ

Ebru Yıldız 2
Kayıt Tarihi : 14.1.2025 15:34:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


İSTANBUL ANILARI

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mesut Çiftci
    Mesut Çiftci

    Şiir, insanın ruhunun bir aynasıdır; içimizde taşıdığımız birikimin, izlediğin ve özlemlerin ağlayarak ölümsüzleştiği bir sanat. İnsan kalbinin derinliklerinden doğan ve kâğıda dökülen onun mısrası, bir içsel yolculuğunun izlerini taşır. Şair, kendi evrenindeki sessizliğin diliyle konuşur; Bunlardan ne kadar bireysel görünse de, onun insanında yankılanan bir evrensellik taşır. Şiir yazmak, sıradan bir yazma eylemi değildir; bu, ruhun en saf ve derin boyutlarıyla küresel seslenme çabasıdır. Şair, kelimelerle bir köprü kurar; bu köprü, yalnızca geçmişle gelecek arasında değil, aynı zamanda insanın kendi iç dünyasıyla dış dünyası arasında uzanır. Bu yolculuklar, kelimelerin ötesinde bir anlam taşır: Şair, onun mısrayla bir duygu bırakır evrene, bir iz, bir anı ve bazen bir çığlık...

    Sözcüklerin güçlenmesi ve onları dokuyarak bir şiir haline getirmek, büyük bir cesaret ve yenilik ister. Çünkü onun şairleri, kendi başlarına ortaya çıkararak bir risk alır; şiir, ruhun çıplak kalışıdır. Yine de bu cesaretin, insanın kendi özüne ulaşamaması için gereklidir. Şiir yazmak, bir anlamda içsel huzuru aramanın, dünyanın bir anlamı derinliğine ve insanlığın ruhuna dokunmanın en zarif yollarından biridir.

    Sizi, bu zarif sanata gönül verdiğiniz için tebrik ediyorum. Kelimelerin gücüyle dünyayı anlamak, anlatmak ve hissettirmeye çalışmanız, sadece bir sanat eylemi değil, aynı zamanda bir insanlık hizmetidir. Şiirleriniz, sizi yapan derin derinlerin ve devam edenlerin devamıdır. Onun bir dize, içsel bir yolculuğun haritasıdır ve bu haritayı okumak, başka ruhlara da bir ışık olacaktır.

    Şiirle dolu bir yolculuğunuzda, kaleminiz her zaman güçlü, ilhamınız sınırsız olsun. Bu benzersiz sanatınızın, hem size hem de okuyucularınıza sonsuz bir anlam kazandırmasını dilerim.

    Kaleminiz daim olsun.

    Cevap Yaz
  • Hüsamettin Sungur
    Hüsamettin Sungur

    Ne güzel demişsiniz
    dilinize sağlık
    beğeni ile okudum

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)