Saklambaç oyununa benzerdi bizim sevdamız.Saklana sen, arayan ben.
Her nedense ebe hep ben ebe oldum.Bulunmak istemedin kuytu ve karanlık köşelere saklandın.''Seviorsan cık sevmiyorsan çıkma'' nidalarımdan sonra ancak ortaya çıktın...Çoğu zaman seni aramaktan bitap düşüp göz yaşlarımla kendi içime gömüldüm...
Bir yürek, bir resim bazen bir şarkının nameleri seni kolay bulduğum yerler.Çoğu zaman tam seni buldum derken zifiri karanlıklarda kayboldun.Gözyaşlarım süzlürken yanaklarımdan, seni kaybetmişliğin acısıyla sonsuz bir kuyu gibi derinleşen bedene dönüştüm...
Artık mevsim sonbahar. hüznün bütün renkleri benliğimi sarmaya başladı.Oyunu bıraktım, seni bulmaya çalışmıyorum.Göz yaşlarım yağmura karışıyor.Neye ve niçin ağladığımı bile bilmiyorum artık. Sana mı ağlıyorum, yoksa yıkılan hayallerime mi?
Şimdi ise içimdeki ateşi söndürmeye çalışırken, çıkan kıvılcımlar çevremdekileri yakıyor...
Deniz
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.