Sana Ne Yaptılar Şiiri - Yorumlar

Attila İlhan
15 Haziran 1925 - 11 Ekim 2005
192

ŞİİR


2309

TAKİPÇİ

O sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi
Bir bıçağın ağzında yürür gibiydin
Demirlerin soğukluğu soluk dudaklarında
Gözlerinde karanlığı dar hücrelerin
Seni görür görmez özgürlüğümden utandım
Söyle ne içersin, çay mı kahve mi
Çok değişmişsin birden tanıyamadım.

Tamamını Oku
  • Mehmet Yusuflar
    Mehmet Yusuflar 25.07.2009 - 17:31

    Şair 'bir' şeyi anlatınca ustalık 'üslup' olur akar ruhumuza. Mısralar ruhunuzu titretmiyorsa o 'mısra' değil. 'Toprağı bol olsun' usta şairin mısraları ruhumuzu dinlendirdi.
    Mehmet YUSUFLAR

    Cevap Yaz
  • Hasan Büyükkara
    Hasan Büyükkara 25.07.2009 - 17:22

    İçeri düşenin/düşmenin yüceltilmesi.Attila İlhan biliriz ki Yeşilçamın en büyük, en önemli senaryo yazarlarındandır/dı..Ali Kaptanoğlu adı altında yazardı senaryolarını.Şiirlerinde bu yüzden görsellik, sinematografik sahneler çoktur..Tip'lemelerinde de duyarsız geniş kitlelere karşı toplumsal genel dokunun ilerisinde aydın,analizci öncüleri ele alır..O dönemin köy romancılığına karşı şehirli ve devleti oluşturan yapının analizlerine yer vererek''ayran kabartıcı devrimcilik'' yani kolaya kaçan ezilmişlik ezen söyleminin yerine toplum katmanlarının ve tarihin arka sokaklarına inerek sosyolojik temelleri sorgular..

    Şiirlerinde de sinema dilinin mecbur olduğu izlenebilirlik merakını oluşturacak sevimli abartılara yer verir..Tiplemeleri ''artistik'' edaya sahiptir çoğunlukla..

    Yenilikçiliğin, eski estetiğin feda edilemez değerlerini yeniye taşıyabilmekle de kaim olduğuna inanır..

    Diyorum kendi penceremden

    Cevap Yaz
  • Mustafa Nuri İnanç
    Mustafa Nuri İnanç 25.07.2009 - 17:06

    Bir üstad daha gitti bu alemden,
    Lakin,üstü gitti,tadı kaldı bize,kaleminden
    sevgi ve saygılarımla büyük şair üstad Atila İlhan
    beyi yad ediyorum.eyvallah.mustafa nuri inanç

    Cevap Yaz
  • İnsan Olmak
    İnsan Olmak 25.07.2009 - 13:34

    seni görünce özgürlüğümden utandım...
    Bu kadar nasıl hüzünlü ve güzel olabilir.
    Şairlik bu demek ki. Ne kadar da güzel
    anlatmış.

    Cevap Yaz
  • Fazlı Humar
    Fazlı Humar 25.07.2009 - 13:23

    Bütün kapılar kapandı, dışardayım
    Birden karşıma çıkmayın korkuyorum
    Uykusuzum fena halde, sokaktayım
    Karanlık bastırdı mı bozuluyorum
    Fena bir yerimden koptuğum doğru
    Kendimden çok fazla yaşamaktayım
    Nereye bağlanacak bu işin sonu
    Aslında ben kimim meraktayım
    Bütün kapılar kapandı, sokaktayım...
    ATİLLA İLHAN...
    ......................................................
    aklıma gelmezdi hiç...
    e-kurula teşekkür edeceğim...
    saygılarımla....

    Cevap Yaz
  • Ramazan Topoğlu
    Ramazan Topoğlu 25.07.2009 - 12:53

    Attila İlhan'ıın aramızdan yalnızca fiziki olarak ayrıldığı ikibinbeş yılının ekim ayında değerli şair Sennur Sezer'in Radikal gazetesinde yayınlanan bir yazısını hatırlıyoruz. Sennur Sezer hanımefendinin hoşgörüsüyle burada bulunmasının şiire zenginlik katacağını düşündük.


    BİR DÖNEMİN SONU

    14.10.2005 Radikal. Sennur SEZER

    Attilâ İlhan'ın ölümü bir dönemin sonudur. Eski şairlerin son temsilcisiydi o. Hani matematik, gökbilim, toplumbilim, tıp uzmanlığıyla yetinmeyen şairler kuşağı. Kaç yüzyıl öncedeydi ilk örnekleri...
    Eserlerine şöyle bir göz atmak bu yargıyı getiriyor. Bir de hep delikanlı kalmış bir şair kuşağının son üyesi oluşu var. 'O kırk karanlığı'nın delikanlıları, genç kızları... Bir yürüyüş kolu... O kalabalıktan biri Şükran Kurdakul. Öteki Attilâ İlhan...

    adımla nasıl berabersem öylece beraberiz
    seninle her saat seninle her dakika seninle her saniye
    gönlümüz mutluluğa inanmış olmanın gururuyla rahat
    koltuğumuzun altında birer dinamit gibi kellemiz
    ve sonra her zaman her ölümlüye
    aynı şartlar altında kısmet olmayan
    gerçekleri görmenin aydınlığı alınlarımızda

    hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların
    sen bana kalbim kadar elim kadar yakınsın

    Gençlikleri haram edilmiş, okuma hakları ellerinden alınmış bir kuşaktı onlar. O kuşağın İzmirli iki üyesinden biriydi Attilâ İlhan. Eylemci, muhalif, lirik... Birbirine uymaz parçaların mozaiği olmaktan yerliydiler,
    Anadolulu.
    Paris'i de anlatsa, züppe olmazdı.
    Fransızca şiirlerden dizeler alıntılayıp, kitabının geçişlerine yerleştirdiğinde bir Divan edebiyatı geleneğini tekrarlardı sanki... Aldığı dizelere benzek yazardı. Nasılsa öğrenir anlamını o dizelerin, aklımızda tutardık 'mıh gibi'. 'Aşktan söz etse aşkı bizi ürpertir'di.

    Her Anadolulu Usta gibi öğretmenliği yitirmeyen bir yanı vardı. O hınzır gülümsemesiyle. 'Öğrensin keratalar' diye karşılardı yazdıklarının diline itirazımı(zı)... Gençlere güvenini yitirmeden, anımsatarak, soru sormasını öğreterek. Yoksa Attilâ İlhan bağımlıları olur muydu internet sitelerinde. Şiiri mi öndeydi yazıları mı sorusu gereksiz. O bir kadro gibiydi. Yazdıkları birbirini tamamladığı için mi önemliydi diye düşünüyorum. Yoksa hiç çağının gerisinde kalmadığı için mi?

    Gençliğimde 'rüzgârına kapılmamak için' epey direndim. Edebiyat matinelerinin gözdesiydi.O gelmese de biri nasılsa okurdu Sisler Bulvarı'nı, Pia'yı... O dolu dizgin sevdaların ölçülü uyaklı destanları nasılsa ezberletirdi kendini. Nâzım Hikmet'in toplumcu şair/yazarlara öğüdünü tutan tek şairdi galiba. Âşık olduğumuzda da, düş kırıklıklarımızda da, kavga şiiri aradığımızda da, ağıtlar için de başvuracağımız şairdi o. Lirizmini hiç yitirmeden söz ediyordu hapishanelerden, işkencelerden. Sevilen bir genç kadın kimliğindeydi içerdekiler, işkence görenler:

    Saçların uzundu, omuzlarına akardı
    Gönlümüz şenlenirdi sarışınlığından
    Onlar mı kestiler, sen mi kısalttın
    Gülerdin, içimize aylar doğardı
    Görünmez dağların arkasından
    Eski gülümsemeni beyhude aradım
    O sabah mı çıkmıştın bir gün önce mi
    Çok değişmişsin birden tanıyamadım.

    Bir çay içer misin, yoksa kahve mi
    Kibritim yok, demek cigaraya başladın
    Ellerin de titriyor, bir şeyin mi var
    Böyle bir kız değildin sen eskiden
    Sana ne yaptılar, sana ne yaptılar?
    Kirpiklerin ıslanıyor durup dururken
    O sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi
    Çok değişmişsin birden tanıyamadım.
    Attilâ'yı galiba bu şiirle sevmeye başladım. Hepimizin çığlığı gibiydi 'Sana ne yaptılar, sana ne yaptılar?'

    Ama onun şiirlerinde başka bir uyarı da vardı. 'Bir gün tutuklanırsan' der gibi yaşamasından süzüp aldıklarını usul bir sesle, serin kanlılıkla aktarıyordu. Söyledikleri deney aktarımı mıydı, 'geçer bu günler' miydi... Şiirdi evet öncelikle şiirdi... ama dahası da vardı:

    gönlünde büyüttüğün o müthiş ünlem içindir ki
    seni kapattıkları öyle rezil o kadar çirkindir ki
    çıplak bir lâmba mısın dört duvar içindeki
    ne lâmbası/söndürülen bütün ilk gençliğindir ki
    gözlerin zehirlense de suç sayarsın ağlamayı

    Evet çok eskiden yaşananlardı anlattıkları. O savaş yıllarının izleri yansır Tutuklunun Günlüğü'nden. Karartma gecelerini bölen ışıklar:

    'görülmez dev böceklerdir sanki büyülü duyargalar
    uçaksavar ışıldakları gökyüzünde bir yanlış arar'
    Ve dünyanın bir ucu dövüşürken eli kolu bağlı kalmanın çaresiz öfkesi:
    'ezerim sanırsın vurursan tek bir yumrukta dünyayı'
    Attilâ İlhan'ın şiirlerinin sesinde bir iç çekiş mi var yoksa. Yaşananların bir türlü eskimeyişine mi hayıflanıyor. İşkencelerin sözünün edildiği günlerde yazdı işkencenin yalnızca 'insanın insana' yaptığıyla korkunç olduğunu: 'elektrik elletirler kıvılcım yalatırlar/tuzruhu damlatırlar kulak boşluğuna /çekip alırlar kerpetenle tırnaklarını/.../ geceleri rüyalarına girip uykularını kaçıran /insanın insanı soyduğu derisini yüzdüğü.'

    Şiirin lirizmini destekleyenin alttaki gerçek olduğunu sonra kavradım. Bir dönemin işkencecileri, işkenceye gerek yok diyen sorgucuları konuşup yazdıklarında: 'öğrenmek istedikleri aslında bildikleridir.'

    Attilâ İlhan öldü. Bir muhalif 'kadro'ydu o. Artık o kadro yok.

    Attilâ İlhan öldü. Yüzü gözü kan içinde, gözlüklü bir delikanlının defterinin arasından bir fotoğraf kaydı. Şiirden rüzgârla yağmur arası bir kadının imgesi ayrıldı... sennur SEZER Radikal: Ekim 2005

    Cevap Yaz
  • Ramazan Topoğlu
    Ramazan Topoğlu 25.07.2009 - 12:45

    Hayrete düşmüş, şaşırmış o adamın fotoğrafını tahayyül edebiliyorsunuz değil mi?
    Yerine bile oturamıyor, hapisten yeni çıkmış bayan ise yaşadıklarının artçı şoklarıyla harap olmuş durumda. O başı öne eğilmiş oturuyor, yürürken yürüdüğünün farkında bile değil.

    Her bölüm sonunda yinelenen ve önceki söylenenleri sırtlayıp götüren “Çok değişmişsin birden tanıyamadım” dizesinin gizemli ve hüzünlü yoğunluğu üçüncü yinelemede doruğa ulaşıyor.. Son bölümün beşinci dizesinde, gözlenen elemli hallerden sonra anî kriz dizesi olan ve iki kez yinelenen çıldırma türünden “sana ne yaptılar, sana ne yaptılar” haykırışı hapisten işkenceler görerek yeni çıkmış bir insanın yarattığı yıkılmışlığı çok iyi anlatıyor. (Sana ne yaptılar diye sorulurken bazı kişilerin aklına hemencik en kötü durum olan hapiste tecavüz gelmesi doğrusu çok ilkel ve insanımızın en kötüyü düşünme konusundaki örneklerinden. Şiirin hedefinde ve çağrışımlarında hapiste harap olmuş, işkence görmüş ruhen yıkılmış bir insanın anlatımı vardır sadece, o kadar).

    Birinci bölümde hapishane değinilerinden sonra “seni görür görmez özgürlüğümden utandım” söylemi ve ansızın “söyle ne içersin, çay mı kahve mi” keder hafifleticiliği ve de paylaşımı açısından çarpıcı. Ve yine birden söylenen ayrı dokuda “çok değişmişsin, birden tanıyamadım” şaşkınlığı çok etkili.

    İkinci bölümdeki eski gün anılarından anımsayışlar sonrasında son iki dizeyle o gizemli şaşkınlığın çarpıcılığı artıyor.

    Eski günlerde sigara içmezdi. O işkenceler ve çekilen acılarda sigaraya alışmamak olası değildi. İstenilen kiprit öyle diyor. Gözlerden yaşlar akıyor çekilen eziyet anımsayışlarında. O sabah mı çıktı hapisten yoksa dün mü? belirsizliği ayrı bir hüzün katıyor şiire.

    Hapisten çıkan sevilen insan hali bu denli etkili ve ajiteden uzak sağlıklı duygusallıkla anlatılabilirdi bir şiirde.

    Seçici Kurul. Teşekkürler.


    Cevap Yaz
  • Fazlı Humar
    Fazlı Humar 25.07.2009 - 12:45

    Bu bizim gökler gibisi hiç bir dağda çatılmamıştırYıldızlarımızın titremesi yüreğine deprem indirirHiç bir yerde bu denize bu acı tuz katılmamıştırTopraktan sağdığımız pekmez güneşin başını döndürür...ATİLLA İLHAN...
    ...........................................................................
    saygıyla anıyorum.....
    kızıldağın hırçın baharından....

    Cevap Yaz
  • Aydın Sevgi
    Aydın Sevgi 25.07.2009 - 12:01

    Yıllar geçer bazen,hiçbir değişikliğin farkına varmayız,bezen de iç acısından anlara asırlar sığdırırız...işte öyle birşey...
    Saygılarımla.

    Cevap Yaz
  • Suat Seymen
    Suat Seymen 25.07.2009 - 11:26

    Montesquieu’nun çok beğendiğim bir sözü vardır; “Allahın insanlara en adilane dağıttığı şey akıldır der“, biz şimdi Einstein için “Lan bu adama iki koyun versem birini kaybeder” şeklinde bir cümle bile kurabiliriz. Çünkü ötekine ancak kendi penceremizin izin verdiği kadar bakabiliriz.. Bu bağlamda eleştiriyi de kendimizi aynalayarak yaparız argümanımız, algılayabilme kapasitemiz budur. Belki de daha fazlayızdır, çok daha zekide olabiliriz ama maalesef hepimiz değil.(Biriktirebildiklerimizin yolumuzu aydınlattığı kadarıyla.)
    İnsanı hayrete düşürüyor, bir yazıya “rezalet, acemilik bilen bir adamı deli eder” diyebilişimiz ya da “yazının başını unuttum üzgünüm” yazabilişimiz, söylediğimizin aslında ne olduğunu bilemiyor oluşumuz. Kendimizi anlattığımızı bilemiyor oluşumuz yani.
    Evet, kabul etmeliyim ki bazılarının şiiri vardır, bazılarının yoktur, ama bunu söyleyebilecek yetkeyi kendimizde görmek çapsızlık olur. Böyle bir saptamayı sadece kendi görüşümüzü söylemleyerek yapabiliriz, işin bencesidir yazabileceğimiz. Hele bunu “siiri herkes yazar ama her yazılan da siir olmaz! ” cümlesiyle söylemlemek sadece talihsizliktir. Üstelik sayfamızda “bu kafası karışık bir adamın şiiridir” deyip, kendi yazımızı olumlama haddine sahip görüyorsak kendimizi. Doğrusu madem şiire önermedir, “herkes yazar ama her yazılan şiir olmaz” şeklinde olabilmelidir. Hayır işin ilginç tarafı inciri patlıcanla karıştıran bir adamın, inciri tanımıyor ama uzatmışsın ve tadını kaçırmışsın diye ahkam kesebiliyor olması. Ve bu misalden yola çıkarak bir yazıyı yargılayabilmesi, şiir hakkında ahkam kesmek tam da bu,İtiraf gibi bir şey.
    Bütün bunların yanı sıra birileride gelip bizim yazılarımızı okumaya kalkar, okuduklarını bitiremez bile endişesi de taşınmıyor J aynalamada, kendini afişe etmekte sınır yok yani.
    Bu yazıyı normalde yazmazdım ama insanların kendilerine bunca küfrü layık görmelerine üzüldüm. Kaldıki Attila İlhan’a, Nazım Hikmet’e, Necip Fazıl’a dil uzatabilecek çap ve ebattalar, ne diyebilirim ki. Pes.

    Bence!

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 29 tane yorum bulunmakta