Ağaçlara baktım bir tek elma dahi kalmamıştı. Dallarında elmalar aşırdığım yoldu burası ve demir kapının arkasında havlayan ala renkli çoban köpeği, adımlarımı attıkça zincirini koparıp üzerime atılmak için daha güçlü bir şekilde zorluyordu bedenini.
Göz kapakları düşük, gözleri koyu renkli ve iri, dişleri oldukça keskin, bedeni ise kocamandı ala köpeğin...
Karşımda duran dağ ne kadar güzel ve ne kadar heybetli görünüyordu. Munzur dağları henüz silelenmemişti kar ilen. Bu sebeple orada olmanın serin akşam saatlerini, sessizliğin Tanrı'sına dönüşen zifiri karanlığını ve koyaklarına inip deresinden su içen boz kurtların ulumalarını düşünmek en doğru şeydi.
Kimseyle karşılaşmadan sadece yürümek, Sadece kendi adımlarını ve insan dışındaki tüm canlıların kısık seslerini duyarak.
Bir hayalin içinde yürümek...
Züppe aşkların, tükenen umudların, yalanların, riyaların olmadığı küçücük bir karaparçasında.
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta