M. Fuat “şair-şiir-okuyucu” adlı bir yazısında Kemal Özer’in bir şiirini yorumladıktan sonra şairin kendisine sormuş, onun yorumunu da veriyor. Şiir şu:
AĞIT
Annem mi bir kadın
Geciken bir kadın gece yatısına
Ölüm kendini göstereli babamın saçlarından
Dağların dorukları dumanlı olur
Geriye dönmez savaşçılar...
Fırtınayla yıkanmıştır ömürleri
Karla yıkanmıştır yüzleri...
Bu yüzden asla vedalaşmaz
Devamını Oku
Geriye dönmez savaşçılar...
Fırtınayla yıkanmıştır ömürleri
Karla yıkanmıştır yüzleri...
Bu yüzden asla vedalaşmaz
şiirin öyküsü ayrıdır, şiire yorum yapmak ayrı. şiir nerede nasıl hangi duygularla yazıldığı onun öyküsüdür, şiirin şiirliği, tınısı, anlattıkları ise yorumdur. o nedenle iki farklı şey var ortada
Çokkkk gerilere gittim. Üniversitede edb. bölümünde b konuyu aynı şekilde tartışmıştık.. Ve Berna Moran'ın kitapları da başucu eserlerimizdendi. O günlerde konuya esprili bir örnek daha vardı:
'Atem, tutem ben seni
Şekere katem ben seni
Akşam baban gelince
Önüne atem ben seni.'
Buna iki yorum vardı. Biri: Çocuk o kadar yaramazmış ki, annesi onu dövüyor dövüyor.. Birde akşam babası gelince ona dövdürüyor :)))
İkincisi: Çocuk öyle tatlı ki, şekere katsa şeker bir daha tatlanıyor.. Annesi sevmelere doyamıyor, çocuk da sevildikçe güzelleşip, tatlılaşıyor. Akşam olunca da anne yoruluyor, baba sevmeye devam ediyor..
Biraz da gülümsemeniz için paylaşmak istedim..
Selam, saygı ve sevgiyle :-)
Zihindeki tasarım ile dildeki aktarım farkı diyorum ben bu olguya.
Bakalım derdimi anlatabilecek miyim.
Sanatçı Eser Okur
Zihindeki tasarım Dildeki aktarım Zihindeki tasarım
Sanatçı,
ki ressam, heykeltraş.. olabilir bu. Eser kısmına örneğin tablo koyarsınız o zaman.
Ama şimdi konumuz şair ve şiir.
Şair şiirini yazar.
Zihninde bir tasarımı vardır.
Eseri, dilde aktarım olarak karşılaştığımız şeydir.
Ve bizim zihnimize tekrar bir tasarım olarak girer.
Gelgelelim bizim zihnimizde yeniden kurgulanan tasarım, asli kaynağındaki ikiziyle pek ender buluşur. Pek ender örtüşür. Kimi zaman birbirlerine hiç benzemezler bile.
Aslına bakacak olursanız kaynağında bir fotoğraf iken, bir kağıtta kelimelerle şekillenen yeni ürüne projektör tuttuğunda mutlu olan pek az şair tanıyorum.
Kaldı ki o fotoğraf çoğu zaman kendisi için bile siliktir.
Nerde kalmış, kelimelere capcanlı dökülsün. Eser, şiir, aradaki bu farktır işte. Harika görünmesi, içsel görüntünün dışa aynen vurduğu anlamına gelmez ve belki de gelmemelidir de..
Bu demektir ki istisnai haller dışında,
Şair kendisi ve eseri ile, minimum seviyede de olsa her zaman çatışacaktır.
Ve yine istisnai haller dışında,
Okur, şair ile eseri arasındaki bu çatışmada, çatışmadan tümüyle bihaber, sadece ve sadece kendi tarafını tutacaktır.
Şiiri öykülendirmek, kimi hallerde şiirsel olabilir. Türkülerin örneğin, hemen her zaman trajik birer öyküleri vardır ve biz bunu bildiğimizde daha yüksek bir duyarlılıkla dinleriz.
Fakat iş, öyküyü vermekten çıkıp, bizzat şairin şiiri açıklamasına döndüğünde.. ki çok kolay döner... en azından kendi adıma konuşabilirim.. müthiş bir hayalkırıklığı yaşıyorum.
Ve öfke duyuyorum, beni yönlendirip düş gücümü sınırlayan şaire.
Şiir bütün sihrini kaybediyor.
Bir çeşit yavanlaşıyor sanki.
Rengi soluyor veya.
Artık benim değil çünkü.
Şairine iade edilmiş bir çeşit.
Onu artık, daha çok, benim sanmaktan mutluydum oysa.
Şairine sıkı sıkıya yapışıp kalmış bir şiiri kim ne yapsın?
'Şair, şiirini açıklamamalıdır.' görüşünü savunanlardanım. Şiir, duygu ve düşüncelerin, imgelerle,çağrışımlarla anlatımıdır. Roman gibi, öykü gibi değildir. Diğer edebiyat türlerinde, bir duygu uzun uzun anlatılabilir. Ancak, şiirde bir giz hep vardır. Eğer herşeyi açıklayacak idiyse şair, o zaman şiir değil de, örneğin roman yazmalıdır. Bir de, şair bir kişidir ve tek kişinin duygu ve düşünceleri ile şiirini yazar. Ama okuyanlar, onlar,binler belki de milyonlardır. Şimdi herkesin farklı anlayacağını düşünerek, herkese ayrı ayrı şiir mi yazmalıdır? Şair yazar, şiirle ilişkisi bu anlamda biter. Bundan sonrası okurundur. Her isteyen istediği gibi yorumlar. Kendi ruh haline uygun anlam yükler.Şair, şiirini babasına yazar,okur, dostuna anlayabilir. Çünkü, onun dostuyla ilgili benzer durumları olabilir. Şairin şiirini açıklamamasının bir istisnası olabilir; şairin yazdığı ve anlatmak istediği şey, tüm toplumca yanlış anlaşılmışsa (ki böyle bir şair olur mu bilmem) belki bir açıklama mümkündür. Ayrıca, Antoloji'de şimdi de şiirlerin hikayesi yazılmaya başlanmış ki, bunu hiç doğru bulmuyorum. Bu bir anlamda şairin şiirini açıklaması demektir ki, yukarıda bunun doğru olmadığını yazmıştım. Sevgili Aynur, bu konu hep tartışılagelmiştir. Belki bunun tek bir doğrusu da yoktur. Ama bize kendi düşüncelerimizi açıklama fırsatı verdin, sağol...
Sayın moranın yazısından sonra hemen aklıma şu geldi.Sorunu iyice dikkat çekmek için büyük harflerle yazacağım.
ANLAM NEDİR?
Bu konuda şu ana kadar okuduğum kitaplar içinde boğaziçi öğretim görevlisi Arda Denkel in ANLAMIN KÖKENLERİ isimli kitabı geliyor hatırıma.
Bilimsel bilgi disiplini içinde özellikle Jung a it geniş bir incelemeyi barındırıyordu kitap.
Anlamın rölatif yanı en bilinen temel durum.Buna karşılık ölçülebilir bir ortak paydasının(subjelerden objelere) olduğunu da kabulleniyoruz.
Bir yandan ölçülebilir ama bir yandan sonsuz genişleyen bir kavram anlam.
Adem manaya derler
Suret ile kaş değil
sözünün, Descartes'in ''düşünüyorum, öyleyse varım'' sözü ile örtüşüklüğü içinde anlam iletişimlerini gözden geçirmek ve her iletişimin iletildiği yolda kayıplar ve kazançlar şeklinde değişim ve dönüşümler yaşadığını düşünmek mümkün.
İşte tam da burada şiirin de bir iletişim aracı oluşundan hareketle bu bilişim ve iletişimin yapısı üzerine İsmet Özel'den bir alıntı yapmak istiyorum.
'bilmek, soyut ve geçici bir uzlaşma alanı tanımlamaktır... iletişimde kimi mesajlar yerine ulaşmadığı için şiire ihtiyaç doğar... bütünlük ve etkileşim duygusunun dağıldığı yerde, bütünle aramızdaki mesafeyi kapatma hasretimizi kamçılayan bir bilinçlilik durumudur şiir...'
herkes anlayabildiği / anlatabildiği kadar yaşar ve kaçınılmaz 'iletişim kayıpları'nı minimuma indirmek için mücadele eder... ve şiir biraz da, işte bu kayıpların ve mesafelerin umursanmadığı geçici bir tanım bölgesi ve bunun epsilon civarındaki salınımlardır galiba..
Burada geçen 'Umursamamak' sözüne takılıyorum .
Şair aydınlıkta değil alacakaranlıkta yürüyendir.Zihinsel açıdan tabi bu söylediğim.Anlaşılıp anlaşılamaktan çok kendisi anlamak uğraşısı verendir.
Şair okurdan çok kendisindeki iç-ben' den dış-ben'ine aktarım yapar bir vaziyettedir şiirini yazarken.
Bu yüzden şiir zaten, içerideki (alacakaranlıktaki)bir eriyik madenin ham halidir ki; bu filizden nice değişik üretim yapılması mümkündür.
Okurlar yapar bu üretimleri sonuç olarak.
Saygılarımla.
Aynen katılıyorum.
Bazen yazdıklarımı seneler sonra okuduğumda bunu ben mi yazdım diye şaşırıyorum.Birikimleri yazarken kontrol edemesek de,ilham denenilen his, bu bilgilerin otokontrolü gibi sanki...daha derinlere inilebiliyor farkında olmadan.
Kişilerdeki yetenek, bununla bağlantılı olsa gerek.
Bence her iki yorumda bu şiiri anlatıyor.Okuyucu kendi hayal dünyasında geliştirdiği bir takım objeleri,kelimelerle bütünleitirip bir hikaye oluşturabiliyor.
Bu güzel paylaşımınız için teşekkürler.
Bu şiir ile ilgili 26 tane yorum bulunmakta