Şahmaranlar(24) Şiiri - İsmet Barlıoğlu

İsmet Barlıoğlu
1529

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Şahmaranlar(24)

3
‘Heykellere potur verdim, don verdim;
Aman daşşahları ıslanır deyi.
Heykeller silindir şapga geyinmiş;
Demir gafaları paslanır deyi.’

Odacı Memmeda:
- Müdür Bey çağırıyor.
Dedi ve gitti. Necdet Bey teftişe gitmiş olduğu için onun masasında oturmakta olan delikanlı yerinden kalktı. Odadan çıkıp koridoru geçti.
Kapısı her zaman açık duran Müdür Nami Bey, elindeki kağıt bıçağıyla masasına tepeleme yığılmış olan sabah postasını açmaktaydı. Delikanlının içeriye girdiğini görünce, bu tepeleme zarf yığınının arasından aldığı taahhütlü bir mektubu kendisine uzattı:
- Adına ve hesabına okuduğun bankadan, Kubi. Dedi. Aç bakalım ne buyuracaklar? Okuduğun hangi duaya ip çekecekler? Sanmam ki; kaynanam kız olsun ama inşallah iyi haberdir.
Delikanlı sapsarı bir yüzle, hiçbir yere oturmayıp masa başında öylesine ayakta durarak zarfı ince bir şerit halinde kenarından yırttı. İçindeki, altı imzalarla, mühürlerle, kaşelerle süslenmiş beyaz kağıdı çıkarıp ürkek, titrek gözlerle baktı:
‘Bankamız adına burslu okumak ve üniversiteyi bitirmekle beraber, öğreniminizin tamamlandığı tarihte verilen görevi kabul etmediğiniz için, bankamızca öğreniminize yapılan giderlerin tarafınıza ödettirilmesi karar altına alınmıştır.
Dört yıllık yüksek öğrenim süresince, bu öğrenim için bankamızca yönünüze yapılan harcamalar 4,800 lira olup ödenmesinin biteceği tarihe kadarki bileşik faizleriyle birlikte toplam 12,995 lira ve 98 kuruş olarak hesaplanmış bulunmaktadır.
Söz konusu 12,995 lira ve 98 kuruşluk burs giderlerinizden doğan borcunuzu, bu bildiri tarihinden başlayarak ayda en az 200 liralık taksitler halinde bankamıza ödemeniz gerekmektedir.
Bu karara karşı direnmek veya ödemeleri yaparken gecikmek halinde; hakkınızda yasal koğuşturma yapma ve aylığınıza haciz koydurma yollarına başvuracağımızı bilgilerinize rica ederiz. Saygılarımızla.’
Monoton bir alışkanlıkla önündeki zarf yığınını açarken gözlerini delikanlının yüzünden hiç ayırmayan Nami Bey ansızın zile basıp ani bir sesle:
- Memeda… Bir bardak su getir… Melahat Hanım ‘a söyle içine bir damla kolonya damlatsın…
Dedi. Kapı dibinden alınmış gibi çabucak gelen suyu delikanlıya yarıya kadar içirdi. Koltuğa oturtup bir Bafra sigarasını dudaklarına tutturdu. Çakmağıyla ateşleyip masasına geçti, delikanlıya gelen mektubu kapıp okumaya başladı. İlk defa rastlanan bir garip tutumla sigarasını sık sık nefesleyerek, burnunu sık sık çekerek kağıda çabuk çabuk göz gezdiriyordu.
Delikanlı koltukta yoktu.
Biryerlerde, karanlık karanlık biryerlerdeydi. Ayaklarının altlarında, sellerle yıkanıp kaypaklaşmış, yüksek, sarp, üzerlerinde durulamayan çetin kayalıklar vardı. Ta aşağılardaki karanlık ovalardan her yönü kapatıp kaplayarak, fokur fokur kaynayarak yükselen kirli, bulamaç gibi koyu dumanlar kayalıkları sarıyor, çıplak ayaklarından bacaklarına, paçaları parçalanmış çadır bezi pantalonuna, kemer yerine beline dolalı ipe, göğsünü-bağrını, pazularını, kollarını ortaya koyan bölük-pörçük gömleğine kadar saldırıyordu. Uzak kayalara yıldırımlar düşüren sağnak yağmurlu bir rüzgar saçlarını koparırcasına savurmaktaydı. Çevrelerde, biryerlerde rüzgarın sesi yaralı bir canavarın öfkeli kükremelerini andırıyordu. Üzerine tüm görkemiyle dikildiği kayalıklarda önüne geçilmez yırtılmalar oluyordu. Kayalar diş diş, yırtık yırtık, kabuk kabuk, pul pul ayrılıyor, yarıklardan kara kara, kaynar kaynar dumanlar hortumlar halinde savruluyordu. İçerisinden kızgın lav fokurtuları gelen karanlık bir mağaranın ağzına doğru, sağ elindeki yıldırımları yansıtan kılıcını sallayarak bağırmaktaydı: ‘Ejderhalar… Canavarlar… Ben buradayım… Kayalıklarda… Ortalarda… Buralarda… Buralarda biryerlerde… Şahmaranlar… Şahmaranlar…’ Sesi mağaranın derinliklerinde yankılar yapmaktaydı.
Memeda kapıda görünerek:
- Siz mi bağırdınız?
Diye sordu. Müdür bakmadan cevap verdi:
- Kubi bağırdı.
- Çay mı söyleyeyim?
- Çay söyle Memmeda.
Sonra ikiye katladığı kağıdı zarfıyla birlikte koltukta oturan delikanlıya uzattı:
- ‘Deme Mecnun ‘a deli, herkes bir türlü deli.’ Bunlar da ‘Biz işte bu türlü bir deliyiz.’ Diyorlar. Normal, oğlum. İsteseler de başka türlü söyleyemezlerdi: Bak duvardaki resme. Çerçevesinden çıkabiliyor mu? Çıkamıyor. O bir resim de çıkamıyor. Oysa ki çerçevesi daha büyük. Ama çerçeve çerçevedir. İrisi de vardır, ufağı da vardır. Kalını vardır, incesi vardır. Genişi, darı, yaldızlısı, yaldızsızı vardır. Ama çerçeve çerçevedir. Sınırdır. Tükenmişliktir. Benim onlara bir diyeceğim yok. Zira; onlar sınırlarıyla çıkmışlar ortaya. Ben sana diyorum, sana soruyorum. Tükendin mi? Tükendinse burada, tükenmemişlerin arasında ne işin var? Burada, aramızda, Nami ‘lerin, Muzafferler ‘in, Mehmetler ‘in, Necdetler ‘in, Kemaller ‘in, Memmedalar ‘ın arasında. Daha birilerinin arasında. Daha daha birilerinin arasında. Biz tazeleriz, yenileriz, tükenmemişleriz.
Çayı buz gibi olana kadar bardağına bakmadı. Önüne yığılı zarfları açtı. Kağıtları okudu, memurlarına dağıtımlarını yaptı, imza kartonlarındaki yazıları denetledi, imzaladı, mühürledi. Bu arada Memmeda gelip kendisine uzatılanlarla birlikte soğumuş çayları da alarak gitti.
- Kubi… Diyorum ki; otelde kalmaya paran yok ama parklarda da yatamazsın. Otel parası günde beş liradan olsa, ayda yüzeli lira yapar. Yüzeli lira da yüzeli liradır. Burada, dairede, arşivde yat… Geceleri de rahat rahat dosyaları okur, inceler, branşın kompetanı olursun… Daha avantajlı… Orada, otelde, beş kişi bir odada… Olmaz… İpsizi var, sapsızı var… Horlayanı, horlamayanı var… Hakıranı, tüküreni var… Arşivde o yok… Klasörler hakırmaz, tükürmez, gece geç vakit gelip meyhanelerde yediğini odada kusmaz… Horlamaz… Eşya dediğin bir plastik çanta. Ölsen; işte o çantayı kaldırırlar, olur biter. Hiç gelmemiş, hiç gitmemiş olursun. Yatağını yeni Kubi ‘lere kiralarlar. Al çantanı, gel arşive… Bu gece…
Kalem şefi geldi, birşeyler danışıp gitti.
- Yatarsın, sabahları da çok erken kalkıp bokunu-püsürünü toplarsın. Artık her ne bulup üstüne yatarsan işte onları. Memmeda görmesin diye. Memmeda daireyi süpürmeye, silmeye altıda gelir. Ben zorlamam ama o öyle gelir. Sadece küçük düşmeyesin diye. Başka şey için değil. Dairede, akşam iş bitiminden sabahki işbaşına kadar sigara içme, Kubi. Ateş yakma. Zaten senin yok ama olsa da yaramaz; ütü, ocak ve benzeri araçlar tehlikeli. Üstelik dairenin, dolayısıyla devletin elektriğine yük olur. İstemezsin. İkimiz de istemeyiz. Ben de, sen de.
Memmeda çayları yenileyip getirmişti:
- Ayni çaylar. Soğudu diyin değiştirmiştim.
Dedi. Kültablalarını çöp sepetine döktü. Pencere kenarında gezinen örümceği bir kağıt parçasıyla alıp çıktı.
- Kubi… Merkez dışı teftişler var. Tokat ‘ta. İlçelerinde falan. Biraz çokça. Mehmet ‘e verecektim, ivedi işi çıktı. Yasa dışı bir lokavtı soruşturup inceleyecek. Necdet zaten Suşehri ‘nde. Daha gelmedi. Dosyaların senin programına alınmasını Kemal ‘e söyledim. Yarın sabah yola çıkarsın. On günde ancak biter. Yirmi-yirmibeş işyerinin teftişi. Aralarında hem devlet sektörüne, hem de özel sektöre bağlı işyerleri var. Teftişlerin bitince merkeze dön. Orada raporlarını gece yazman için sana verebileceğim bir yazı makinemiz ne yazık ki yok. Raporlarını gelince burada yazarsın. Tokat otobüsleri Belediye Oteli ‘nin karşısındaki sokaktan kalkar. Senin Koyuncu Baba ‘nın çayevi var ya, işte onun az üstünden. Otobüsler eskidir, dökülür ama gider. Tokat buradan otobüsle üç saat. Yollar Çamlıbel ‘de uçurumlu ve tehlikeli ya, artık Tanrı koruyucun olsun.
Kadranda bazı numaralar çevirip ahizeyi kaldırdı:
- Nihat. Dedi. Bana ikiyüz lira borç yolla. Ha ‘di be… Sen benim günahımı haciz korsun aylığıma… Bekletir, bekletir. Tam haciz ettireceğin gün veririm… Tabii oğlum, umudumuz sizde… Çıkarırsın Personel Kanunu ‘nu, aylığımız artar, sen de basar alacağını alırsın.
Formaliteli laflar etmeden telefonu kapatıp zile bastı. İçeri giren odacıya:
- Memmeda. Dedi. Postayı götürürken Nihat ‘a uğra. Tefeci Nihat var ya, onu ben tanımam ha. Bu benim dediğim, milletvekili Nihat, bizim Nihat. Bana ikiyüz lira borç para verecek. Onu al, gel. Özellikle sana da duyuruyorum ki; bilesin. Kazara ölür mölürsem borcum olduğuna tanıklık edip Nihat ‘ın bu alacağının kalan varlığımdan ödenmesine yardımcı olasın.
- Allah göstermesin, Müdür Bey…
- Allah nasıl olsa gösterecek birgün, Memmeda. Hem de hepimize. Sana, bana, herkese. Öyle de bir gösterecek ki.
Odacı ayrıldı. Kalem şefi Kemal Bey ‘in getirdiği dış teftiş program ve dosyaları incelendi, denetlendi, gereken notlar çıkarıldı ve beklenen her türlü açıklamalar yapıldı.
Memmeda zarfı getirince, Müdür Nami Bey, içinden çıkardığı iki ayrı yüzlük banknottan birini kendi aldıi obirini delikanlıya uzattı:
- Müdür yoksul, müfettiş yoksul. Dedi. Ben ne halt edeyim. İşin ucu Mahmıdalar ‘ın elinde. Al şu yüzlüğü Kubi. On gün sürün bununla. Hanya ‘yı-Konya ‘yı daha bir öğren. Geçici görev yollukları gelmiş olsaydı; sana resmen bir beşyüz lira avans yazdırırdım. Ama daha gelmedi. Ne zaman geleceği, de belli olmaz. Yasalarda (Müfettiş, kendisine avans verilmeden yola çıkarılamaz.) der ya, sen ona aldırma. Ceza Kanunu ‘nda da hayvanlara ağır yük yükleyenin, eza-cefa yapanın cezalandırılacağı yazılı ama herif iki yerine dört çuval yüklemek bir yana, bir de üstelik eşeğini düdüklüyor, gene aldıran yok. Kişilerin haklarının gargaraya getirildiği biryerlerde, eşeklerinki ha ‘di ha ‘di getirilir. Yani sen yasalara pek fazla güvenme. Ama saygını göster. Yasalarımızı yapanlarımız, yasalarımızı uygulayanların görüşlerine metinlerinde yer vermedikleri sürece, böyle sızlanmalar olacaktır. Yani yasa öyle demiş ama iş hiçbir zaman yolluğun gelmesini bekleyemez. Beklediği yerlerde de istenen fayda sağlanamaz, sadece sızlanmaların adı değişir. Dolayısıyla sana avans veremem. Olsa verirdim. Yok. Şimdi, o yüz lira senin bana borcun olsun, bu ikiyüz lira da benim Nihat ‘ a borcum olacak. Söyleyeceklerim bu kadar. Ha ‘di şimdi kalk git, senin yüzünden işlerimi bekletmek istemem. Babamın oğlu değilsin. Olsan da devletin işinden sonra gelirsin. Yallah.
(Devam edecek…) 24

İsmet Barlıoğlu
Kayıt Tarihi : 3.7.2005 22:11:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İsmet Barlıoğlu