Sanki kışı sevdirmek için var

Mesut Bıyık
32

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Sanki kışı sevdirmek için var

Kış gezmelerini ne kadar seversiniz bilmiyorum, ama böyle bir alışkanlığınız yoksa edinin derim. Çünkü öyle yerler vardır ki, içindeyken kendinizi bir masalın kahramanı gibi hissedersiniz.

Küçücük, donmuş bir göl düşünün, kıyısında İsviçre evlerinden biri, etrafı göğe metrelerce uzanan göknar ağaçlarıyla çevrili... ve o göknarların, yılbaşı kartpostallarından çıkmış gibi, karlarla kucaklaşmış görüntüsü… Bu manzaranın bir parçası olmak kadar güzel bir an var mıdır?

Bolu, sanki sonbahar ve kış mevsimini sevdirmek için yaratılmış bir coğrafya gibi gelir bana. Her biri, görenleri hayran bırakacak güzellikte, özel olarak tasarlanmış gibi duran ne çok yer vardır Bolu’da. Yedi küçük gölün adeta bir saklı cennet oluşturduğu, duvar takvimlerinin olmazsa olmaz manzaralarından olan Yedigöller… Kış turizminin gözde mekanı Kartalkaya, Sülüklü Göl, Çubuk Gölü, Sünnet Gölü ve daha birçok yer… Abant’ı unuttum sanmayın, onu sona sakladım. Kış gezmesi deyince herkesin ilk aklına gelen yeri nasıl unuturum.

Ama ben bugün size Abant’ı anlatmayacağım, bende etkisi Abant’tan bile daha tesirli olan Gölcük’ü anlatacağım. Gölcük deyince pek çok kişinin aklına donanmanın merkezi olan, Kocaeli’nin kıyı kasabası gelir. “Gölcük’e fotoğraf çekmeye gidiyorum” dediğimde çok duymuşumdur “Gölcük’te ne var ki” sorusunu. Oysa, küçücük gölüyle, şirinliğiyle; “küçük, şirin göl” anlamına gelen “Gölcük” ismini en çok hak eden bir yer var. Tabii ki Bolu’da.

BURADA ÜŞÜMEK BİLE GÜZEL

Bolu’nun 13 kilometre güneyinde, Aladağlar’ın eteğinde, göknar cinsi çam ormanlarının kucağında, inci tanesi gibi parlayan bir göl… İçine uzanan burunda, tam da kış fotoğraflarının ana öznelerinden biri olan Alp tipi bir yapı… Civarında, gökyüzüne ulaşmak için yarışırcasına uzanan göknar çamları… Adeta manzarayı tamamlamak istercesine, sanki gökden aşağı değil de ormandan yukarı çıkan dumanmış gibi görünen sis… Sadece fotoğraf tutkunları için değil, hatıra fotoğrafı çekmek isteyenler için bile muhteşem bir manzara.

Ben belki de burayı “Gölcük” olduğu için, yani küçük bir gölün etrafında şekillenmiş şirin bir yer olduğu için seviyorum. Neredeyse her mevsimde gelmişimdir buraya. Baharda doğanın yeniden doğmasını, yazda gölde açan nilüferlerin görkemini, sonbaharda yaprakların rengârenk oyununu hayranlıkla izlemişimdir. Ama en çok kışını seviyorum Gölcük’ün. Sanki buraya kış daha çok yakışıyor. Size olur mu bilmiyorum, böyle yerlerde ben, üşümeyi de severim; hele sonunda bir şömine başında, çıtır çıtır yanan odunları seyrederek ısınmak varsa ve yanında da bir bardak sıcak çay… o zaman daha çok severim.

KIŞIN TÜM GÜZELLİKLERİ BU KÜÇÜK YERDE TOPLANMIŞ

Bunların hepsi var Gölcük’te. Fotoğrafların ana öznesi olan Alp tipi o yapı Orman Bakanlığının misafirhanesi. Kimleri misafir ediyor bir türlü anlayamadığım bu binanın açık olduğuna ben rastlayamadım. Ferforje demirden, usta işi tasarlanmış bahçe kapısını hep kapalı buldum ve üstünde de kocaman yazılarla “Görevlilerden başkası giremez” yazısıyla karşılaştım. Belli ki sadece görevliler için inşa edilmiş. İçeri girmek yasak, ama bu güzelim binayı fotoğrafların kahramanı yapmak serbest. Önce bir güzel üşüyüp, sonra çıtır çıtır odun ateşinin başında, elinizdeki sıcacık çayı, ya da mis gibi salebi yudumlayarak gölü seyretmek de (hafiften pahalı olsa da) serbest. Çünkü Orman Bakanlığına ait bu bina dışında, onun kadar şiirsel olmasa da iki güzel bina daha var. Bunlar, isterseniz yemek de yiyebileceğiniz, çay, kahve, salep gibi bilumum sıcak içeceklerin sunulduğu mekanlar. Özellikle küçük olanın tam orta yerinde yanan odun ateşinin başından bir masa kapmışsanız, değmeyin keyfinize.

Gölün etrafını yazın araçla dolaşamıyorsunuz, yürüyerek geziyorsunuz. Çünkü bir noktadan sonra araç girişi engelleniyor. Zaten çok büyük olmayan gölün etrafını yürüyerek dolaşmak ve pek çok noktasında fotoğraf çekmek çok daha keyifli olmaz mı? İnsanların çok kalabalık olmamasından ve soğukta gezmenin zor olacağı düşüncesinden olsa gerek, kışın, girişi engelleyen o bariyer kaldırılıyor. Ama günün sonunda odun ateşinin ve çayın keyfini doya doya çıkarmak istiyorsanız, bu günlerde de araçla değil, yürüyerek turlayın derim.

Göl aslında sonradan, insan eliyle yapılmış bir göl. Ama bunu hissettiren hiçbir emare bulamazsınız. Bir kere göletler gibi bir derenin önüne bent yapılarak oluşturulmamış. Nasıl oluşturulduğu hakkında bilgiye rastlayamadım, ama çevresiyle uyum konusunda doğal bir gölden bile daha iyi bir ilişki kurulmuş.

Aladağlar’ın eteğinde dediğime bakmayın, denizden yüksekliği 1206 metrede olan bir göl. O yüzden de kış, rakımı daha düşük olan yerleşim yerlerine göre daha erken geliyor. Mesela biz gittiğimizde çok güzel bir kar yağıyordu. Tepelere doğru çamlar bembeyaz karla kaplıydı. Çay, salep, odun ateşi çok çekiciydi, ama tepelere doğru çıkıp karlarla kaplı ormanların doyumsuz seyrini tatmak daha çekiciydi.

ALADAĞLARI GÖRMEDEN DÖNMEMELİ

Çekici dediğimiz de bizi içine çağırması değil mi? İşte öyle çağırıyordu Aladağlar beni. Araçta ne kış lastiği ne zincir vardı, ama usta bir sürücüsü olduğu kesindi. Risk nerede başlıyorsa oraya kadar gidecek, hiç riske girmeden geri dönecektim nasılsa. Bu arada risk dediğim de kar zaten, onu da görmüş olacaktım sonunda.

Yol açıktı, yerde bir miktar kar olsa ve biraz da buzlanmaya yüz tutmuşsa da defansif bir sürüşle ilerlemek mümkündü. Aladağlar’ın tepesine ulaştığımızda kar yarım metreyi aşıyordu. Biraz daha ilerleyelim derken kendimizi muhteşem bir yayla manzarası içinde bulduk. Burası Kızık yaylası; bembeyaz örtünün içinde tomruktan yapılmış evler kış olduğu için terk edilmiş, dolayısıyla bacaları tütmüyor olsa da çok hoş görünüyorlar. Yayla nüfusunun oldukça kalabalık olduğu anlaşılıyor, çünkü epeyce ev var.

Biz İstanbul’dan daha güneş doğmadan çıktığımız için Gölcük’e saat sekiz civarlarında varmıştık, saat bir gibi de ayrıldık. Dolayısıyla beş saat gibi bir süre Gölcük’ün tadını doya doya çıkardık. Sonra Aladağlara tırmanıp, Kızık ve Kozyaka yaylalarını da geçip, geze geze akşama Solaklar Kaya Evleri’ne ulaştık. Bir sonraki yazıda size bu Solaklar Kaya Evleri’ni anlatacağım. Size de tavsiyem, sabah olmadan yola çıkın, İstanbul’dan gidiyorsanız, tünelden değil, Bolu Dağı’nın eşsiz manzarasını seyrederek yol alın. Kahvaltınızı ister Bolu Dağı’ndaki köy kahvaltısı meşhur yerlerde, isterseniz de üzeri tamamen buz tutmuş Gölcük’ü sabahın ilk ışıklarıyla seyrederken, odun ateşinin başında yapın. Öğle yemeği için de ister bu restoranları tercih edin, isteseniz de tedarikli gidin ve göl civarındaki çardaklarda mangalınızı kurun, bir güzel karnınızı doyurun.

Bizim gittiğimizde kar yağsa da gölün bulunduğu nokta kar tutmamıştı. Güzel bir kar manzarası görmeden çıkıp gelmek olmaz. Günün sonunda biraz daha yukarılara çıkın, en azından Kızık Yaylası’na kadar ulaşın. Kartopu oynayın, kardan adam yapın, karın keyfini çıkarın. Ama çok dikkatli sürün aracınızı, zincirinizi yanınıza almayı kesinlikle unutmayın.

Belki eve döndüğünüzde benim gibi yorgunluktan yığılacaksınız, ama o yorgunluk ertesi güne kalmayacak. Oysa o gün yaşadığınız keyif, belki de aklınızdan hiç çıkmayacak.

Nasıl gidilir?

İster İstanbul yönünden yola çıkın ister Ankara yönünden, Bolu şehir merkezine kadar gelin. Tabii, bu kış mevsiminde kendi aracınızla veya bir arkadaş grubuysanız topluca kiralayacağınız bir araçla geleceğinizi var sayarak anlatıyorum. Şehir merkezinden itibaren her kavşakta sizi yönlendiren yol tabelalarını takip ederseniz, sizi Gölcük’e ulaştıracaktır. Göle ulaşım şehir merkezinden kalkan Seben ve Kıbrıscık ilçe minibüsleri ile de sağlanabiliyor. Ama biraz meşakkatli olabilir. Hem bu mevsimde istediğiniz zaman minibüs bulmak da zor. Ankara’dan gelecekler için daha uzun, ama keyifli iki yol alternatifi de var. Önce Nallıhan’a, oradan Seben’e ve Aladağ’lardan Gölcük’e veya önce Beypazarı’na, oradan Kıbrısçık’a ve yine Aladağlar’dan Gölcük’e… Böylece önce Aladağlar’daki muhteşem kış manzaralarını görür, sonra Gölcük’te odun ateşinin başında yol yorgunluğunuzu atarsınız.

Ne yenir, nerede kalınır?

Adı üstünde Bolu, ne yeseniz lezzetlidir. Biz, önce paça çorbası, sonra kiremitte biftekten küçük doğranmış et ve kaşık salatası yedik, harikaydı!
Gölcük’ün hemen kıyısında bir konaklama tesisi yok, ama civarda çok konaklama tesisi var. Bolu’nun meşhur Karacasu Kaplıcaları da oldukça yakın. Şimdi yeni bir termal resort otel de açıldı. Gölcük’teki yeme içme tesislerini de zaten onlar işletiyor.

Mesut Bıyık
Kayıt Tarihi : 24.12.2012 11:40:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mesut Bıyık