,,,,,,,,,,,
Dışarda gürül gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım
Kaç leylim bahar
Hasretinden prangalar eskittim.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
‘Hasretinden Prangalar Eskittim’ bu dize şairin tek şiir kitabına da isim olur ve bu şiirin muhatabı Leyla Erbil olduğu da biliniyor. Siyasi arenada sloganik söylem olarak bir dönem metaforik bir formata oturmuştur, bu şiir ve bu dize. Bu şiir kitabı en çok satan kitaplar arasında yer bulur.
Çok zorlu bir aşkın pençesine düşen şair, öte yandan yaşadığı dönemin koşullarına az-çok başkaldırması, bazı bedeller ödemesine yol açar ve çalkantılı hayatının durulması epeyce zaman alırken, kabarık bir faturayı da öder.
- “Kaderimiz bir tuhafsa, ömrümüzü dolu bir kadeh gibi sindire sindire içemediysek, günahı boynumuza değil.”
Leyla Erbil İng.Edebiyat bölümünde okurken; Aytek Şay ile kısa süreli bir evlilikleri söz konusu olur, şairle tanıştıklarında Leyla Hanım’da yalnızdır. Leyla Hanım 1955 yılında şairle tanışıklığının devam ettiği süreçte; Mehmet Erbil’le, öğrenimini yarım bırakarak, ikinci evliliğinin kararını alır.
İşte şairin yüreğine burada yangın düşer; aralarında seneler süren bir mektuplaşma başlar, bu mektupların tamamını biriktiren Leyla Erbil, kendisine özel de olsa, edebi değer taşıyor diye, kitaplaşmasına izin verir ve “Leylim Leylim” isimli kitapta toplanır bu mektuplar, ancak Leyla Erbil; bu kitabı göremeden vefat eder.
Aşkın etik boyutu bizim konumuzun dışında. Biz konuyu aşk ve şiir ilişkisi bağlamında irdeleyeceğiz, zaten Leyla Erbil’de kendisine yazılan, gizem taşıyan ve özeline ait bu mektupları sırf edebi değer taşıdığından dolayı kitaplaşmasını müsaade eder, yoksa bir kibrit çakmak zor olmazdı herhalde.
Bilindiği gibi Leyla Erbil’de güçlü bir yazardır, lise sıralarında şiir yazdığı da olmuştur ama tercihini ve/veya eğilimi gereği roman ve hikâye alanına kaymıştır.
Bakın bir mektuba verdiği yanıt çok manidardır ki, Leyla Hanım şaire çok az yanıt verir, çok seyrek yazar, şairin kıvranmaları dehşet verir. Söz konusu mektubun bir yerinde şöyle diyor.
“Bekliyorsun, sürekli bekleyişleri art arda ekliyorsun; seni seyrediyorum ve ses etmiyorum çünkü bekleyişin süslü bir imparatorluğu vardır. Umut silinene kadar güçlü bir direnişle dikilirsin tahtında.. Leyla Erbil
İşte edebiyatımıza katkı sağlayan bu sözlerin peşindeyiz biz, yoksa kişilerin aşkı bizim ilgi alanımız dışında, başımızı kaşıyamıyoruz zaten işten, güçten, okumalardan.
Ahmed Arif karşılıksız diyebileceğimiz bu sevda sürecinde, sosyal katmandaki ezilenlerin, dertlerini ve isyanlarını çarpıcı bir dille kaleme almaktan da geri durmaz.
Sevgiliye öykünmelerinin de desibelini çok gür tutar.
“ Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu. Hani, kurşun sıksan geçmez geceden, anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık. Ve zehir, zıkkım cigaram. Gene bir cehennem var yastığımda, gel artık.”
Leyla Hanım’a yazdığı mektup metinlerine geçirir bunları, öte yandan tıka basa şiir dolan şair; onları da okuyucu ile paylaşır, işte beslenme kaynağını burada yakalayabiliyoruz Leyla’nın aşkı olarak.
/
Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça...
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni...
“Dayan kitap ile dayan iş ile. Tırnak ile diş ile umut ile sevda ile düş ile dayan rüsva etme beni.”
Şairin; halk şairine sırt dönmeden lirik ve özgün tarzını görebiliyoruz.
- Leylim leylim ayvalar, nar olanda sen bana yar olanda. Belalı başımıza dünyalar dar olanda.
“Ve nelere baskın gelmezdi ki, seni düşünmenin tadı.
- Seni sevmek, felsefedir, kusursuz. İmandır, korkunç sabırlı. İp’in, kurşun’un rağmına, yürür, pervasız ve güzel.
Akkor dizelere ve sözlere tanıklık eden mektuplardan;
- Kaç bin yıllık hasretimin koncası, gözlerinden, gözlerinden öperim, bir umudum sende, anlıyor musun?
‘ Leylâcığım, Gene suskunluklara, iyi saatte olsunlara karıştın! Öyledir kâfir dünya. Biraz erincimiz, biraz günlük gecelik can avuntumuz oldu mu, unutuveririz dostu, canı. Uzaktakini. Dağlarla, deli sularla, yasaklar, pis ve kuş beyinli katil adamlarla, senden ayrı düşeni. Nicesin?’
“Cahit Sıtkı, Orhan Veli ben oturur şiir okur, hüngür hüngür ağlardık diyor,” kabına sığmayan fokur fokur şairler. Belki de aşk bir marina gibi mi ne…..
Şair, Leyla hanım’a, bazen Leyla, bazen Zalim Leyla diye hitap eder bazı kez de, ‘yarı parçan’ diye kendini takdim eder. Hatta hitaplarında bazen Canım Kardeşim, Kardeş Çocuk, Dost, Biricik Dost, Leylim, Leyla Canım Leylam da der.
Şair Leyla Hanım’ın ikinci evliliğine “suskun” isimli şu şiirini düğün hediyesi olarak takdim eder.
/
Sus, kimseler duymasın
Duymasın, ölürüm ha
Aymışım yarı gece
Seni bulmuşum sonra
Seni, kaburgamın altın
Parçası. Seni dişlerinde
Elma kokusu
Bir daha hangi ana
Doğurur bizi….
“Aslında benim senden kopamayışım, sensiz dünyayı hafif buluşumdur bütün mesele”
“bir havan, bir tutumun var ki âb-ı hayata bile değişmem. Yiğit, rahat dobrasın.”
“bana yaz, yaz canım, yazıver bana canım, yaz ruhum, haydi yaz bana…”
“seviyorum bu şiiri. Hepsinden güzel oldu. Sana çalıyor. Tadıyla, havasıyla sana…
Ahmed Arif’in küfürlü ve kırıcı söylemlerinin de olduğu bilinmektedir.
Küfrün onayı elbet mümkün değil, fakat bazı şairlerin ruh reaksiyonları yeterli manevra alanı bulamayınca, yasaklara toslayınca argolaşabiliyor. Günümüzün kadın şairlerinden biri şöyle diyor; bu rahim bende olmasaydı ben de Neyzen Tevfik gibi ağzım dolu dolu küfür ederdim. Şiir, aşk ve şair ilişkisine yönelik bir dip nottur bunlar.
Şair Ahmed Arif Diyarbakırlı olup (Diyarbakır’da ismiyle anılan bir de müze bulunmaktadır, yıllar önce bu müzeyi gezmiştik arkadaşlarla, fotoğraflarlar da vardı fakat temin edemedim) 1927-1991 tarihleri arasında hayatı geçer, Aynur Hanım’la olan evliliğinden bir oğlu vardır.
Leyla Erbil ise 1931-2013 tarihileri arasında ömür sürer. Mehmet Elbir’le olan evliliklerinden bir oğlu ve bir kızı bulunmaktadır.
Bu aşkta, karşılıksız aşkta somut bir ilişki var mı yok mu bilmiyoruz, konumuz da değil, Leyla Hanım’ın dost kalalım dediğini ve bir mektupla bu mektup aşkını bitirdiğini görüyoruz.
Özetle; Leyla Hanım, şairin çiçeklerinin açmasına izin vermez ama dalına da basmaz, edebi yönü, aşklı mektup teatisinin örtülü bir şekilde sınırlı iznini vermiş oluyor böylece.
Tenselden ziyade tinsel bir aşk formatını imzaladıklarını görüyoruz, çok ünlü şiir eleştirmeni merhum Prof. Mehmet Kaplan der ki; ‘şair dindar olmasa da Tanrıya en yakın kişidir’.
Esasen bir açıdan bakıldığında aşka aşıklık ta söz konusu olabilir, Leyla Hanım burada şair için aşkın bir temsilcisi gibi, Ahmed Arif mektup bazında da olsa, bu aşkı şuursuz değil de delice yaşamıştır. Şair yönünden ivmesi ve momenti çok yüksek bir aşk.
Daha önce de dediğimiz gibi bu yazının güttüğü maksat ideal bir aile profili çizmek değil, olanı olduğu gibi aktarmaktır.
Peki gereği var mı? Evet hem de çok güçlü gereksinim var.
Bir kişinin bir kelime fazla okumasına yol açması bile yeterli olurken, bu topraklardan neşet eden şairlerin, ediplerin geçmiş yaşam kesitlerini, günümüzle buluşturarak, çift lokomotifli bir tren gibi, edebiyatımızın geleceğe daha güçlü akıp gitmesinin yolunu açmak olmalıdır.
Günahı, sevabıyla; bu ülkenin rüzgârı burkaçlı olan aşklarını omuzlayan, taşıyan yürekleri selamlıyoruz.
Bu şairler olmasaydı; nereden görecektik, körfezdeki dalgın suyu, nereden bilecektik, ağlayarak gezilen sahilleri, ılık ılık duyabilir miydik, çayı karıştırırken eriyen zamanı.
Belli ideolojik gözlük ve bağnazlıklarla değil, okuma zevki ile hayatın estetikleşmesine yönelik olarak ele alınıp işlenmeli ve hayata renk olarak katılmalıdır. Belki de; isabetsiz titizlikler bizi toplum olarak okumadan alıkoyarak, kitapların yüzünü soğuklaştırmaktadır.
Bu kanaat sırf bana aittir; edebiyat; estetizmi hayatın dekoru haline getirir ve ülkemizde maalesef edebiyat neredeyse işlevsizleşerek, günlük hayattan tamamen çıkmak üzeredir. Siyaset iliklerimize kadar işlemeden, edebiyatı başucu yapmanın zamanı geldi diye düşünüyorum.
Bana göre edebiyat; suç oranının azalmasına katkı sağlayacağı gibi siyasette dâhil olmak üzere; her şeye kalite getirir. Sevgiye bile seviye taşır.
Teşekkürlerimle. İlhami
/
Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun?
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, Ahmed ARİF
Kayıt Tarihi : 1.12.2018 10:52:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!