SANAT ŞİİRLERİ

SANAT ŞİİRLERİ

Hüseyin Demircan

çirkinin yan edip hicret
güzele çırpmalı kanat
alma hiç bir kuruş ücret
sanat için ise sanat

çünkü bu iş yedi yemek
o kalem satıldı demek
..

Devamını Oku
Ali Rıza Atasoy

Türk şairlerinin ve şiirlerinin buluşma platformu antoloji.com kültür ve sanat portalı bünyesinde 12 Mayıs 2006 tarihinde kurduğumuz ve bir ekip olarak geliştirdiğimiz Yeşilrmak Şiir Vadisi Grubu olarak bu sene üçüncüsünü düzenlediğimiz *** Boraboy Şiir Günleri (22-23 Mayıs 2009) *** kültür ve sanat etkinliği, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu sene de ardında unutulmaz anılar ve kalıcı dostluklar bırakarak bir rüya gibi son buldu.

Yeşilırmak Şiir Vadisi Grubu’nun kuruluş yıldönümü kutlamaları kapsamında her yıl düzenlediğimiz ve artık geleneksel hale gelen Boraboy Şiir Günleri üçüncü etkinliği için aylar öncesinden başlayan detaylı bir planlama ve hazırlıklar yapıldı. Etkinliğin en az kusurla, hatta mümkün olduğu kadar kusursuz ve amacına uygun olarak sonuçlanması için kutlama komitesi olarak ben Ali Rıza ATASOY, grup yöneticilerimiz, Ömer CELEP, Fesih AKTAŞ, Müzeyyen KESKİN, Hüseyin BACANAK, Ahmet EROĞLU, Taşova Lisesi Müdürü İbrahim MALKOC ile birlikte grup üyemiz aynı zamanda kameramanlık görevini yürüten Ahmet ÖZKAN ile grup üyemiz ve aynı zamanda etkinlik süresince sunuculuk görevini yürüten Taşova Yeşilırmak İlköğretim Okulu Türkçe Öğretmeni Sercan TAŞ başta olmak üzere, organizasyonda gönüllü olarak görev alan Taşova İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı okul ve kurumlarda görev yapan eğitim çalışanları tarafından aylar öncesinden başlayan bir planlama ve bu plan doğrultusunda detaylı bir çalışma yürütüldü.

Boraboy Şiir Günleri (22-23 Mayıs 2009) duyuru metninde yer alan planlama ve program doğrultusunda herhangi bir aksaklığa meydan verilmeden gerçekleştirildi ve 23 Mayıs 2009 Cumartesi günü akşam saatlerinde yöremizin zümrüt gerdanlığı Boraboy’da bir rüya gibi son buldu.. Bu sene ilk kez etkinliğin şiir dinletisi bölümünün ortalarında geçici bir yağmura yakalandık ve bu nedenle programın geri kalan bölümünü Boraboy Göl gazinosunda kapalı mekanda tamamladık. Gördük ki yağmur da Boraboy’a ve Boraboy Şiir Günleri etkinliğine ayrı bir renk ve güzellik kattı, her şey belki mükemmel değildi ama öyle zannediyorum ki mükemmele çok yakındı.Katılımcı şair dostların bir bölümü 22 Mayıs 2009 Cuma günü öğleden önce Ankara’da buluştular ve grup yöneticimiz Ahmet EROĞLU ve Müzeyyen KESKİN tarafından temin edilen araçla öğleye yakın saatlerde Ankara’dan toplu olarak Taşova'ya hareket ettiler.Bunun dışında kendi imkanlarıyla veya özel araçlarıyla diğer illerden gelen katılımcılar da aynı gün sabah saatlerinden itibaren bulundukları illerden birer ikişer Taşova’ya gelmek üzere yola koyuldular ve aynı gün öğle saatlerinden itibaren yine birer ikişer Taşova’ya inmeye başladılar.

Taşova’nın zümrüt gerdanlığı doğa harikası Boraboy’a ve Yeşilırmak Şiir Vadisi’ne gönül veren katılımcı şairler ve sanat dostları yine aynı gün öğle saatlerinden itibaren Taşova Öğretmenevi bahçesinde grup başkanı olarak bendeniz Ali Rıza ATASOY, grup yöneticimiz Ömer CELEP, organizasyon işleriyle görevli Taşova Lisesi Müdürümüz İbrahim MALKOÇ, grup üyemiz ve kameramanımız Taşova Anadolu İmam Hatip Lisesi Öğretmeni Ahmet ÖZKAN, grup üyelerimiz ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü personelimiz Serap ÖZGÜR, grup üyemiz ve Öğretmenevi Müdürlüğü personelimiz Macide ÖZTÜRK, foto muhabiri olarak görevlendirdiğimiz arkadaşımız Taşova Anadolu Lisesi Fizik Öğretmeni Ömer ŞENGÜL ve grup üyemiz ve aynı zamanda etkinliğimizin sunuculuk görevini üstlenen Taşova Yeşilırmak İlköğretim Okulu Türkçe Öğretmeni Sercan TAŞ tarafından karşılandılar.Taşova’ya erken saatlerde inen katılımcılar Taşova Öğretmenvi bahçesinde kendileri için ayrılan mekanda oturup dinlendiler, diğer katılımcılarla tanıştılar ve en son gelecek şair dostları beklemeye koyuldular.Akşama yakın saatlerde son olarak topluca Ankara'dan hareket eden katılımcılar geldiler ve Öğretmeevi bahçesinde organizasyonu yürütenler ve diğer katılımcılar tarafından büyük bir coşkuyla karşılandılar.Öğretmenevi bahçesindeki kısa bir dinlenme ve tanışma faslının ardından; Taşova şehir merkezinde ve ırmak boyunda toplu olarak bir gezinti yapıldı. Kısa süreli bu şehir turunun ardından Taşova Öğretmenevi salonunda topluca yemek yenildi. Akaşam yemeğini müteakip katılımcı misafirler tekrar Öğretmenevi bahçesinde kendileri için ayrılan mekanda yerlerini aldılar. Burada misafirlere çay, meyve, çiğ köfte ikramı yapıldı ve gecenin ilerleyen saatlerine kadar bu mekanda şiir ve sanat üzerine paylaşımlar yapıldı. Bilahare misafir şairler ve sanat dostları yatılı okul pansiyonlarına yerleştirildiler ve geceyi Taşova’da geçirdiler.
..

Devamını Oku
Osman Demircan

Artık insanlar iyice saygısız olmaya başladı. Konser, tiyatro ve sinema gibi mekanlar eskiden saygılı insanların olduğu mekanlardı. Şimdi ise cep telefonu sesi, patlamış mısır sesi ve çekirdek sesinden hiçbir şey izlenilip dinlenemiyor bu mekanlarda.
Sanat bir mucizedir oysa. Sanatçı olmak da, emek vermektir. Sanat görüldüğü gibi basit değildir, basitçe kullanılmamalı...
Stada maç seyretmeye gider gibi, konsere gidiliyor ya da kız arkadaşlarla köşeye çekilip uygunsuz hareketler yapılıyor. Sanat mekanları köprü altına çevriliyor.
Ya sinema salonlarındaki tuvaletlerin hali. Tam bir pislik yuvası. Demek ki insanlar bazı alışkanlıklardan kurtulamıyor. Sanat bir üst alışkanlıktır. Alt kültürleri tamamlayamamış toplumlar üst kültüre geçiş yapamıyor. Sanatın içine ediyor.
Bir de herkesin artist kesildiği ve herkesin kendini bir yıldız kabul ettiği toplumlarda, insanlar sadece başkalarından saygı bekliyor. Bir başkasına saygı göstermek yerine hep saygı istiyor. Zaten ona göre bir resim, bir film, bir fotoğraf, bir şiir anca staddaki izlenen maçtan farksız. Ve kendisi her yeri şereflendiren bir varlık olduğu için gittiği sanat mekanlarına müzelere konulsun diye kirini çöpünü bırakıyor. Yere tükürüyor çünkü kendisi ne yaparsa yapsın Julia Roberts'tan daha iyi yapıyor.
Sinemaya gidenler cep telefonlarının parlayan ışığından, çalan telefonlardan doğru düzgün film izleyemiyor. İtiraz ettiğinde ' Neden şekil yapıyorsun yawww.' deyip v'yi w olarak kullanıyorlar.
Türkiye'de ciddi anlamda sanat yapanlar var. Ve bunları destekleyenler, alkışlayanlar da var. Çünkü bir toplum kendini sanatla ifade edemezse şiddetle ifade eder. Şehir meydanlarında sanat icra edilmezse, o meydanlara darağaçları kurulur. Gençler marjinal grupların eline geçerler. Çünkü sanat bir marjinalliktir. Eğer sanatçıyı ve sanatı ortadan kaldırırsanız, o zaman gençler başka marjinal yapılanmaların avucuna düşerler. Sanattan yoksun toplumlar yaşama sevincini yitirirler. Aynı zamanda zevk ve incelikten yoksun olurlar. Bu yüzden en büyük siyasetçiler sanatçılardır. Topluma en büyük yol göstericiler onlardır. Kendini toplumun üzerinde gören birtakım insanlar halka balkonlardan bakıp tükürüğünü yalatmak istediklerinden yanlış örnek olmaktadırlar. Halk da bu gibi insanları idol yapıp model aldığından sanatın, inceliğin ve zevkin suratına tükürmektedir. Zevksizlik tabandan tavana böylece yayılmaktadır.
..

Devamını Oku
Durdu Şahin

Durdu ŞAHİN: Sanat nedir? Sanatçı kimdir?

Kenan YAŞAR: Sanat çokça örselenen bir kavram. Her tanım yapan insanın penceresinden gelen ışıklarla farklı ifade şekillerine bürünmekte. Sanatı, hayatın olağanüstü kavranarak başkalarının kavrayışına hazır hale getirilme eylemi olarak tanımlayabiliriz. Tarihin her dönemimde sanata bakış ve sanattan anlaşılan değişik olmuştur.

Sanat bünyesinde estetik güzelliği barındırır. Sanatçı toplumsal etkilerle kendinden özgün ve özel bir şeyler katarak sanat eserini vücuda getirir.
Kimine göre sanat sanat içindir.
Kimine göre sanat toplum içindir.
..

Devamını Oku
Durdu Şahin

Durdu ŞAHİN: Sanat nedir? Sanatçı kimdir?

Kenan YAŞAR: Sanat çokça örselenen bir kavram. Her tanım yapan insanın penceresinden gelen ışıklarla farklı ifade şekillerine bürünmekte. Sanatı, hayatın olağanüstü kavranarak başkalarının kavrayışına hazır hale getirilme eylemi olarak tanımlayabiliriz. Tarihin her dönemimde sanata bakış ve sanattan anlaşılan değişik olmuştur.

Sanat bünyesinde estetik güzelliği barındırır. Sanatçı toplumsal etkilerle kendinden özgün ve özel bir şeyler katarak sanat eserini vücuda getirir.
Kimine göre sanat sanat içindir.
Kimine göre sanat toplum içindir.
..

Devamını Oku
Fatih Hepgüler

Sorarlar ki; “ Sanat niçin? ”
-Sanat yalnız bir Hak için,
“Sanat için sanat”: geçin
Sanat bir Hak, bir halk için
..

Devamını Oku
Mustafa Acıoğlu

Sanat sanat içinse
Sanat bana göre değil
Sanat toplum içinse
Sanat bana göre değil

Bir fikrin ışığında
Edebin eşiğinde
..

Devamını Oku
Nuri Can

Ben sanatı bir „iç hesaplaşma, içsel bir dürüstlük“ olarak görüyorum. En başta sanatçının düşünce biçimiyle, yaşama biçiminde farklılık olmaması gerekir. Her şeyden önce hayatında ahlaki normlara değer vermelidir sanatçı. Bu değer yargıları dinden ya da geleneklerden kaynaklanan bir „ahlak biçimi“ değil. İnsanın dürüstçe bir bilgiyle aydınlanarak daha sağlam bir ahlak kültürü edinebileceğine inanıyorum. Ahlaklı olmanın temel ilkesi kimseye haksızlık etmemek felsefesinden yola çıkarak, kendine olan özsaygısını yitirmeden hayatını anlamlandırmaya çalışandır sanatçı. Öncelikle sanatçı, bir insan olarak kendi kendisine karşı, topluma karşı sonra da sanata karşı dürüst, tutarlı ve duyarlı olması gerekiyor. Başka bir tabirle adam gibi adam yani, yaşamı ile düşünce biçimi arasında bir fark olmamalıdır..

Biliyoruz ki, toplumumuzda ahlaki değerler dışında sanat her gün biraz daha erozyona uğramaktadır. Karmakarışık bir toplumsal yapıya sahibiz. Sanat kavramının en çok yozlaştırıldığı, kirletildiği bir yer oldu ülkemiz. İçinde yaşadığımız toplumda sahtekarlık, kayırmaca, rüşvet, yalan, şöhret ve sansasyon hep ön planda tutulduğu için. Gerçek sanatçılar bir yerde toplumumuzdaki bu tür davranışlar yüzünden hakkettikleri yerlere gelememektedir.
Kültürsüz, ilgisiz, bilgisiz, estetik bilinçten yoksun bir sürü insanın televizyonlarda ahlak dersleri vermesi yada sanatçı olarak lanse edilmesi, sanattan kültürden az çok nasibini almış insanlarda rahatsızlık yaratıyor. Bence sanatçı kültürü, bilgisi, ilgisi, davranışları ve yaşam biçimi, kısaca kişiliğiyle toplumu pozitif yönde etkileyebilecek nitelikte olmalı. Oysa medyada sanatçı olarak boy gösterenler, değil örnek olmak, doğru dürüst davranmaktan ve insan gibi konuşabilmekten acizler. Sanatçı sıfatı taşımayan bu insanlar birkaç uyduruk kelimeyle bugünden yarına şöhret ilan ediliyorlar.

Sanat, yeni bir şeyler üretmek, yeni güzellikler keşfetmektir. Her sanat dalının kendine has bir dili, rengi ve tadı vardır. Taklitle sanatçı olunmadığı gibi sanat eseri de yaratılmaz. Sanatçı yaratıcı olup, ardından kalıcı eserler bırakan insandır.

..

Devamını Oku
Yavuz Yılmaz 3

Sanat küfürmüdür söylenen..Sanat edebsizce soyunmakmıdır? Sanatı bilen pekiştirir bilemeyen neyi eleştirebilir..? Sanat en zor anında söylenen bir söz bile olabilir..''sanatı'' herkez yapmaz, Bazıları ypmak ister fakat sanatçıların
yapabildiği,Özel bir sergidir...Kalp sergisidir içini açmaktır...Resime,edebiyata.şiire sanat yeniden bir hayat yaratmaktır.
..

Devamını Oku
Naime Erlaçin

'Hayattan caymayı anlayabiliyorum, ama yazıdan caymayı anlayamıyorum.”
-Murathan Mungan


Yazının erişilmez ve uğrunda savaşılacak bir safiyeti olduğuna inandık hep. Başka türlü olsa yazamazdık. Kanımca yazıdan caymamak için en önemli neden budur. Belki de “sanattan caymamak” demek daha doğru olur, çünkü toplumsal ve kurumsal baskılardan kurtulmayı sağlayan; insanın kendisini özgürce ifade edebildiği tek alandır o.

”En baskıcı dönemlerde bile insan yalnızca toplumsal boyutuna indirgenemez” diyordu Adorno. Sanat, özellikle baskı altında iken gerçek bir kurtuluş arayışına; zaman geçtikçe de “plastik imaj çağı”ndan hızlı bir kaçış çabasına dönüşmekte. Günümüzde ise bu çabayı baltalayan tehlike oldukça büyük: Şöyle ki, sınır tanımaz kapitalizm küresel sermaye hareketlerini de denetleyerek ülkeleri hegemonyası altına alıp bundan yeni bir “kültür endüstrisi” ve “sürü psikolojisi” doğuruyor. İnsan ve metadan yola çıkarak yaygınlaştırılmış bir tüketici tipi yaratmayı amaçlıyor. Böylelikle pop-kültürün hileli pazarlıklarını kolayca oluşturuyor. Son yıllarda giderek yaygınlaşan bir biçimde kültür-sanat yozlaşmasından; sanat dünyasını salgın bir hastalık gibi saran 'aynılaştırma' girişimlerinden söz edilmeye başlandı. Çokuluslu şirketlerin dolaylı-dolaysız baskılarını incelemeyi şimdilik bir kenara bıraksak bile, “popüler marka – medya – politika” üçgeninde boğulmakta olan sanatçının bu üçlüyle yapacağı hesaplaşmayı gözden kaçırmamak gerekir. Kültür erozyonu ve yozlaşma konuşuluyorsa eğer, yeterince direnmediği takdirde yazarın da bu süreçte diğer sanatçılar gibi ötekileşmesi ve yalnızlığa itilmesi kaçınılmazdır. Yazara dayatılan bir tür 'kimliksizleştirme' operasyonudur bu. Ancak bireye ve onun yaratıcılığına bütünüyle hükmedilemediğini de görüyoruz. Dolayısıyla Adorno yerinde bir tespitte bulunuyor, çünkü sanat emekçisi karşımıza özgürlük duygusu - başkaldırı ve direniş‘in sesi olarak çıkıyor. Çözüm arayış mücadelesi daima sorun yaratan bir güce karşı verildiğine göre, güç orada durduğu sürece sanat da kendisini korumaya çabalayacak, düşünen bir varlık olan insana “insanı anlatan, insanı konuşan” olmayı sürdürecektir. Süreci iyi anlamak için eytişim (diyalektik) kurallarını anımsamak yeterlidir.
..

Devamını Oku
Orhan Tiryakioğlu

Sanat ile dostluk, birbirine bu kadar bağdaşık birşey midir, yoksa işletilirken, biri diğeriyle çelişir mi? Her ne kadar sert gözükse de, bir sanat tembeli öfkelenecek olsa da, sanat sayfalarını işgâl ettirmenin yanlış olduğunu söylemeli onlara, duyarlı dostların dilleri.

Bazen, paylaşım yapan dostlarımız, yapaylıkları yakaladığında; pasif/politik kopya yaklaşımını uygun bir teknik olarak seçerler ve onların kendi düzeylerine yakışan karşılıkla, onları ödüllendirirler. Kişinin kendiliğinden uyanmasını, yorumlarının kalitesini yükseltmesini bekleyen bir yaklaşımdır bu. Ne yazık ki; pasif / politik çabalar çoğu kez etkin olamıyor; yüzyüze olunduğu, dostun güceneceği gibi gerekçelerle, işin doğrusunu yüzüne karşı ifade edemiyoruz genelde..

Oysa aslında, kırıcı olan zaten, bize gelen kopya / klişe yorumdur; dost, dostluğunu zaten kırmıştır; sıfıra indirmiştir; yani bir sonraki yorumunu engellememek için, yine aynı klişeyi bana yapması için, yapay dostu davet etmiş oluyoruz; onu bir yorum kirliliğine zorlamaktan daha gereksiz ne vardır ki?

Sadece kendini düşünen, aslında izledikleri bu yol ile kendilerini düşünemeyen paylaşımcı kitlesi; sanatın evrilip devleştiği ortamın demagojik bileşenleri olmaktan öteye gidemeyeceklerdir. Gerçekten de, herhangi bir sayfada yanlışlıkla bir not kâğıdı unutsalar; hemen şiir zannnedilip yoruma geçiliyor - şiir miymiş, şair miymiş; bakılmaksızın hiç!
..

Devamını Oku
Erdem Çeliker

Doğanın yaptığı kimi şeyleri hiçbir sanatçı yapamaz; seyretmeye veya dinlemeye doyum olmaz. Öyle şeyler yapıyor ki, insanın hayran olması işten değil. Kimi zaman simetrik, kimi zaman iç içe geçmiş, "karışık" ama belli bir disiplin rotası ile yapılmış şeyler karşısında bu hayranlığımızı genel olarak şaşkınlıkla harmanlanmış bir gülümseyişle dışa vururuz fakat buna "sanat" diyemeyiz; çünkü sanat, sosyal bilinçli insan faaliyetinin gerçeklikleri artistik imajlar halinde yansıtması ve doğayı estetik olarak kavrama ve aktarma formudur. Durum böyle olunca, doğada da bilinç olmadığı için ne kadar güzel şeyler yaparsa yapsın, sanat diyemeyiz.

Varsa da, en azından, biz insanlar gibi bir bilince sahip değil.

Bunun dışında sanat dediğimiz kavram, "mutlak ruh / tanrı", "tanrısal ilham", "tümel irade" gibi kavramları kapı dışarı ettiği gibi, sanatçının bilinçaltının veya "duygularının" bir ürünü olduğu iddiasını da sanat diyemeyiz! Bundan dolayı yukarıdaki tanımlamaya bağlı olarak yapılan sanat eserlerinin güzelliklerini ortaya çıkarmak / anlamak / görmek için BİÇİM, BİÇİMLENEN İÇERİK ve İŞLEV'in birbirine uyumluluğu ve oranlarına dikkat etmek gerekmektedir.

Yani:
..

Devamını Oku
Mahir Celik

İlginç bir dönemden geçiyoruz. Politikadan ekonomiye, sosyal bilimlerden kültüre dek yaşam içinde önceden tanımlanmış bütün alanlarda, mevcut değer yargılarının altüst olduğu, bilgi nesnesini incelemeye yarayan yöntem ve araçların ihtiyacı karşılamadığı, dahası bilgi nesnesinin kendisinin varlığının kuşkuyla karşılanması gerektiği söyleniyor, yazılıyor. Bu tartışmayı başlatan çevreler geleneksel argümanların çöktüğü, yıkıldığı, alaşağı edildiği iddiasını sonuçlandırmak üzere, bütün bu alanlardaki sözde değişimi, -aslında tartışma öncesinde geliştirilmiş- neo ve post öneki taşıyan kavramlarla tanımlıyorlar. Postendüstriyel, postfordist, neoliberal, postmodern gibi sözcükler, dönemimizi açıklayan kavramlar olarak kullanılıyor. Bu kavramlar ve kavramlara yüklenen anlamlar, postmodernizmin bir Aydınlanma mirası olan tutarlılığa yönelttiği eleştiriye rağmen, gerçekte bir politik sistemin, hiçbir alanı ihmal etmeyen yeniden yapılandırma projesinin birbiriyle bağıntılı ve tutarlı öğeleri olarak tablodaki yerlerini işgal ediyorlar. Kuşkusuz bu yeniden adlandırma ve anlamlandırma çabası ilk önce kültürel alanda başlamıştı. Doğal olarak, kavramlarının yeniden kuruluşu bakımından en çok mesafenin katedildiği alan da kültürel alan oldu.

Önceleri çetrefil metinlerle uğraşmayı seven entelektüellerin ilgi alanına giren sanatta postmodernizm tartışmasının dar bir platformda ve fantezi düzeyinde kalmaktan çıkıp önemli ölçüde popüler alanlara sızarak, halkın doğrudan temas ettiği kültürel etkinlik ve ürünlerin perspektiflerini belirleyerek 'halklaşma'ya başlaması, bu kurgunun düşünsel bakımdan tahribat yaratıcı etkisinin giderek artmasına neden oluyor. Postmodernizm, kültür ve sanat açısından tahrip edici etkisini, 'kuram'ın, geleneksel ve eskimiş ilan ettiği sanat anlayışına yönelttiği ve birçok koldan oluşturduğu eleştirileri, zaten var olan belli bir hoşnutsuzluk üzerinden doğru sorular sorarak geliştirmekle kazanıyor. Problem, eleştirinin kendisinden ziyade sorulmuş sorulara verilen yanıtlarda. Postmodern kuramcıların, bir yeniden üretim süreci olan kültüre; yeniden üretimin bir diğer alanı olan tüketim sürecinde insanın da nesneleştirildiği (Baudrillard) , sanat eseri karşısında öznenin anlamlandırma yeteneğinin önemli olduğu (Derrida) gibi itirazlarla yaklaşması bu teorinin reddedilemez haklılık gerekçelerini oluşturuyor, ama nesnenin, öznenin, ve gerçekliğin kendisiyle, gerçekliğin algılanma biçiminin sınıf dışı bir platformdan öneriliyor oluşu bu kalkış noktasından açılan yolu yeni (neo) idealizme bağlıyor. Gerçekten de kültür ve sanattaki bu postmodern yönelim yeni idealizm olarak tanımlanmalı. Çünkü, Aydınlanmayla ve Aydınlanma'nın mirasını geliştirip onun pozitivizmini diyalektik materyalizmle aşan Marksizmin, ayakları üzerine oturtmaya çalıştığı gerçeklik, bütün bu çabaları mutlak ve merkezi bir otorite kurmakla suçlayan postmodern filozoflar tarafından eski baş aşağı konumuna getirilmekte. 'Otorite'ye, 'merkez'e öfkeli ve anarşizan bir tepki göstererek bütün eskimiş ve 'mutlak' bilgiyi, değişen dünyanın mevcut bilimsel yöntemlerle anlaşılmasının olanaksız olduğunu öne sürerek yadsıyan ve şimdiye dek dışarda bırakılmış, önemsiz görülmüş olanın itibarını gözeten bir bakış açısı geliştirdiğini iddia eden postmodernizmin nesnel dünyanın anlamlandırılmasına ilişkin tezleri reddedemediği tek mirası, idealizmi tasarruf ediyor. Gerçeğin idealist algısının, anlamlandırmanın ilahi öznelliğinin yüzlerce yıl süren bir mücadeleden sonra yıkılışından arta kalan kalıntılar bugün -Nietsche'den esinlenmek üzere, yüzyılın son çeyreğinin başlangıcından beri- ciddi bir gayretle yeniden canlandırılmak üzere.



ANLAMIN MATERYALİST SOY KÜTÜĞÜ
..

Devamını Oku
Muharrem Soyek

Sanat sanat için
Sanat toplum için
Geçin bunları geçin
Sanat, manaya bir güzel endam için…
*
Sanatla daha bir ışıltılı mana kuşanır da güzelleşir hayat. Şiirdeki manayı giyinen insan da hayatın umudunu ışıtır…
..

Devamını Oku
Turan Şakalar

Her buluş ilme hizmet insan ilmin kendisi
İnsanın içindeki ben'i tanımak sanat
Allah'ın Habibi'dir kâinât efendisi
Eşref-i mahluktaki gen'i tanımak sanat
O sanat ki şeytan ve nefsin zulmüne inat...

Gör insanı hacimce küçültülmüş kâinât
..

Devamını Oku
Tuba Gürdere

En güzel sanat eseri hayattır ve en büyük sanat eseri ise insandır.
En büyük sanat ise; o en güzel eseri, kalbini ortaya çıkarandır.
..

Devamını Oku
Osman Demircan

Toplumda görme kusurları çoktur.Örneğin çalış zengin ol derler.Oysa zenginliğin genetik olduğunu herkes bilir.Ya da çalışmayla zengin olunmayacağını sadece beş lira kazınıyorsan onu on liraya çıkarabileceğini herkes bilir.Yok işte beyninde bereketi düşünürsen evren sana karşılık verir ve bolluk ile bereketi kucağına döker gibi formüller sunar bazı kitaplar.Bazı bireysel gelişim kitapları ise acıdan kaçınma yollarını okurlarına göstererek doğru adreslere gitmelerini sağlamaya çalışır.Oysa insanı en doğru adrese götüren acıdır.Acı çekmeyen veya sıkıntıdan kaçan bir insan nereye ulaşabilir ki.Düşünün bir korkudan ve acı çekmekten korkan ve tir tir titreyen bir aydın topluma nasıl yön verebilir ki.Bu yüzden görme kusurlarına sebep olan bireysel gelişim kitaplarını bir kenara bırakıp olumsuz düşüncenin ve acı çekmenin insanın duygularını ne kadar dengede tuttuğunu bilelim. Mutluluk bizim ayaklarımızı yerden kestiği gibi unutmayalım ki acı ve mutsuzluk bizim yere basmamızı sağlar
Örneğin görme kusuruna sebep unsurlardan biri de aşktır.Bu yüzden zirvede başlayan aşklar inişe geçmeye mahkumdur.Basamak basamak yükselen aşklar ve yere sağlam basan aşıklar ise her zaman tırmanışa geçerler.Her basamakta acı çeke çeke doğru adrese ulaşırlar ve zirveye ulaşırlar.Asıl zafer budur işte.Bayrağı doruğa taşımak budur işte.
Toplumda en çok görme kusurları eğitimle insanlara verilmektedir.Örneğin oku derler.Oku ki adam olasın derler.Oysa okul ortamında çocuklara en çok boyun eğmeyi ve normalleşmeyi öğretirler.Korkmayı ve itaat etmeyi öğretirler.Çünkü okullar yetkiyle donatılmış yerlerdir. Okullarda ve asker ocağında en çok yetkiler kullanılır.Bu yüzden ceza kültürü hakimdir.Böyle yerlerde yaşamak için savaşmak gerekir.Askerler ya da öğrenciler hayatla savaşmayı, düşmanla mücadele etmeyi veya derslerle boğuşmayı öğrenirler.Etkilerin kullanıldığı yerler ise sadece sanat ortamlarıdır.Yazılan bir şiirin, okunan bir bestenin, çizilen bir resmin insanları etkilemesi lazımdır.Bu yüzden insanın en iyi eğitim aldığı yer sanattır.Fakat sanatın yetkili ağızlardan verildiği bir yerde öğrenciler bir resim yaptığında ya bulutları mavi yapar ya da beyaz.Bilmez ki bu bir görme kusurudur.Çünkü bulutlar ne beyazdır ne mavi.Gökyüzü içinde asla kendi şekillerini ve renklerini bulutlar bir türlü bulamazlar ve bir kadeh gibi boşaldıklarında en çok insanları sarhoş ederler.Çünkü bulutlar insanların gözlerine perde çekerler. Bu yüzden sanat yetkiden ve oligarşiden korunmalıdır.Özgürlüğün olduğu yerde sanatın ya da sanatın olduğu yerde özgürlüğün olduğu unutulmamalıdır.Sanat her şeyi yaşamak gerektiğini ve en çok özgürleşmeyi öğretir.Korkmamayı,başkaldırmayı, ağaç çizmeyi ve yine aynı ağaçta ölmeyi kısaca savaşmak için yaşamak gerektiğini sadece ve sadece sanat öğretir. Sanat alın teri döktürür.Alın terinin dökülmediği yerde kan dökülür.Önce yaşamak sonra savaşmak gerekir derim.
Alın teri dökmeyen bir millet kan döker.Yaşamasını bilmeyenler ölmeyi öğrenirler. PKK ölmeyi öğrenmiş bir milletin içinde zehir gibi dolaşır. Kan döker kan döker.Doğu yetkili insanların ceza kültürüyle değil sanatçıların etkili çalışmalarıyla kurtulur. Türkiye’nin emek ülkesi olması ve alın teri dökmesi gerek.Bir an önce tüketim çılgınlığından kurtulup üretime geçmesi gerek.
..

Devamını Oku
Zafer Yakut

Sanat; toplumların ekonomik sosyal siyasal, kültürel ve tarihsel olguları içeren, aynı zamanda, halkların yaşam biçimlerini kendi bağrında yansıtan bir aynadır. Halkların yaşam biçimlerini görüp öğrenmesidir. Sanat insalıkla beraber doğup, aşama aşama gelişerek, insanlığa en yararlı hizmeti sunmuştur.


İnsanlığın sorumluluğunu taşıyan sanat anlayışına karşı, sınıflı toplumlar gelişip boyutlanmaması için, daima engeller oluşturmuşlardır. Tüm olumsuzluklara karşı uygarlık kapısını açmayı başaran sanatın gücü karşısında başarısızlığa uğramışlardır.

Sanat aynı zamanda, toplumların gelişmesinde eğitim işlevi görmektedir. Sanat yapıtları; Önyargısız ve kuşkulardan uzak iyiye güzele ve en doğruyu olduğu gibi, yığınlara sunulmalıdır.

..

Devamını Oku
Hanifi Kara

SANAT ve SANATÇI

Endâzeler çalışır el onunla övünür
Sanat altın bilezik kim takarsa kurtulur.
Sanat sanatçısını aç ve susuz bırakmaz
Sanat altın bilezik kim takarsa kurtulur.

..

Devamını Oku
Mukadder Ağlasun

Kendine gömülen sanat anlayışı,kendinden başka hiçbir gerçeği kabul etmez.Bireysel algılarını yaşamın kendisi sanan sanatçı tüm evrenin aynı algıda var olduğunu ya da aynı olayı aynı biçimde algılaması gerektiğini düşünür.Bunu yaşamda göremeyince daha da içine kapanır,bencilleşir,küser,zaten yabancı olduğu yaşamın iyice dışına çıkar.Tek haklı odur artık.O,anlaşılamayandır,ulaşılamayandır,değeri bilinmeyendir.Çağdaş sanatı bir tek o bilir.Geriye kalan kitleler onu izlemeli,ondan örnek almalıdır.Yüzüne çağını aşmış sanatçı zırhını giyer.İlericilik bile yeterince ilerici olmadığından hiçbir akım izlenmeye değmez.Varsa yoksa kendisidir.Bu yüzden,kendi sonunu hazırlarken çevresine de yoğun zarar verir.Sanatın soluğunu kesmeye çalışır,sağa sola saldırır.Yetersizlik,onu çağına,tüm çağlara ve kendine düşman bir canavara çevirir.Bu nedenle diyoruz ki,sanat ancak kendini var eden koşulları doğru anlayıp yorumladığında,çağını aşmanın çağına yabancılaşmak anlamına gelmediğini algıladığında gerçek sanat olacaktır.Bunu algılayan sanatçıların ürünleri yükseltecektir sanatı olması gereken yere.Bireyci yok oluşa karşı da şair yazacak,kale düşecek
..

Devamını Oku