Biliyorum. Bekliyorum. Bir gün gelecek bizimkiler…
Bir rüya düşledim. Çıktım cümlemin üstüne. Yükseldim, yükseldim bulutlar arasına.
Göç halindeki ördekler gibi V şekliyle karşıladılar beni, en önde Nazım, yanında Can baba, Orhan Veli, diğer yanında H.Hüseyin, Ahmed Arif, öbür yanda Enver Gökçe, A. Zekai Özger, ve niceleri.
- hoş geldin aramıza
dedi Nazım.
- hoş geldin aramıza
dediler hep bir ağızdan.
Sonra çember yapıp beni ortalarına aldılar, gri bulutlar, kara bulutlar, masmavi, pamuk beyazı bulutlardan geçtik. Birden durdu çember, Nazım’la Can baba durup, elleriyle araladılar çemberi. Çemberin arkasında annem ve babam yan yana durmuşlar, ellerinde kara kalemle yapılmış, Mehmet abimle Nadir abimin çerçeveli resimleriyle karşıladılar beni. Annemin eteğinde Vildan ablam, Özer abim, babamın beline tutunuyordu, ikisinin de ayakları yere değmiyordu ve yüzleri karanlıktı.
- hoş geldin oğlum.
Dedi annem,
- hoş geldin Adnan.
dedi babam. Aralarına girdim, sardılar kucakladılar beni, annemi öptüm kokladım, süt kokuyordu. Bu kokuyu hatırladım hemen. Babama sarıldım ağlayarak, gözünde gözlükleri, ceketinin iç cebinde o çok sevdiği aynı şiir vardı. (o gün geldiğinde) O da ağlamaya başladı ve keskin birinci cigarası kokan soluğuyla içine çeke çeke öptü gözlerimden.
- bizim şair oğlumuz.
Dedi babam,
- şair oğlumm.
dedi annem.
Beni tekrar çemberin ortasına aldı sevdiğim bütün şairler, ben ağlıyorken hala;
- Seninle gurur duyuyoruz oğlum.
Dedi annemle babam, çemberin ortasında devam ederken yola.
Sonra yine gri bulutlardan, kara bulutlardan, masmavi, pamuk beyazı bulutlardan geçtik. Nazım’la Can baba durup, elleriyle araladılar çemberi. Çemberin ardından bir avlu göründü, ortasında dar ağacı, boyunlarında o Allahın belası iple, en önde, Deniz, Yusuf ve Hüseyin vardı, yanlarında Mustafa Özenç, on yedilik Erdal, emekçi İlyas ve Hıdır abim, selamladılar beni. Hepsini tek tek kucakladım. Havada bir ezgi, Rodrigo nun gitar konçertosu duyuluyordu. Ve ‘’yaşasın tam bağımsız Türkiye, kahrolsun emperyalizm’’ sesleri avluyu çınlatıyordu.
- hoş geldin işçi kardeşim.
- Dedi Deniz.
- Hoş geldin
- dediler hep bir ağızdan.
Onur ve hüzün karmaşıklığında uzaklaştım yanlarından, dudaklarım kilitlenmişti, tek ses, tek sözcük çıkmıyordu ağzımdan. Çemberin ortasında yüreğime doldurdum suretlerini ve çember aldı arasına yine beni, sessizce aktık yanlarından.
Sonra yine gri bulutlardan, kara bulutlardan, masmavi, pamuk beyazı bulutlardan geçtik. Nazım’la Can baba durup, elleriyle araladılar çemberi. Çemberin ardından kızıl bir dere karşıladı beni. En önde Mahir, alnından akan kanıyla selamladı, yanında Cihan, Hüdai, Ömer, Nihat, Ertan, Ahmet, Sinan Kazım, Sabahattin, Saffet abim hepsi aynı anda el salladılar bana. Hepsini tek tek kucakladım. Bedenlerinin bir çok yerinden kan geliyordu hala ama onlar yine de dimdik ve vakurdular…
Sonra yine gri bulutlardan, kara bulutlardan, masmavi, pamuk beyazı bulutlardan geçtik. Nazım’la Can baba durup, elleriyle araladılar çemberi. Çemberin ardında: bir ofis, en önde masa başında, gözlüğünün üstünden bakan, daktilosunu tıktıklayan Uğur Mumcu, yanında Abdi İpekçi, Bahriye Üçok, Turan Dursun ve diğerleri. Kalemleriyle selamladılar beni. Hepsini tek tek kucakladım.
- Vurulduk ama halkım unuttu bizi.
Dedi Uğur abi, bir yandan daktilosuna vurarak parmaklarını. Utandım, başımı sokacak bir yer aradım utancımdan, içimdense ben unutmadım Uğur abi diyerek sayıkladım. Ama sesim çıkmıyordu.
Sonra yine gri bulutlardan, kara bulutlardan, masmavi, pamuk beyazı bulutlardan geçtik. Nazım’la Can baba durup, elleriyle araladılar çemberi. Alevler arasında otuz yedi can karşıladılar beni, en önde Hasret hem yanıyor hem sazını çalıyor hem de ‘’sen yine sür umut tarlalarını ki ufukta belirsin güneş.’’ Diyordu. Hepsini tek tek kucakladım.
Sonra yine gri bulutlardan, kara bulutlardan, masmavi, pamuk beyazı bulutlardan geçtik.
Öyle bir yerdeydik ki, ne söz, ne dize, ne imge yeter anlatmaya ve çember daraldı, şairler halaya durdular. Öyle bir halay ki; sanki yeryüzüne söylenen en içli bir şarkı gibiydi. En önde Nazım, yanında Can baba, Orhan Veli, H.Hüseyin, Ahmed Arif, Enver Gökçe, A. Zekai Özger, Atilla İlhan, İlhan Berk, F. H. Dağlarca ve niceleri, şiirsel ezgilerle omuz omuza vererek başladılar halaya. Sonra Nazım tutup çekti halaya beni, bir kolum Can babanın omzunda, bir kolum Nazım ustanın omzunda, ayaklarım yere basmasa da, girmiştim halaya.
— Hadi bakalım işçi şair. Dedi Nazım.
— Görelim bakalım, güzel halay çekebilecek misin, basmadan ayakların yere?
Dedi Can baba.
— E siz omuz veriyorsunuz ya. Ne var böylesi halaya.
Dedim.
Ve tılsım bozuldu. Cümleden düştüm.
Yukardan tebessümle bakıyordu çiğliğime tüm şairler.
Anladım ki şiir; yalnız çekebilmekmiş şair halayını, yere basmadan ayaklarını…
Biliyorum. Bekliyorum. Bir gün gelecek bizimkiler…
Alıp götürecekler beni buralardan…
Kayıt Tarihi : 27.11.2008 22:11:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)