Şu anda şimdi bir aksilik olsa ve birden bire artık çarpmaz olsa kalbim, cesedim 16 Temmuz Saat 18.00 sularında bulunurdu. Bir saatlik bir telaş şaşkınlık sonrası koskoca bir hiç. Hani derler ya “Orasını Allah bilir” hadi öyle olsun ama bende biliyorum işte, 16 Temmuz saat 18.00 kadar hiç kimse nerede ve nasıl olduğumu merak etmeyecek, hiç kimse telefonumu çaldırmayacak, hadi çıkıp biraz dolaşalım demeyecek. 39 yaşımda Ankara’da bu gün böylesine yalnız ve içimde büyümesine engel olamadığım Allah’ın cezası bir tutkuyla dövüşüp duruyorum çatı katımda. Eğer zerre kadar acıyorsam kendime, yani yada acındırıyorsam, Allah belamı versin. Gerekli olan buydu, yani bu gün burada böyle bir hüznü yaşamayı kendim seçtim. Hiç kimse tavsiye etmedi, hiç kimsenin ısrarı olmadı. Ne olurdu şu anda yanımda olsa diyebileceğim sen, iyi ki de yanımda değilsin, iyi ki de burada böyle çıldırasıya özlüyorum seni, sahi sen dedim de, sen diye biri var mı ki? yoksa senide mi ben uydurdum? Aklımın bana oyunlar oynaması bu kadar çabuk mu olacaktı? İyi ki burada yoksun dedim ya, ne olur alınma, burada olmanı elbette çok isterdim, fakat bu sahne, bu dekor, bu ışıklar sana göre değil canımın içi.
Ben hiç kimsenin gidip görmediği, hatta haritada yeri bile olmayan, çok uzaklarda terk edilmiş bir kasabanın hiç treni olmayan bir gârı gibiyim. Kendi kendimin istasyon şefi, makasçısı, kendi kendimin zehirleyicisiyim. Hani kimi geceleri geç saatlerde seninle yalnızlıklarımızı yarıştırırdık ve sırf sen istiyorsun diye senin yalnızlığını seçerdik her defasında. Oysa sen hiçbir zaman yalnız değildin. İhtimal sen şimdi Ege’de çok güzel bir gecenin içindesin üstünde beyaz tül bir cibinlik, penceren açık usul usul esen bir gece serinliği tenini okşuyor sen daha rahat uyuyasın diye. Kim bilir belki saç rengini ve modelini de değiştirdin, hatta aklıma geldikçe içimde dev bir yılan gibi kıvrılıp duran şu son konuşmamızdan yarım saat sonra, bütün dileklerin kabul oldu, belki artık hiç konuşamayız da. Çünkü sen çekip giderken küçük bir not bırakmayacak kadar insafsızda olabiliyorsun çoğu zaman. En inançlı olduğum anlar en çaresiz olduğum anlardır biliyorsun, ne kadar dua etmiştim son cümlemizden sonra, “Ne olur Allah’ın cezası şehirde trafik diğer zamanlara oranla daha yoğun olsun ve mümkün olduğu kadar geç gelsin diye, hatta valizini eline almışsın güçlükle sürüklerken koridorda karşılaşsanız “özür dilerim” dese, “korkunç bir gündü, yollar kapalı, kaplumbağa hızında otomobiller” Gülümsersin demi “önemli değil geldin ya” evet gelmiştir mutlaka, sana gelinmezde ne yapılır ki?
Benimde alıp başımı gittiğim zamanlarım oluyor biliyorsun. Bende çekip gittim senden sonra üstelik senin şehrineydi yolculuğum. Oysa biliyordum gideceğimi, son defasında can havliyle bir haftalığına ertelemiştim, o bir hafta öyle çabuk geldi ki, geldiğinde hiç beklemiyordum. Hiçbir hazırlığım yoktu, çantama yazlık bir kaç giyecek attım, ihtimal belki temiz bile değildi, hatta ayakkabımı mola yerinde boyattım, çorabımın olmadığını da orada fark ettim. Esenler otogarı tam tahmin ettiğim gibi karşıladı beni, ne zaman karşılaşsak ilk işim küfretmek oluyor buraya, dünyanın en boktan mimarisi, hatta mimarlığın yüz karası utancı. Sonra dünyanın en eğreti en berbat metro hattına geçtim. Yeni Bosna herhangi bir Ortadoğu şehrini andırıyordu. Belki her şey çok güzeldi de kötü olan bendim. Çokta kötü geçmedi fakat sorsan şimdi Silivri’de kaç gün kaldığımı bilmiyorum. 3 yaşında dünya tatlısı bir arkadaşım vardı iki kelimesi vardı dağarcığında “abla” ve “anne” diyordu. Bazen ablası oluyordum bazen annesi. Sonra karnı burnunda en az benim kadar arlanmaz bir dost edindim, benden daha da kederli bir eşi vardı ve çok mert bir adamdı. Kibriye ablayla Kazım enişte hiç şaşırtmadı beni “çok şükür Allah’ın bu gün ki gününe nin resmiydiler.
Çok özlediğim şeylerle karşılaştım orda evet seni bulmuştum işte sonunda, abartmıyorum o sendin, gerçi tam olarak değil ama senin işgalcilerden arta kalan halindi, (Bir gün kendime mutlaka şunu sormalıyım fakat henüz değil) ben neden kadınların yüzünde o kusursuz ifadenin peşindeyim ki, “ASİL” derim ya hep, doğru tanımlama bumudur bunu da düşünmeliyim. Müthiş bir sükunet vardı yüzünde, saçları uçlarından bukle bukle toplayıp ensesinin üstünde acemice tutturmuş, oraya niçin ve neden geldiğimi bildiği halde kayıtsız bir hali vardı ilk önce. Sonra karşılıklı cümleler kurduk. Cümlelerimiz bizim önümüzde gidiyordu ve götürüyordu bizi gitmemiz gereken yere. Çok sevdiğim halde tadına varamadığım birkaç bardak çay içtim tek bir sigara yaktım ve durmadan hatta utanmazca baktım ona. Kusursuz değildi ama güzeldi. Birden bire keşfedilemeyen insanlar vardır, an an saniye saniye ilerlersin benliğinde ve her defasında seni şaşırtan yeni şeyler bulursun onda. Bu oydu ve sürekli daha çok yakınında olmayı özlüyordum. Ertesi günü nasıl geçireceğimizi sessizce şekillendirdik ve gittik işte. Ayrılırken elimi sıktı elinden arta kalan hiç bir şey olmadı bende. Allah’tan ertesi gün çokta uzakta değilmiş, bu güne kadar yaşadığım en güzel ertesi günlerden biriydi. Bunca zamandır yemek yerim hatta günde birkaç kere ama ne yediğimi ve nereme gittiğini hiç anlamadığım ender yemeklerdendi, karnımın doyup doymaması umurumda değildi, tabak bitsin ve kurtuluyum bütün derdim buydu. 25 yaşıma oranla daha iyiydim galiba, biraz daha sakin ve daha uzun cümleler kuruyordum. Fakat şundan hiçbir kuşkum yoktu, kurduğum çoğu cümle, daha önce hiç kimse tarafından hiç bir yerde bir araya getirilmemişti. Belki o kimselerde aynı şeylerden söz etmişlerdi fakat böyle değil.
-Aşka inanmıyorum, sevgiye de inanmıyorum, daha önce hiç aşık olamadım hiçte sevmedim kimseyi, buna gereksinimimde yok…
Yalandı, aşka herkes inanır ve herkes sever, çünkü insan sadece kendisi için yaşamaz, hatta kendisi için yaşarken bile muhtaçtır birini sevmeye. Başka birinin güven dolu uvuçlarına dokunmaya herkes muhtaçtır ve herkes özlenmeyi ister özlemeyi de. Sarılırsın “dur yapma der’ken bile daha sıkı sarıl der aslında. Saatlerce konuştuk, saatlerce sustuk, saatlerce birbirimizden ısrarla sakladığımız dipnotlarımız oldu. Zaman zaman eşgâlim bilinsin diye parmak izlerimi bıraktım kelimelerimin içinde. Bir ara başımı çevirip baktım, baktığımı görmesi umurumda değildi. Ayaklarını altına almış dizleri göğsünde kıskıvrak yakalanmış gibi, elleri yüzlerindeydi ve tv izliyordu oysa o anda tv ne olduğunu görmediğine yemin edebilirim…
“Bir adam için en büyük tehlike sevdiği kadın tarafından incitilmektir, sen adamı incitirsin” dediğdim de hiç itiraz etmedi. İkimizde biliyorduk bunu ve öyleydi. Sonra “eğer bir gün sana birisi seni özlediğini söylerse, aslında 18 aydır özlüyordur da söyleyememiştir” dedim. Bu tanımlama biraz ağar kaçmıştı düşündü ve sonra güldü. Antik yunan heykellerinin cana gelmiş haliydi onun yüzü bunu seviyordum, bağıra çağırıra türkü söyler gibi konuşan kadınları ben hiç sevmedim ki. Yüzündeki o sükunet ve ciddiyet fakat arada bir gülümsemesi o kadar güzeldi ki, o anda dünya donup kalsa ve bütün canlılar kıpırtısız ve elimi uzatıp yüzüne dokunsam ama hissetmese, bunu sadece ben hissetsem ve hayatım boyunca taşısam avucumun içinde fakat mümkün değildi. Evden çıktığımızda yanımızda karnı burnunda olan arkadaşta vardı, yürüdük durağa kadar, elini uzattı yavaşça tutum “görüşmek dileğiyle” ama bir daha hiç görüşmedik. Ertesi gün gözümü bir dakika olsun ayıramadığım telefonum ölmüştü sanki. Çalışıp çalışmadığını anlamak için alakasız mesajlar gönderiyordum yeğenlerime her defasında da çalıyordu. Fakat ondan hiç ses çıkmadı. Ertesi gün içinde bulunduğumuz mevsime aykırı soğuk bir vedayla ayrıldım oradan. Artık o 60 km daha uzaktaydı ve ben umutsuzca “Murat gitme” diyen bir mesaj bekledim. Gelseydi beklide sevinçten ölürdüm ama gelmedi. Ondan 60 km uzakta iki gün daha yaşamak. Ertesi gün 450 km daha uzak bir yereydi yolculuk…
-Yalnızlık Allah’a mahsus derler ya, peki soruyorum ben neyim?
14.07.2008 Saat 01.43
Murat DemirciKayıt Tarihi : 4.10.2010 13:29:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Murat Demirci](https://www.antoloji.com/i/siir/2010/10/04/sana-dair-6-4.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!