Ve ben;
Öyle küçüğüm ki,
hayatın kollarında.
Annemin adı;
henüz sadece anne...
Cebimde olanları taşıyorum.
şaşırmadan sırasını,
tek tek ezberleyerek,
kayboluşunu düşenlerin.
Ruhumda uzaklara götürmeye,
topluyorum yerden,
Belki de biraz daha uzakta bir yeri hedefledikleri için uçmaya devam eden ördeklerin cılız sesleri geliyordu yukarıdan sadece. Az ilerideki gölete konmuş olanlar, serin sularda dinlendirdikleri yorgun bedenlerini hareketsiz bırakmış, ufak göletin kıpırtısız sularının üzerinde topluca duruyorlardı hiç ses çıkarmadan. Yer yer göletin ortasında bile görülebilen sazlıklar, kendi garip çiçeklerinin ağırlığı altında bulabildikleri en ufak rüzgarı bile fırsata çeviriyor ve yavaşlatılmış gibi görünen salınımlarla, yarattığı renklerin uyumu ve ihtişamını sonlandırmakta nazlanan gün batımına eşlik ediyorlardı.
Oturdukları yerden, sırtlarını dayadıkları ağacın çok uzun zaman önce köklerini saldığı, belli belirsiz yükselen, önlerindeki tüm manzarayı görmelerine imkan veren tepeden, sazlıkların gölgelerinin vurduğu yerlerde lacivert karaltıların gezinmesine izin veren göletin pembe sularını görüyorlardı. Göz alabildiğine uzanan sazlıkların o çok hafif rüzgarda salınışlarının, sakince silkelenen devasa bir kilime benzettiği uçsuz bucaksız ovada, sessizlik artık en kuvvetli zamanını yaşayan ve canlı-cansız her türlü varlığa kendi gücünü tartışmasız kabul ettirmiş uzun bir mevsimmişçesine hüküm sürüyordu.
Yağmurdan bir ev yapsam sana,
Kış güneşinden bir balkonu olsa.
Upuzun geceleri,
Upuzun sabahları,
Upuzun öğleden sonraları,
Her biri bir ömür sürecek sofraları,
Yeni bir aşk, din değiştirmeye benzer.
Eskisine hala inanıyorsanız,
Yenisinde ki cenneti bulamazsınız...
Yüzün,
Zihnimi kul eden zehirli kılıç,
Darbe üstüne darbe yağdırıyor gözlerime
Sallandıkça daha yakın,
Savruldukça daha keskin,
En keskin kenarını salıyor üstüme.
Sıradan hatalar, düşüncesizlikler, daha yapıldığı anda yanlışlığı fark edilen önemsiz insanca davranışlar ya da insan halleri vardır.
Bir de insanın kişiliği ve yolu haline gelmiş tutarsızlıkları, kendine söylediği ve sonra da inanmaya başladığı yalanları, karşısındaki kim olursa olsun oynamaktan zevk aldığı oyunları vardır.
Oysa insan, aklında oluşturduğu bir yalana ya da yalanlar dizisine ne...
kadar inanırsa inansın, akıl hiç durmadan sorgulayacaktır kişinin bu kendi yalanını ve daimi bir onaya ihtiyaç duyacaktır inanmaya devam etmek için. Bu durumdaki bir insanın aklını içine sürüklediği sürekli çatışma halinden kurtarabilmek ve umutsuzca ihtiyaç duyduğu sonsuz onayı elde etmek için tek yolu, aynı yalana inandırabileceği bir yol arkadaşı edinmektir çünkü her yalanın, inanacak bir başka insana ihtiyacı vardır.
“Aşk, biçimsizdir ama, sana geldiğinde bir şekil yaratır sende.
Aşk, çok derindir ama, sana geldiğinde nefes almaya başlarsın yüzeyinde.
Aşk, ellerinde çok hafiftir ama, geldiğini anlarsın göğsünde ağırlaşan yüreğinde.
Aşk, bir portakaldır bazen.
Yere düşüp çürüyecek olan.
Bazen biz birbirimize ağzımıza geleni söylesek bile,
içimizde bir yerler çaba harcamaksızın hep konuşur,
sarılır yine kucaklaşır,
şarkı söyler yine gizli gizli birlikte.
Aşk belki de sadece bu işte;
Aşk, biçimsizdir ama, sana geldiğinde bir şekil yaratır sende.
Aşk, çok derindir ama, sana geldiğinde nefes almaya başlarsın yüzeyinde.
Aşk, ellerinde çok hafiftir ama, geldiğini anlarsın göğsünde ağırlaşan yüreğinde.
Aşk, bir portakaldır bazen.
Yere düşüp çürüyecek olan.
Aşk, yerde duran bir taştır bazen.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!