Bir yakınımız hastalanmışsa ve ağırsa durumu acele cankurtaran çağırırız; eli ayağı tutuyor, aklı başında ve gözü görüyorsa elinden tutup en yakın hastaneye götürürüz.
Ya toplum hastalanmışsa; kim tutar ellerinden, tanıyı kim koyar, kim çağırır cankurtaranı? .. Hangi kurum cankurtaranımız? ..
İnsanlar hastalanınca doktora gider, toplum hastalanınca kime gider? Saçından tırnağına değin kim muayene eder; kanını, idrarını kim alır? .. Reçetesini kim yazar, kim verir ilaçlarını? .. Kim dinler yürek atışlarını? .. Soluğunu kim? ..
Sara nöbeti geçiriyor olmalıyız..Altımızdan çekilen döşekten haberimiz yok…
Üçlü çetenin çevirmesi altındayız.. Mikrobu bedenimize şırınga eden de; tanıyı koyan, ilacı veren de hep o bildik üçlü çete..
Nasıl bu denli saf olabiliriz; sağlığımızın asbaşkanı olabilir mi sömürgen mikrobun eşbaşkanlarından birisi olduğunu övünerek söyleyen bu adam? ..
Emin ellerde değiliz; kümesin güvenliğini tilkiye bırakmış tavuklar kadar tedirginiz; yılanla yatar gibi, bal kovanına ayıyı bekçi tutmuş arılar gibi tedirginiz..
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Saygı Değer Hilmi Kayıhan,
Kaygılarımız, tasalarımız farklı değil sizinle.. Sizleri boş ve gereksiz yere üzmek istemiyorum.
1 - Rahmetli Aziz Nesin çok çok haklıydı..?
2- Kılavuzu karga olanın burnu ......tan çıkmaz.
3- Toplumlar lâyık oldukları yönetimle yönetilirler.
5- Gölgelerin, hayallerin üstüne gerçek bir bina k
kurulamaz.
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta