Ruhum, bedenim, hafsalam, düşüncelerim, düşünce yeteneğim, varlıkla iletişimim, meleksi insani yönüm, Şeytani içgüdülerim, miladi yaşım her şeyi düğümleyerek tırnaklarımla kazıdığım, sonu olmayan birkaç metre genişliğinde kenarları kor ateşten duvarlarında tensel ilişki resimleri tarihin tüm olaylarına tanıklık eden minyatür kareler aralara sıkıştırılmış insan cesetleri, toprak kum hava gökyüzü güneş ve yıldızlar. Ey günah ülkesinin kutsal esintisi kadınlar; Bugün sizinle arama okyanus derinliğinde uçsuz bucaksız duvarlar ördüm. İçinde, size ait koku, güzellik,aşk,sevgi,cinsellik,tapınasıllık, büyüleyici göğüslerinizin saklı olduğu sırmalı sandığı insan cesetleriyle yontulmuş Hamanın kızıl kulesine gömdüm. Tanrılaşan günahlar son tragedyalarını oynuyorlar son perdede. İnsanın üstün ve tanrılığını savunuyor hümanist kadınlar. Dilsiz duvarlara kazımak istedikleri yalnızca safsata şeyler ve boş kuruntular.
Ah ben ne günahlar işledim söyleyin tutkularım, arzularım ve toprağın kucağına gömdüğüm karanlıkta saklı yüzlerim. Ay ışığı parlaklığını yitirdi öfkesinden. Varoluşun önüne yüzlerce set ve son damlasına kadar akan kan,gözyaşı tanrı tanımazlığın son çırpınışları sefahat,zevk ve şehvetin karşısında çıplak,yalınayak ve sezgisel direnişler.
22 Mayıs
Son günlerde ne kadar çabalasam da yazma cesaretini bulamıyorum kendimde. Kıyıdan köşeden aşırtma yazıları denedim yine olmadı. Güneşli havalarda donuyor beynim adeta. Tabiat harikulade güzelliklerini yaşarken ben adeta ölümü yaşıyorum. Zihnim sonsuzluk girdabın da yüzlerce çelişkiyle debdebeleniyor. Doğanın bu olağanüstü coşkusu karşısında ölümcül duygularla boğuşmak ikinci bir Nuh tufanı. Yazmak ölümü hissetmek,koklamak gibidir der kimi yazarlar. Tamamlanan her cümlenin sonuna ölüm meleğinin dokunuşlarını hissedersiniz. Eğlencenin gökkuşağı rengine bürünerek çocuklara gülücükler dağıttığını gördüğümde daha ağır basıyor ölüm. Küçücük bir çıtırtıyla bir an yaşadığım zaman ve mekanın ötesinde düşlüyorum kendimi. Bu işe başlarken alevler dolusu bir çukura bıraktığımın farkındayım kendimi. Siz istemeseniz bile kağıdın,kalemin,cümlelerin,kelimelerin yılanın tıslamaları gibi sizi çağırdığını hissedersiniz. Kurtuluşu yok. Tek çareniz yazmak. Aranızdaki gizemli ve sırlarla dolu birlikteliğinizi bitirmek için yaban ellere gitmiş olsanız bile O hava gibi, su gibi gökyüzünün mavilikleri kadar mavi rüyalarla bekler sizi. Dokunmanızı, rahatlamanızı, gözyaşı dökmenizi ister. Çünkü o yalnızlık,itilmişlik,sarhoşluk,delilik ve intiharların dostudur.
Zihin gözlerden daha derin daha sonsuz düşüncelere sahiptir. Sınır tanımaz ne haps edilir nede zamana ve mekana munhasırdır. Gözler sadece araçtır. Nesneleri görür ama ne oldukları nasıl olması gerektiğine zihin karar verir İlk kıvılcımı başlatan göz olsa bile onu alevlere dönüştüren zihindir. Zihin bir yazarın çiçeklerle süslenmiş bahçesi gibidir. Kurudukça çiçekler o sugibi yağmur gibi köklerine inerek hayat verir. Yeni fikir ve yazılarla süsler bahçesini. En büyük mirası geride bıraktığı yazılarıdır.
Efor sarf ederek zorluyorum bilincimi. İçimde çatışma halinde yüzlerce kelime Saltanat kavgaları… Ah siz fahişeler beynimi tırmalıyor güzelliğiniz. Mor renginde dudaklarınız Yüreğimin davetkar misafirleri Görün bakın bugün size ölümümü adıyorum. Öpün mor dudaklarınızla mor tenimi ölümün kör kesif okları batmasın yüreğime ve de incitmesin ruhumu.
Soylu kişiliğimin ataları sizden kaldı bana ruhların gölgelere benzedikleri. Yazdıkça anlıyorum bu sözün yüceliğini. Yazdığım her yazının sol üst köşesine ölümün sonsuza kadar insana miras bırakıldığı cümlesini koyuyorum. Bugün ne bastığınız toprak, ne öptüğünüz gökyüzü nede çocukluk hayallerinden hiçbir eser yok. Ama varlığımın derinliklerinde bıraktığınız izleri hala dipdiri ve aydınlatıyor insanlığı. Ey alaca karanlık ey ölüme eşit kızıl yalnızlık uçsuz bucaksız ovalarda sırtları iki büklüm alınları cehennem yüzleri geceden kalma memeleri iki baş büyüklüğünde terleri inci dişleri mercan ülkemin kadınları. Yaşam bela ve acılar bizim için yazılmış değil şiddet ve başkaldırının çocuklarıyız…
Her öpüşmenin ertesinde
buğday sarısı yüzüm
üşüyerek
o…..arzularınla ısınmayı arar.
Sevişerek gün ortasında,
güneşin kızıllığında,
Sevişelim istermisin her şeye rağmen inadına
Dudak ve ten rengine asılmış karanlığın
kuytu köşesinde
gizlice dokunsun gözlerimiz.
Bugün sana tapınmanın çoşkusuyla savrulsun yüreğim. Yaprağın kıvrımsız düşüşü gibi sessizce ellerimi ruhuma dokundurarak sonsuzluğuna teslim olmalıyım. Eğilmeliyim azametine karşı. Ruhumu kirleten yalnızlığımın sonsuzluk çizgisinde geriye dönerek ilerlemeliyim. Sana ulaşamamanın acısını yaşıyorum. Güneşin kızılımsı sıcaklığında sararan buğday taneleri gibi başım eğik. İğreniyorum içimi karartan ölümcül duygulardan. Bugün, bu ben değilim ne hafıza benim neden yorgun beden. Titrek ışığın altında soluğumla varlığımı sorgulayan benim. Varlığını soluğuna bağlayan asi rüzgarım. Utangaçlık içindeyim. Unutulmak istiyorum. Ama her ne yaptıysam seni görüyorum. Gözlerimde rimel çizgisi. Boğuluyorum. düğümlendi boğazım,kalp atışlarım vakitsiz,fokurdayan dalgalar alıp götürüyor ruhumu denizin ortasına. Korkularım ölümcül yalnızlık korkularım. Senden başkasına yer yok gizler dolu dünyamda. Cehennemi solusam da bugün yarın cenneti soluyacam. Bu gemi batmamalı bir günü cehennem olsa bile. Bilinçsizce bozulmasın bu düzen. Bir güne onca yıllar kurban edilmemeli. Zevk ve şehvet kurbanı bugünüm. Kurban edilen ne bugun nede başka bir gün asıl kurban benim. Kesilen baş benim. Ayrılan gövde benim kurumuş ağaç gövdem kollarım bacaklarım. Yağmur ah yağum yağdır üstüme ya Rab paklansın bugünün kokuşmuş iğrençliği. Kabaran denizin dalgalarında bir sağa bir sola batıp çıkan gemi kadar öfkeliyim. Ah ölüm bugün olmaz yarın gel. Bugün boğazıma kadar günahtayım. İsyanım, baş kaldırışım, direnişim kendime ruhuma. Böylesine erdemsiz bir benim. Mahvolmuşum tükenmişliğime son bir çaba son bir umut. Umutta sensin çabada. Saklı kalmalı bu mahfvolunmuşluk, perişanlık ve erdemsizlik. Bugün benim görünmeyen küfri ve tütsülü güdülerim var. Birbirinden koparak parçalara ayrılmış yüzlerim. Aynalar kan akıtmış bu beni arıyorlar.Her köşe başında Şeytanın tırnak izleri var ciğerlerimde.Damarlarımda zifiri karanlık günahın sarhoşluğuyla yitirilmişliği yaşıyorum. Ne kadar dayanır bilmem nehrin akıntısına. Yüreğim örselenmiş dalım kırık Düğümlere üflenmiş ruhum çözülmeyecek kadar girift. Derin bir kuyuya atılmış geçmişim kederli ne yol geçer nede kervan. Korkuyorum tanrım şeytani fısıltılardan derin uçurumlardan boğulacak oluyorum mide kazıntıları ağız salyaları. Günahın kavrukluğu gözlerime sinmiş Gözlerim dik yamaçlardan bulutlara uzanmış esin kaynağında. Beni de al yanına ey kurtuluş gemisi Bugün olmazsa yarın hiç olmaz.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!