Güneş inerken zeytin ağaçlarının arasından dağlara doğru, ay yükselirdi denizin üzerine. Bir akşam yemeği telaşına kapılırdı, mutfaktan masaya gidecek tabaklar, bardaklar, çatal, kaşık, bıçak, peçete. Bir akşam yemeği bitimine savururdum karabiberi telaşla, bir akşam yemeği sonrasının düşlerine taşardı kahve. Bir akşam yemeği bitimine çarpardı kalbim... Ay düşerdi denize, yakamoz sarılırdı dalgaya, mesajın düşerdi telefonuma, “ Sahildeyim”.
Nerede olduğunu bilmeden gelirdim, bilir gibi ilerlerdim, bulurdun beni bilirdim. Ben hep beyaz, sen lacivert giyerdin, ben hep görünürdüm, sen gecede görüntünü silerdin, yaslanırdın karanlıkta, ben ışık olurdum sana. Sımsıkı sarılırdık, çarpmayan yanımda vururdu yüreğin, çarpmayan yanında vururdu yüreğim, iç içe çarpardık. “Seni seviyorum” derdin, öperdin, öperdin. Saçlarımı doldururdun avucuna, parmak aralarına, dağıtırdın, ruhumu karıştırırdın, sarsılırdım. Yüzümde gezinirdi gözlerin, sesin, kendine çekerdin. Alnıma dayayıp alnını beni solurdun, kollarının arasında senden gayrısına kaybolurdum, sana karışmış nefes olurdum... Denizin dalgalar dokunan sesinde susardık, uzaktan bir gitar ezgisi uzardı bulunduğumuz yere. Yokluğun uyurken dizlerimde, varlığın konuşurdu ellerimde. Eğilirdim alın yazına, eğilirdim öperdim burnundan dudaklarından, iç çekerdin, yıldız geçerdi üzerimizden. “ Dilekler olur mu gerçekten,” derdim, “kayan yıldızlara tuttuğumuz? .” “İnanmak istediklerimize inanırız bazen” derdin. Sana inanmak isterdim, inandıramayacağından korkardım, bir de gözlerini öpmekten. “Neden? ” derdin, “Ayrılık olur derler” derdim. Derdim de en çok gözlerini öpmeyi isterdim... Rüzgârın fısıltısı dolaşırdı yapraklarda...
Sabahlar bir terkediliş gibi dirilirdi. Sahilde görürdüm seni. Sen de benden ayrı yerini... Bazen geceye can çekişirdin, bazen kuşluk vakti gibiydin. Kendine yürürdün, bazen bir bankta oturup düşünürdün. Taş sektirirdin gömülmeye, biraz daha, daha ileriye.
Bazen kapımın önünden geçerdin, bazen beni alıp giderdin, kalabalıkta gizlerdin. Bir barda bira içerdik, bir cafede nescafe, benim için istediğinde sütlü olsun derdin...
Fincanlar kahveyi hatırlatırdı, kahveler seni... İmbat kıyıya dokunurdu, ben sana kururdum, bazen unutulurdum. Kaybolmuş çocuklar gibi kalırdım sahilde, aşkının içinde. Karanlık çökerdi sulara, korkardım gelmeyeceksin diye bir daha. Sana gidemezdim, bulamazsın diye beni, beklerdim gelişini, sahildeyim deyişini.
Ayrılıp, ayrı ayrı evlere çekildiğimizde, senden kalanlarla kalırdım yine ben. Terinin bıraktığı ize dokunmaktan acırdı tenim. Yırtıp atasım gelirdi kokunu benden ayıran uzaklığını. Kırasım gelirdi gecenin katran karasını. Koşasım gelirdi koynuna...
Sarı çiçekli bir diken takmıştım bir gün yakana, konuşmaktan sakındığımız topraklı yolda... Deniz soğuk olsa da, derinlik sevdalıları için zordur sahilde kalmak.
Necla MaraşlıKayıt Tarihi : 9.7.2011 12:23:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!