Saklı Cennet, Kapuzbaşı Şiiri - Sevda Toşur

Sevda Toşur
46

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Saklı Cennet, Kapuzbaşı

Havanın tatlı serinliğinde, Niğde’nin Kayırlı Kasabası’ndan yola çıktık. Yolda bir arkadaşımız da bize katıldı. Temiz, düzenli ve güzel görünümlü evleri ile göze çarpan, Güzelyurt’tan geçtik.Yer yer peribacalarının görüldüğü Soğanlı, yol kenarında bize el sallıyordu.Yemyeşil ağaçların karşıladığı,adı ile bütünleşmiş, neresi burası dedirten; ceviz, kayısı, iğde, kiraz ağaçlarının göze çarptığı Yeşilhisar, mamur bir yer. Erciyes karşımızda, etrafta birçok tepeyi görmek mümkün.
Türkiye’nin önemli kuş cennetlerinden; tatlı su ve tuzlu su yaşam alanlarının bir arada bulunduğu,Sultan Sazlığı tabelası göze çarpıyor.. Buraları ne kadar merak etsek te istikametimiz belli olduğu için yolda oyalanmıyoruz.Yahyalı‘ya 20 km, tabelasını okuyoruz. Erciyes’i solumuza aldık artık.Başı göğe doğru yükselmiş, eteklerindeki grilik ile göğün griliği bütünleşmiş durumda. Bulutlarla dost olmuş dağ, belli belirsiz. Buna karşın karlı zirvesi ben buradayım, diyor.
Yahyalı’ya 20 km kala modern elma bahçelerini, ayçiçek tarlalarını görmek mümkün.
Yahyalı’ya ulaşıyoruz ve bir benzin istasyonunda, benzin almak için duruyoruz. Bu arada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün buralı olduğunu öğreniyoruz. Burası eskiden Kayseri’nin en gelişmemiş iki ilçesinden biriymiş. Fakat Abdullah Gül’ün seçilmesinden sonra gelişmiş ilçelerden biri haline gelmiş. Market alışverişimizi de burada yaptıktan sonra yolumuza devam ediyoruz.Buradaki kirazlara imrenerek bakıyorum. Çıkışta yol çalışmaları sürdüğü için yol, insanı yoruyor. Dağlara doğru tırmanırken, toprak kırmızı; sarı ve mor içiçe olup renk renk çiçekler dağları süslüyor.
Dev rüzgar gülleri görülmeye değer. Rüzgar gülleri, tepeye hakim olmuş, gelen geçeni kendine hayran bırakıyor. İlk defa burada gördüğüm dev rüzgar gülleri,bana yel değirmenleri ile savaşan Don Kişot ‘u hatırlatıyor.
Orda bir köy var uzakta dedirten Delialiuşağı Köyü’nden geçiyoruz. Yol kenarındaki küçük köy okulundaki salıncaklar, dikkatimi çekiyor.

Yol uzun ve zahmetli, artık dağlardan geçiyoruz..Bakalım çekilen tüm zahmetlere değecek mi, diyorum içimden?
Evlerin ayakları uçurumlarda bir dağ köyü, Yeşilköy. Her yer dut ağaçları. Dutlara imrenerek bakıyorum sadece. Çavdaruşağı Köyü’nden, krom işletme tesislerinden geçiyoruz.
Bir Antalyalı olarak buralarda gördüğümüz incir ağaçları, Akdeniz bitki örtüsü, bizi son derece heyecanlandırıyor. İğde ağaçlarından sonra incir ağaçlarını görmek, bizi mutlu ediyor.Yorucu, uzun ve zahmetli bir yolculuktan sonra,Aladağlar Milli Parkı’nın içinde bulununan Kapuzbaşı Şelale’sine varıyoruz. Bir köy görünüyor karşıda; köye doğru yönelip bir piknik alanı arıyoruz. Her yer yemyeşil, etrafta dut ve ceviz ağaçları göze çarpıyor.Aşağıda akan ırmağa ayağımızı uzatmak istiyoruz.
Yer beğenemeyince aşağıya ırmak kenarına indik. Çocuklar ırmağa girip deniz heveslerini aldılar. Su, buz gibi desek abartmış olmayız. Koyu bir ağaç gölgesi bulup çevresi yer yer otlarla kaplı taşlara oturduk.Fakat etraftan gelen ölmüş hayvan kokusu, bizi rahatsız edince oradan kalkmak zorunda kaldık. Irmağa karşı yüksekçe bir yerde, yer bulduk. 15 TL ‘ye bulduğumuz tahta masanın etrafına 10 kişi oturmaya çalışıyoruz.Hava oldukça sıcak, yaz iyice kendini hissettirmeye başlamış. Saat iki oldu ve hala biz aç bir vaziyette yemek hazırlamaya çalışıyoruz.Bir taraftan da yazın serinletici meyvesi karpuz, meyve suyu ve diğer içecekler buz gibi suyun içine bırakılıyor.
Hemen yakınımızdaki bir piknikçi hamur yoğurmuş, ekmek yapıyor. Ben de meraklı gözlerle, kafamda binbir düşünce, piknikçiyi izliyorum.Bir ekmek te bize uzatıyor; işte bizim insanımız diyorum içimden.Yemek faslından sonra şelaleye doğru ilk yürüyüşümüz başladı.Dağın koyu gölgesinde serin bir yürüşten sonra ilk şelaleye vardık. Serin ve oldukça güzel olan şelale; adına ‘’ kapız ‘’denilen dik ve yüksek kayaların arasından çıkıyor. Su, yosun bağlamış kayalardan ince ince akarak yol buluyor.Bu güzellik tüm yorgunluğumuzu aldı götürdü doğrusu. Su değirmenini geçip ikinci şelaleyi uzaktan izledikten sonra, merdivenlerden inerek en büyük şelaleye yöneldik.Şelaleye yaklaşırken gariptir, geri dönenen tüm insanların saç baş ıslandıklarını görünce, hayret ettim. Çünkü şelaleye yaklaştığımız halde bizde sudan eser yoktu. Nasıl olur derken bir kaç adım sonra öyle bir noktaya gedik ki bir anda kafamızdan aşağıya bir kova su boşaltılmış, suya düşmüş gibi baştan aşağıya ıslandık.
Güzeldi, çekilen onca yola değdi.Tüm yılın yorgunluğunu azda olsa üzerimizden attık.Dönüş yolu birbirine o kadar çok benziyordu ki, yolumuzu şaşırdık. Epeyce gitmiştik ki yola yıkılmış kayalardan yanlış yola girdiğimizi farkettik..

Uzak demezseniz çok güzel bir yer,dağların arkasında saklı kalmış bir cennet adeta.

17.06.2012
Kayırlı

Sevda Toşur
Kayıt Tarihi : 14.7.2012 05:56:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Sevda Toşur