Sadece ışıkların göze geldiği, sisli puslu gecelerde ümit ilahi güçlerle tahayyül edilir. Hani o fırtınaların ulu ağaçları kökünden tutup sürüklediği dehşetli anlar yok mu, o ölümün veya ölümle kol kola çaresizliğin çok yakınlarda olduğu hissedil ipte, aman dileyecek bir kimse veya dalından tutulacak bir kök, bir ağaç, bir ot parçası olmadığı anlaşılınca son çare kişi yüreğinde yaşadığı ümidi Tanrısallaştırır. Ta ki, ecel terleri şakaklarından aşağı akmaya başlayıp ta, yaşanılan endişenin ehemmiyeti, önemi ve alternatifsizliğinin düşüncedeki soğukluğu kalp atışlarına sekte vurduğu iyice anlaşılınca, kâinatta gerçek Yaratıcının var olduğu kabul edilir. Ve son çare olarak o Yaratıcıya, inanç ve sadakatle söz verilir, imdat kemendi atılır.
Sandal barınağında sabaha uyanır. Gözlerinin etrafında akşamın ıstırabından kalma kan çürüğü haleler vardır. Kıyıdaki kayık, “nasılda korktun ama! ” dercesine edalı bir şekilde sallanmaktadır. Tehlikenin geçmişliğinin tadında derin nefesler alarak, yaşananların üzerinden şöyle bir geçer; Sanki birkaç saat önce daralan hayat yolundaki binek şu ahşap kayık değildir. Beklide o başkadır, bir canavardır. Zira baktıkça, üzerinde hiçbir endişe ve korku izi görmediği sandal, “unuttum, ben bir şey görmedim, bilmiyorum! ” der gibidir. Dahası bütün bu olanlar, küçük bir uyku aralığında görülmüş kabus, kötü bir düş gibidir.
Yarım ağızlı, kayalardan oyma bir mağara kovuğunun ufkundan deniz o kadar uslu mülayim görünmektedir ki, çaresizliğin doruğunda gerçek Tanrıya verdiği (eğer kurtulursam dediği.,) sözler, bu tatlı görünüşün tahtasında hızla silinmektedir. Hafıza kayıtlarında yaşadığı dehşet ve korku ile ilgili şahitlik edecek hemen hiçbir müspet delil iz ve işaret yok gibidir. Zaman süratle ahdini sakata almaya koyulmuştur, derken bir boş vermişliğin esiri olmaya gönlü çoktan razı gelmiştir ve vefasızlığın tarafındaki açık yakın, ziynet süs ve görünür güzellikler gönül e (nefse) pek daha hoş gelmektedir ki, daha önceden de olduğu gibi afakî fırsatların içine hesapsız dalıp gider.
Devam ederken hayat, kişi irili ufaklı korku ve ümit arası olaylar, hadiseler, tereddütler, tehlikeler görür ve yaşar. Bunların hepside öncekilerin tıpkısının aynısı gibidir. “Ahde vefasızlık! ” Bir kolaycılık, bir alışkanlık, huy haline gelmiştir. Ne zaman aklı ve vicdanı onu sorguya çekip öz eleştiri yapmaya zorlasa, hep “belki.,” leri vardır. Beklide yüreğini vurup kurtuluşa erdiğini sandığı Tanrı, ona onun hissedip kabul ettiği gerçek değildir.., gibi kendince masum mazeretlerin ipine sarılarak, kendini asıl olan gerçekten hıyanet tarafına doğru çekmektedir. İrade torbasında vehim, vesvese, hak, hakikat, aklıselim ve realite gibi kararların hepsi mevcuttur ancak kişi hemen her seferinde adeta tombala çekmektedir.
Kişi, kendisine atfedilen geniş zamanlı tövbe ve af fırsat anları sermayesini keyfince, (nefsine uygun) kullanmakta bir beis görmez. Ta ki, musibetlerden nasihat çıkarma yetisini kaybetmek arzusu ile dolar. Maddi manevi kişisel çıkarları doğrultusunda, hemen her şeyin iyi tarafından tutup almayı, sömürmeyi, istismarı, kullanmayı, güzel tarafını sevip okşamayı menfaat ve fayda gördükçe hüsnühalde olmayı, saygı duymayı mizaç, huy ve ilke edinir. Bazı kereler dört elle tuttuğunu tadı ve zevki kalmadığında bir çırpıda atar. Kimi zamanlar arkasından koştuklarını (şimdi kendinden bir şeyler alır endişesiyle) görünce cüssesinin bir gölgenin gizemine atar. İlerleyen safhalarda, doğrularla ve dürüstlükle pek iştigali olmayıp iyi geçinemediğinden dolayı, kendi özel hukukunu, keyfi kabullerini genel kurallar şablonu vaziyetine dönüştürüp, açıkça bir aymazlıkla bunları genel geçerli doğrular olarak kabul eder savunur hale gelir. Yerine icabına ve gereğine göre dindardır, milliyetçidir, muhafazakârdır, liberaldir, moderndir veya çağdaştır.
Yılların birbirini sürükleyip gittiği, zaman katarının bir yerinde ki, sorumlu olduğu o en efdal vakitlerin herhangi bir yerinde, gönül kapısına bir fâni bakar ve körebe oyuncusu kalbinin kapısını açar. Birlikte bahçe ve bostan gezer, çıplak ata biner ve yeşil çimenler üzerine çayırlara inerler. Feynan eteklerini rüzgârın yönüne verir ki, entarisi açılsın da cinsiyetin çekiciliği iyice tebarüz etsin diye. Feramin, dirsek temasından teessürle, sanatı ve estetiği olabildiğince algılar. Her ikisi birden tozpembe dünyanın mavi hülya denizinde kulaç atar yüzerler. Çıktıktan sonra önce güneşin batışını sonra sandal barınağının üstündeki düş tepesinden mehtabı ve henüz hüviyeti olmayan yasak aşk yaşantısının oynaştığı yakamozu izler, süzerler.
Feynan için o dündü. Feramin, bu gün herhangi bir sebepten dolayı terk edilmişliğe sürgündü. Hatıra defterinde ismi örtülü bir anı olmaktan öte kayd-i bir önemi yoktu zira gün bu gündü. Tatlı bir esinti olmaktan öteye ne önemi olabilirdi ki; Onlar o zaman henüz iklim müsait değilken gelmeyen baharı doğaçlama bir kavanozda kurup yaşamaya çalışmışlardı. Dışardan ayaz vuran bir camekânda seracılık yaparak, edebe ve töreye aykırı yasak meyve yetiştirme provası yapmaya çalışmışlardı. Çılgınlıkların zıtlıklara dokunup geldiklerinde, yer çekimine aykırı nasıl ahenkli ve estetik hareketler ettiklerine, edebildiklerine (güya) bakmışlardı.
Birisi düşünüyor, ama kim!
Kabul gören değer ve yorumların kabul edilmesi (bazıları için) ne kadar güç ve kabili mümkün olmayan neticeleri, sonuçları beş duyunun üzerine beş daha katarak farklı duygu ve hisler üreterek onların armonisinden kesitler yaşayıp dinlemek., Sanki fizik ötesi mekânlarda daha farklı, hoş yaşantı ve tatlar olduğunu varsayarak sevgide, saygıda, aşkta ve muhabbette aşırıya kaçmak, sınırları zorlamak velhasıl edep ve ahlakta erozyon, tedbir ve kuralda aymazlık insanlığa o sorunsuz, hiç kimsenin kimseden şikayetçi olmadığı, sonsuz huzur ve refahı getirecek mi? .,
...
Mehmet Sani Özel
28.10.2006
Kayıt Tarihi : 28.10.2006 11:27:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Birisi düşünüyor, ama kim! Kabul gören değer ve yorumların kabul edilmesi (bazıları için) ne kadar güç ve kabili mümkün olmayan neticeleri, sonuçları beş duyunun üzerine beş daha katarak farklı duygu ve hisler üreterek onların armonisinden kesitler yaşayıp dinlemek., Sanki fizik ötesi mekânlarda daha farklı, hoş yaşantı ve tatlar olduğunu varsayarak sevgide, saygıda, aşkta ve muhabbette aşırıya kaçmak, sınırları zorlamak velhasıl edep ve ahlakta erozyon, tedbir ve kuralda aymazlık insanlığa o sorunsuz, hiç kimsenin kimseden şikayetçi olmadığı, sonsuz huzur ve refahı getirecek mi? .,
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!