Sende anlamadıysan beni
vuruyorum artık kendimi bir sürgüne
susuyorum,
parçalanıp ayrışıyorum.
gidiyorum artık.
Kapattım gözlerimi
Bir ermeniydim kurtlar sofrasında,
Sürdüler yokluğa
Kurşuna dizdiler,
Kurdular en incesinden
Ölüm köprülerini
Bâb-ı aliden musula…
Küçücük bir umuttu berenis,
saçları kızıl gölge kırmızısı,
uzak diyarların çocuğuydu,
ne özlemleri vardı başucunda nede kırık hayalleri.
An be an zeytin karası gözlerinden yaşlar damıtır,
dünyaya bağlanırdı pamuk ipliğinden...
Terketmedim ve terketmez sanırdım
Bu deli sevda beni.
Karanlıktı,suskundu ama beyazdı gece
İhanetler unutulmuş,geceye sinmişti ayrılık
Hükmü bilinmez,acısı hiç dinmez
Her saniye akıldadır,gözler tavana dikilirken
Gel gör ey yaralı Mezopotamya…!
Toprağında doğmuş
Beşiğinde salınmış bir halkı.
Dili yasaklı,
Kültürü talanlı.
Barbarlara bahşedilen
Şehir sus pus olmuş,
Sokaklar bir düş simsarı
Duvarlar,yosmaların yalan tarihleriyla gizli
Gökkebbeden inen sesler
Bir tek yürekte aksini bulabiliyor.
Her dilenci kendi yoksulluğunda boğuluyor,
Beni görmek istersen,çevir yüzünü
tamda karşında olacağım.
Elimde bir demek sarı sıcak düş kırıklığı,
sana varmak için tüketilen yolların tozu,
sırtımda bir söz..
sana varıyorum ömür kısa
Hüznün diğer adıdır eylül
Geçip gitmelerin,vazgeçişlerin.
Damla damla biriken yalnızlığın,
Dışavurumudur eylül...
Hep yalnızdır eylül,hep tekil
sana ulaşmak
tanrının yeryüzündeki
bütün gazabını çeksede üstüme
ben var gücümle koşuyor ulacağım sana,
doğadaki bütün kahırlar
ilahi bir rastlantıyla
kalbimin doğusunda karanlık bir kent
soğuk,izbe sokaklar arasında
dünyaya yarım bakan küçük gözler
düşleri çalınmış çocuklar.
neydi onları yurtlarından koparan.?
hırçın,acımasız bir serüvene sürükleyen
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!