Bağbanız; biliriz gülün soyunu,
Hem gülü severiz, hem gül suyunu,
Yalnız: bir şey,halımızın huyunu,
Bozdu, ama nasıl, hiç bilemedik...
Hiçbir ayaktan yoksa da korkusu,
Ayna kırığıydı gördüğün belki,
Tozlanmış, tek parça ayna kırığı,
Bir yüz, yıllar önce öyle güzel ki,
Yıllar sonra buldu bu hıçkırığı,
Ayna kırığıydı gördüğün belki,
Çiğ yarası gözlerinle
Böyle yakın bakmayacaktın
Yıllar mı geçmiş habersiz...
Çiğ düşer yüzüne her sabah senin
Çiğdem açar her sabah bakışlarında
Gül kızarır ufuk gibi
Çöl ateşini yükleyip sırtıma,
Esmer gecelerin nemini alıp koynuma,
Bir yılan gibi pencere aralığından,
Kendimi tutamayıp saçlarına esersem;
Şaşkınlığımdandır bunu bil!
Gönüllerden Süreyya’yı sorarken,
Yıldızsız geceler yurduna düştüm.
Ceylan dudağında bûse ararken,
Dünyanın en vahşi kurduna düştüm.
Yıldızlar saçında, saçların çözük,
Güneşin solduğu bir akşam üstü,
Gözbebeklerinden çalındı gece.
Oyunlar, bahçeler, çocuklar küstü,
Uykulu gözlerden alındı gece.
Bir sevgili kadar güzel geceler,
Düşkünler, senin tam, orta yerinde,
Ellerini açıp, dilensin gönül.
Acılardan, yaralardan derinde,
Bıçaklar gelipte bilensin gönül.
Kılıçlar oynamaz, çıkmaz kınından,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!