Saraybosna 4 Şiiri - Muharrem Akman

Muharrem Akman
675

ŞİİR


15

TAKİPÇİ

Saraybosna 4

Saraybosna 4

İki üç gündür Mostar köprüsü ne gitmek için araştırma yapan gurbunuzun gençleri en sonunda bize müjdeyi verdiler. Makul bir fiyata bizi Mostara götürüp getirecek araç ile anlamışlar. Mostar köprüsü hepimizin bildiği gibi, Bosna Hersek'in Mostar şehrini tam ortadan bölen Neretva Nehri'nin üzerindeki yaşlı bir yapıdır Mostar Köprüsü ...1566 yılında mimar Sinan'ın öğrencisi mimar Hayrettin tarafından yapılmış. Bosna Hersek iç savaşında yıkılmış tekrar Türk müteahhitleri tarafımızdan yapılmıştır. Köprünün iç savaş sırasında yıkıldığını öğrenince herkes gibi üzülmüştük, savaştan önce ismini çocukluk yıllarında duymuştuk, Balkan Türkleri radyolarımızdan bol bol dinlerdik özellikle Piriştina radyosunda çok güzel türküler yayımlanıyordu. Hareket saati geldiğinde 21 kişi otobüste hazırdık bir arkadaşımız bizimle gelmeyip pansiyonda kaldı, otobüs şehrin güney batı istikametine doğru ilerlerken yine bildik görüntüleri ile karşımıza çıkıyor, kendisini yabancı bir şehir gibi hissettirmiyordu, hatta bizim çoktan terk ettiğimiz bu yüzden orman olan tarlalarımız gibi buralardaki tarlalarda ormanlık alanların ortalarında kalmış ot ağaç basmamış açık yerleri ile, geçmişte tarla olduklarının son görüntülerini veriyorlardı. Yanlarındaki küçük küçük tarla beklemek için veya ürün koymaya yarayan sayvan dediğimiz ahşap barakakar, buraların eskiden bir tarla olduğunun ispatı idi. Şehri terketmek üzereyken önümüzdeki görünen bir sanayi bacasından çıkan dumanların şehrin yakınındaki tesisin, otobüs şoförümüzden ülkenin en büyük demir çelik fabrikası olduğunu öğrendik. Güzel bir yol güzergahında hiç bir şekilde zarar verilmemiş doğanın içinden seyahat ediyorduk, dere kenarlarından geçerken gördüğümüz yüksek gerilim elektrik trafolarıni besleyen kabloları için tüneller açılarak dağın içinden buraya taşındığını zannediyorum. Bir buçuk iki saat süren yolculuğumuzda kimi yerleşim yerlerinde cami, kimi yerleşim yerlerinde kilise gördük ve Hıristiyan mezarlarının parlayan siyah mermerleri tertemiz kabristanlar içinde olduğunu görüyorduk, belki müslüman mezarlıkların durumu da aynıdır ama hiç yakından görmek fırsatı olmadı. Mostar şehrine indiğimizde dümdüz bir cadde boyunca binaların kimisi restore edilmiş, kimisinin restorasyon çalışmaları devam ederken, cadde boyunca bankalar ve çeşitli market ve alışveriş merkezleri var. Okulun meydanında burada yaşamış ünlü kişilerin büstleri yerleştirilmiş içlerinden iki tanesi Türk kökenli, caddenin bir yerinde ülkemizi temsil eden TÜRKİYE CUMHURİYETİMİZİN ATEŞLİĞİ tabiki insana güven hissi veriyor. Ana caddenin kenarından aşağıya doğru dar bir yoldan inmeye başlayınca, burasının da tarihi dokusunun korunduğunu hissediyorsunuz, bir iki tane yeni bina var ama diğer yerleri olduğu gibi kaldırımların taşları bile orjinal hali ile kendini belli ediyor, dar patikadan aşağı inerken sağa sola sıkıştığı kadar dükkanlar tarihi eşya satanlar yerel elbise yiyecek içecek satan yerler ve burada da Türkçe konuşan bir dondurmacıya daha rastladım, yine nereli olduğunu sordum aldığım cevap MEKODONYALI olduğunu öğrendim tabiki bu arkadaşa nasıl Türkçe konuşuyorsun denedim çünkü bizim gibi Türk'tüler. Mostar köprüsünü görmek için, biraz daha aşağıya inip, cami avlusunun üstünden geçen düz yolu geçmemiz gerekecekti, sağımızda solumuzda boş bulunan yerlerde çeşitli satıcıları ve daracık yolun köprüye doğru akın eden ziyaretçileri ile köprünün üst kısmını görmüş olduk. Altındaki nehir ile köprünün arasında bayağı yükseklik var yolun korkuluk niyetine yapılan duvarın üzerine çıkarak köprünün ilk resmini çekmiş olduk, köprü ırmağın üzerinden iki yakayı birbirine bağlayan Kemer köprü sistemime göre ecdadımızın yaptığı bu köprü yıkıldıktan sonra tekrar ülkemiz tarafından yenilenmiştir. Köprünün karşıya geçiş tarafının rampasına adımlarımı atarken insanın ruhu ister istemez geçmişte demir atıyor buraya neden geldik neden buraları bıraktık diye, evet bir çok cami çeşme köprü yapmışız ama Avrupa'nın sömürgeci devletleri gibi ne dilleri ne yeraltı servetleri ile işimiz olmamış, sadece kutsal dinimizi buralara getirmişiz. Köprünün en yüksek yerinden nehrin üzeri yaklaşık, 20 metre yükseklik Hırvatistan ve Bosna yi birbirine bağlamış, yüzyıllardır İslam mimarisi ata yadigarı olarak görev yapmış, 1993 yılında Hırvatlar tarafından yıkılınca ülkemiz tarafından yeniden inşa edilmiştir. Köprünün karşı yakasına geçip Hırvatistan tarafına ininince, köprünün kenarlarında yürüyüp köprüden sanki atlayacak gibi yüzünü nehrin kenarına çevirerek atlayacak gibi yapıp insanları heyecanlandırıp meraklandırıyordu. Aşağıda nehrin yanında durdugumz sürece atlayan olmadı daha fazla beklemeden başka yerleri gezmek için yukarı doğru yürümeye başladık. Köprünün Boşnak tarafındaki gitmediğimiz ara yol üzerinde gezerken, son sıralardaki dükkanlardan birisine kitabımı çat pat Türkçe bilen, hediyelik eşya satan dükkancıya hediye vermeyi isteyince çok memnun olan satıcı ile hatıra fotoğrafı çektirip oradan ayrıldım. Gelirken uğrayamadığımız caminin avlusunda oturup su içtik, kenarlarında oturabileceğimiz yerlerine dinlenip arkadaşları beklerken caminin tarihi hakkında bilgi edinmeye çalıştık, ben önceden abdestimi alıp içeri girmistim bu seferde arkadaşım içeri gitmeyi ecdadımızın ruhlarına dua edip namaz kılmayı teklif edene kadar yine kendimizi evimizde hissettik, taki abdestimizi alıp namaz kılmaya girmeye caminin kapısına yöneldiğimizde caminin görevlisi içeriye girmenin ücrete tabi olduğunu namazımızı arka bölümdeki açık alanda kılabileceğimizi söyledi , bunun üzerine biz Türk olduğumuzu dolayısıyla bu camiyi bizim dedelerimizin yaptığını söylesek de değişen bir şey olmadı. Bir garip duygular içinde arka bölümde namazımızı kılmak zorunda kaldık. Cami Osmanlı Mimarisinin 16 yy yapımı tamamen ahşaptan yapılmış bir cami bulunduğu alan düzlük avlusunda burada vefat edenlerin kabirleri var nur içinde yatsınlar . akşama doğru otobüsün bizi bekleyecek olduğu yere gidip otobüsümüz ile JARZLE'ye döndük.
Bu akşam burada son gecemizdi, yarın uçak kalkış saatinden iki saat önce falan Saraybosna ya gelip burayıda görmek istememiz üzerine, sağolsun başkan otobüs kalkış saatini ona göre ayarlayıp, bizede sabah erkenden kendimizi ayarlamanız gerektiğini söyledi, zaten hepimiz iki evde kalıyorduk bu gece kaldığımız evin bahçesinde geç vakte kadar muhabbet ettik yatma vakti gelince herkes yataklarına çekilip JARZLE' macerası sona ermişti. Sabah saatlerinde hepimiz valizlerimizi hazırlayıp, otobüsün gelmesini bekledik otobüs gelene kadar burada bize yardımcı olan JARZLE'li adam ile vedalaşıp üst tarafımızdaki evde kalan bayanları da alıp buruk bir şekilde bir haftadır güzel vakitler geçirdiğimiz, bir zamanlar aynı imparatorluğun bayrağı altında yaşadığımız yerlerden ayrılıyorduk.Bosna havalimanından geldiğimiz yoldan geri dönüş yaparken gelirken mola verdiğimiz yerde yine ihtiyaç molası verdik, su ve yiyecek bir şeyler alıp yolumuza devam ettik. Bosna Hersek'e yaklaşırken gelirkenki yol güzergahımiz değişmiş Bosna merkezine varana kadar geçtiğimiz şehir içinde ZİRAAT bankasının buradaki şubesini de görmüş olduk, SARAYBOSNA ya geldiğimizde araçtan indiğimiz yerde buluşmak üzere iki saat lik gezme müsaadesi başlamamış oluyordu.. İlk izlenimim modern bir şehir olmanın yanında sanki İstanbul'un tarihî bir caddesine gelmiş gibiydik, dar sokakları tabure uzerinde oturup muhabbet eden insanlar pideciler börekçiker, hediyelik eşya dükkanları dondurmacılar, kumaş dükkânları girdiğimiz mekanlar, satış yapacak kadar Türkçe biliyor bazıları hiç bilmiyordu, bir dükkanın önünde dondurma satan eski Osmanlı kıyafeti giymiş dondurmacının yanına gidip kitabımı hediye edeyim derken, burada çalışan genç kızın Krd Ereğlili dedesi madenci üniversiteli bir kızımız olduğunu öğrendim, hem gurupu kaybederim korkusuyla hem fazla meşgul etmiyeyim diye yanında fazla kalamadan kitabımı imzalayıp yanından ayrıldım. Osmanlı'dan kalma büyük bir tarihi camii öylece korunmuş ama herhangi bir tamirat ve bakım da görmemiş olduğu gibi duruyor herhalde zamanında yaşayan bir cemaati çıkıp gelse camideki tek değişikliğin eskimiş ve yaşlanmış hali dışında pek bir yabancılık çekmez, dondurmacının hemen karşısındaki yine Osmanlıdan kalma bir cami etrafı restarosyon çalışmaları için kapatılmış olmalı fazla bir bilgi sahibi olamadık, Saraybosna'ın modern yüzü ile tarihî dokusu ile görüp vakti geldiğinde otobüsümüze binip havaalanına doğru yola çıktık. Havaalanına giderken belki ilk ve son olarak yaşadığım yurt dışı macerası sona ermek üzereydi, havaalanına geldiğimizde 1990 1993 yıllarında etrafında ağır silahlar yerleştirilip hiç bir uçağın iniş kalkışına izin verilmeyen pisti zaman zaman bombalanan hiç bir yardım için dâhi olsa iniş izni verilmeyen Avrupa'nın göbeğindeki insanlık dramının en önde gelen şahitlerinden Saraybosna hava limanı gayet sakin bir şekilde karşımızda duruyordu. Havaalanına giriş işlemlerini bittikten sonra uçak piste yanaşmış merdivenleri yere indirmiş bekliyordu, bu sefer koltuğum cam kenarındaydı, korku ve heyecan yine vardı ama uçağımız kalkışa geçip bulutlar üzerinde dolaşırken pamuk yığını haline bulutları üstlerinden seyretmenin zevkini yaşamış oldum. Sebiha Gökçen havalimanında bizi evlerimize getirecek otobüs bekliyordu.

Muharrem Akman
Kayıt Tarihi : 24.11.2022 11:19:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!