Uçurtmalar tellere takılmış.
Özgürlüğe uçan kuşlar vurulmuş.
Çocuklar oyundan atılmış.
Misketler sahipsiz kalmış.
Kötüler sokakları tutmuş.
Masumiyete 'ŞER 'karışmış
Tırpanlanmış fidanlar bir bir.
Gökyüzü maviyi unutmuş.
Yağarken bahar yağmurları,
Hangi su söndürür bu yürek yangını?
Gülümserken bahar güneşi,
Hangi güneş ısıtır buz tutmuş bakışları?
Bütün dinlerin öğüdüdür 'Bağışlamak '
Hangi din bağışlar bu günahı?
Bilmez misin, ateş düştüğü yeri yakar.
Tükenir kelimeler,avutmaz olur söz.
Zamansız devrilirken onbeşlikler..
Sahipsiz kalırken misketler.
Tellere takılırken uçurtmalar.
Hangi kuş hatırlar uçmayı,
Hangi renk boyar gökyüzünü? (19.3.2014 güncesi)
Kayıt Tarihi : 7.5.2014 19:40:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Sahipsiz kalırken misketler.
Tellere takılırken uçurtmalar.
Hangi kuş hatırlar uçmayı,
Hangi renk boyar gökyüzünü?
Misketlerin sahipsiz kalmaması, uçurtmaların tellere takılmaması, kuşların mavi göklerde özgürce uçması dileğiyle; gönülden tebrik ediyorum değerli kaleminizi.
Öncelikle söylemeliyim ki, bizim insanımız, acı olayları ta yüreğinin en derinlerinden hisseder, bütün içtenliğiyle yaşar.
Acılarını, kederlerini, hüzünlerini; yoklarını, yoksulluklarını; özlemlerini, gurbetlerini ağıtlarla öyle içten duygularla anlatırlar ki…
“Onbeşliler” de, yıllar önce yaşanmış çok acı olayların yürek yangınları, gönül buğularıdır…
Onların ne mavi gökleri, ne misketleri, ne huzur dolu çiçekli bahçeleri, ne saran bahar rüzgârları, ne ısıtan yaz sıcakları oldu?
Hep garip, hep yetim, hep kimsesiz…
Aç, susuz, sahipsiz…
Çoğu babasız…
Henüz 15 yaşına girmişken, henüz sarı ayva tüyleri kahveye çalarken, henüz hayatın gerçeğine uyanırken ne mavinin maviliğini, be misketin yuvarlak rengini, ne de yükseklere erişen uçurtmanın zevkini tattılar?
Çünkü onlar garipti…
Yetimdi…
Babasızdı…
Balkanlar almıştı…
Çanakkale almıştı…
1. Dünya Savaşı almıştı…
Nice babalar, babayiğitler!..
Dönmemek üzere gittiler ve bittiler!..
Ne mi oldu?
Erkek nüfusun kalmadığı endişesi uyandı, Osmanlıda, yönetenlerde…
Cephedeki askerleri, fırsat buldukça, birkaç günlüğüne evlerine gönderdiler…
Niye mi?
Sebebi belli değil mi?
Bu da yetmedi.
Sıra goncalara, tazecik fidanlara, henüz sürgündeki filizlere gelmişti.
Bıyıksız goncalar…
Yapraksız, cılız sürgünler…
Onuncu sınıf talebeleri…
Çocuklar…
Çanakkale’de nice yiğit, nice bıyıksız genç fidan, nice çocuk yatmakta!..
Hürriyet için, bağımsızlık için, vatanın savunulması ve kurtarılması için… hicri 1314 (miladi 1896) ve hicri 1315 (miladi 1897) doğumluların çoğu askere çağrılırlar.
İşte gerçek ONBEŞLİLER (1315’liler), ONBEŞLİKLER bunlar…
Anadolu insanı da bu filizlere, gencecik fidanlara ağıdını yakar.
Tokat türküsü bu gerçeğin acısıdır, ağıdıdır.
“Hey onbeşli onbeşli
Tokat yolları taşlı
Onbeşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı”
*
Nereye gitmeliydi onbeşli/k/ler?
Nerede olmalıydı?
Düşmana mı atıldı, sapanlarla misketler?
Maviye mi çevirdi gökleri, havai fişekler?
Kime karşıydı, çadırlarda tutulan nöbetler?
*
Çanakkale Cephesi, sanki ölüm değirmeni!
Öğütüyor askerleri, gençleri, çocukları…
İngiliz generali Aspinall-Oglander’in ifadesiyle:
“Gelibolu’daki kanlı muharebeler, Türk ordusunun çiçeğini bitirmiştir.”
İngilizler şehit olan gençlerimizi, 'çiçeğin tomurcuğu'na ve 'vakti gelmeden solan gül goncası'na benzetiyorlar.
*
Ya bizimkiler?
Camilerde kışladılar(!)
Çadırlarda toplaştılar…
Yüreklere yangın, ocaklara ateş saldılar…
El ele vermek varken…
Güle oynaya misket yuvarlamak varken…
Uçurtma zevkini paylaşmak, maviliğin kardeşliğini yaşamak varken…
Mutlu ve huzurlu paylaşmak varken…
Biriz!
Diriyiz!
İriyiz!
Dediğimiz an bu millet şahlanır…
O günleri göster Yarabbim!..
Sevgi ve saygı rüzgârları esenliğiniz olsun.
Dostça, kardeşçe ve hep birlikte güzel geleceğe sağlıcakla…
Hikmet Çiftçi
08 Mayıs 2014
“GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ”
Hele de zamansız ve gereksiz yiten canlar...
Kesinlikle; HİÇ BİR DİN AFFETMEZ O GÜNAHLARI, ADIM KADAR EMİNİM... Kutladım sevgili meslektaşımı yürekten...
Sanırım bir ülkenin çağdaşlığı, gelişmişliği en fazla çocuklarından belli olur.. Onlar ne kadar mutlu, ne denli olanaklar sunulmuş, ne denli güven içinde ve yarınlarından emin iseler; yüzlerindeki tebessüm ne kadar canlı ise, o kadar medenidir o ülke...
Ya biz?
'Misketlerini dahi' silah gibi gören bir ülkeysek eğer, bu ayıp bize yeter!
İçim ezilerek okudum şiiri Öğretmenim... Duyarlı şahsınızı kutlarım...
TÜM YORUMLAR (6)