Şair Resul ÜSTÜN yazısı Şiiri - Hekim Co ...

Hekim Coşkun
181

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Şair Resul ÜSTÜN yazısı

DUYDUM Kİ HEKİM GELMİŞ

Bugün yirmi dokuz mayıs. Yani, yaz mevsimine balıklama atlamaya iki gün var. Gerçi biz Diyarbakırlılar olarak Nisan’dan beri sıcaklarla boğuşuyoruz ya; neyse.
Saat on sekiz gibi. Okuldan eve döneli yarım saat kadar olmuş. Lila yüzlü koltuğumla sarmaş dolaş bir durumda, günün bunaltıcı yorgunluğundan az da olsa kurtulmak için Berfin Bahar Dergisi’nin 111. sayısının siyah beyaz sayfaları arasında geri dönüşsüz bir gezintiye çıkmışım. Amacım, sayfalar arasında kalıcı bir yer edinip, göz kapaklarımı yormaktı, belki uyurum diye…
Tümcelerin tuz tadındaki terli tuşuna uğrayıp harflerle güreştiğim bir sırada, kısık sesli telefonum “zır”ladı. Bu “zır”, öncekilerden çok farklı bir “zırrr” dı. Kavurucu Diyarbakır sıcaklarına denizin serin esintisini katan, uzakları yakın eden tatlı tebessüm tadında bu “zır”la yarı uykulu halimden sıyrıldım.
Marmara yeşili Yalova’dan Hekim gelmişti. Yok yok, bildiğimiz anlamda bir tıp hekimi değil; siyasal, kültürel donanımlı Hekim’di telefonun öbür ucundaki ses ve “ben Diyarbakır’dayım dost” diyordu titrek bir sesle. Anlaşılan onun da yüreğinden taşan Coşkun bir heyecan ses tellerine kadar sirayet etmişti. Konuk olduğu büronun adresini vererek “gelebilirsen çok sevinirim” diyordu.
Gitmez miyim? Ayaklarımın altındaki bazalt taşlı kaldırım, bulut yüzlü savurgan bir kayganlıkla ona doğru akıyordu.
Yıllardır sadece sanal ortamlardaki yazılarıyla; birkaç kez de telefondaki sesiyle tanıdığım Hekim’i reel ortamda görecek, onunla yüz yüze tanışacaktım. Aslında boyu, kilosu, göz rengi… gibi fiziksel özellikleri beni pek ilgilendirmiyordu. Nihayetinde o da bizim gibi bir insandı işte. Ama yüz yüze görüşerek, birbirimizin elini sıkarken duyumsayacağımız dost sıcaklığının farkını yaşayacaktık ikimiz de.
Yenişehir semtine giden hat dolmuşlarından birine binerek, verdiği adrese gittim. Tam zile dokunacakken, kapı “hoş geldin” der gibi bir cızırtıyla açıldı.
“Hekim arkadaşla görüşecektim” dedim kapıdaki kişiye.
“Ben Hekim’in ağabeyiyim, kendisi içerde. Buyurun, geçin” dedi tatlı bir gülümseyişle.
Ben, büro olarak kullanılan odaya girdiğimde, Hekim de ayakta beni bekliyordu. İki cezaevi arkadaşı, iki askerlik arkadaşı gibi… Yıllarca birbirinden uzak kalmış iki candan dost gibi özlemle kucaklaştık. Benden bir iki yaş küçük olmasına rağmen, yaşamın acımasız darbeleri erken yıpratmıştı onu. Alnında, yılların ihanetinden arta kalan derin izler vardı. Bana kıyasla biraz zayıfçaydı, ama yüreğinin sıcaklığı gözlerinin içinden kolayca okunuyordu.
Ayak üstü kısa bir hal hatır sorma söyleşisinden sonra oradakilerden izin isteyip Serçe Yürek İsa’nın da bulunduğu yere, Komal Yayınları Bürosu’na gitmek üzere yola koyulduk. Hekimle karşılaşmanın verdiği heyecandan olacak; daha önceleri birkaç kez gitmiş olduğum büronun yerini şaşırdım. İki üç kez aşağı yukarı dolanıp durduk. Bildiğim yeri bulamamanın dayanılmaz ezikliğini ta yüreğimde hissediyordum. Hekim’e karşı mahcup olmanın bedenime yansıttığı sıcaklık damla damla ter olup akıyordu. Sonunda daha fazla dayanamayıp telefona sarıldım:
“Yahu İsacığım belki inanmayacaksın, ama büroyu bulamıyorum” dedim.
İsa, tam önünde durduğumuz binanın birinci katındaki pencereden başını uzatarak:
“Önünde durduğunuz kapıdan hemen içeri girin” dedi.
Şimdi bir kez daha mahcup olmuştum. Nasrettin Hoca örneğindeki gibi, bindiğimiz eşeği arıyorduk. Artık neredeyse beni reddetme noktasına gelmiş olan ayaklarla merdiven basamaklarını birer ikişer çıktık. Kapıyı, büro görevlisi Hasankeyf açarak bizi karşıladı. Ardından da İsa ve diğer konuklar “hoş geldiniz” diyerek bizi karşıladılar.
İçerde bir saat kadar ülkenin güncel sorunları ve seçime katılacak olan siyasi partiler üzerine söyleştikten sonra oradan da ayrıldık.
Hekim’in genç yeğeni Ferhat, cadde ortasında arabada bizi bekliyordu. Ferhat ve arkadaşları Şiyar, Memet ve vekil İbrahim, kendi aralarında anlaşarak, Hekim için Gazi Köşkü’nde bir gece partisi düzenleyeceklerdi. Bu arada ben de, gerçekleştirilecek olan bu organizasyondan davetsiz konuk olarak yararlanacaktım. Adet yerini bulsun diye “yok, olmaz” falan dediysem de cebren ve hileylen beni de apar topar alıp götürdüler.
Gazi Köşkü’nde Kekê’nin yerine vardığımızda saat akşamın dokuzu gibiydi. Kırklar Dağı’na neredeyse kuşbakışı bakan erik, elma ve kiraz ağaçlarıyla doğal bir kamuflaja bürünmüş tek gözlü bağ evinin damına çıktık. Ferhat, Şiyar, İbrahim ve Memet’in önceden kendi aralarında görev dağılımı yaptıklarını anlamak pek de zor değildi. Biri, dağların soğuk damarlarından süzülüp gelen kaynak sudan çıkardığı karpuzu dilimlerken, bir diğeri ayran yapmak için iki buçuk litrelik pet şişeye nane yaprağı ve yoğurt koyarak çalkalıyordu. Öbürü, bir yandan mangalı yakıyor, diğer yandan da kuşbaşı ciğer ve diğer ızgaraları diziyordu. Sonuncusu da birazdan bizi çakırkeyf edecek olan krallara layık çilingir sofrasını hazırlamak telaşındaydı. Gençlerin bu tatlı telaşı bizi oldukça memnun ediyordu.
Onlar işlerini yaparlarken, biz Hekimle Antoloji’deki dostlarımız hakkında bilgilendirmeler, yorumlar yapıyorduk. Hafiften serince esen rüzgar, Mezopotamya baharının kır çiçek kokularını gökyüzünde kümelenen enternasyonel yüzlü yıldızların tanıklığında soframıza taşıyordu.
Artık ızgarasıyla, nane kokulu ayranıyla, beyaz Karacadağ peyniriyle… Çilingir soframız hazırdı. Bir yandan bardakların aç karınlarına meyler boşaltılıyor, bir yandan da Şiyarla Memet’in siyasi tartışmaları almış başını gidiyordu.
“Ula Memet, sahiden de şimdi sen milletvekili mi olacaksın? ”diye soruyordu Şiyar.
“Niye, begenemedın mi oğlım? Benim digerlerinden neyim eksik ki? ” diye sordu Memet.
Şiyar:
“İnsan olarak hiçbir eksigin yok tabii ki… Hatta fazlalığın bile var. Ama ne yazık ki insan olmak yetmiyor kazanmak için. Parrran var mı, parrraaaan? ” diye takılıyordu.
Onların bu tartışmaları, bizi kahkahalara boğuyordu. Hep birlikte gülüşüp eğlenirken, İbrahim de Şiyar’a takılıyor.
“Oğlım Şiyo, bırrrak Memet’e takılmayi da; sen kendi adamlarından söz et biraz. Onlar bu seçimde hangi partiyi destekleyecekler” diye sorunca:
“valla daha karar vermedik. Türkiye’deki kararsız çoğunluğun içindeyiz şimdilik” dedi.
Kafalar iyi oldukça, tartışmaların dozu da ekşi ayran gibi kabarıyordu. Hekim bu tartışmaların önüne geçmek için olacak, bana dönerek:
“Böyle güzel bir gecede, Kırklardağı’nı tam kucaklamışken ve Şark Bülbülü Celal Güzelses’in de mekanındayken şiir okumadan olur mu canlar? ” dedi ve “haydi hacam, senden bir şiir bekliyoruz” dedi elini sırtıma vurarak.
Ezberim çok iyi sayılmazdı. Ama Hekim dostumu kırıp, bu geceyi şiirsiz geçirmek de doğru bir davranış değildi. Aklımda kaldığı kadarıyla Zaman Pusuda şiir kitabımdaki Kısır Şafaklar şiirimi okudum, daha doğrusu okumaya çalıştım desem daha doğru olur.
Şiirden sonra kısa bir sessizlik çöktü geceye. Sadece rüzgarın uğuldayan sesi ve meyve ağaçlarının sinesindeki yaprak hışırtıları bozuyordu gecenin sessizliğini. Hekim bir ara daldı. Sonra telefonun tuşlarını tıklayarak biriyle konuştu.
“Bak, şimdi seni biriyle konuşturacağım” dedi ve heyecanla telefonu bana uzattı. Ses bir bayana aitti:
“Merhaba hocam, nasılsınız? Hekim dost beni çatlatmak için aradı herhalde. Benim Diyarbakır’ı ve sizleri ne kadar çok sevdiğimi biliyor ya! ” dedi ve ekledi:
“Hocam ben Kevok. Gruptan” dedi. Sadece gruptaki rumuzundan tanıdığım bir arkadaşla daha tanışmış olmanın verdiği mutlulukla telefonu yeniden Hekim’e verdim.
Zaman, tazıdan kaçan bir tavşan hızı ve korkaklığıyla geceden uzaklaşıyordu. Artık saat gecenin üçüne merdiven dayamıştı. Geceye tanık olan yıldızların bir çoğu, birazdan doğacak olan güneşin gazabına uğramamak adına birer birer ortadan kayboluyorlardı.
Hekim, arada bir saate bakmamdan ne anlatmak istediğimi anlamış olacak ki;
“Artık kalkalım mı dostum? ” diye sordu.
“Valla iyi olur, uzun zamandan beri ilk defa eve bu kadar geç gidiyorum. Bu, boşanma nedeni bile olabilir” dedim espriyle. Hep birlikte son bir kahkaha patlattık gecenin aydınlanmak üzere olan karanlığına ve Kırklardağı’na son bir kez el sallayarak ayrıldık şark bülbülü Celal Güzelses’in Gazi Köşkü’nden.

Hekim Coşkun
Kayıt Tarihi : 22.7.2007 18:44:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Sevgili Şair dostum Resul ÜSTÜN ün bu şiir gibi yazısında kendimi yenileme şansı yakaladım. Dostllar,dostlukları yeniler yüceltir, ona anlam katar. Şair Resul ÜSTÜN' le dost olmanın onur ve mutluluğunu hep yaşayacak,yaşatacagım. Saygılarımla Resul ÜSTÜN

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Hekim Coşkun