Düşün tufanla yıkanmış tertemiz topraksın
Göğsünü aç da bağır unutma ki Şırnak’sın
Eski bir türkü gibisin toprağında Nuh’un
Yerden fışkırıp gökten yağmalı yine ruhun
Buluştu alem mahşer denemesi o günde
Ufkun suda boğulduğu bir mavi sürgünde
Atlayıp Hayırsız’ı seslenerek Cudi’ye
O heybetli mucize bırakılmış hediye
Bu bir zaman sırtında taşıdığın gemidir
Binip okyanuslara açılmanın demidir
Yalan dese de kim kanma bu davan hep haklı
El sanma kimseyi unutma herkes Şırnaklı
Şimdi kar yağıyordur saçlarına Elki’de
Güneş dokunuyor yamaçlarına belki de
Ezan karışırken çan sesine İdil’inde
Dava haykırıyor mabetler onun dilinde
Bir bereket gibi çökmüş Silo’nun ovası
Bir kırat gibi şahlanan asiller yuvası
Uzanıverir rotasında sınıra doğru
Kızılda açılır eller yağan nura doğru
Dicle’nin sesiyle derin bir uykuya dalan
Secdeye varmış mirlerinden hatıra kalan
Öyle suskun ve mahzun Botan ceziresinde
Bin yıllık tarihin bin yıl daha dirensin de
Deldiren delirten aşklar dibinde dizinin
Sustukça da yücelen Botanlı Mem u Zin’in
Dirilecek ruhun şifa fışkıran kaynakla
Övüneceksin kaya gibi Güçlükonak’la
Kaç mevsim yaşadı kuşlar kapında erirken
Avucunda bir eylülün daha can verirken
Uzak düşeli senden duman çökmüş dağına
Bir güz hüznüyle sarılar akmış yaprağına
Eski ressamın çürük tablolarını kırmak
Artık haykırmak lazım görkemini haykırmak
Çekilince camlardan asırlık kara perden
Ne güneşler doğacak üzerine her yerden
Görecek ve ağlayacaksın o an gururdan
Çıkacak ayakların o çıkılmaz çukurdan
Gün gelecek şöhret çocuklarının olacak
Doğacak ve hiç batmayan yarının olacak
Kayıt Tarihi : 15.12.2018 20:25:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!