h a n i karanlık bir sabah
cılız bir ışığın ucunda
bir puhu kuşu görmüştük ağlıyordu
ağlıyor ağlıyor bizi de ağlatıyordu
tüyleri yolunmuştu yağmur yağıyordu
kanıyordu puhunun tırnakları
kanıyor kanıyor yüreğimizde pıhtılaşıyordu
kızıl bir örümcek dolanıyordu parmaklarıma
durmadan duraksamadan dokunmak istedim sana
ne var ki tüm hedefleri ıskalıyordu ellerim
seni izledim dikkatle
kara ucu sivri bir sedefti gözlerin
yağmuru öptüm saçlarında
yedi minik çan taktım onlara
oysa bilmiyordum karanlık mı olurmuş sabah
kandırıkçısı olmaz mıymış ki aşkın
böyle kanıtsız tanıksız inanılacak
buydu işte yüreğimin sırtımı yarması
çanlardan çıkan eksik tınılar
kanın şakağımdan fışkırması
av olan bir geyiğin çınlayan bakışları
aşkı anlatan boynuzları av olan geyiğin
bir damla mutlu kan damarımda
böylelikle sevgilim oluyordun
geceden bahsediyordun
hiçbir zaman karanlık değildir gece, diyordun
söze tezat, düşüyordu gözlerin
tesadüf değiliz biz
gecenin gelişi gibi birbirimize gelmişiz
lakin o, bana kötü ve ıslak düşler getiriyordu
bir sırtlan mıydı o
önce ölü sonra diri
ve diriyken alıp götüren seni
ölümün bir ölüye ihaneti
geceleyin bir üşümedir sallıyordu gençliğimi
kütürdüyordu kafatasım
kütürdediğince geyiğin boynuzları
arttığınca susuşu dudaklarının
artıyordu damarlarımın zonklaması
oysa ben bilmiyordum
sorun hangi harfin telaffuzundaydı
her soru, ucu zehirli bir iğnedir
yarim ürpermeyen tüyün kaldı mı
yedi sesli ezanlar mıydı indirdiğim semadan
çöl sıcağıyla mı kavurduydum memelerini
bir asa gibi dineltip dilimi
ağırlıksız öptü müydüm dudaklarından
okşadı mıydım boğazını zalim çığlıklarla
etimi yırtan taşlar, birbiri üzerine izler bırakıyorken
kirpiklerinde uyurdu rüzgar
ben suyu sıkınca parmaklarımlan
biraz ıslandıydı fanusu gözlerinin
ve sen; gene de ölmedin
gülüşün, dedin
sırf bu bir anlık gülüşün için
seni, bir bıçağı biler gibi sevdim
kustururcasına bulutlardan iplik iplik yağmuru
ardında bıraktığın izleri eşelerken
göremiyordum önünde açılan uçurumu
ölü bir kelebeği mezarından çıkarıp
yuvasına taşıyordu karadul neşeyle
bana sormadan yürüyordu ayaklarım
yürüyordu nefret ayaklarımdan usuma
daha bir kirleniyordu gözlerimin beyazı
yüzüme bakıp da beni tanımasaydın
çoktan dikmiştim mezarlığa adımı yazan taşı
sen ey, beni sümbül kokulu çarşaflara yatıran
koşturan beni sessiz bir çığlığın yankısı ardından
mitralyözler karşılasa da bizi her sabah
sabah olmadan daha beynimizi
eşelemeye başlasa da yarasalar saf karanlıkta
sallanıyor kollarımız arasındaki salıncak
kanımı coşturanımsın
etimi şefkatle yoğuranım
her acı beni sana daha tutkun kılacak
(eylül’ 2000)
Umut Emre GözütokKayıt Tarihi : 29.6.2006 05:39:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!