Ne kadar gürültü çıkarırsam çıkarayım, kendi yalnızlığımı bastıramadığım anlarım oluyor, güpe gündüzlerimin çoğu karanlıktı ve derinlerde bir yerde hep bir baykuş sesi. Kendi icatlarımdı benim zifiri karanlıklarım ve baktığım her yerde hasretlerim saklıydı, dip köşe ağzı açılmamış özlemlerimle doluydu. Hiç kimseyi beklemeden yaşamanın ne demek olduğunu en iyi bilenlerdendim, ortalığı toplamama bile gerek yoktu, kapımda bir zil eksikliğini asla hissedemedim, oysa çalan kapıları açmayı en çok ben seviyorumdur, yerimden fırlayıp daha “kim o” bile demeden sıcaklığın yüzüme vursun isterdim, sonra bitip tükenmeyen bir kavuşma sahnesi, sımsıkı sarılmak diye bir şey vardır bir yerlerde biliyorum, nefes almak kadar vazgeçilmezin olan birini bir kapı aralığında karşılayıp sarılmayı kimse anlatamaz bana…
İnsanın canı susmayı çeker mi? Hani sabah kahvaltısında sahanda yumurta çay misali, canım susmak istiyor, susunca da hiç bir şey anlatamıyorum ki. Söyleyecek o kadar çok şeyi olup da susmak zorunda kalmayı bilemezsin sen. En çok kendi cenaze törenimi getiririm gözlerimin önüne, annem öldüğüme ağlıyor bense sana söylemek istediğim hiç bir şeyi söylemeden öldüğüme. Bütün bir ömür bir tören alanındaydı sanki, bitip tükenmek bilmeyen günün anlam ve önemini dinlemekten yoruldum. İçimden geldiği gibi günlerimi özlüyorum, her hangi bir sabah yüzümü yıkarken lavaboda, su seslerine karışıyor senin için geceden yazdığım şiirlerim… “Ne diyorsun duymuyorum” sen beni hiç duymadın ki, benim çığlığım bile sessizdi kimseler rahatsız olmasın istedim…
Sen yoktun, hiçbir şarkı benim hüznümü yansıtmaya yetmiyordu, bölük pörçük notalar arasında “sana dair” iyi şeyler arayışım sonuçsuz kalmaya mecbur, senin gözbebeklerini sergileyen kilim desenleri yok, hiçbir çiçek sana verilebilecek kadar güzel kokmuyor, hiçbir şehir seni layık olduğun şekilde ağırlayabileceğim dekorlar içermiyor. İyi ki yoksun diyorum kendime, sen bana gelsen ben alıp başımı giderdim biliyorum, çünkü benim hayatımda benden başka kimseye yer yok.
Sağlıklı olduğuma sevindiğimi sanıyordum, hayır ben canımın yanmasından korkuyormuşum, çünkü çok fazla yandı ve artık küllerim olsun huzur içinde savrulsun istiyorum. Sen hiçbir zaman benim olmayan vefasızımdın, zehir zemberek sözlerin çıkıyor otopsi masalarında bedenimden, hiç kimse bunun ne olduğuna bir anlam veremiyor, fakat çok ağar konuşuyordun, birden bire beni yerle bir eden bir deprem etkisi, kendi parçalarlımı çıkartıyordum enkaz altından. Hiç kolay olmuyor kırık döküklerimi birleştirmek, elim ayağım tutmuyor, yüzümün başka bir renge büründüğü anlarımsın benim. Yeni baştan kendimi yaratma isteğim en çok senin sayende oluyor ve ben her defasında benliğimi yeniden restore ediyorum…
27.02.2009 Saat 13.00
Murat DemirciKayıt Tarihi : 4.10.2010 13:42:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Murat Demirci](https://www.antoloji.com/i/siir/2010/10/04/sana-dair-17-2.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!