Sarı Beş Beş Şiiri - Mustafa Süreyya Sezgin

Mustafa Süreyya Sezgin
236

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Sarı Beş Beş

Evvel Zaman içinde
Geçmişin penceresinde
Bir hikaye yaşanmış
Anneler de bunu
Çocuklarına anlatmış.
İşe yaramaz tembel mi tembel
Fakir mi fakir
Bir adam yaşarmış.
Çalışkan mı çalışkan
Akıllı mı akıllı
Güley adında
Bir de karısı varmış.
Kadın çalışır, didinir
Adam sırt üstü yatarmış.
Temizliğe gidermiş kadın
Bir gün gittiği evdeki hanım.
“Sen çalışırsın, kocan yer
Salak mısın be Güley.
Al eline bir sopa,
Aş istedikçe senden
Döve döve kovala.”
Güley’in aklına yatmış
Sopayı alıp eve varmış.
“Yemek! ..” demiş kocası
Sırtında patlamış sopanın kalıncası.
“Dur bre hatun ne yapıyorsun? ”
“Çalış be adam eşek gibi yatıyorsun.”
“Ama hiçbir iş bilmem ki ben,
Yalnız iyi anlarım yemekten”
Kadın malını tanıyor
Adam haklı
Hiçbir şeye basmaz bunun aklı.
“Bari o zaman git hamamın önüne otur
Orada bir muskacı tezgahı kur.”
“Kadın sen ne dersin,
Okumada bilmem yazmada
Şimdi aklım çorbada”
Bir sopa daha inmiş sırtına
“ Boş ver, sen çiziktir kağıda.”
Bizimki hamamın önüne konmuş
Adı da Hoca olmuş
Yazdığı her muska tutmuş.
Beş paraya bir muska
Her beş para aldığında
Eve koşmuş.
“Güley bak işte beş beş”
“Tamam be adam artık kes,
Her defasında bırakma işini
Akşama kadar sık dişini”
Gün geçtikçe adamın ünü artmış,
Bizimki Hocalığı abartmış.
Bir gün Padişahın haremi
Varmış hamamda yıkanmış.
Aksilik işte bu ya
Sultan hanımın yüzüğü
Kayıplara karışmış.
Hamam aranmış
Herkesin üstü taranmış.
Yüzük yok.
Yüzükte çok değerli yani
Hamamcının aklına
Bizim Hoca gelmiş
“Sultan hanım seni istiyor”
Denilince Hocaya
Hoca altına kaçırmış
“Eyvah çıktı şimdi foyam
Güley başımı belaya koyan”
Kadınlar peştamallı
Hocanın önünde durmuş
Sultan soruyu sormuş.
“Sen ünlü bir Hocasın
Söyle nerede yüzük? ”
Hocanın bakışları dalmış
“ Bir delik görüyorum büzük
Kıllımı kıllı.
Hamamcı çok akıllı
“Bildim demiş, su yalağı olmalı”
Yüzük bulunmuş
Bir sarı lira ile
Hoca mükafata konmuş.
Doğru Güley’e koşmuş.
“Güley sarı beş beş! ”
Hocanın ünü artmış
Onu duymayan kalmamış.
Gel zaman git zaman.
Padişahın mührü kaybolmuş
Padişah öfkeli
Saray halkı endişeli.
Birden karısının aklına
Bizim Hoca gelmiş
Padişaha demiş ki “ O bir veli”
“Tez getirsinler huzuruma
Bulunmazsa başını vurdururum ha! ”
Haber salınmış Hoca’ya
“Padişah seni ister Hoca.”
Hoca’nın aklı karışmış
Şalvarının altı ıslanmış.
Varılmış padişaha
Padişah anlatmış Hoca’ya
“Bul demiş mührümü
Yoksa keserim ümüğünü.”
Hoca bakmış durum vahim
“Güley Allah cezanı versin,
Padişahım bana zaman gerekir
Namazımı kılayım
Bir de yaratana sorayım”
“Tamam “ demiş, padişah
“ Burada kalacaksın,
Vezir sen de Hocamızın
Hizmetine bakacaksın.”
Hoca abdest alırken
Vezir ibrik tutarmış
Hoca da dua niyetine
Durmadan homurdanırmış.
“ Hocam anladın bildim
Mührün bende olduğunu
Affet beni ne olur
Bağışla suçluluğumu”
Demiş, vezir bin pişman
Hoca rahatlamış o an.
Oysa ne namaz bilir
Ne de dua bizimki
Dolaşıvermiş birden
Aklındaki kırk tilki
“Ben bilmiştim zaten vezir
Olmak istemiyorsan rezil,
Şu sürüdeki bir kazın
Ayağını kırıver
Mührü de ona yutturuver.”
Çıkılmış padişaha
“Bahçede var kaz sürüsü
Yutuvermiş mührü
Ayağı kırık birisi”
Deyivermiş bizimki.
Hoca ünlenmiş de ünlenmiş
Hikaye bu ya
Dört bir yanda dinlenmiş.
“Seni kırk torba altınla kutladım
Ordularıma imambaşı atadım.”
Demiş padişah.
“Güley evimi yıktın şimdi
Ben ne öğle bilirim ne ikindi”
Diye kahırlanmış hocamız.
Toplanmış ordu camiye
Bizimki çıkmış ileriye
Namaz bilmez niyaz bilmez
Başlamış titremeye
İki kolunu havaya uzatmış
“Tanrım bana yardım et” diye.
Tüm cemaat kollarını kaldırmış
“Olmayacak bu iş “ demiş Hoca
Ayakkabılarını kaptığı gibi
Kaçmış camiden koşa koşa
Tüm cemaatte arkasından hurra
O anda bir deprem başlamış
Cami tarihe karışmış.
“Hoca ulu bir adam” demişler.
“Anladı deprem olacak
Kurtardı cemaati kaçarak”
“Kırk çuval altın daha sana
Al dilediğince harca” demiş
Padişah Hocaya.
Hoca ünlenmiş de ünlenmiş
Gel zaman git zaman
Fili yutmuş bir yılan
Sen de buna gel inan
Padişah sefere çıkacak
Hocamızı da alacak
“Güley evimi yıktın
Hasretinle şimdiden yaktın”
Demiş hoca.
Güley de dile gelmiş
Ve de şöyle söylemiş;
“Adam boşuna dırlanma
Padişahın gazabını alma
Al sana yağlı çörekten bebek
Sureti bana benziyor
Çekersen eğer hasret
Bak bu çöreğe, beni yadet”
Ordu yola düzülmüş
Dağlar ovalar geçilmiş
Düşman topraklarına girilmiş
Bir su başında kamp kurulmuş
Herkesin sinirleri gergin
Vakit geceyarısı
Hocanın aklında karısı
Çıkarmış çöreği cebinden
Hasret bu işte
Yaşlar damlamış gözlerinden
Yağlı çörek mis gibi kokar
Karanlıktan çıkan bir it
Çöreği kapar
Hoca önde it arkada
Kampta başlamış bir kargaşa
Herkes uyanmış
Uyanan silaha sarılmış
Kısaca gerçek anlaşılmış
Düşman ordugahı sarmış
Kıyasıya bir savaş yapılmış
Ve savaş kazanılmış.
“Hoca sen büyük adamsın
Artık en yakın arkadaşımsın.”
Demiş padişah.
Şenliklerle karşılanmış ordu
Geçilmez olmuş hocamızın forsu.
Dedik ya; Güley akıllı kadın
“Adam bu böyle gitmez her zaman
Çıkacak bir gün foyan.
İyisi mi kalkalım
Bu şehirden kaçalım.”
Bir gece yarısı vakti
Yüklemişler katırları
Yağlamışlar tabanları.
Ertesi gün şehir halkı
Hocasız bir güne gözlerini açmış
Bakmışlar hoca yok
Şehrin ileri gelenleri
Bu olayı yorumlamış
“O bir evliyaydı, pirdi
Geldiği gibi gitti.”

İstanbul,18.10.2003

Mustafa Süreyya Sezgin
Kayıt Tarihi : 19.10.2003 10:39:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mustafa Süreyya Sezgin