Sevgi yalnız dilinizde
Sırf paraya taparsınız
Aklınız hep belinizde
Sözde sanat yaparsınız
Sahte aşkla kaplanarak
Kâh içip kâh haplanarak
..
Eleştiri denildiği zaman genellikle insanların zihninde, eleştirmek, yermek, küçük düşürmek, aşağılamak hatta yerden yere vurmak gibi bir kavram oluşmakta… Pek çok kimse bu sözcüğü bu anlamda kullanmakta, yine birçok kimse de bu anlamda algılamakta… Eleştiren de, muhatabına karşı bu anlamda bir tavır takınmakta, muhatap da alınganlık göstermekte, kırılmakta veya bir tartışma ortamı oluşturmakta…
Kimi insan da bunun böyle olduğunu bildiği için objektiflikten kaçınmakta, sırf bir iltifata dönüştürmekte… Bunu, günlük yaşamdaki sıradan ilişkilerden tutun da siyaset, eğitim, kültür, sanat ve edebiyat alanlarında bile görmek mümkündür. Bu gün kitaplar, dergiler, internet ortamları, birbirini tanıyan-tanımayan insanların olumsuz eleştiri ve yorumlarıyla, bunun somut örnekleriyle doludur.
Eleştiri, herhangi bir konunun eksik, olumsuz, yanlış yönlerini ortaya koysa bile; eleştirinin, eksikleri giderme, bir konunun, bir olayın, bir eserin ya da bir sanatçının değerini ortaya koyma, yol gösterme gibi gerçek bir amacı vardır.
Sözlük anlamıyla,”tenkit, analiz, ayrıştırma, çözümleme” anlamlarına gelen eleştiri, sadece negatif anlam taşıyan bir sözcük değildir. Objektif olarak, yapıcılık doğrultusunda yapılan bir eleştiride, olumsuz sonuçlar olsa bile, özünde olumluluk vardır. Çünkü eleştiricinin gerçek amacı da ele alınan konuyu, çeşitli yönlerden inceleyip değerlendirmek, olumlu-olumsuz yönlerini ortaya koymak, daha anlaşılır olmasını sağlamak, kısacası daha anlamlı bir hale getirmektir.
..
Sanat, zamanı ince, ince işlemektir.
Mananın tezahürüdür bu maddede.
Hakikat hayalde belirmektedir.
Hayalin görüntüsüdür bu gerçekte
Ağır ağır çıktım merdivenlerden.
Her basamakta bin basamak gördüm.
..
Sanatın Kenarından
Sanat yaratıcı tarafından ”bedene üflenen ruh”un özüne duyduğu hasretin çabası, arayışıdır. Bu arayışın “neylerse güzel eyler” olan mutlak güzelliğin sebeplerdeki hallerinin keşfi de sanat eseridir.
Bir sanatçı eserini ortaya çıkarabilmesi için kendisine ilham gereklidir. İlham insanın özüne doğan duygu ve düşüncedir. Bir esin halidir. Kişiye özel ama kendi elinde olmayan bir durumdur. İlham, kuralsız, özgür, kendinden başka bir varlığa tahammülü olmayan bir misafirdir. Öyle bir misafir ki geldiğinde kendi evine gelmiş gibi gelir. Kimseye hoşgörüsü yoktur. Kıskançtır. Kıskançlığı sanatçıyı etkisi altına alır. Onu dışarıdan görüldüğü kadarıyla bireyci, bencil bir tip olarak biçimleyebilir. Bu etki altındaki sanatçı görünüşü, yanlış anlaşılmalara neden olabilir. Oysa narin kalpli sanatçının özü bencil değildir. Öyle olsa eşyanın ve canlının doğasını hissedemez, onunla empati kuramaz. Dolayısıyla ilhamın ruha giriş yaptığı kapıları, pencereleri kapatmış olur. İlhamla irtibat kesilince de örneğin şair, şiir yazamaz. O zaman sanatçı tevazu sahibi olmak zorundadır. Yoksa tevazu sahibi olmayan sanatçıya ilham nasıl gelsin?
İlham ruha gelir. Ruh bedenin özüdür ve duygularla donatılmıştır. Duygular iç dünyamızdaki her türlü empatinin şekline bürünebilen görülen ve görülmeyen olay ve nesnelerin ruhta oluşan iz düşümleridir. Ruhumuzda oluşan manevi iklimlerdir. Ruh tepkisini duygularla ortaya koyar. (Nefsi oluşturan içgüdülerle duyguları karıştırmamalıyız) Ancak ruhun etkilenişi her zaman maddi sebeplere dayanmayabilir. Onun sonsuz boyutlarında olan ve maddi sebeplere dayanmayan dinamiklerin etkisinde kalabilir. Yani gözsüz gördüğümüz rüya gibi, sebepsiz ilhamları da konuk edebiliriz.
Bu hal bazen tanımlanabilir. Bazen de tanımlanamaz. Çünkü gelen ilham öyle güçlü öyle büyük bir âlemden gelir ki sanatçı onu dışa vuramayabilir. Bazen kendi kapasitesini aşan bir durumla karşı karşıyadır. “Zira bu terazi bu kadar sikleti çekemez”durumu hasıl olur.
Sebeplerden etkilenen ruhun tepkisi –dışa vurumu- etki derecesinin algılayışı insandan insana değişir. İlhamın gücü diyebileceğimiz bu etkilenmede duygular anlamlı bir şekilde etkilenirse; yani ruhu bir piyanoya, duyguları da notalara (piyano tuşları) benzetirsek ilham, bu tuşlara bir anlam icra edecek şekilde dokunur. İç dünyaya (ruha) düşen bu anlam bütünlüğünün estetik halinin dışa vuran çeşitli şekillerine sanat eseri diyoruz.
..
Şiir:Sabır,sanat ve disiplinle elde edilen ses esansıdır.
Şiir:Duymak ve düşünceler oylumunca çiçeğe durmaktır.
Şiir.Bir yürek yangınıdır.Kelimeler armonisidir.Boşlukta hızla yuvalanan ışık küresidir.
Şiir.Aşk yemini gibi güzel,ana sütü gibi helal bir sözdür.
Şiir:Derinde gideni bulma,içimizdeki ulvi hislerin beyaz gölgelerini kültür ekranında mısralarla görüntüleme sanatıdır.
Şiir.İnsanı yüreğinden yakalama ve yükseltme hadisesidir.
Şiir:Bir bengisudur.
..
ŞİİR ÖDÜLÜ ALACAKLARIN LİSTESİ YAYINLANDI
'' 16. Hikmet Okuyar Ödüllü Şiir Yarışması''na katılarak şartnamedeki ödüllerden birisini almaya hak kazanan Güzel Sanatlar Öncüsü Kültür Sanat Dostu Canların isimleri belirlenmiştir. Çok yoğun proğramlarına rağmen zaman ayırarak Türkiye Sevdası İsimli Projeye kaynak oluşturmak adına Türkiye genelinde geleneksel olarak tertiplenen Özellikleri ve Güzellikleriyle İllerimiz ve İlçeleri konulu '' 16.Hikmet Okuyar Ödüllü Şiir Yarışması''na duyarlıkla katılan Ahmet SARGIN, Figen ANAR, Gülseren AKTAŞ, Gülşen YILDIRIM, Harika UFUK, Hatice UMUT, Hayri SARI, Müzeyyen KESKİN, Oktay ZERRİN, Rabia BARIŞ, Sadi TELTİK, Safiye SAMYELİ, Servet YÜKSEL, Sinem ŞANLI, Tarık TORUN'a Türkiye Sevdası ile Şebingülü sunumlarımızla teşekkür ediyoruz.
Ödül Töreni'nin ilki 19 Mayıs 2013 Tarihinde Şebikarahisar Kalesi'nde yapılacaktır.
Ödüllerin türü aynı gün basın bildirisi ile duyuralacaktır.
..
ELEŞTİRİDE EĞİLİMLER
________________________________________________________
Eleştiri, bir sanat eserinin onu profesyonelce bir gözle inceleyen bir kişi için getirdiği izlenimler ise sanat eseri çoğu kez çok karmaşık yapılar sunabileceği için, yapılan değerlendirmeler de o derece değişik bakış açıları ve düşünceler taşıyacaktır. Her eleştirmenin inancı, yetişme biçimi, anlayışı, onun esere yaklaşımındaki farklılığı doğuracaktır. Kimi eleştirmenler bir eserin kendisine çok fazla önem verirlerken, diğerleri başkaları ise bir eseri hazırlayan şartları ve sanatçının anlayışını eleştirmeye çalışırlar. Bu geniş perspektif içinde çok değişik eleştiri yaklaşımları doğar.
Aslında eleştiri çeşitlerini ayırt etmeye çalışmadan önce belki de yapılacak şey, eleştiri altında toplanan ve yazılan edebi nevileri ortaya koymaktır. Bunları sayabiliriz:
A. Eleştiri, B. Polemik,C. Tanıtma, D. Değerlendirme, E. Deneme, F. Edebiyat Tarihi, Felsefesi çalışmaları; G. Anlambilimsel çalışmalar. Bütün bu çalışma alanları birbirinden farklı olmakla birlikte zaman zaman bir birinden ayırt edilmemektedir.
l. Diakronik Yaklaşım (Retrospektif)
Bu yaklaşım içinde eserin sanat tarihi içinde aldığı yer betimlenmeye çalışılır. Aslında retrospektif anlayışta bir eser bir sanatçının sanat yaşamı içinde nerede yer alıyorsa,o yer gösterilmeye çalışılır. Sanatçının önceki ve sonraki eserleri nelerdi ve bu eserler arasında tarihi açıdan etkileşim nasıl olmuştur. Son eseri hazırlayan şartlar nelerdir. Tarihi bakış açısından bütün iç ve dış etkileşim koşullan gösterilmeye çalışılır. Bu konuda T.S. Eliot'un söylediğine kulak verınek gerekir: 'Hiç bir ozanın, hiç bir sanatçının tek başına tam bir anlamı yoktur. Onun anlamı, değerlendirilmesi ölmüş ozan ve sanatçılarla olan bağının değerlendirilmesidir. Ona tek başına değer biçemezsiniz; karşıtlık ve benzerliklerini belirmek için, ölmüşler arasına yerleştirmeniz gerekir'.
..
İhmal mi yoksa gaflet midir bilmem
Konuşmaya vermediğimiz önem
Değil sade sanat yalnız edebiyat
Konuşmak ta başlı başına bir sanat
Nedir kaba kuvveti otorite diye yutturmak
Otoriteye yeni bir otorite katmak
..
En Güzel Sanat
Nakkaşlar gibi nakşeder, aşkı bir bakış.
Ebru misali renktendir, suya bu akış.
Ruh asla ruh olamaz ki, yoksa bu yakış.
Sanatların odağısın, en güzel sanat.
..
Gerçek bir sanat bazen topluma değil,
en vareden asıl sanatkara yaradana hitab eder.
Çünkü en derin sanat, bir kalbi kendi kalbinden duyabilmektir.
Çünkü Yaradan ' Ben hüzünlü kalplerdeyim ' buyurmuştur.
..
Gaziantep genel anlamda kültür, sanat ve edebiyat alanında hayli kısır bir kentimiz.
Bunun çeşitli nedenleri var. Kısırlık nedenleri arasında en önemli yeri halkın ilgisizliği ile yerel ve genel yönetimlerin bu konularda duyarsızlığı ön sıralarda yer alıyor.
İlkbahar, yaz ve sonbahar aylarında ülkemizin değişik illerinde kültür/sanat festivalleri, şiir etkinlikleri, kitap fuarları gibi edebi etkinlikler düzenlenmekte. Bu etkinliklere bazen Kumru Edebiyat Dergisi ekibi olarak davet edilip katılmaktayız. Bazen kendim bireysel olarak davet edilmekte ve bu davetlere icabet etmekteyim.
İlimizde de zaman zaman kitap fuarları veya festivaller düzenleniyor. Özellikle Büyükşehir Belediyesinin düzenlediği Fıstık Festivali. Her zaman dikkatimi çekmiştir. Benim için bu festivallerin en çok hatırlanan etkinlikleri arasında lahmacun yeme yarışması veya baklava yeme yarışması yer almıştır. Gönül isterdi ki, bu tür yarışmalar yerine şiir, öykü, beste veya roman yarışmaları yapılsın. Konusu da Gaziantep Savunması, Şahinbey gibi değerlerden seçilsin.
Ne yazık ki, kültür, sanat edebiyat görmezden gelinmekte. Dışardan bir iki yazar veya pop sanatçısı getirilmesi bu konuda yeterli ve tatmin edici kültürel çalışma olamaz. Gaziantep’te yaşayan şair, yazar, öykücü, tiyatrocu, besteci gibi sanatkârlara neden yer verilmediğini anlamak mümkün değil.
‘’Marifet iltifata tabidir.’’
Üstte de belirttiğim gibi bazen Kumru Edebiyat Dergisi ekibi olarak, bazen de bireysel olarak değişik illerdeki edebiyat etkinliklerine davet edilmekteyiz. Tabi ki, bu davetlere katılıyoruz. Davetli olarak gittiğimiz etkinliklerde ilin belediyesinin, valiliğin, kültür müdürlüğünün halkın katılım ve katkılarını gördükçe kıskanmamak mümkün değil.
..
neyim kaldı ki burada
hep gurbette yoldaşlarım
eş dost sardı muhabbete
dert işledi kemik ete
su bile katılmış süte
akıl ermiyor bu gidişe...
..
Bodrum kültür-sanat festivalindeydik
2. Uluslararası Pedasa Kültür ve Sanat Festivaline katılmak üzere Bodrum'a gittik. Kültür Sanat adına Bodrum'a bu ikinci gidişimizdi. Uzun bir yolculuktan sonra 30 Nisan sabahı Bodrum'a ulaştım. Asıl amacımız kültür sanat programında Yozgat'ı temsil etmekle birlikte ikinci gayemizde şair-yazar dostlarımızla buluşmaktı.
Bodrum öğretmen evinde dinlendindikten sonra Tokat ekibiyle birlikte kalacağımız otele (Flora Otel) geçtik. Tokat'tan Ahmet Divriklioğlu, Remzi Zengin ve Selahattin Güler'le Arkadaş olmuştuk. Kısa zamanda otelin lobisi gelen konuklarla dolmaya başladı. Tanıdığımız dostların yanı sıra tanımadığımız ancak isimlerini bildiğimiz şair-yazar dostlarımızda birer ikişer gelmeye başlamışlardı.
Ankara'dan Mehmet Nuri Parmaksız (İLESAM Başkanı) , İsmet Bora Binatli, İmdat Gümüş, Pakize Altan, Şakir Susuz, İsa Karatepe: İstanbuldan, Yurdagül Özer, Baki Çetin, Mücella Pakdemir: Adana'dan Bakir Yıldırım, Mansur Ekmekçi, Halise Tekbaş: İzmir'den Ziya Öğütcan, Halit Bilen, Eyüp Göksu, Varol İnce Saraç, Isparta'dan Melahat Ecevit, Fatma Uçarlar, Zeki Çelik: Mersin'den Abidin Güneyli, Antalya'dan Nuray Dolunay, Halil Karacan, Arslan Bayır, Necati Uçar, Kütahya'dan Aydın Enginer, Aydın'dan Şükrü Öksüz, Ergün Gül, Mehmet Orhan, Abdülkadir Güler, Bursa'dan Süreyya Kaya, Nurten Gürçağlar, Şaziye Çelikler, Sivas'tan Kemal Işık, Sakarya'dan Muammer Kılıç, Osman Erdoğmuş.
..
Ansızın irkilip baktım etrafa,
Bir şamata var ki, âleme inat,
Boğulmuş her taraf lafı güzafa,
Dedim ki bu nedir, dediler sanat.
Heykeller dikilmiş anadan üryan,
Müstehcen afişle kirlenmiş her yan,
..
Oysa bunlar Avrupa'da: Osmanlı'nın İstanbul'u almalarının, haklı gururunu yaşadığı sürecin hemen akabinde, aşılan yıkılan bir ilişki biçiminin sonlanması idi. Avrupa artık o tarihten 100 yıl gibi kısa bir süre sonrasında, çobanlık ve çiftçilik üretimlerini SANAYİ için yapar oldular. Bu temel içinde ilişkilenir çatışır bir toplumsal düzenlenişler, biçimine girmiştiler. Süreç süratle kapitalizm denen olguya evrilir oluyordu. Kapitalizm dal budak salıyordu. Bunlar Dünya devrimi idi. Oysa O muazzam medeniyet, hala yarı savaş ekonomisi ile yapılaşıp uygarlık var ediyordu! Aynı süre içinde de Avrupa'nın bu atılımları ilerideki imparatorlukların kaçınılmaz sonunu getirecek olan bir ilişki olacaktı. Böylesi yan yananlığın fark edilemeyişi ile birlikte, Osmanlı yarı feodal bir medeniyet geliştiriyordu.
Gazi Hazretleri, bunları çok iyi iç sinmişti. Mevcut kadrodan görünüşle, Gazi'yi pırıl pırıl eden farkı bu idi. Kadronun bunları bilip özümsediğini söyler olmak, en azında muhakemesizliğin dik alasıdır. Çünkü eğer kadro geneli günceli anlamış ve yaşamsal olarak bunu düzenleyecekti ise, bunun projesini, savaş sonrasında dahi değiştirmeyi hiç düşünmediği ümmetçi, fetihçi gelir yapısına bürünmüş, mevcut yönetimle, saltanat ilişkileriyle, bunu sürdürmek mümkün mü idi? Zaten yönetsel çağdaş politikaların ilişkilenişini zorunlu olarak, mevcut yapıyı, yeni ilişkilenişle uyuşturmazdı. Bu yüzden Avrupa'da hem laiklik benimsenmişti, hem liberal, sosyalist vs. birçok rejimsel uygulamaların yönetsel biçimleniş ve kurumsallaşması, bunların hukuksal siyasi alt yapıları, düzenlenmişti.
Oysa bizim kadrolar, padişahı ve yurdu düşmandan kurtarıp, padişaha teslim ettikten sonra; belki de bu konjonktür konularından bahisle, padişahı sürekli ikna etmenin içinde olacaktı. İltifatı şahaneden lütufçu ihsan bekleşeceklerdi! Ülke yönetimi; bir arzu hale cevap alır gibi diletişlere gidilecekti. Bu ne vizyon koyuştur. Ne konjonktür ilişkilerini anlayıp iç siniştir, ne de üreten ürettiren paylaşan yepyeni bir ilişkiler ağına eviriliştir. Tam bir kısır görüşlüktür.
Osmanlı'nın son demlere değin gittikçe gerileyen bir durum olaraktan da olsa, süren savaş ekonomisi yapısı, Ata'nın konjonktürde ayıkladığı, artık yapının ganimet gelirlerine dayanmasını yada böyle bir yapılaşmanın artık olası olmayacak köhneliğini darma duman ettiği bir fevkti. Zaten zamanın da, zeminin de zorunlu sonucu idi. Bu yüzden Gazi önündeki birinci paylaşım savaşı gibi bir cinayeti ve nedenini görüyor; bunun içinde; ” Aksi gerekmedikçe, savaş bir cinayettir” diyerek ayakları yere basan, gerçekçi politikaları ortaya koyacağını açık ediyordu. Bunun mutluluğunu da 1923’lerde ve 1930'larda adım adım gerçekleşen aşmaların meyvelerini topladıkça duyacak ve memnuniyetini: “Yurtta barış, Dünya'da barış “ tebessümü ile ifade edecekti.
..
“Kitaplara Konu Edilmiş Düş ve Düşünce; Gerçek Hayata Aktarılamaz Mı? ...”
“SANAT NEDİR? ” Adlı Kitaptan Cümle Derlemem:
/ Sayfalar dolusu yazıyla karşılaşırsınız! . / Yayımlanan roman, öykü, şiir kitaplarına ilişkin tanıtımı ya da değerlendirme yazıları yer alır! . / Gerçekleşen bir etkinliğin daha dumanı üzerindeyken, o etkinliği en ince ayrıntılarına dek irdeleyen yazılar yayımlanır! . / Nasıl bir performans sergilemiş? . / Falanca falanca üstünlükleri ya da eksiklikleri varmış! . / Nasıl yorumladığına, sanatçının ya da yorumladığı parçanın ne gibi üstünlükleri ya da eksikleri olduğuna ilişkin olarak yine aynı ayrıntı ve özenle kaleme alınmış yazılara da rastlayabiliriz! . / Derin düşünceleri dile getiren yazılar! . / Hemen her gün dergilerde yeni romanlardan bölümler ya da şiirler yer alır ve gazeteler okurlarına bu sanat yapıtlarına ilişkin ayrıntılı değerlendirme yazıları sunmayı görev bilirler! . /
{ Sayfa:003,004, – Kitap Adı: SANAT NEDİR? . – Kitap Yazarı: TOLSTOY – İŞ BANKASI YAYINLARI – Çeviren: Mazlum BEYHAN - Cümle Derleme: Kemal KABCIK – ANTALYA - 16 Ekim 2013 Çarşamba 01:19:38 }
..
“Kitaplara Konu Edilmiş Düş ve Düşünce; Gerçek Hayata Aktarılamaz Mı? ...”
“SANAT NEDİR? ” Adlı Kitaptan Cümle Derlemem:
/ Sayfalar dolusu yazıyla karşılaşırsınız! . / Yayımlanan roman, öykü, şiir kitaplarına ilişkin tanıtımı ya da değerlendirme yazıları yer alır! . / Gerçekleşen bir etkinliğin daha dumanı üzerindeyken, o etkinliği en ince ayrıntılarına dek irdeleyen yazılar yayımlanır! . / Nasıl bir performans sergilemiş? . / Falanca falanca üstünlükleri ya da eksiklikleri varmış! . / Nasıl yorumladığına, sanatçının ya da yorumladığı parçanın ne gibi üstünlükleri ya da eksikleri olduğuna ilişkin olarak yine aynı ayrıntı ve özenle kaleme alınmış yazılara da rastlayabiliriz! . / Derin düşünceleri dile getiren yazılar! . / Hemen her gün dergilerde yeni romanlardan bölümler ya da şiirler yer alır ve gazeteler okurlarına bu sanat yapıtlarına ilişkin ayrıntılı değerlendirme yazıları sunmayı görev bilirler! . /
{ Sayfa:003,004, – Kitap Adı: SANAT NEDİR? . – Kitap Yazarı: TOLSTOY – İŞ BANKASI YAYINLARI – Çeviren: Mazlum BEYHAN - Cümle Derleme: Kemal KABCIK – ANTALYA - 16 Ekim 2013 Çarşamba 01:19:38 }
..
“SANAT NEDİR? .” Adlı Kitaptan Cümle Derlemem:
=I=
/ Sayfalar dolusu yazıyla karşılaşırsınız! . / Yayımlanan Roman, öykü, şiir kitaplarına ilişkin tanıtımı ya da değerlendirme yazıları yer alır! . / Gerçekleşen bir etkinliğin daha dumanı üzerindeyken, o etkinliği en ince ayrıntılarına dek irdeleyen yazılar yayımlanır! . / Nasıl bir performans sergilemiş? . / Falanca falanca üstünlükleri ya da eksiklikleri varmış! . / Nasıl yorumladığına, sanatçının ya da yorumladığı parçanın ne gibi üstünlükleri ya da eksikleri olduğuna ilişkin olarak yine aynı ayrıntı ve özenle kaleme alınmış yazılara da rastlayabiliriz! . / Derin düşünceleri dile getiren yazılar! . / Hemen her gün dergilerde yeni romanlardan bölümler ya da şiirler yer alır ve gazeteler okurlarına bu sanat yapıtlarına ilişkin ayrıntılı değerlendirme yazıları sunmayı görev bilirler! . /
{Sayfa:003, Paragraf:01/02, Sayfa:004, Paragraf:01 – Kitap Adı: SANAT NEDİR? . – Kitap Yazarı: TOLSTOY – TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI – Çeviren: Mazlum BEYHAN - Cümle Derleme: Kemal KABCIK – ANTALYA - 16 Ekim 2013 Çarşamba 01:19:38}
..
Söyleşiyi hazırlayan:
Nefise Karataş
Sanatçımız:
Zeliha Demirel (ressam – yazar)
SANATHANE
..
Ham madde petroldür şerit dizilir,
Birbirine geçer başı büzülür,
Orta göbeğine harfler yazılır,
Hasır çantalar da sanat eseri.
Budaksız tahtalar bir bir çakılır,
Her iki tarafa ayak takılır,
..