ŞAMAN- İNANNA- TAMANNA- AY VE TAMAY
Şaman, katılaşmış giysilerine söz geçiremez olsa da
Tanrılar adına söz geçirirdi Mezepotamya’dan Kuzey Kafkas’ın öte ucuna
Belki bir buz ovasına
Belki yeşil vadinin Homeros’una
Nergis kukusunun karıştığı soğuk su çanağından
Yudumlatırken en büyük öğretisini
“Gençliğin deli rüzgarı hep ılık eser çocuk...
Gençliğin deli rüzgarı hep ılık eser…”
Diye haykırmaktadır bilgeliğin en eskisini.
Ne zaman yanacağımızı bilmediğimiz gibi
Ne zaman donacağımız da belli değildir
O ılık rüzgar
Yakar kavururken mevsim bahar mevsimidir
Titretir dondururken de mevsim gene bahar mevsimidir…
Acara’nın güzel kızı Tamanna
Deden ateşten daha büyük bir ilah olmadığına inandığında
Bu ateşin hangi ateş olduğunu kimseye söylemedi.
Sabırla bekledi
Sırlı ateşi içinde harlandıran yüreğinin soğumasını.
Çok acı çekti
Gönül içine sızmaya çalışan o yumuşak ılıklık dondu
Öfkesi çelikleşti
Rüzgara inat dert üfledi Ararat
Ey Ararat
Andım olsun
Zirvende ateş yakacağım.
Bil ki sana söyleyecek kadar büyüdü derdim.
Ama senin kadar büyümeyeceğim.
Yeni gelin saçı gibi prıl prıl parlayan hint tütünü
Şaşkın cahil sevinçle
Dudak kenarında bir dil dokunuşu bekleyerek dumanlaşacak
Bulutlar kaynaşırken Ay ile su arasında
Yedi olmaz doğacak
Alevler dillerini uzatacak
Ateş her şeyin anası gibi korumak için korkutacak,
Tamanna
Kızdığı zaman narlayan,
Sevdiği zaman çiçeklere can katan
Küstüğü zaman rüzgarları harlayan,
İnanna’ya kafa tutacak
“Bana benim ateşim yeter” diyecek.
Ateş sabrımdır
Ateş aşkımdır
Ateş bakışımdır
Bırak aşkın yakasını
İnce dudaklarım hep solacak bir çiçek yaprağı gibi durmayacak.
Bakışlarım başka bir bakışta erimeyi öğrenecek
Yaşamak için sevdalanacağım.
İki dağ yamacındaki orman yangınları birleşecek
Yedi olmazdan biri olacak
Ve iki dudak bu yangınla yapışacak.
Kalplerimiz birbirine değecekmiş gibi sarıldığında..
Ben sana değil
Sen bana tapıyor olacaksın ey İnanna…
Kur nehri boylarında,
Gök tanrılarının yeryüzüne gönderdiği insanlar
Tamanna’yı
En güzel tanrıça olan İnanna’nın
Gökteki ay’ın ışığından yeryüzüne getirdiğine inansalar da.
Şaman bir ruh, tokmağı kaldırdığında
Davul, rüzgar yırtan sesler çıkardığında
Patlayan deriden dökülen kutsal ışıkla
Dünyanın dört bir yanındaki
Tüm Şamanların sarmalayacağına İnananlara
Sadece kendilerinin kulu olmayı öğreteceğim.
Kul olduklar düzeni korurken kör görmelerinin
Ne kara olduğunu da öğretmiş olacağım.
Narlaşmış fırınlara girip yanmadan çıkacağım
Yalnızlığımı bozan sesimi sevip okşayacağım
Dağın sessizliği insanı yorar ve dağ kimseyi kabul etmez...
Yüzüne basarak yürüdüğümüz toprak
Bizden almayınca hiçbir şey vermez
Söylenceler yazılınca ölü durur
Hiçbir zaman ateşi ters üflemeyeceksin
Düzen dediğin işte budur.
Gövdenin bir yanına kesik başın,
Öte yanına da günahkar kazancın
Nar olup gövdene yapışması için gömülecektir.
Asya bir bir giysilerini çıkardıkça
Onu seyretmekten yorulan yıldızlar yere düşecektir.
İnanna’dan sonra ilk kez Asya’yı kıskanan ay
Işıklarını göndererek yorgun yıldızları
Düştükleri kuytulardan çekecektir.
Dağlar en güzel gelin kızlardan daha güzel allanıp pulanacak
Süslenerek her sabah ayrı güzellikte karşınıza çıkacak.
Her sabah ayrı renkler sürünecek çiçekten dudaklarına...
Her sabah yarını bekletecek insana...
Sonra da
Bir yamacında
Bir kovuğunda
Bir hendeğinde seni kucaklatıp sonsuza kadar saklayacak.
Hadi o son duayı eriten sesinle oku.
Çimenleri paylaşan çiçekler
Kendi toprağından kopunca
Bir daha kendi rengini almayı beceremezler.
Gün olur
Bir gölge gelip seninle konuşur,
Karanlığa karışıp kaybolur.
Gölgelerin umudu olmaz ki
Kurt görmüş soylu bir at gibi olduğum yerde dururum.
Ulu bir dağda ecinli sesi duymuş gibi irkilen İnanna’nın
Çıplak güzelliğine bürünüp
Ay’ın pencereden uzattığı yıldızlardan küpelerini takarak
Gılgamış’ı bekleyişindeki sabrını
Gamzelerime doldururum.
.
İtin ayağının kurdun ayağına karıştığı zaman
Cehennem kazanına benzer
Bu kazan
Ateş olsa da olmasa da kaynar.
Pınarların suları da kederlerinden soğuk akar
Döktüğün gözyaşlarının inci tanesi kadar değeri olduğunu düşün
Ve onu avuçlarına akıt
Bunca yıldır doğup batarak büyümüş olduğunu sandığın güneş
Belki de annesinin değil sevgilisinin koynuna giriyordur.
İnanna yeryüzüne ayak bastığından beri
Aşkın gizli tohumlarını hep sol sulaklarda saklıyordur.
Annenin yurdu kadar uzak,
Bir hançer ucu kadar yakın yaşayacağız aşka..
Ve her an hiçbir şey olarak kalacağız
………………………………………………….TAMAY ÖNAL POLAT
Kayıt Tarihi : 23.5.2010 03:31:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Murat tuncelin inannasından esinlenerek.
![Tamay Önal Polat](https://www.antoloji.com/i/siir/2010/05/23/saman-tamanna-inanna-ay-ve-tamay.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!