SANAT ŞİİRLERİ

SANAT ŞİİRLERİ

Hüseyin Evcil

Bu göl kıyısına kilitliyim. Kadife yansımalar, gölgesiz kıvrımlar ve hırçın işaret fişeklerinden geriye kalan son dumanlar. Ölümcül rüzgarlarda içtiğim yangın suları. Bakışlarımda geçmeyen bir yorgunluk. Günler, geceler süzülüp gidiyorlar. Pusuda bekleyen sevimsiz ölüm var, bilgileri ve deneyimleri ezip geçecek. Yaşıyorum. Yaşamak güzel. Hissederek üretmekse keyifli kuşkusuz. Parlak, kırışıksız giysileri oluyor gelen her ziyaretçi gecenin. Beni yeryüzüne karşı, başkalarına karşı daha düşünceli ve dikkatli olmaya zorluyor. Ulaşabildiğim uzak noktalarda, üretebildiğim derin çizimlerde aşkın o tartışılmaz egemenliğini daha yoğun algılamaya başlıyorum. Ödediğim bedeller beni durduramıyor. Bu özelliğimi seviyorum. İç içe bulunmaktan sıkıldığım şeyler var ama ne yapabilirim? Çemberin dışındayken içeriye alınıyorum zaman zaman. Dünyamı savunmam, yeteneklerimi korumam koşuluyla katılıyorum renklerin iddialı toplantılarına. Tarihte yaşam öykülerini incelediğim ünlüler var. İnsan onları okudukça göz kamaştırıcı titreşimler alıyor. Napolyon, Lenin, Atatürk, Hz. Muhammed, Fatih Sultan Mehmet, Camus, Nietsche, Dali gibi seçkin isimler. Özel çizgilerle sarmışlar toplumları. Ürettikleriyle kitlelerin psiko terapisinde çok başarılı olmuşlar. Fakat onlar için özenle hazırladığım sorularımı gözlerinin içine bakarak soramıyorum. ’Efendim bu olaydaki tavır ve müdahalenizin gerçek nedenini vicdanınızla birlikte açıklayabilir misiniz ’diyemiyorum. Ölmüşler. Kitapların dışında bir şeyler olmalı, egemenliklerini, özgün felsefelerini yeterince değerlendirebilmek için. Yalnızca bir cümleleri, yalnızca bir anlık çıkışları: çoğu ülkenin geleceğini yönlendirmiş. Halklar acılar çekmişler. Dünyayı yıllar öncesinden yönetmeye başlayan gizli hükümetler (Londra ’daki, Viyana ’daki, Paris ’teki Localar): sanat, basın, din, politika, spor gibi kitlelerin kritik alanlarına girmişler. Acı olan; devlet adamlarını, oyunlarında satranç taşlarına hükmeder gibi etkilemişler, kendi iradelerini taşıtmışlar hedefleri için. Araştırmalarımda tırmalandım, ağladığım oldu. Dışa bağımlılık, sürüp giden geri kalmışlık. Bilgiden, saygıdan, romantizmden yoksun kaba ilişkiler. Bulanık akıntılar. Görüşmek dileğiyle, iyi çalışmalar. Kendine, ruhuna ve inançlarına iyi bak. Dünyandaki, ufkundaki şeylerin susmasına, soğumasına sakın izin verme. Yaşamak, yaşatmak zorundasın sevdiklerini. Görüşmek, paylaşmak üzere hoşça kal.
..

Devamını Oku
İzzet Kocadağ

Ustanın ellerinde, durur zamanda saat,
Taş, toprak nefes alır, başlar yeni bir hayat.
Bir de ruh kazanıp da, merak edip sorana,
Ustasını söylerse; sanat olur zanaat.

Mayıs 1997 / İzmir
..

Devamını Oku
Halit Yıldırım

Sanat hayatına şiirle başlayan Necip Fazıl'ın nesirdeki ilk yazdıklarını hikâyeler teşkil etmektedir. Necip Fazıl öyküye de hemen hemen şiirle aynı dönemde, ilk gençlik yıllarında başlamış ve yarım yüzyılı aşkın sanat yaşamı boyunca aralıklarla, yakın zamanlara kadar sürdürmüştür.
Necip Fazılın hikâyelerinin yazıldığı yıllara ve o yıllarda Necip Fazıl’ın sanat, düşünce, siyaset ve hayat düzleminde yaşadığı ilgilerine, değişimlerine göre hem sayısal hem de içerik olarak ayrı bir serüveni vardır.
1928'den itibaren bu türde metinler yayımlayan yazarımız, on sekiz yaşında şiire ve yirmi dört yaşında hikâyeye başlar. Her iki tür ile de alakasını hayatının sonuna kadar kesmez. (İbrahim Kavaz, Necip Fazıl Kısakürek’in Hikâyeciliği Ve Hikâyelerinde Temalar, Yedikiklim)
Hakkında yazılan biyografilerden anlaşılan ilk hikâyesini Bahriye mektebinde İbrahim Aşki Beyin isteği üzere yazdığı büyükbabasının ölümünü anlatan hikâyesidir diyebiliriz. Zira bu olay bize “Bir Yalnızlık Gecesinin Vehimleri” hikâyesini çağrıştırmaktadır.
İlk hikâyelerinin yayınladığı yıldan (1928) son hikâyesinin yayınlandığı yıla (1971) kadar geçen 44 yıllık sürede 52 hikâye yazmıştır. Bu zaman zarfında uzun yıllar hiç hikâye yazmadığı gibi, bazı yıllarda ise hikâye toplamının hemen hemen yarısı sayılabilecek kadar hikâye yazmıştır. Örneğin 1928 de sekiz, 1967 de on yedi, 1971 de on hikâye yazdığı halde, altı yıl, hatta on yıl hiç hikâye yazmadığı olmuştur. Onun bu yoğunlaşma ve kopmaları, doğrudan doğruya hikâyesinin, genelde de bütün sanatının içeriğine, dini, tasavvufu ve siyasal değişmeler, açılımlar, daralmalar, derinleşmeler ve imkânlar halinde kaçınılmaz olarak yansımıştır. (Hüseyin Su, Kendini Arayan Ben’in Öyküleri, Hece Dergisi, Necip Fazıl Kısakürek Özel Sayısı)
Necip Fazıl ilk hikâyelerini Peyami Safa’nın Cumhuriyet gazetesinde yönettiği edebiyat sayfasında yayımlamıştır. Büyük Doğu’da yayımladığı bütün öykülerinde Ahmed Abdülbaki imzasını atan Necip Fazıl, 1966’da yayınlanan Robdöşambr hikâyesinde Necip Fazıl imzasını kullanmıştır.
Necip Fazıl’ın baba adı, Abdülbâki Fâzıl Bey, kendi asıl adı da Ahmed Necip’tir. Buna göre soyadı kanunundan önceki adlandırmaya göre Necip Fazıl’ın gerçek adı Ahmed Abdülbaki oluyor. İşte Necip Fazıl bu ismi müstear olarak kullanmıştır. (İsmail Demirel, Metafizik Derinlikten Toplumsal Eleştiriye: Necip Fazıl Hikâyesi, Yediiklim Dergisi, Ağustos 2009)
..

Devamını Oku
Yusuf Bilge

İlham çiçeklerini damıtır süze süze;
İç kulağa seslenir, imge sunar iç göze
Emek, bilgi ve sanat ürünü her mısrası,
Radarı baypas eden opdik algılı füze...

YUSUF BİLGE
18 Temmuz 2012 Çarşamba-İstanbul
..

Devamını Oku
Durdu Şahin

'Bîr fikrin basmakalıp hale gelmesi onun ölümü demektir' (s. 9) .

'Batının ideal bir medeniyet olduğu yalanını bir tarafa atarsak; tenkidin gelişme sebebi olduğu doğrudur. Plano'ın deyimiyle 'ilim şüpheyle başlar'. Atalar 'Barikat-i hakikat müsedamari efkardan doğar' demişlerdir' (s. 21) .

“Bir millet ruhunu kaybettiği zaman milli istiklalini ve vatanını da kaybeder' (s. 33) .

'Hakikate tekabül etmeyen her düşünce, tatbikat e geçince iflas etmeye mahkûmdur' (s. 65) .
..

Devamını Oku
Nihat Yücel

- Emine IŞINSU'ya

Sanat erişilmez yüce ilham sizde
Bir sır gibi anlatış ve anlam sizde
Her yazdığının bir eşi yoktur bil ki
Dünyam küçücük yepyeni dünyam sizde

..

Devamını Oku
Aynur Avcı

Aşkın ve sanatın yaşı yoktur
Sanat severek yapılır
Aşk bir başka duygu
Her yürek,aşkı başka yaşar


Sende mavi de yaşandığı gibi..
..

Devamını Oku
Oktay Tem

Yol göründü bekliyorum arz-ı vedayı,
Sanat aşkı hiçe sayar ömr-ü fedayı,
Size gönül pınarımdan damlalar sundum,
Çok görmeyin şu ummanda bir hoş sedayı...

Marmaris (14.1.2010)
..

Devamını Oku
Zeki Çelik 2

HAYALLERDEN GERÇEĞE AZMİMİN ZAFERİ 5 - Bölüm

Saygıdeğer gönül dostlarım: Her Türk evladı gibi bende vatan, bayrak aşkıyla milletime hizmet edebilmek için çaba sarf ediyordum. İş yerimden izin alarak askerlik yoklamamı yaptırdım. Patronum ve ailesi beni çok sevmişti. Hatta kızları da sempati ile yaklaşıyorlardı. Benim nişanlı olduğumu bilseler de büyük kız ilgi duymaya başlamıştı. Ben sevdiğime ve ekmeğini yediğim yere nankörlük edemezdim. Hayalimde hep örnek insan olma düşüncesi vardı.

Uzun süre nişanlı kalmamın sebebi de bana eş olacak birinin sevgiyle yaklaşmasıydı. Nihayet beklediğim mektubu almıştım. Nişanlımdan sevgiden, yuva kurmaktan söz eden cümleleri defalarca okudum. Düğün tarihi belliydi benim köye dönmemi bekliyorlardı. Beraber kaldığımız arkadaşlarla sırrımızı paylaşıyorduk. Düğün için biriktirdiğim paraları yatağımın içinde sakladım. Gideceğime yakın maalesef tuvalet penceresinden eve hırsız girmiş çalmış.

Akşam eve geldiğimizde fark ettik. Arkadaşlarım bizimde sigaralarımızı çalmışlar dediler ama ben onlara inanmadım. Çünkü ben ağlarken onlar alay edip gülüşüyorlardı. Onlardan ne kadar çok kuşkulan sam da gözümle ben görmeyince suçlayamazdım. Sigara içmiyordum, kötü alışkanlıklarım yoktu.
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

-SEZA Şiir ve Edebiyat Dergimizin bu ayki konuğu Selahattin Yetgin. Bugüne kadar 3 şiir kitabına imza atan ve bu aralar 4. kitabı için kolları sıvayan sevgili Selahattin Yetgin ile yaptığım röportajı sizlerle paylaşmak istiyorum…

1- Turan ORAK: Her ne kadar sizi eserlerinizden tanıyor olsak bile, antoloji şiir ve edebiyat portalındaki ''Hayatınız'' bölümünde aşağıdaki gibi tanıtmışsınız kendinizi...

Dergimiz okurlarına kendinizi detaylı bir şekilde tanıtır mısınız?

'HAYATI
..

Devamını Oku
Şahamettin Kuzucular

Yamyamın oğlu yamyam olursa suçlu yamyam.
Nefsi biz mi yarattık? Haramda haklı Mevla’m!
Bahtımız Rabbe mahsus âdetle pay edilmiş
Yek bilir mülkü İslam; şeş tutar şanslı şeytan!


Bu rubai Türki aruz diyebileceğimiz Özleşim ölçüsü ve Özleşim sanat anlayışı ile yazılmıştır.
..

Devamını Oku
Ali Rıza Atasoy

Kastamonulu şair arkadaşımız Hacer ALİOĞLU’ndan 17-18 Ocak 2009 tarihlerinde Kastamonu’da “İstiklal Savaşında Türk Kadını” konulu bir şiir etkinliği planladıklarından bahisle bu etkinliğe davet edildiğime ilişkin bir mesaj aldım. Önce görev yaptığım yer ile aradaki mesafe ile birlikte malum kış mevsimindeki olumsuz hava koşullarını da düşünmekle birlikte, cevabım tereddütsüz “Evet, geliyorum” oldu. Halen görev yaptığım il olan Amasya gibi Kastamonu da Türk tarihinde büyük öneme haiz, çok önemli misyonları üstlenmiş bir tarih ve kültür şehridir. Hem daha önce görmediğim bu önemli şehrimizi görmek hem de şiir ve sanat dostlarıyla stresten uzak güzel bir hafta sonu geçirmek güzel olacaktı. Ve beklen gün geldi; özel aracımızla şoförümü de alarak sabahın erken saatlerinde yola koyulduk.

Amasya’dan İstanbul istikametine daha önce birkaç kez seyahat etmiş olmakla birlikte, Tosya’nın içinden geçmem dışında daha önce o yöreyi görmemiştim.Tosya’ya varınca sağa dönüş yaptık ve giderek yükselen dağ şeridinden Kastamonu’ya doğru hareket ettik.Özellikle Tosya-Kastamonu arasındaki güzergah boyunca tabiat beyazlar içindeydi. Beyaz örtüsüne bürülü vadi boyunca ilerleyerek öğle saatlerinde Kastamonu’ya vardık.Davetli şair ve ozan dostları Migros tesislerinde sofrada bulduk.Hacer ALİOĞLU ve Ahmet İDRİSOĞLU bizi içtenlikle karşıladılar.Diğer katılımcı dostlarla da merhabalaşıp kucaklaşarak biz de sofraya dahil olduk.Öğle yemeği, çay ve kısa bir dinlenmenin ardından şiir dinletisinin yapılacağı yere geçtik.

Etkinliğin şiir dinletisi bölümünün yapıldığı Kastamonu Meslek Yüksek Okuluna vardığımızda beni bir sürpriz bekliyordu. Geçmiş yıllarda aynı ilçede milli eğitim teşkilatında yönetici olarak görev yaptığımız ve iki yıl süreyle aynı odayı paylaştığımız değerli meslektaşım şair dostum Kastamonu İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Ahmet UĞUR’u kapıda bekler buldum. Ahmet hocamla uzun zamandır görüşmemiştik, birbirimize sarıldık hasret giderdik ve birlikte salona girdik.Salonu şiirseverler, öğretim görevlileri ve öğrencilerden oluşan seçkin bir izleyici grubu doldurmuştu.Davetli şair ve ozanlarla birlikte İl Valisi, Üniversite Rektörü, Belediye Başkanı ve protokole dahil bürokratlar da salondaki yerlerini aldılar.Hacer ALİOĞLU’nun günün anlamına ilişkin anlamlı şiirini seslendirmesi ve teşekkür konuşmasıyla program başladı.Ardından Ahmet İDRİSOĞLU programa ilişkin kısa bir konuşma yaptı, katılımcılara teşekkür etti.Protokol konuşmalarının ardından şiir dinletisi bölümüne geçildi.Katılımcı şair ve ozanlar birbirinden güzel eserleri seslendirdiler.Adımın anons edilmesiyle birlikte ben de kürsüye çıktım, kısa bir teşekkür konuşmasının ardından “Nehir Kıyısı Düşleri – II” adlı şiirimi seslendirdim.


..

Devamını Oku
Abbas Turan

I.
korku yutmuş çocuklar
sağ yanları dostluğun sol yanında yamadır
'insanoğlu çiğ süt emmiş' diye diye
soyup soğan etmişler o güzelim düşleri
yazık mı desem yapyazık mı

..

Devamını Oku
Sevinç Kavuk

Tek dil tek ulus uğruna yatırım azaldıkça, gösterişli tarım yardımı gibi saptırmalar hatta, gün ihtiyacını karşılar, ama yarını çökertmeye kökten sarsan en dehşetli garanti olur. Önce şunu sonra onu diye haklılık boyamacılığı kolay yerleşir, kolay etkiler git gide… Tek dil tek ulus öncelliktir Anayasası ile, kadını çocuklarıyla, ancak bu öncellikle başarı adımlamayı bilmeli, eğer niyetler yıkmak değil, hatta insanlığa hizmetse, kaldı ki vatan sevgisi ağızda sakız iken ancak, asilliğin beli bükülür. Tarihlerce hep söylenir: Türk ulusunu koynundakine vurdurmalı. Başka sarsılamadı çünkü tarihler boyu…

Teknolojinin hız aldığı çağa doğuyor nesillerimiz. Makbul kadın, makbul öğrenci terimlerinde yılışıklık da kanayan yaramdır, Anayasa yüreğine çomak sokmaya an bekleyen fırsatçılık gibi. Tuzağa düşmeden teknoloji hızına çoklu zeka uygarlığını korumaya engel, zaman aşındırmaya yarayacak duvar örecek, içe kapatılı yığın halinde çepeçevre sarılmış olarak çöküşecek. Bu konuyla ilgili güncel bir örnek vardı, bununla düşünmeyi deniyorum: Gençlerle sohbet ediliyordu…

Çoklu zekaya gelişim sınıfında öğretmen bir orkestra şefi olur, her biri kendi özelliğinde gelişebilen öğrenciler ahenk sağlarsa, ortaya çıkan bir nağmedir. İyi vatandaş zarar vermeyen, korku kuluçkası akışında kulaçlamayan iyi insandır. Hükümet dinciliği, Anayasa yüreğinde çelik çomak tepinişi nedir?

Bağımsızlık karakteri tarihlerce aslımızdır: Türkün doğuşudur düşünmek. Öğrenmeyi öğreniyoruz. Toplum kültürü ve ahlak sistemi bir taraftan hükümet gelişmesi kadardır, öğretmen niteliğini halk olacaktır. Medyayı kontrol eden bir hükümet neyi anlamlandırıyor? Halbuki Cumhuriyetimizdir, egemenlik milletindir, halk olacaktır soran, sorgulayan, araştıran… diğer taraftan yine, şehir planlaması kimin aklıyla çalışıyor? Karakterini bağımsız geliştirmeye hareket alanı olan yöresinde, çocuğumuz orada makbul kadın kıskacında makbul öğrenci bağnazlığı, hükümetin uğraştığı ve kurtulamadığı, hadi diyelim ki güya anlamıyorlar, hükümet gelişene kadar, kendini yöneten bebeklerimizden kaç nesil deveyi hendek atlatır… olacak…
..

Devamını Oku
Sema Zincir Kanmış

siz hiç 'oya çiçeği' gördünüz mü? ben gördüm, aşık oldum ve sizin de görmenizi istedim!

tek bir gövdeye durmuş bedenin ortasından kollara ayrılmış narin gövdeni, yüzlerce tomurcuğa yatmış dal ve yaprak süslemede...

zar gibi, lüle gibi, yaprakları ipek gibi... kıvrım kıvrım süslemekde. sarı tomurcuklarınsa kelebek kanatlarınca... pembeden eflatuna dönüşmüş zarif çiçeklerinle; bir lirin sesine binip gelen bir oya gibi, nakış gibi işlenmiş yüreğine... rüzgarın tatlı esintisiyle selamlıyor bizi, Tanrı'nın Sanat Eseri ' OYA ÇİÇEĞİ'.

SAROZ Körfezinin sevda bahçelerinde, canım oya çiçekleri.
..

Devamını Oku
Cemal Karsavran

yasamak görmek
Rusyada hayat
dolu dolu sanat
ve yedi yil
yasamak sanati
sanat insanlariyla
alabildigince uzun bir rüya
..

Devamını Oku
Dursun Özden

Şiirin başkenti: Şiraz

Dursun Özden

İran Kültür Bakanlığı’nın konuğu olarak gittiğim; Azadi Meydanı ve Derbent Vadisi ile tanıdığım başkent Tahran, Ses, ışık ve gölgenin oyununa tanıklık ettiğim, taşın ve halının oya gibi işlendiği İsfahan, Ve aşkın ve de şiirin başkenti Şiraz gezimde; özellikle belleğimde iz bırakan Şiraz’dan söz edeceğim.

Bir Türk atasözünde; 'Komşu komşunun külüne muhtaçtır' derler. Kapı komşumuz İran’dan, şiir sıcaklığında dost eli uzanıyor, yeniden… Lozan Antlaşması sonunda, Ermenistan'ın araya girmesinin ardından, Azerbaycan'la olan sınır bağımızın kopması üzerine, Kemal Atatürk kendi parasıyla İran Şahı Rıza Pehlevi'den, Iğdır’ı Nahcivan'a bağlayan 16 km. uzunluğundaki şimdiki toprakları satın almıştı. Tarihte, İran'la olan diplomatik ve kültürel bağlarımız oldukça zengin örneklerle doludur. Şair İmam Humeyni'nin en güzel şiirlerini Bursa'da yazdığını biliyoruz. Mevlana, Hacı Bektaşı Veli, Ahmet Yesevi, Şah İsmail, Fuzuli ve Ömer Hayyam ortak paydasındaki sanat ve kültür bağımız da yaşıyor.
..

Devamını Oku
Erdem Eren

‎ 'Şimdi Uzaklardasın'la başlayan
Türk Sanat Musikisinin bilmediğim bir makamındayım bu gece..

ve ben bu gece
'Gözlerinin İçine Başka Hayal Girmesin'
temennileriyle seni diliyorum bir mum eşliğinde..
..

Devamını Oku
Hilal Erboyacı

Tanzimat İkinci dönem edebiyatının seçkin isimlerinden Recaizâde Mahmut Ekrem 1847 yılında İstanbul’da doğdu.Gerçek bir İstanbul beyefendisi olan şair, ilk eğitimini dönemin aydınlarından olan babasından aldı.

Fransızcayı çok iyi bilen Recaizâde Ekrem, Namık Kemal’le tanıştıktan sonra Batı edebiyatına yöneldi.Namık Kemal Fransa’ya giderken Tasvir-i Efkâr’ı ona bıraktı.Namık Kemal’in yurda dönüşünden sonra uzaklaşır ondan.Ahmet Mithat Efendi’nin yanında yer alır.Onun çıkardığı Dağarcık’ta yazmaya başlar.

Siyasetten uzak bir sanat anlayışını benimser ve Hamit çizgisinde tabiat,melankoli ve ölüm gibi konularını işler. Üç çocuğunu ard arda kaybetmesi, gerek özel yaşamında gerekse sanat yaşamında onu çok etkilemiş,; ölene kadar bu acının izlerini taşımıştır.16 yaşında ölen oğlu Nijad için yazdığı ‘Ah Nijad! ’adlı şiiri diğer şiirlerine oranla çok daha sade ve yalındır, derin bir acı taşır.

Recaizâde Mahmut Ekrem,‘Sanat için sanat’ ve ‘kulak için uyak’ anlayışını savunur.Aruz, döneminin diğer şairleri gibi onun da tercihidir.Kuralsız nazım biçimlerini kullanır.Düzyazıda şiirlerinden daha başarılıdır.’Araba Sevdası’adlı romanı realist akımın öncüsü olarak kabul görürse de şiirlerinde romantizmin etkisindedir..
..

Devamını Oku
Ayşegül Doğrucan

Eyler insanı ilim ile sanat,
Gözlerden uzak kuytularda takar iki kanat.
Onun için verdiği her çabada olsa da kişi bitap,
Ne durdurur ne yürütür elindeki kitap.
Ulaşılmaz olsa da hayallerindeki kainat,
Nefis bu, anlamaz, ne kader ne de hayat…

..

Devamını Oku