Bilmeden yürüyordum;
Baharın keskin kokusunun üzerime işlediği sihrin etkisini.
Bilmeden yürüyordum;
Kiraz çiçeği tadında bir aşkın zehirleyen nefesini.
Bilmeden.
Şehrin sokaklarında avare dolaşıyordum, umursamadan kimseyi.
Tutkulu bakışların
Bir salkım kara üzüm; ağustos sıcağında bir öğle vakti
Yürümekten yorulmuş bacaklarım
Sıcak toprak yakıyor çıplak ayaklarımı
Tikenlerin acımadığı zavallı ayaklarım
Kimselere söylemez,
Kimselere.
Bu oda kimselere anlatmaz
Bilemezsin
Yılları yaşadık beraber
Akşamları, geceleri
Kaç gün geçti sensiz
Bekleyişlerim hep yersiz
Umutlarıma susmayı öğretmeliyim
Kalbime unutmayı anlatmalıyım
Bak bugün de seni düşünmekle bitiyor
Ağıtlar,
Gözyaşları,
Pişmanlıklar…
Hep geleceğe tutunan gözler,
Hep yalan söyleyen dudaklar
Hep bir ses bekleyen kulaklar
Hoşça kal demeyeceğim sana
Artık veda etmeyeceğim
Sende bilirsin kaç sefer döndüm sözümden
Kaç sefer geri geldim senin için
Nasıl katlanıp kaldım sana
Hangi zamana sığınıyor saçlarının rengi
Hangi mevsimin kokusuna büründün
Bir nazi almanya’sı
Bir çocuk ağlaması
Bir vietnam tadı
Şu bakışların hangi çağın eseri?
Sabaha daha çok var içelim arkadaşlar
İçip sarhoş olalım
Sabaha çok var
Yıldızlar göz kırpıyorlar
Kavaklar bir şeyler mırıldanıyorlar
Bu gece böyle geçsin
Baksam utanacak, dokunsam kaybolacak, küçük narin kır çiçekleri
Yeşilin üzerine beneklenmiş kırmızı, sarı, mavi
Yürüsem üzerinde kırılacak, tutsam darılacak, kimsesiz, kimseye sessiz kır çiçekleri
Bir şeker tadında kırmızı, koşsam peşinden yakalayamam ki
Alsam elime yok olacak sanki
Rüzgarla savrulan kuru toprak
Nedir derdin, nedir isyanın
Karıncalar gibi uzanan insan seli
Kimdir her biri
Ve yokluksa sonu tüm var olmaların
Nedendir çırpınmaları en zavalı mahlukatın.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!