SANTEK - Değişim, gelişim

Mehmet Çoban
1967

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

SANTEK - Değişim, gelişim

Anılarımı noktaladım şu ana
Noktadan çizik çizdim zamana

Çiziğin bir yanı eskim
Çiziğin diğer yanı yenim

Söz verdim kendime
Söz verdim geleceğime

Eskimden yanlışları
Değiştireceğim doğrularla

Yenimdeki doğruları
Geliştireceğim kurallarla

Yapamazsam bunları
Egemen olur eskinin kuralları

Değişimi başaramayan
Geçmişine köledir her an

Geçmişine köle kalan
İnsanlıkta aydınlanamayan

04.08.2009 - İzmir

Mehmet Çoban
Kayıt Tarihi : 4.8.2009 00:16:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


DEĞİŞTİRMEK, GELİŞTİRMEK… Gıdı gıdılardan uzak her düşünce, değiştirmek, geliştirmek için ortaya atılır. Neyi değiştirecektir? Nasıl değiştirecektir? Neyi geliştirecektir? Nasıl geliştirecektir? Bu dört temel sorgu üzerinden her düşünce yaşama damgasını vurmaya çalışır. Değiştirilecekler genelde eskilerdir. Eski, eski kültürde müktesebat olarak ifadelendirilir. İnsanların kültürlerinde, inançlarında ve yaşamlarında var olanlar müktesebattır. Müslümanların din kitabı Kur’an, insanların geçmişinden gelen müktesebatına “atalar dini” demektedir. Felsefe, ideoloji ve dinler, ilk ortaya çıkışlarından itibaren, eskiyi değiştirmek, geleceği geliştirmek ilkeleriyle hareket ederler. Değişimi önermeyen her düşünce, ideoloji ve din, adeta topluma sözü olmayan, eskiyi tekrarlayandır. Değişimi öneren, ancak geliştirmeyi sağlayamayan her düşünce, ideoloji veya din eskinin etkisinde kaybolmuştur. Zira değiştirmek, eskide görülen yanlışların tekrarını sağlamamaktır. Zira geliştirmek, eskide görülen yanlışların yerine yeni ilkeleri ve kuralları yerleştirmektir. Eğer değiştirme ve geliştirme tamamlandıysa, artık eskiden söz edilemez. Eski, tarihi eser olarak karşımıza çıkar. Başka bir anlamı kalmaz. Yaşamımızda bir anlam kazanmaz.. Kültür planında ise, eski, eskilerin masalları olarak kalır. Dünyanın son iki yüz yılını incelediğimde gördüğüm bir gerçek var. 1789 Fransız devriminden sonra ortaya atılan felsefe ve ideolojiler, batının feodal yapısını değiştirmek için söylemlerde bulunmuştur. Batı Hıristiyanlığı kilise sınırlarına gönderirken, feodal yapıyı kapitalizmin sermaye sınıfına dönüştürerek, batı kültürünün insanı sınıflayan, güçlü olanların çıkarlarını gözeten anlayışını değiştirememiş, doğrularını geliştirememiştir. Batı 1789 Fransız devriminden önce de, insanları sınıflayan, güç kullanarak emperyalizm ile çıkar sağlayan iken, devrimden sonra da aynı anlayışla, insana, yaşamlara ve dünyaya yönelmiştir. Dolayısıyla batıdaki Fransız devriminden sonra, batının insanlık anlayışında bir değişim olmamıştır. Değişim olarak görünen sadece söylemlerdir. Asıl öz değişmemiş, sınıfların adı ve sınıflarda rol alanlar değişmiştir. Kapitalizmin açmazlarına karşılık ortaya çıkan, sol materyalist düşünce, dünyaya sol veya komünizm gibi bir ideoloji sunmasına karşın, bugün gücünü kaybetmiştir. Rusya’daki 1917 komünist devrimi, Çin’deki Mao’nun kızıl yürüyüşü, Küba’daki Fidel Castro devrimi günümüzde ya tamamen bitmiş veya kapitalizmin arkasına takılmıştır. İnsanlık tarihinin açmazlarını özleriyle sıralarsak, 1. İnsanların sınıflanması 2. Gücün zayıflara egemen olması 3. Mülkiyet kavramında eşitsizliklerin olması 4. Emek kazanç ilişkisinde sermayenin üste çıkması 5. Her çağda bilginin güçlüye hizmet etmesi Olarak sıralayabiliriz. Bizi yakından ilgilendiren iki büyük devrim, liberal Fransız kültür devrimi, solun değişik ülkelerde yaptığı komünist devrimleri beş açmaza çare bulamamıştır. İnsanların sınıflandırılması devam etmiş. Güç zayıflar üzerine egemen olmuş. Mülkiyet paylaşımında haksızlık ayyuka çıkmış. Emek kazanç ilişkisinde emek köle, sermaye patron olarak en fazla payı almış. Bilgi, bilim güçlüye hizmet etmiştir. Neticede eski, yeniye hâkim olarak, eskinin ilkeleri, kuralları, anlayışları yenide devam etmiştir. Ancak, eskinin sembolleri devam etmemiştir. Eskinin sembolleri olan, kilise, feodal yapı, krallıklar devam etmemiştir. Gerçi batıda bazı ülkeler hala krallık sembollerini devam ettiriyorlar. Yine bazı ülkeler, dük, baron gibi unvanlar sosyete burjuvazisinde devam ediyor. Ancak eski güçleri yok. Semboller devam etmezken, sembolleri üreten eskinin ilkeleri, kuralları devam etmiştir. Günümüze yeni dersek, yenide eskinin özleri hâkim iken, sembollerimiz, Siyasi platformda, krallıklar yerine, laiklik, cumhuriyet olmuştur. Feodal yapı yerine, zenginler sınıfı, kompradorlar olmuştur. Tarımda üretici emek yerine, işçi emekçi sınıfları olmuştur. Eskinin din adamları yerine, günümüz aydınları halk ile iktidar ve zenginler sınıfı arasında uzlaştırıcı, eğitici, yaklaştırıcı, ikna edici olmuştur. Eskinin burjuvası, sembollerini günümüze taşımıştır. Sadece sembollerin isimleri değişmiştir. Baronlar, kontlar, dükler yerini başkalarına bırakmıştır. Ama aynı özler yenilerinde devam etmiştir. Yeniler içinde de, baronlar, kontlar dükler oluşmuştur. Yani aynı özü gerçekleştirenler olmuştur. Bilgi hiçbir zaman zayıfın gücü olmamıştır. Aksine bilgi daima güçlünün gücü olmuştur. Güçlü bilgiyi silah olarak geliştirmiş, zayıfların köleleştirilmesinde kullanmıştır. Dün bilim adamları, kralların, padişahların imparatorların saraylarından beslenirken, günümüzde bu durum çok farklı değildir. Fikir adamlarının, yani aydınların kurulu düzenleri, zayıflar üzerine egemen kılmada, düşünce, metot üretmeleri dündeki özleriyle bugün de aynı şekilde devam etmektedir. Günümüzde batının feodal sınıflayıcı, dünyaya emperyalist bakışı aynen devam ederek, değişimin, gelişimin sağlanmadığı görülmüştür. Hâlbuki batıda, Fansız devrimiyle üretilen, liberal, hümanist düşüncenin özüne baktığımızda, insan kutsanmıştır, insanların sömürülmesi, sınıflanması, güçlüler tarafından haklarının çalışması kabul edilmemiştir. Zira insan kutsaldır ve kutsal insanın hakları asla alınamaz. Ancak bu özün Fransız devriminden sonra başarılamadığı, köleliğin devam ettiği, özellikle Amerika’da Kızılderili soyunun yok edildiği, siyahların köle olarak batıya aktarıldığı geçmişin gerçeği olarak karşımızdadır. Diğer taraftan batı, dünya insanlara karşı eskiden gelen aşağılayıcı, emperyalist yapısını değiştirmemiş, aksine daha da artırarak devam etmiştir. Batı, Fransız devriminin söylemlerindeki özleri çöpe atarak, eskinin sembollerini değiştirerek, bencilliğini ve çıkarlarını tatmin etmektedir. Kapitalizme karşı üretilen sol komünist düşünce ise, insanları sınıflamaya karşı çıkıp, doğal değerlerin ve emeğin paylaşılmasında eşitliği söylerken, komünist devrimler sonucu üretilen toplumsal yapılarda söylenilenlerin başarılmadığı, aksine eskinin özlerinin devam ettiği görülmüştür. Yani sol da, kendi burjuvazisini üretmiş, insanları sınıflamış, dünyaya emperyalist duygularla yönelmiştir. Batının eski özleri aynen devam etmiştir. Hâlbuki batı, Fransız devrimiyle, feodal yapının düşüne, düşüncelerine ve yapılanmalarına karşı binlerce insanın kanını dökerek karşı çıkmıştı. Sonucunda aynı şeyi yapması, eskiyi değiştirme, geliştirme konusunda çok başarılı olamadığını göstermektedir. Batının dini Hıristiyanlık, Hz. İsa’nın insanlara söylediği dinden uzakta, batı toplumlarının eskileriyle şekillenmiş, eski Yunan’ın Olympos mitolojisindeki tanrı insan ilişkileri, günümüz Hıristiyanlığının teslis inancını oluşturmuştur. Baba, ana, oğul tanrı figürleri ilahi dinlerin değil, Olympos mitolojisinin tanrı figürleridir. Ortadoğu dinlerinden Musevilik, ırkçı tutumundan hiçbir zaman kurtulamamıştır. Onlar Allah’ın kutsadığı çocuklardır. Onlara yeryüzünde vaat edilen topraklar vardır. Onların ahretteki gelecekleri cennetle kutsanmıştır. Musevilerde, eskinin kavmiyetçilik anlayışı ile insanların sınıflanması, bilgilerin kirletilmesi, güçlerin kutsanması, Museviliğin ırkçı bir din olmasına, insanları sınıflamasına neden olmuştur. Dolayısıyla Hz. İsa’nın ve Hz. Musa’nın tebliğ ettiği dinin özü olan, Allah’a insanların bağlanarak, yeryüzünde adalet içinde yaşamaları, insanlık soyunda ayrım yapmamaları, insanları köleleştirmemeleri konusu, eski üzerinde egemen olmamıştır. Eskinin özleri, yeni olan Musevilikte ve Hıristiyanlıkta devam etmiştir. Müslümanlara gelince, günümüz Müslümanlığı bu durumdan kurtulmuş değildir. Allah’tan başka ilah yoktur ifadesinin özü ile başlayan Müslümanlık, temelde “kulların kullara kul olmasını” yasaklamıştır. İnsanların oluşturduğu, Yahudilik ve Hıristiyanlıktaki ırkçı anlayışlar Müslümanlıkta ret edilmiş. İnsanların eşitliği öne çıkarılarak emek kutsanmış. Süreç içinde köleliğin kaldırılması, mülkiyetin “Allah’ın sayılarak”, geniş arazilerin, madenlerin, yer altı yer üstü kaynakların toplumun sayılması, özel mülkiyeti farklı kavramlara ulaştırmıştır. Temelde insanlığın açmaları sayılan, 1. İnsanların sınıflanması 2. Gücün, güçlülerin zayıflara egemen olması 3. Mülkiyet kavramında eşitsizliklerin olması 4. Emek kazanç ilişkisinde sermayenin üste çıkması 5. Her çağda bilginin güçlüye hizmet etmesi İlkelerinin Hz. Muhammed ile gönderilen son dinde açmaz olmaktan çıkarılarak, toplumda adaletin sağlanması hedeflenmiştir. 1. İnsanların ırklarına bakılmaksızın, bütün inananlar eşittir. 2. Güçlülerin zayıflara haksızlık yapması zulümdür. 3. Mülkiyet Allah’ındır. Allah “yeryüzünde verdiğim nimetler bazılarının elinde dolaşan servet olmasın, adilce paylaşın” emriyle, mülkünü topluma vermiştir. 4. Emek kutsaldır. Emeğe sermayenin egemen olması ret edilmiştir. Sermaye zekât sistemine bağlanarak, aktif olursa ayakta kalabileceği, aksi halde sermayenin biteceği sinyalleri verilmiştir. Tarım arazileri ise mülkiyetten çıkarılarak, kiralama sistemi içine sokulmuş, kiralama yoluyla elde edilen tarım ürünlerinin %10’nu aşar vergisi olarak kullanan tarafından topluma (toplum adına devlete) verilmesi istenmiştir. 5. Bilginin silah olarak kullanılması kabul edilmemiştir. Kur’anda Putperest Araplara, Musevilere ve Hıristiyanlara yapılan eleştirilerde saydığım beş esas temeldir. Felsefi, sosyal ve siyasal yapılanmalarda insanlığın temel sorunları İslam’ın ilkeleriyle değiştirilmek, geliştirilmek istenmiştir. Peygamberin Medine’ye gelip devlet kurduğunda yaptığı kardeşlik anlaşması… Medine devletinin oluşturulmasında, Medine sınırlarındaki putperest Araplar, Yahudiler ve Müslümanlar arasındaki sözleşme “Medine Vesikası”, farklı din, etnik grupların karşılıklı anlaşarak oluşturdukları devlet anayasası olarak ortaya çıkmıştır. Ancak, 1500 yılı aşan Müslümanların tarihi bize göstermektedir ki, Kur’andaki ayetler insanların düşüncelerini, yaşamlarını değiştirmek, geliştirmek isterken, Müslümanların eski düşünceleri, dinleri, yaşamları ve anlayışlarının, değişme, gelişme yerine, Allah’tan gelen ayetleri kendilerine göre anlama yoluna gittikleridir. Diğer taraftan Müslümanların yaşamı, önce Arap örfünden, sonra Müslüman olan diğer ırkların törelerinden kurtulamamıştır. Allah’ın gönderdiği ayetlerin özünde, 1. Kulların kullara köleliği, yani insanların insanlar üzerindeki Allah’a rağmen egemenliği yasaklanmışken. 2. Ayetlerin özüne ters düşen örfler ret edilirken. 3. İnsanların düşünceleri ve yaşamlarındaki yanlışlar değiştirilerek, doğrular hâkim kılınmak istenirken. Maalesef insanlar, kendilerini değiştirecek ve geliştirecek iken, Allah’tan gelen ayetleri kendilerine göre yorumlayarak, değiştirme yoluna gitmişlerdir. Tarihin özetlerinde, siyasal çatışmalar, ayetlerin yorumuna egemen olmuş. Ortaya ilk önce, Sünni Şia kavramları çıkmıştır. Daha sonraki yıllarda da, Müslümanların farklılaşmaları devam ederek, birçok mezhebin, tarikat, ekolün doğduğunu bilmekteyiz. İlk anda farklı yorumların normal sayılabileceği görüşü hâkim olsa da, farklılaşmaların doğallıktan öte de, siyasi, kültürel ve örf “atalar dini” çatışmasından kaynaklanması, Allah’tan gelen ayetlerin, bireysel ve toplumsal yargılar ile egemen altına alınması olarak sonuçlandığı gerçeği Müslümanların tarihinin özetidir.. Ülkemizde ise, Türklerin eski kültürel gelişmelerindeki, Şamanist, Paganist kültürlerin, ayetlerin yorumlanmasına egemen olarak, Türk Şamanist, Türk Budist kültürlerinin ürettiği tarikatların, Aleviliğin (Türklere özgü, Anadolu Müslümanlığı diye tanımlanan) çıktığını görmekteyiz. Doğu dinlerinin (özellikle Budizm’in) etkisiyle, Müslümanların din anlayışlarına ve yaşamlarına tasavvufun girdiğini tarih araştırmacıları belirtmektedir.. Hâlbuki Allah ayetlerini gönderirken, toplumda insanlığın özüne, erdemlerine karşı, yanlış olarak üretilmiş ne varsa değiştirmek ve mükemmel insanlığın oluşması için geliştirmek istemiştir. Kur’anda anlatılan insani kâmil “mükemmel insan” tarifi, figürü, insanın yaratılış özünde, yalandan, riyadan, haksızlıktan uzak, sevgi, saygı, paylaşım esaslarında yaşamını sürdüren insan anlamındadır.. Kur’andaki insani kâmil özünden uzak olan, günümüz Müslümanlarının yanlışlarının nerelerden kaynaklandığını dikkatle gözlemek gerekir. Bireysel olarak, insanların kendi akıllarından ürettikleri hükümlerin ayetlere rağmen doğru sayılması… Akli yorumların ayetlerle ters düştüğü yerlerde, ayetlerin akli yorumlara tevil edilmesi… İnsanın kendi arzuları ve istekleri uğruna, Allah’tan gelen ayetleri, kendine uydurma çabasına ilişkin yorumlara gitmesi… Önemli sapma ortaya çıkar. Toplumsal olarak ise, Araplar, Arapların eskisinden… Acemler, Acemlerin eskisinden… Türkler, Türklerin eskisinden… Kürtler, Kürtlerin eskisinden… Berberiler, Berberilerin eskisinden… Rumlar, Rumların eskisinden… Diğer kavimler, kendi törelerinin eskisinden kurtulamamışlardır. Yani; Müslüman olan bütün topluluklar, eski bırakıp yeni olan Allah’ın ayetlerine göre, düşünme, inanma ve yaşama gayretinden uzak, hem Müslüman olmayı, hem de eski kültürlerini yaşamayı öne çıkarmışlardır. Dolayısıyla eskiyi yeniye çevirmek, yeniyi ayakta kılmak için geliştirmek için gönderilen Allah’ın dini, insanların yaşamında, yapılan yanlış yorumlarla eskilerin egemenliği altına sokulmuştur. Bugün, Ayetlerin anlattığı insani kâmil “mükemmel insan” figürünün dışında Müslüman’dan, Müslümanlardan söz ediyorsak, Müslümanların eskilerini yeniyle değiştiremediğinden kaynaklanmıştır. Eskilerinde ısrar ve kendilerini Müslüman sayanların, yaşamları Allah’ın ayetlerine göre olmayacaktır. Olmama durumunda ise, Müslümanların eskiye ait yaşam örnekleri, Allah’ın istediği Müslüman tipi olan “insani kamil’i değil, karışık, kozmopolit bir insan tipini ortaya çıkaracaktır. Ben Müslüman oldum, yani ben eskimi bıraktım, yenim Müslümanlıktır diye hayata başlayanların, geçmiş tarihimizdeki görüntüleri, eskilerini bırakamadıklarıdır. Onlar eskilerini bırakamayarak, bizi İslam’la tanıştıracaklarına, bize İslam diye eskilerini tanıştırmışlardır. Günümüzde Kur’anın anlattığı Müslümanlık, Müslümanlar arasında mevcut değildir. Müslümanlar arasında var olan, Müslüman toplulukların tarihinden gelen eskilerin, ismi değiştirilerek Müslümanlık olarak sunulmasıdır. Gerçi Müslümanların hayatlarında kırpıntı da olsa, Ayetlerin bazı yaşam örnekleri vardır. Ancak, eskiler insanların hayatına daha çok egemendir. Araplar peygamberin aralarından çıktığı savından hareketle, Arap örflerini İslam diye bizimle tanıştırmaktadırlar. Ülkemizde Türkler, eski Şamanizm, Budizm ve diğer dinlerin etkilerinden oluşturdukları karışık, kozmopolit kültürlerini, törelerini İslam diye bize tanıştırmaktadırlar. Allah’ın ayetlerinin gösterdiği bilgi, bilinç ile İslam’ın oluşacağına inanan Müslümanların, düşüncelerine, yaşamlarına bakıldığında, ayetlerin bilgisi, bilinci olmadığı görülecektir. Müslümanların inançlarını, yaşamlarını, ayetlerin bilgisinden, bilincinden çok, siyasal çatışmalar, tarihte biriken kin, nefret ve sevgiler belirlemektedir. Aklın, muhakemenin, iradenin öne çıkarak, ayetlerin gösterdiği yoldan yürümeyi, din olarak ifade eden ayetlerin, Müslümanların eskilerini değiştiremediğini, yenileri getiremediğini görmekteyiz. Sanki insanlar eskilerinden asla vazgeçmeyi düşünmez bir tavır içinde, yeni olan İslam’a karşı direnmişler, ama kendilerini de Müslüman saymışlardır. Bu özet ve eskilerin anlayışlara, yaşamlara hâkim olması, aynı zamanda da Müslüman gözükme çabaları, ayetlerin özünden farklı yorumlanmasına neden olmuştur. Bu nedenle, tarih içinde yer alan Müslümanların din anlayışları birbiriyle çatışık, karışık, yerel, ırki, anlayışların egemen olduğu Müslümanlık olarak karşımıza çıkar. Bugün de aynı geçmişteki gibi, Müslümanların din anlayışları birbiriyle çatışık, karışık, yerel, ırki anlayışların egemen olduğu Müslümanlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde bazı Müslümanların, ayetlerin gösterdiği İslam ile inançlarını değiştirmek, inançlarını ve yaşamlarını geliştirmek istemeleri, İslam’ın yeni olarak toplumlara egemen olamadığının göstergesidir. Ayetlerin söylediği öz, Allah insanlara din gönderdiğinde, insanların inançları ve yaşamları eskidir. Allah’ın gönderdikleri yenidir. Allah yeni olanla eskinin değiştirilmesi, yeniye ait ilkeler ve kurallarla insanlığın geliştirilmesini ister. Ne yazık ki, felsefeler, ideolojiler ve dinlerde görülen gerçek, eskiler felsefelerin, ideolojilerin, dinlerin yenilerini benimsemekte direnmişlerdir. İnsanların hırsları, dünyaya karşı bencillikleri, yeniyi kabul yerine, eskinin özlerini hâkim kılarak, yeniyi kendilerine benzetme şeklinde olmuştur. Bugün batıda üretilen hümanizm, liberalizm veya kapitalizm, eski feodal yapının neyini değiştirdi sorgusuna, doğru gerçek cevap vermeye kalktığında, özü değil şekli diyecektir. Dünyaya eşitliği, özgürlüğü, emeğin kutsallığını ilan eden sol, uygulamalarında neyi değiştirdi sorgusuna, doğru gerçek cevap vermeye katlığında, hiçbir şeyi diyecektir. Allah’ın peygamberleri aracılığıyla gönderdiği ayetler ile insanlar neyini değiştirdi sorgusuna, Museviler, Hıristiyan ve Müslümanlar, doğru gerçek cevap vermeye kalktıklarında, eskilerinin özünü değil, şeklini diyeceklerdir. Zira her felsefenin, ideolojinin ve dinin değiştirmek istediği öz, insanlık adına ortaya konulan çarpıklıklardır. Çarpıklıklar insanların gerçekleridir ve eskisidir. Şimdi dürüstçe ve gerçekçi olarak, Sol düşünceye ait olanlar, eskilerinden ideolojileri için neleri değiştirdiler? Hümanist liberal düşünceye ait olanlar, eskileri olan feodal, sınıflayıcı; eşitliği bozucu inançlarından, yaşamlarından neleri değiştirdiler? İlahi dinlere inandığını söyleyen, Hıristiyanlar, Museviler ve Müslümanlar, Allah’ın önerileriyle, eskilerinde var olan çarpıklıklarından neleri değiştirdiler? Sorgulara doğru cevap verilmeye kalkıldığında büyük bir hayal kırıklığı yaşanılacaktır. Özellikle ülkemizde sol aydınların, Kemalist vurgularıyla hiçbir şeyi değiştirmediklerini, aksine sol olmayan Kemalizm’e solcu yorumlar yaparak, çarpıklıklarını, istismarlarını öne çıkararak yeni bir insanlık tipini örneklemektedirler. Görülmektedir ki, insanlar çıkarlarından kurtulup, felsefelerinin, ideolojilerinin, dinlerinin mümini “güvenilir insanı” olma yolunda başarılı değillerdir. Felsefelerine, ideolojilerine ve dinlerine göre, değiştirilmesi, geliştirilmesi gerekenler hayatlarında başarılamamıştır. Ortaya eskisinden vazgeçmeyen, ancak yeninin cazibesinden kurtulamayan, sonuçta vazgeçemediği eski ile yeniyi kendine benzeten gariplikler ortaya konmuştur. Felsefelere göre, eskiden vazgeçip yeniye ulaşmak aydınlanmaktır. İdeolojilere göre, eskiden vazgeçip yeniye ulaşmak özgürlüktür. Dinlere göre, eskiden vazgeçip yeniye ulaşmak hidayettir. Tarihin ve günün özetinde, yenilerin eskilere egemen olamadığını, aksine eskilerin yenileri kendine benzettiği görülmektedir. Dolayısıyla insanlık aydınlanamamış, özgürleşememiş, hidayete erememiştir. Eskinin köleliğine, aydınlanamayarak, özgürleşemeyerek, hidayet edemeyerek devam etmektedir. Feodal yapılar, sermaye egemenliğine… Sol sosyal söylemler sermayenin cazibesine… Kullarla kulluk etmeme özüyle hareket eden dinler, kullara kulluk etme acizliğine… Sarılarak yenileşememişlerdir. Eskinin özleri olan, dünyaya çıkarlar adına, yalanla, riyakârlıkla, güçle hâkim olmak… Çıkarlar adına, insanları sınıflamak, egemenliği güçlülerin eline vermek… Emeği ve zenginlikleri güçlerin tasarrufuna vererek paylaşımda haksızlık etmek… Devam etmektedir. Öyleyse, hümanizmin inandığı kutsal insan, azınlığın egemenliğindedir. Öyleyse, solun iddia ettiği, eşitlik, özgürlük, tarihe bir masal olarak geçmiş, günümüzde etkisizdir. Öyleyse, Allah’ın zamanlar içinde gönderdiği dinlerinin özü olan ilkeler ve kurallar, insan çıkarında eğilmiş, bükülmüş, insanlığın eski kültürlerine “atalar dinine” kurban edilmiştir. İnsanlar özgürlüğü, eşitliği, aydınlanmayı ve hidayeti, insanlık adına tekrar sorgulamalıdırlar. Bireyde eski benlerden vazgeçilmedikçe yeni ben… Toplumsalda eski toplumsal törelerin “atalar dininin” yanlışlarından vazgeçilmedikse, yeni toplumlar… Asla oluşamayacaktır. Kılık değiştirmek, yaşam standartlarını değiştirmek, yenilecek içilecek şeyleri değiştirmek değişim ve gelişim sayıldığında, Akıl, kendi köleliğinden Aydınlanma özünden Hidayet kula kulluklardan kurtulamamış demektir.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Cengiz Çetik
    Cengiz Çetik

    Yapamazsam bunları
    Egemen olur eskinin kuralları

    Değişimi başaramayan
    Geçmişine köledir her an

    güzel ve anlamlı dizelerdi. geçmişten kurtulamayan,kendini yenileyemeyen,değişimi yaşayamayan köle kalır ...kutlarım. akıcıydı. düşündürücü .saygılar

    Cevap Yaz
  • Rahim Recep Akdora
    Rahim Recep Akdora

    inşallah başarırsın dostum.
    başarmak istediğin insan olmanın en önemli kurallarından.
    saygılarımla:
    rr.akdora

    Cevap Yaz
  • İhsan Ertem
    İhsan Ertem

    Değişimi başaramayan
    Geçmişine köledir her an

    Geçmişine köle kalan
    İnsanlıkta aydınlanamayan..............

    Kur'an okuyan tarafından anlaşılmaya başlandığında o idrak sahibine yeniden indiriliyor demektir ve o anlayışa seslenir 'bu güne kadar sana belletilenler atalarının dinidir'

    Gönülden teşekkürler üstadım.....sağ ol.

    Cevap Yaz
  • Hasan Çekmecelioğlu
    Hasan Çekmecelioğlu

    Üstadım; insanlığın, elinden, dilinden ve gözünden zarar görmediği kişi islamdır. Aksi durumda olanlar ise islam sayılmaz ki. Çağdaşlıkla ilgili söylediklerinize katılıyorum. Yazılı bir yer de okumamama rağmen Hz. Peygamber efendimizin ' Çocuklarınızı kendi ahlağınıza zorlamayın, çünkü onlar farklı zamanda yaratılmışlardır.' Hadisi Şerifleri beni her zaman etkilemiştir. Yüreğinize sağlık.

    Cevap Yaz
  • Cevat Çeştepe
    Cevat Çeştepe

    Aılarımızı yaşanmadan, anı olmadan yazabilmek gibi ...
    Kutluyorum sayın Mehmet Çoban ...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (26)

Mehmet Çoban